Yediğimiz içtiğimiz bizim olsun, size gördüklerimi anlatayım istiyorum öncelikle.😊 Antalya gastronomisini ve kentin lezzet noktalarını yerinde tanıma fırsatı elde ettiğimiz ‘Sense of Antalya’nın ilk gününde, şehrin gözde lezzet duraklarından biri olan Şişçi Volkan’ı ziyaret ettik. Burada mekanın hem gözlere hem de damaklara hitap eden enfes şişlerini ve coğrafi işaretli kabak tatlısını deneyimledik. Oradan Side Antik Kenti’ne geçiş yaparken, akşam yemeği durağımız ise Antalya’nın yerel malzemelerine modern dokunuşlarla hayat veren mekan, Karma Side oldu.
Lezzete doyuran ‘Sense of Antalya’ etkinliğinin ikinci ve son günü ise lezzetiyle Antalya’da büyük nam salan Börekçi Tevfik’te başladı. Dükkana adını veren mekanın sahibi Börekçi Tevfik, buradaki böreklerin hepsini kendi elleriyle hazırlıyor. Burada Antalya’nın coğrafi işaretli serpme böreğini tatma fırsatı elde ettik. Ardından bitki yetiştiriciliğini başka bir boyuta taşıyan Cantek Farminova’ya geçtik. Gala yemeğimiz ise Antalya’da üç neslin hikayesini sürdüren, 650’nin üzerinde farklı yemek çeşidiyle hizmet veren 7 Mehmet’te yapıldı. Babadan hatta dededen kalma tariflerini üç kuşaktır Antalya’da misafirlerine sunan 7 Mehmet’in yerel malzemelerle hazırlanan lezzetlerini de yine yerinde tattık.
Bu hafta da hazır Antalya tatlarının etkisindeyken, sizlerle Antalya Manavgat’ın coğrafi işaretli altın susamından elde edilen, kendine has aroması ve lezzetiyle birçok lezzetin eşlikçisi olan Antalya tahinli kabak tatlısının tarifini paylaşmak istedim. Hafif ve bir o kadar leziz tadıyla her mevsim sofraların vazgeçilmezi olan bu özel kabak tatlısı, her yıl milyonlarca turistin ziyaret ettiği Antalya’nın gastronomik lezzetleri arasına adını altın harflerle yazdırmış durumda.Antalya ili ile özdeşleşen ve yöreye özgü sunumu ile bilinirlik kazanan Antalya kabak tatlısı, diğer bölgelerde yapılan kabak tatlılarından farklı olarak özenle doğrandıktan sonra içine limon sıkılarak bir gün toz şekerde
Kızartılmış pirinç topu olan arancini’nin etlisi, peynirlisi, sebzelisi, deniz ürünlüsü ve mantarlısı da yapılabiliyor. Adanın en büyük şehirlerinden Palermo’nun en sevilen sokak lezzetlerinden olan arancini, bir zamanlar adada hüküm sürmüş Arapların İtalyan’lara bir hediyesi aslında.
Bu pirinç topları İtalya’nın her bölgesinde farklı şekilde sunuluyor. Biliyorsunuz ki ben mutfağımda yenilikler denemeyi, sürekli lezzetleri yeniden modifiye etmeyi oldukça seven bir şefim. Arancini’yi de kendi tarzımla yorumladım tabii ki. 😊 Bu nedenle sizinle kendi tarifimi paylaşacağım.İtalyan aranci’nin aksine ben dış harcında risotto değil, bulgur ve irmik kullandım. İç harcında ise klasik kıyma konseptinden çıkarak tavuk ciğeri tercih ettim. Ve ortaya tadına doyulmayan bir lezzet çıktı.
“Peki, neden tavuk ciğeri?” diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum. Çünkü vitamin ve mineral zengini olarak ön plana çıkan tavuk ciğeri, diğer hayvansal gıdalara göre çok daha önemli değerlere sahip. Özellikle folik asit ile beraber B12 açısından zengin bir yapıya sahip olan tavuk ciğeri, içerdiği zengin besin kaynakları ile bağışıklık sistemini güçlendirir.Kolesterolü dengeleyen bu gıda, çocuklar için beyin ile beraber vücut gelişimine de önemli katkılar sağlar. Tabii kan yapıcı özelliğini de unutmamak gerek. Bu sayede kan değerlerini yükseltir ve aneminin önüne geçer. Pandeminin hayatımıza yerleştiği son dönemde sağladığı antioksidan ile beraber bakteri ve virüs gibi birçok önemli dış zararlıya karşı koruma sağlamasıyla da tam bir koruyucu zırh görevini üstlenir. Küçüklüğümüzde annelerimizin neden mutfaklarda sıklıkla tavuk ciğeri pişirdiğini böylelikle daha iyi anlamış oluyoruz sanırım.
Arancini, bulgur ve irmik birleşiminden oluşan dış harcıniçerisine tavuklu iç malzemesi eklendikten sonra ufak toplar haline getirilip yağda kızartılarak servis ediliyor. Haydi, hazırsanız gelin şimdi tarifin detaylarına geçelim.
Son zamanların oldukça popüler tatlısı olan bu beze bazlı tatlı, çıtır çıtır dış formu, yumuşacık iç kremasıyla kendini herkese sevdirmeye başarıyor. Üzerine dizilen taze meyveler ve çeşitli soslar ise deneyenlere adeta hem görsel hem de lezzet şöleni yaşatıyor. Ayrıca içinde un ve yağ bulundurmayan ve oldukça hafif olan bu tatlı, her meyve, her sos ve her şekerleme ile uyum sağlayabiliyor. Benim taze meyvelerle çikolata sosu ilehazırladığım ve birazdan tarifini vereceğim Pavlova tatlısı ise kahve ve çayın yanında enfes bir alternatif sunuyor.
Pavlova tatlısı mereng ya da beze olarak biliniyor. Yeni Zelenda ve Avustralya’nın milli tatlısı olan Pavlova, yumurta köpüğü ve kremadan yapılarak, üzeri meyvelerle süsleniyor. Dünya çapında yaklaşık yüzlerce çeşit Pavlova tarifi ve birçok pişirme seçeneği bulunuyor. Fakat ben sizi temel, klasik bir tarifle tanıştırmak istiyorum. Pavlova yapımı ilk başta meşakkatli bir iş gibi görünse de aslında oldukça pratik bir tarif olmasıyla dikkat çekiyor. Evinizde bir de stant mikseriniz varsa, Pavlova hazırlamak keyifli bir mutfak etkinliğine dönüşüyor. Ancak stant mikseriniz yoksa el mikseri yardımıyla da kolayca bu tarifi hazırlayabiliyorsunuz. Fakat bu tatlının en önemli püf noktasını, yumurtanın beyazını sarısından çok dikkatli şekilde ayırmak oluşturuyor. Aksi durumda mereng hazırlama işlemi zorlu bir sürece dönüşebiliyor.
Tüm sırlarını paylaştığımıza göre o zaman muhteşem görüntüsü ve hafif lezzetiyle çok seveceğiniz Pavlova tatlısının tarifine geçebiliriz. Sorularınız, merak ettikleriniz ve diğer leziz tariflerime ulaşmak için beni Instagram’da@cheffyildiz hesabımdan takip edebilirsiniz.
Malzemeler
4 adet yumurta akı
Ben her yaz sonunda hummalı bir kışlık hazırlığına girişirim. Beni tanıyanlarbilir ki her meyvenin ve sebzenin mevsiminde değerli olduğuna inananlardanım. Bu nedenle domates soslarının yanı sıra bir de biber turşusu kavanozları hazırlarım. Bu biber turşuları akşam yemeklerimizin bir numaralı tamamlayıcı, bilhassa et yemeklerimizin de en leziz yandaşı olur. Şu sıralar evleri bir kışlık domates telaşı almışken ben de bu dönemde en çok soruların başında gelen “Kışlık hazırlıklarda başı çeken domatesi nasıl hazırlayacak, nasıl saklayacağız?” sorusuna yanıt bulmaya geldim. Bu kez sizinle pişirilmeden hazırlanan, kavanozlandığında da uzun süre dayanabilen pratik ve lezzetli bir sos tarifi paylaşmak istedim. Özellikle et yemeklerinin yanına çok yakışan bu sosu meze olarak da tüketebilirsiniz. Bu tarifi hazırlarken domates, biber, maydanoz ve sarımsağın buluşup nefis bir sos olmasına tanıklık edeceksiniz.
Fakat tarife geçmeden burada ufak bir detay paylaşmak istiyorum. Sos yapımının tüm aşamalarında hijyen en çok dikkat etmeniz gereken konuların başında geliyor. Cam kavanozları kullanımdan önce 15-20 dakika kaynatılmalı, kavanoz kapaklarının da paslı olmamasına dikkat etmelisiniz. Hatta mümkünse konservelere özel yeni kapaklar alınmalı ve bu yeni kapaklar kaynatılmalıdır.
Hazırlayacağınız tüm sosu steril kavanozlara doldurup kapaklarını sıkıca kapatıp ters çevirmeli ve üzerlerini bir bezle örtmelisiniz. Kavanozları soğuduğunda ise güneş göremeyen bir yerde bekletmelisiniz. Haydi o zaman, çocukluğumuzun o mis kokulu domates sosu için, o muhteşem tarife…
Sorularınız, merak ettikleriniz ve diğer leziz tariflerime ulaşmak için beni Instagram’da @cheffyildiz hesabımdan takip edebilirsiniz.
Karaciğer dostu ve vitamin deposu olarak bilinen enginarın özellikle yaprakları karaciğer fonksiyonlarını düzenlemede önemli rol oynuyor. Enginar ise sahip olduğu kötü kolesterolü düşürücü etkiyle biliniyor. Sindirim sisteminin düzenli çalışmasında önemli rolü olan enginar, tabii düzenli olarak tüketildiğinde kansızlığı önlemesiyle de biliniyor. Vücudun bağışıklık sistemine destek olarak hastalıklara karşı vücudu virüs ve bakteriyel enfeksiyonlardan koruyor. Covid vakalarının yeniden yükselmeye başladığı bu günlerde tam bir ilaç kaynağı desek yanlış olmaz.
Enginar, diyet uygulayanların mutlaka beslenme planlarında olması gereken, uzun süre tokluk hissi veren, kalorisi düşük, kalp dostu bir sebze olma özelliği de taşıyor. Burada uzun uzun enginarın yararlarından bahsetmeme gerek yoktur sanıyorum, zaten enginar öyle bir sebze ki, daha yerken şifasını, iyiliğini hissedebiliyorsunuz.
Yemeklerinizin yanında, gün sofralarında ya da başlı başına farklı bir öğün arayışındaysanız enginar salatasını siz de mutlaka denemelisiniz. Besin değeri yüksek enginar,içerisindeki soğan, maydanoz, nane gibi malzemelerle buluştuğunda hem görüntüsünü hem de lezzetini şenlendiriyor.O zaman aşağıda verdiğim malzemelerimiz hazırsa vakit kaybetmeden tarifimize geçebiliriz!
Sorularınız, merak ettikleriniz ve diğer leziz tariflerime ulaşmak için beni Instagram’da @cheffyildiz hesabımdan takip edebilirsiniz.
Geleneksel Meksika yemeği olan taco ise 19. yüzyılda keşfedilmiş bir sokak lezzeti olma özelliği taşıyor. Bir çeşit fast food da diyebileceğimiz taco, Meksika ve ElSalvador’dakonuşulan Nahuatl dilinde “yarı ya da ortada” anlamına gelen “tlahco” sözcüğünden geliyor. Bugünse taco, Meksika’nın kültürel ve gastronomik çeşitliliğinin bir parçasını oluşturuyor.
Yapımı mantıken pizzayı anımsatsa da taco’lar, jalapenolu acı sosları ve özel tortilla ekmekleri ile kendini diğer lezzetlerden ayırmayı başarıyor. Taco’lar Meksika’da mısır ve buğday ununun karıştırılacak yapıldığı tortilla ekmeği ile hazırlanıyor. İnce ince açılan ve yuvarlak görünüm verilen tortillalar, Türk mutfağındaki yufkayı andırıyor. Bu nedenle ülkemizde tacoyapımında alternatif olarak lavaşlar da kullanılabiliyor.
Pek çok farklı yöntemle ve çok çeşitli şekillerde yapılabilen Meksika mutfağının yıldızı taco, genellikle çıtır çıtır kızartılmış tortilla ekmeklerinin arasında nefis baharat karışımlı, bol acılı, kıymalı domatesli iç harçlı ve çeşitli sebzelerle servis ediliyor. Fakat tercihe göre tavuk, balık ya da sadece sebze de tercih edilebiliyor. Ben yaz sıcaklarını oldukça yoğun hissettiğimiz bu günlerde hafif bir alternatif olması için bol sebzeli versiyonunu denedim örneğin. Siz de iç harcı için damak zevkinize en fazla uyan malzemeleri seçebilirsiniz.
Hazırsanız hafif ve bir o kadar da lezzetli taco tarifimize geçebiliriz. Eminim dünyanın bambaşka bir yerinde insanların yediği yemekleri deneyimlemek size de iyi gelecek.😊
Bugün gittiğimiz hemen hemen tüm mekanların menüsünde kendine yer bulan çıtır tavuk, esasen oldukça ilginç bir tarihe sahip. Çünkü özellikle tavuk kanatları 60’lı yıllarda pek de tercih edilmeyen hatta oldukça değersiz görülen bir yiyecekti. New York’lu bir mekan sahibi olan Teressa Bellissimo, restoranına yanlışlıkla sipariş ettiği tavuk kanatlarını satabilmek için çıtır kıvamını bulmuş. O gün bugündür de tüm dünyada çıtır tavuğun farklı alternatifleri deneniyor. Bense tarhana ile panelemeyi tercih edenlerdenim.
Mutfaklarımızın mucize lezzetlerinden biri olan tarhana, yöresine ve türüne göre domates, yeşil biber, kuru soğan, kırmızı biber, yoğurt, maydanoz, dere otu, süt, tuz, acı ve tatlı kırmızı biber gibi çeşitli malzemeler içerdiğinden, hem probiyotik hem de prebiyotik özelliklere sahip fermente bir ürün. Tarhana, ülkemizin en doğusundan tutun da en batısına kadar her bölgede hatta her ilde farklı çeşitlerde yapılıyor. Çoğunlukla yazın yapılarak kış için saklanıyor. Gıda saklama koşullarının günümüzde olduğu kadar kolay olmadığı çok eski dönemlerde keşfedilen tarhana, yine ülkemizde en fazla çorba şeklinde tüketiliyor.
Tavuğun da protein açısından ne kadar değerli olduğunu artık bilmeyenimiz yoktur sanıyorum. Bu nedenle mutfağımda farklı tarifler ve yöntemler denemeyi seven biri olarak bu kez tarhanayı suyla değil tavukla buluşturdum. Tavuğun dış kaplamasında kullandığım toz tarhana, kendiliğinden çeşnili bir aromaya sahip olduğu için de dışarıda restoranlarda yediğimiz tavuk parçalarının hem çok daha sağlıklı hem deçok daha lezzetli bir versiyonunu elde ettim. Ve tabii ki sizinle de paylaşmak istedim.
Tarhanalı çıtır tavuk, hem hazırlaması pratik hem de içerdiği az malzeme ile mutfak dostu bir tarif. Özellikle hafta sonu davet masalarınızda ya da çocuklarınızla bir araya geldiğiniz keyifli yemek öğünlerinde hızlıca hazırlayıp ikram edebilirsiniz. Deneyenlere şimdiden afiyet olsun 😊
Sulu ve tatlı ekşimsi yapısıyla hem meyve tabaklarına hem de yemeklere kolaylıkla eşlik edebilen Malta eriğinin aslında çok gizemli bir geçmişi var. Örneğin; Malta eriği desek de bu meyvenin Maltalı değil aksine Uzak Doğulu olduğunu bliyormuydunuz? Aslen Çinli bir Japon olan bu meyve geçmişinde Çin’de yaşarken ticaret yoluyla Japon adalarına göç etmiş, burada da Batılıların radarına girmiş. Özellikle Akdeniz ikliminin hakim olduğu bölgelerde yetişen Malta eriğinin ülkemize de Lübnan ve Cezayir’den geldiği bilinir. Şu anda da ülkemizde Akdeniz ve Ege kıyılarında yetiştirilir.
Sarı turuncu renge sahip olan Malta eriği, bu rengi, içerdiği bolca A vitamininden alır. Aynı zamanda yüksek oranda B ve C vitaminine de sahip olan bu meyve yine yüksek miktarda demir, kalsiyum, fosfor ve potasyum içerir. Anlayacağınız tam bir şifa deposu. Akdeniz bölgesinde Malta eriğinden sirke, marmelat, komposto hatta sirke dahi yapılıyor. Bunlar yaz aylarında hazırlanıp, tüm yıl boyunca tüketiliyor. Ben de her yıl mevsimi geldiğinde mutlaka mutfağıma misafir ederim bu kıymetli meyveyi. Bu hafta da sizi Gaziantep mutfağına misafir edip, Malta eriği kebabıyla buluşturmak istedim.
“Meyveden kebap mı olurmuş?” demeyin. Zira Osmanlı mutfağında meyvelerin yemek reçetelerinin ne denli baş tacı olduğunu hatırlatmama gerek yoktur sanıyorum.😊 Oldukça farklı lezzetleri bir araya getirmeyi seven Gaziantepliler, bu kez mayhoş tadıyla mest eden Malta eriğini etle buluşturmuş ve efsane bir tat elde etmişler. Malta eriği kebabı, orada daha çok şişe geçirilerek mangalda pişiriliyor. Fakat evde fırınlanarak da çok lezzetli şekilde yapılabiliyor. Siz mangalda denemek isterseniz aynı şekilde Malta eriğini ve köfteyi şişe dizip pişirebilirsiniz.
Yalnız Hatay mutfağında da sıkça yapılan bu lezzetin tarifine geçmeden küçük bir ipucu paylaşmak istiyorum. Malta eriği kebabı için seçtiğiniz eriklerin henüz olgunlaşmamış, hatta ekşi tada sahip olması büyük önem taşır. Çünkü buradaki asıl önemli nokta etin yağı ile eriğin mayhoşluğu arasında iyi bir kombinasyon yakalamaktır. Şimdi, malzemelerimiz hazırsa tarife geçebiliriz.