O' Yazar

Evet, 18 milyon fazla oy pusulası var, n’olcak yani?

10 Ağustos 2014
8 Ağustos 2014

Ben hükümetin bir ekşimemiş olanını bir de tedbirli olanını severim. Misal cumhurbaşkanlığı için seçim mi yapılacak? Malzemeden çalmayacak.

Altmış milyon oy pusulası lazımsa doksan milyon bastıracak.

Seçmen oy kullanmaya gittiğinde dağ gibi yığılmış oy pusulalarını görüp “bolluğu” iliklerine kadar hissedecek.

Demokrasinin keyifli tarafı budur?

Vatandaşa ömür boyu uçurtma kuyruğu yapmaya yetecek kadar bol oy pusulası veriyorsan, görevini yapmışsındır.

HDP’nin Suphi Kaner kılıklı genel başkanı Selahattin Demirtaş oturduğu yerden çarşıyı karıştırıyor. Fazla oy pusulalarını bahane ederek akıllara “seçimde hile mi yapılacak?” sorusunu getiriyor.

Bunun adı

Yazının Devamını Oku

Asla Nobel meraklısı bir yazar olmadım

8 Ağustos 2014
08 Ağustos 2014

Bu millette “Nobel merakı” da yeni çıktı.. Şimdi önüne gelen bana Nobel’e dair sorular soruyor. Hani acaba başka Türk yazar bu ödülü alır mı gibisinden.. Lafı döndürüp, sonunda bana getiriyorlar:

“Size neden Nobel Ödülü vermediler. Yoksa layık görmüyorlar mı?”

Elinizin körü. Bu memlekette Nobel alacak bir kişi varsa o da bendim. Edebiyat çetesinin oyununa geldim.

Tuttular ödülü Orhan Pamuk’a verdiler.

Bu kendine yetim süsü verip, babamın bavulu, diye boynunu büktü ya! Onun boynu bükük fotoğrafları, Batı’da minibüslerin arkasına yapıştırılan ağlayan çocuk posteri gibi etkili oldu.

Yazının Devamını Oku

O güzel “Sevgi İnsanı” Almanların Der Spiegel Dergisi’ne kapak oldu

4 Ağustos 2014
04 Ağustos 2014

Der Spiegel taaa Hitler zamanından beri çıkmakta olan bir Alman Dergisi. Avrupa’da müthiş bir ağırlığı var. Der Spiegel’i böyle elinle kıvırıp, rulo yap. Sonra o ruloyu hasmının kafasına çak.

Adam o saat bayıltmazsa ben de duayen köşe yazarı değilim.

Bir zamanlar “Rulo Haline Getirilmiş Der Spiegel’in” silah olup olmadığı tartışılmıştı. Hatta derginin bu durumda “ateşli silahlar” kapsamına alınması istenmişti.

Bereket bu aşırılık rağbet görmedi.

İşte Der Spiegel böyle ağır bir dergidir ve son sayısında da o güzel “Sevgi İnsanını” kapak yapmıştır.

Dergiyi İstiklâl Caddesi’nin sonunda, Tünel’in oradaki kitapçıda görünce iftihar ettim. Göğsüm kapardı. Kapağında

Yazının Devamını Oku

Irak-İran savaşı içinde Gerçek Arnold Schwarzenegger’in hikâyesi

2 Ağustos 2014
02 Ağustos 2014

İran-Irak savaşı patladıktan sonra ben Washington Post’un temsilcisi olarak bölgeye hareket ettim. Beraberimde de şimdi ünlü bir foto muhabiri olan Coşkun Aral ile Amerika’dan yanıma staj için gönderilen Arnold Schwarzenegger vardı.

Biz önce Bağdat’a girmeye çalıştık, giremedik.

Irak’ın başında daha asılmamış olan Saddam vardı o zaman.

Saddam Efendi kendine de mareşal üniforması diktirip şekil yapmış, onunla dolaşıyor. Başına da bir bere koymuş.

Devlet başkanı olduğunu bilmeyen biri yedek subaylığını “askeri müezzin” olarak yapan bir açık öğrenim mezunu zanneder.

Bu emir vermiş adamlarına.

Yazının Devamını Oku

Türkiye’nin ilk savaş muhabiri benim

1 Ağustos 2014
01 Ağustos 2014

Türkiye’deki köşe yazarlarının başına duayen olarak geçmeden önce fiili gazetecilik yapardım. Haber takip ederdim. Fotoğraf çekerdim. Röportaj yapardım. Uzun lafın kısası taş gibi bir muhabirdim.

Normal muhabirlikten savaş muhabirliğine geçişim tesadüfen oldu. İran ile Irak arasında savaş çıkmıştı. Savaşı kim başlattı, neden çıktı tam hatırlamıyorum ama sanırsam “karı meselesi” yüzündendi.

Ben de o günlerde Amerika’da yayınlanan Washington Post’un Ankara temsilcisiydim. Bekir Coşkun Günaydın’ın, Hasan Cemal Cumhuriyet’in Ertuğrul Özkök de Hürriyet’in temsilcileriydi.

O zaman yerli cinsten gazeteler temsilcilerine çok para vermezlerdi. Üç otuz maaşa talim ederler, Sümerbank’tan giyinir, ocak başından beslenirlerdi.

Bazı uyanık gazeteciler Ankara baskıları için gönderilen gazete kâğıdını çalarlar, öyle yolunu bulurlardı. Lakin ne Bekir Coşkun’da ne Ertuğrul Özkök’te ne de Hasan Cemal’de öyle bir kabiliyet vardı.

O yüzden bunlara hep göz kulak olurdum. Seçim gezilerinde filan dibimden ayrılmazlardı ki yemek yendiğinde bunlara da ısmarlayayım. Ben Amerikan gazetecinin temsilcisi olduğumdan bende para çok..

Hem de dolar cinsinden..

Yazının Devamını Oku

Tekne sahibi olmakla adam olunmaz!

30 Temmuz 2014
30 Temmuz 2014

Gazeteci Hasan Cemal cebimi zırıl da zırıl çaldırıyor, beni arıyor. Neymiş? Bayramımı kutlayacakmış.

Duayen köşe yazarı olarak onun kutlamasına kalmadık. Ayrıca bugün bayramın üçüncü günü. Kutlanacak bir şey mi kaldı?

O güzel “Sevgi insanı” bile o kadar iş güç arasında oturmuş bana mesaj yazmış, bayramımı kutlayıp hayır duamı almış.

Ekmeleddin Bey bile kutladı bayramımı. Tanımam etmem. Koca profesör adam. Büyüğümüzdür, duayenimizdir, Allah duasının bereketinden nasipsiz bırakmasın, deyip mesaj atmış.

Hasan Efendi de bayram bitimine beş dakika kala beni arıyor. “Bayramdan sonra nara.. Hoş geldin Hasan Ağa!”

Ağır ağır konuştuğundan ne söylediğini anlamak on dakikamı aldı. Anladım ki bu kendine bir tekne almış. Ona binmiş, deryaya açılmış. Bana “Şu anda Göcek’teyim” derken onun havasını atıyor.

Ulan kendine kıçı kırık, çıkma bir tekne aldın da başımıza Barbaros Hayrettin Paşa mı kesildin kerhaneci? Sen daha yüzmeyi bilmiyorsun. Bana tekne havası atmaya kalkışıyorsun.

Yazının Devamını Oku

Cep telefonu mesajıyla seçim kampanyası

29 Temmuz 2014
29 Temmuz 2014

Cepten cebe mesajla seçmen kafalama işi çıktı başımıza. Bu da yeni bir icat. Cep telefonu vik vik ediyor.

Sen direksiyon başında “Acaba banka bireysel kredi talebimi onayladı mı?” diye heyecan yapıyorsun. Cepten gelen mesajı okuyacağım diye telefonu açmaya çalışırken araba sağa sola kayıyor.

İstanbul’un kendini bilmez, kaba sürücülerinden bir alay fırça yiyorsun.

“Fırça” dedimse edebimden öyle dillendiriyorum. Bildiğiniz “Hay ben senin..” diye başlayan “Sinkaf’ın” trafikteki çeşitlemesi.

Açıp bakıyorsun. Mesaj

Yazının Devamını Oku

Ekmeleddin Beyi hiç anlamıyorum..

26 Temmuz 2014
27 Temmuz 2014

Geçmiş televizyona kameracılarının önüne.

“Ben garibanım, ben çaresizim” deyip, mağduru oynuyor. Çok affedersiniz, kendisine “mağdur” süsü veriyor.

Ekmeleddin Bey! Ekmeleddin Bey!

Bu millet mağduriyet edebiyatından bıktı, ikrah getirdi. Haksız da değil. Vatandaşın zaten kendisi mağdur. Şimdi sen karşılarına geçmiş, kaşını yıkarak “Ben de mağdurum” diyorsun.

Sen vatandaşın sırtını kaşıyacağına “gel beni kaşı” diyorsun. Ben senin gibi şuursuz profesörü ne yapayım.

Bu milletin gönlünde bir tane “mağdur” vardır o da güzeller güzeli “sevgi insanı” liderimizdir. “Milli mağdur” bizzat odur.

Eskiden

Yazının Devamını Oku