Çağlayan Çevik

Haftanın kitapları

28 Aralık 2014

Güncel/ Politika/ DüşünceFetiş İkâmeDer.: Tuna Erdem, Seda ErgülSel Yayıncılık

Netameli konularda, tekinsiz sularda bir kitap. Cesaret edemeyenler okumasın. Zira ucu size de dokunabilir kimi sözlerin. Zira ‘fetişizm’; dini fetişizm, meta fetişizmi ve cinsel fetişizm gibi üç farklı anlama sahip. Hâl böyle olunca kapsam alanı ve birilerinin bilerek veya bilmeyerek fetişleştirdiği ‘şey’ hiç de azımsanacak gibi değil. Fetiş İkâme’de bir araya getirilen yazılar kozmetikten pornoya, ekonomiden felsefeye, politikadan dine, sosyal gündelik yaşantıdan psikanalize, müzikten sinemaya, popüler kültüre kadar geniş bir alanda neleri fetişleştirdiğimizi gözler önüne seriyor. Kitap 2007 yılında Bağımsız Akademisyenler adlı bir oluşumun gerçekleştirdiği, dünyanın her yerinden akademisyenlerin, uzmanların bir araya geldiği konferans metnine yeni ilavelerin yapılmasıyla oluşturulmuş önemli bir kitap. Yazarının sözleriyle; “Fetiş İkâme, fetişizmin etkisi altındaki kültürel ilişkileri tespit etmeye, sorgulamaya ve anlamaya çalışarak, fetişin adını kötüye çıkan mesnetsiz ve olumsuz çağrışımların düşünceyi sekteye uğratmasını engellemeye çalışıyor.” Gerçekten de oldukça önemli bir(çok) konu hakkında en az o kadar önemli bir kitap.

Witgenstein’ın Metresi/David Markson/Çev.: Pelin Angı, Suut Kemal Angı/Jaguar Kitap/ Roman
Yılın en iyi romanlarından biriydi ‘Witgenstein’ın Metresi’. Bir o kadar da zor bir metin. Pat diye başlıyor! Daha ne olduğunu idrak edemeden sayfaları geride bırakıyorsunuz. Çünkü anlıyorsunuz zihninizin içinden birisi sizinle konuşuyor. O zaman bırakıyorsunuz kendinizi duyduğunuz sese. Ve pat diye bitiyor her şey! Afallıyorsunuz… Anlatıcı dışında hiçbir insanın olmadığı ancak binlerce kahramanın olduğu ve anlatılanın insanlık tarihi olduğu bir roman bu. David Markson bir kadın anlatıcının kendi kendisiyle konuşması, düşünmesi, sayıklamasını kullanıyor bu insanlık tarihini anlatırken. Sanat tarihinin, felsefenin ve felsefe tarihinin neredeyse bütün adlarının bütün figürlerinin karşımıza çıktığı, özetle insanlık tarihinin hallaç gibi silkelendiği bir roman. Hatta insan roman dediğinde bile tedirgin oluyor kitaptan söz ederken. Şaka değil. Kitap bittikten sonra Ann Beattie’nin “Bunu okuyan kişi dünyayı eskisi gibi göremez artık” sözünün ne kadar doğru olduğunu göreceksiniz.

İslâm’ın Batı Cephesi/ Prof.Dr. Zeki Tez/Hayy Kitap/ İnceleme - Tarih

Yazının Devamını Oku

Haftanın kitapları

21 Aralık 2014

Solo Keman İçin FügTedi PapavramiÇev.: Deniz YetkinNorgunkOtobiyografi

Arnavutluk’tan çıkmış uluslararası üne sahip ilk büyük müzisyen Tedi Papavrami! Henüz kırk küsur yaşında. Zamanın “harika çocuk”larından birisi o. Enver Hoca’yla yan yana gelebilmiş, kuşağının birkaç şanslı “insanından” birisi hatta. Haliyle ülkesinin gözbebeği. Bir o kadar da “hain” ülkesinin insanları için. Çünkü Fransa’dan kazandığı burslu keman eğitiminin sonrasında ülkesine dönmemiş ve anne babasıyla birlikte -mecburen- siyasi sığınmacı olmuş bir yetenek. İşte ‘Solo Keman İçin Füg’ bu hikâyeyi anlatıyor. Ama ne anlatmak. Papavrami, kitapta kendi adını vermese değme romana taş çıkaracak bir dille aktarıyor her şeyi. Çünkü edebiyattan yana da oldukça yetenekli bir isim. Papavrami, sokakta tornete binmek varken çocukluk yıllarında başlayan keman eğitiminin, yeteneğin ve çok çalışmanın getirdiklerini anlatmıyor sadece. Bilmediğimiz bir dünyanın, dış dünyaya kapalı Arnavutluk’un değişimini, diktatöryal rejimin baskısını, mahrumiyetin, tecritin, sürgünün ne olduğunu da anlatıyor. Üstelik bölüm sonlarında bulunan, Papavrami’nin ‘Violon Seul’ albümünde yer alan eserlerinden bazılarının flashcode’ları, kitabın atmosferini daha yoğun hale getiren özgün müziğini oluşturuyor. Mutlaka okuyun ve dinleyin.


Hotel GlasgowŞavkar AltınelYKYAnlatı

“Hayatın ortasında” yazılmış bir kitap bu. Aynı zamanda yazının ortasında. İçinde hatıralar, şehirler, istasyonlar, otel odaları, o odaların pencerelerinden görünen hava değişiklikleri, sokaklar, sanat, sinema ve tabii ki edebiyat var. İyi edebiyatın tam ortasındayız yani. İngiltere’den Paris’e gitmek için önce kısa bir durak olarak Glasgow’a geçer anlatıcının kahramanı Şavkar. Çeyrek asır evvel yıllarını geçirdiği şehri kısa süreli bir durak olarak kullanan kahramanımız, Paris’e gittiğinde de Glasgow adlı bir hotelde kalacaktır. Her şey çorap söküğü gibi gelir. Hatıralar ve yazı birbirini tetikler. Tabii bir de film. Bertolucci’nin meşhur ‘Paris’te Son Tango’su! Şavkar bir taraftan filmi ilk izlediği anı hatırlıyor. Diğer taraftan aynı filmin dünyadaki etkisini anlatıyor. Bir başka taraftan ise filmi bizim için yeniden ‘okuyor’. ‘Hotel Glasgow’ eylülde buluştu okurla, yani aslında yeni bir kitap değil ama hiç eskimeyecek bir kitap. Böyle güzel bir kitaptan söz etmemek olmazdı. Çünkü hayatın tam ortasında...

Türk Halk Müziği SözlüğüMelih DuyguluPan YayıncılıkSözlük

Yazının Devamını Oku

Haftanın kitapları

14 Aralık 2014

BeyefendilerGonçalo M. TavaresÇev.: İpek Gürsoy KutluyükselKırmızı Kedi YayınlarıRoman

Edebiyat tarihine geçmiş, birbirinden büyük altı yazarın portresi nasıl yazılır? Hem de hiç portre yazar gibi yapmadan. Bu portreler bir araya geldiğinde nasıl bir romana dönüşür? Hem de hiç roman yazar gibi yapmadan. Ve bütün bir hayatın izahı nasıl olabilir? ‘Beyefendiler’ bunun cevabı. Ola ki bu zamana kadar Gonçalo M. Tavares okumamışsanız, neler kaybettiğinizin farkında değilsiniz demektir. 1970 doğumlu Portekizli yazar, 2001’de ilk kitabını yayımlamasına rağmen oldukça üretken ve bu üretkenliği dünyanın çeşitli edebiyat jürileri tarafından birkaç kere ödüllendirilmiş bir isim. Saramago’nun “İnsanın onu dövesi geliyor” diyerek övdüğü Tavares Türkçedeki ikinci kitabı ‘Beyefendiler’de harikalar yaratmaya devam ediyor. Edebiyat dünyasından tanıdığımız altı büyük isim; Bay Valery, Bay Henri, Bay Brecht, Bay Juarroz, Bay Calvino ve Bay Walser’in kendi hayatlarını nasıl yaşadıklarına ve hayatı nasıl anlamlandırdıklarına dair müthiş bir kurmaca. Eserlerinden, yaşantılarından, söyledikleri sözlerden hareketle ama “tam isimlerini bile anmadan” yazılmış birer destan! Hem de andığı isimlere layık bir şekilde. Rachel Caiano’nun kitabı bütünleyen, kırık, aksak desenleriyle beraber.


İpekli MendilEditör: Yekta KopanCan YayınlarıSözlükçe / Antoloji

‘İpekli Mendil’ kitabının editörlüğünü üstlenen Yekta Kopan kaptanlığında bir araya gelen 25 kişilik bir ekibin ortaya çıkardığı sıradışı bir kitap. Sözlük gibi ama değil, antoloji gibi ama değil. Bir şifre çözücü aslında. Üstelik bütün bir Türk öykücülüğünün şifresini çözüyor. Hatta bu ülkenin dokusundaki hücreleri izah ediyor. 300 maddeyle sınırlamışlar bu sonsuzluğa uzanabilecek kitabı. A’dan Z’ye Ahmet Mithat Efendi’den (d.1844) Gökhan Yılmaz’a (d.1987) uzanan çizelgede Türkçe öykünün birbirinden özgün ve önemli adlarının, aynı değerde eserlerinden belirlenmiş kahramanlar, kavramlar, mekânlar, şeyler nasıl anlatılmış onu gösteriyorlar bize. Birer öykü tadında madde madde. Bırakın yıllar süren titiz çalışmanın ürünü olmasını, sadece sonda verilen “Alıntıların yapıldığı kaynaklar” listesi bile tek kelimeyle “mükemmel” bir öykü kitaplığı oluşturmamız için biçilmiş kaftan! Okuduktan sonra “Sait Faik’in ipekli mendilleriyiz” dedirten, senenin sonunda, gerçek bir hediye bu kitap.


Yazının Devamını Oku

Haftanın kitapları

7 Aralık 2014

Deneme/ EleştiriOktay Rifat’a DoğruEnis BaturSel Yayıncılık

Daha adında bile çok şey söylüyor kitap; ‘Oktay Rifat’a Doğru’. Önsözde uzun yıllar öncesinden ilk adımları atılmış bir girişim olduğunu söylüyor Enis Batur; “Oktay Rifat’ı tamamiyle kuşatmanın ne kadar zor” olduğunu. Oysa birçokları Garip der geçer, sonrasını okumamıştır bile. Son yıllarda biraz biçim değiştiren şiir ortamında, sadece şiir okurlarının değil şairlerin de hakkını teslim etmedikleri, ihmal ettikleri bir isim Oktay Rifat. Bu sene doğumunun 100’üncü yılı olan şiir çınarlarından. Bu kitabı da onun için kotarmaya çalışmış Batur. 1991’deki yazısıyla onun yüksek eşiğine ilk adımı atmış, 1998’deki sempozyum bildirisiyle içeri buyur ediyor bizi. Sonra ‘Uzatmalı Bir Garip’ ve ‘Otomatik Lirik Yazı’ başlıklı bölümlerde ozanın kişisel ve şiir dünyasını hallaç gibi silkeliyor. Yazıyı besleyen ve kuvvetlendiren görsellerle birlikte Oktay Rifat koridorlarında dolaşıyoruz. Son bölüm ise ‘Kitaplaşmamış Metinler’ adında şiir, mektup, çeviri ve yazılardan oluşan bir nevi evrâk-ı metruke. Aslında birer hazine! Her yazısını ‘daha çok şey var söylenecek’ hissiyle ileriye atıfla bitiriyor adeta. Boşuna değil, ‘Oktay Rifat’a Doğru’!



Dekadans ve Ölüm/ Orçun Ünal/ Raskol’un Baltası/ Öykü

Bir genç yazar Orçun Ünal, ‘Dekadans ve Ölüm’ de onun ilk öykü kitabı. Ama ne acemilik var ne korkaklık! Daha biyografisinde başlatıyor ‘kurmaca’sını Ünal. ‘Kabl’el-Dekadans’, ‘La Decadence’, ‘Postdecadence’, ‘Mors Praematura’ gibi hepsi dekadanslığa ve ölüme referanslı Osmanlıca, Fransızca, İngilizce ve Latince bölüm adlarıyla devam ediyor. Deneysel öyküler toplamı değil, bir tema etrafında birbiriyle dolaylı veya doğrudan ilintili hepsi “ölüm gerçeği”yle biçimlenen öyküler kitabı ‘Dekadans ve Ölüm’. Dilinde, kurgusunda, anlatımında uzun zamandır yazan, yazdığını birkaç kere şekillendiren bir yazar tecrübesi var. Ayrıca cesur, çünkü kullandığı ölüm metaforu haricinde, biçimsel olarak da sıradışı hamleler yapmış Ünal. ‘Öykü Satıcısı’ndaki sansürlü bölüm, ‘Chomskyvari Bir Kıskanma: Ağır Çekimli Kanatlar’ ve ödüllü ‘Junkie Fix: Final Sınavı’ öyküleri birer örnek. Kurusıkı denemiyor Ünal, sağlam adımlar atıyor. Yeni öykülerini merakla bekleyeceksiniz.


Yazının Devamını Oku

Haftanın kitapları

1 Aralık 2014

ROMANYİNE DOĞDU TANYILDIZI, GÜRSEL KORAT, YKY Henüz tanışmamış olan, bilmeyen varsa en baştan belirtelim: Gürsel Korat romanı diye bir şey var edebiyatta. Tarih romanı nedir, nasıl yazılır sorularına yanıt gibidir onun tarih romanları. ‘Yine Doğdu Tanyıldızı’ adlı yeni romanında, kimsenin kolay kolay yeltenemeyeceği Selçuklu döneminin Niğde’sinde yaşanan olayları anlatıyor. Yine meşhur tarihi figür olmaktan uzak, sıradan, en sıradan insanlar aracılığıyla. Niğde Kuyumcuları Ocağı Şeyhi Nizamüddin Dârâ’nın evinde yaşananları okuyoruz. Üzerine Tatar istilasının, korkunun gölgesi düşmüş topraklar. Ve bu topraklara gelen bir Melami derviş, İshak! İshak’ın isminin anılması, sonun başlangıcı oluyor. İshak’ın adı heyecan, varlığı aşk getiriyor Nizamüddin Dârâ’nın evine. Korat, türler üstü bir aşkla hem tensel hem tinsel hem eşcinsel aşkı anlatıyor tüm doğallığıyla. Tarih boyunca bir eşya gibi görülen ‘kadın’ın çilesini dillendiriyor. Satır aralarında bir başka ‘numara’ gizliyor. Çünkü Gürsel Korat katmanlı romanında, bir taraftan da ‘anlatıcı/yazar/yazıcı’ kavramını yoğuruyor. Tanrı anlatıcıyı, ben anlatıcıyı, o anlatıcıyı, Rönesans’ta karşımıza çıkan anlatan ve yazan ikilisini kullanıyor. Hatta arada kendisi de dahil olarak çoklu anlatıcı gibi zor bir işi ustalıkla sergiliyor. Yılın son haftalarında, iyi roman okumak isteyenlere!

DENEMEDAHA NE OLSUN, KURT VONNEGUT, ÇEV: ALGAN SEZGİNTÜREDİ, APRIL YAYINCILIK
Kurt Vonnegut’la ilgili daha önce kurduğum bir cümledir. Değil yazdığı roman ve hikâyeler, onun peçete kenarına iliştirdiği en kısa cümle bile, okunup ezberlenmesi gerekenler arasındadır. Çünkü edebiyat, sanat, kurmaca bir tarafa ‘insanlık’tan söz eder Vonnegut. Merhamet ve vicdan hislerimize seslenir aslında. Türkçede ilk defa Algan Sezgintüredi çevirisiyle okuyacağımız, ‘Daha Ne Olsun’ adlı üniversite mezuniyet konuşmaları, bunun en güzel örneği. Açın YouTube’a bakın, koca CEO’lar mezuniyetlerde ahkâm keserlerken kaç tanesi insan olmaktan söz ediyor? Yok denecek kadar az. Vonnegut, daha en başta söze oradan giriyor. Edebiyattan da dem vuruyor, politikadan da anılarını da anlatıyor, çocuklara hayatlarının dersini de veriyor! “Telekinetiğe inananlar elini kaldırsın” diyecek kadar pratik ve keskin zekâya sahip bir yazar var karşımızda, önünüzü ilikleyerek okuyacaksınız. Kitabın başındaki Dan Wakefield’ın Vonnegut’un röntgenini çeken sunuş yazısı ise ayrıca önemli!

TARİHAÇLIK, SHARMAN APT RUSSEL, ÇEV: ENGİN SÜREN, MAYA KİTAP
Tersine ve mükemmel bir tarih metni ‘Açlık’. Bilim, antropoloji, edebiyat, sanat, siyaset ve kişisel fikirler tarihi. Dini metinleri anımsayın, ‘açlıkla terbiye’ ne kadar çoktur. Aynı şekilde yakın tarihte defalarca görülen ve bundan sonra sıklıkla görülecek olan kıtlıklar yüzünden yaşanacak açlıkları düşünün. Sonra, bir protesto biçimi olarak ‘açlık grevi’ni ve cezalandırma olarak aç bırakmayı sorgulayın. Açlıktan ölen roman kahramanlarını, sanat eserlerindeki açlık temsillerini gözden geçirin... Devletlerin uluslararası anlaşmalardaki açlık/kıtlık protokollerini merak edin, sonra Everest’e tırmanıp tarihe geçmek isterken açlıktan ölenleri hatırlayın... Sharman Apt Russel, ‘Açlık’ta ihmale gelmez, müthiş bir tarih kaleme alıyor.

Yazının Devamını Oku

Haftanın kitapları

23 Kasım 2014

Abdullah Öcalan - Amara’dan İmralı’yaMüslüm YücelAlfa YayınlarıBiyografi

Son 30 yılın Türk siyasi ve sosyal hayatının en önemli figürlerinin başında, tartışmasız Abdullah Öcalan gelir. Kaç siyasi iktidar gelip geçti! Hepsinin seçim kazanmasında da kaybetmesinde de Öcalan, kilit noktadaydı. Ona, “sayın” hitabıyla seslenildiğinde bile yer yerinden oynuyordu! 1999’da yakalanıp İmralı’da tutukluluk hayatı başladığından beri de hiçbir şey değişmedi aslında. Kabul etmek gerikir ki, bir dönem “öyle bir halk yok onlar dağ Türkleridir” dedikleri halk için bugün “Kürtler vardır!” deniyorsa, Abdullah Öcalan’ın da bunda etkisi var. Böyle bir ad için şimdiye kadar hazırlanmış bir biyografi kitabının olmaması büyük bir eksiklikti. Müslüm Yücel, bu önemli kitabıyla ilk önce bu eksiği kapatıyor. Öcalan’ın aile hayatından yaşadığı şehirlere, siyasi ve silahlı mücadelesinden cezaevi günlerine kadar onun hakkında seven-sevmeyen herkesin bilmesi gerekenleri aktarıyor. Yücel, kitabın girişindeki ‘kitap için notlar’ bölümünde ise bu biyografiyi neden ve nasıl hazırladığını izah ederken aslında iyi bir biyografinin nasıl olması gerektiğine dair inceleme kaleme alıyor. Bu kitabı okumalısınız.


Kısa Pantolonlular ÇetesiZoran DrvenkarResimleyen: Ole Konnecke Çev.: Murat ÖzbankGünışığı KitaplığıRoman - Çocuk

Kısa Pantolonlular Çetesi’nden Beton’un da dediği gibi; “insanın çok iyi arkadaşlarının olmasının bir sürü avantajı var. İnsan onlara güvenebilir. Saçmaladığını bildiklerinde bile hep senin yanında dururlar. Her zaman. Ve en çok da, sen onların artık arkadaşın olmadığını düşündüğünde, senin arkadaşındırlar.” Ama siz bunu zaten biliyorsunuz. Bilmediğiniz şey, 11 yaşındaki dört çocuk; Ada, Beton, Sırıtık ve Rudolpho’dan oluşan Kısa Pantolonlular Çetesi’nin nelerin üstesinden gelebileceği. Şort tişörtle yakalandıkları kar fırtınasından kurtulabilir, ortadan kaybolan okullarını bulabilir, hiç durmayan bir trenden inebilir ve en önemlisi sevgilisi tarafından terk edilmiş Agnes’in birdenbire bastıran sancılarında paniğe kapılmadan, onun bebeğini doğurmasına bile yardımcı olabilirler. Çünkü onlar Kısa Pantolonlular Çetesi’dir ve arkadaşlıkları sayesinde üstesinden gelemeyecekleri hiçbir şey yoktur. İnanmayan, Zoran Drvenkar’ın harikalar yarattığı bu romanı okusun.


Yakan IşıkKostas VarnalisÇev.: Herkül Millasİstos YayınŞiir

“Hey! Her biri birer evren olan ülkeler,/ saraylar, çepeçevre cennetler,/ zengin Yeryüzü’nün tümü ve çalınmış emek,/ bunlar bize geri verilecek!” Çağdaş Yunan şiirinin en tanınmış ozanlarından birisi olan Kostas Varnalis’e ait bu dizeler. Birçoğumuz adını ilk defa duyacaktır şüphesiz. 1884’te doğan şair, 20. yüzyıl başının bütün sancılı hadiselerinin tam ortasında yer almış, baskı ve sürgünü de görmüştür. ‘Yakan Işık’ onun üçüncü kitabı. ‘Münekkidin Monologu’ adlı düzyazı şiirden oluşan ilk bölümde, felsefi diyalogları andıran, antik Yunan metinlerinin bir benzerini kuruyor, kahramanları İsa, Prometheus, Münekkit ve Toprak Ana olan. İkinci ve öçüncü bölümlerde ise alıştığımız ‘dize’ sistemiyle yazıyor şiirini. Antik Yunan mitolojisini, Hıristiyan öğretisini ve Marksist ideolojiyi bir arada işliyor şiirlerinde. Sonuna kadar halktan yana bir dille.

Yazının Devamını Oku

Haftanın kitapları

9 Kasım 2014

Helena’nın RüyalarıEduardo GaleanoResim.: İsidro FerrerÇev.: Altuğ AkınDelidolu KitapDeneme - Çocuk

Galeano, bir çocuk kitabı yazarı değil. Gerçi o, salt yetişkin yazarı da değil. Çünkü, bütün yaşlardan, bütün ırklardan, dinlerden, dillerden, vicdanı olan tüm insanların yazarı. Kitabı Türkçede Delidolu Kitap gibi ağırlıklı olarak çocuk-gençlik yazını örnekleri yayımlayan bir yayıncı yayımladığı için “ben çocuk kitabı okumam”cıları uyarmak gerek. İmza Galeano’ya aitse, her kelimesi herkes tarafından okunmalı. Aslında başka kitaplarında yayımlanan, kahramanın çoğunlukla Helena olduğu ve rüya olgusu üzerine söylediklerini bir araya getiriyor bu kitabı. 24 yazı var. 24 rüya metni. Her biri bir şiir, masal ve bir o kadar demir leblebi aslında. Sürgünü görmüş bir yazar ve onun eşinin sürgünden dönerken gördüğü kâbusu Galeano gibi kim anlatabilir ki? Yahut, koca romanlara sığacak bir hikâyeyi; insanların “bir gece önce uyurken kullandığı yastıkların, özel bir cihazdan geçirildiği” ve kontrol ettikleri rüya kayıtlarından “kamu düzeni için tehlikeli rüyaların” tespit edildiği bir korku imparatorluğunu, tek bir cümlede kim anlatabilir ki? Bütün şiddetiyle! Isidro Ferrer’in kolajlarıyla bir masala dönüyor kitap. Çünkü her metne özel kolajlar bunlar ve ancak bu kadar tamamlanır her şey birbiriyle... Çocuklukta Galeano’yla tanışmak, çocuklarınız için ayrı bir keyif olacak.

Mübarek Kadınlar/ Gaye Boralıoğlu/ İletişim YayınlarıÖykü

Bir öykü yazarken, bir kahramanın portresi nasıl çizilir onu gösteriyor adeta, Gaye Boralıoğlu ‘Mübarek Kadınlar’da. Hepsi bir kadın hikâyesi. Elbette her kesimden, her tarihsel, geleneksel ve güncel tecrübeden tanıdığımız kadınlar. Eşcinseli de var, İstanbul’a göçmüş olanı da, genci de var, ihtiyarı da, politik olanı da, kendini aynadan alamayanı da. Kadınlar kendileri anlatıyor veya biz onların hayatındaki en sıradan ama bir o kadar absürt bir an’ı, anıyı, olayı görüyoruz. Yani her gün karşımıza çıkan binlerce kadından bazılarının kâbuslarını, yorgunluklarını, mutluluklarını veya en dertli anlarını dinliyoruz. Hepsi kendi hayatının, romanının kahramanı kadınlar. Gaye Boralıoğlu, o kadınların, hayatların portresini çizerken, bunu bir öykünün bütün gereklerini yerine getirerek yapıyor. Olayını, dilini, anlatımını, macerasını her şeyi tam kıvamında, dozunda kullanıyor. Gerçekliğini de bu sağlıyor zaten. ‘Mübarek Kadınlar’ kadınların gerçek öyküleri.


Yazının Devamını Oku

‘Futbol oyna, sana gizli özelliklerini göstersin’

9 Kasım 2014
Galeano’nun meşhur ‘Gölgede ve Güneşte Futbol’u ve Nick Hornby’nin ‘Futbol Ateşi’ gibi futbola edebiyat çerçevesinden yaklaşan ve kült haline gelen bir kitap Laszlo Darvasi’nin ‘Santrforun Rüyası’ kitabı. Bu sene ‘Onur Konuğu: Macaristan’ programı kapsamında kitap fuarının misafirleri arasında olan Laszlo Darvasi ile kitabı, futbol ve hayat ilişkisi üzerine konuştuk...

Futbolu konu alan bir Türk filminde “Hayat fena halde futbola benzer” denir. ‘Santrforun Rüyası’nda, üstelik her bölümde, bu cümleyi örneklerle dile getiriyorsunuz adeta… Sizce de hayat futbol ilişkisi bu kadar yakın mı? - Ben tabii ki futbolu oyun olarak addetmek isterim. Ama artık bu pek mümkün değil. Bu kadar büyük paranın, böylesine devasa piyasanın yönettiği yapı artık sadece bir oyun değil. Futbol yine de temelinde hayata model teşkil eden bir oyundur. Çünkü futbolda hata, yanılma, güzellik, kusur, yıkılma, yükselme vardır. Riske edilen sadece milyonlarca avro değildir. Futbol oyna ve normalde yaşamında gizli olan özelliklerini sana göstersin...

Kitapta kimi ‘gerçek’ anekdotlara yer verirken, kimi bölümlerde de gerçeğin tam tersini aktarıyorsunuz. Gerçekle efsane arasındaki tercihte seçimi efsaneden yana kullananlardan mısınız?
- Macarlar için muazzam arzu duyulan bir düşünce olan dünya şampiyonluğu ile oynadım kimi yerlerde. Hamburglu bir muhabir 1954’te canlı yayında “Macarlar yeniden önde” diye haykırdı, oysa Almanlar tam da üçüncü golü atmışlardı! Demek istediğim şu ki, galip gelseydik ne olurdu bakmak istedim. Bu ironik bir hikâye yazımı oldu ve tabii kurguyu gerçek olaylarla düzenli şekilde karıştırmam da ironik bir jest oldu. Ama kimsenin kulağını koparıp yediği bir Türk hakem yoktu elbette... 20. yüzyılın ilk yarısının büyük oyuncularından sadece sözlü notlar kaldı.

18 YAŞINA KADAR FUTBOL OYNADIMBu kitabı yazarken temel motivasyonunuz futbol tutkunuzdu elbette. Sizin kişisel futbol hikâyenizi öğrenebilir miyiz?

Yazının Devamını Oku