Elif Dağlı

Çocuk Hakları Günü kutlu olsun

20 Kasım 2016
Acaba çocuklarımızın haklarını koruyabiliyor muyuz?

Çocuk Hakları Sözleşmesi 20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından onaylandı. Türkiye sözleşmeye taraf olarak imza koydu ve 27 Ocak 1995 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak iç hukukumuzun parçası oldu. Çocuk Hakları Sözleşmesini kabul eden 197 taraf devletin çocuk haklarını yaşama geçirme yükümlülüğü hükme bağlanmıştır. Çocuk hakları sözleşmesine uymak isteğe bağlı değil, bir zorunluluktur.

Sözleşmenin amacı çocuğu büyüklerin çıkarlarından korumaktır. Sözleşme çocuğun YÜKSEK YARARI gözetilsin diye hayata geçmiştir. Çocuk Hakları Sözleşmesinin temel ilkeleri, ayrım gözetmeme, yaşama ve gelişme ve çocuğun yüksek yararıdır. Sözleşmenin üçüncü maddesi “Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir.”

Yasa ve politika oluşturulması sırasında çocuğu ilgilendiren her kararda çocuk haklarının korunması elzemdir.

Sözleşme ayrıca çocuğun kendisi ile ilgili kararlarda görüş bildirmesini ve bu görüşün dikkate alınmasını emreder. Irk, dil, din, cinsiyet, etnik ya da toplumsal farklılık, mülkiyet, engellilik, doğum ya da başka farklılık gözetilmeksizin bütün çocuklar için eşit ölçüde geçerlidir.

Türkiye nüfusunun yaklaşık % 35’i 18 yaşının altındadır. Başka bir deyişle, 25 milyonun üzerinde, Avrupa’da dört ülkenin nüfusu kadar çocuğumuz vardır.

Çocuk hakları izleme komitesi 2016 raporuna göre Türkiye yasaları 27 yıl geçmesine rağmen hala Çocuk Hakları Sözleşmesi ile uyumlu değildir. Sözleşme’nin şemsiye hakları ayrım gözetmeme; çocuğun yüksek yararı, yaşama, hayatta kalma, gelişme, ve kendini ilgilendiren tüm yasal ve idari süreçlere katılma hakları Anayasa’da ve diğer yasalarda yeterince yer almamaktadır.

Çocukların istismardan korunması, engelli çocukların haklarına saygı, çocuğa karşı şiddet, zorbalık, internette çocukların güçlendirilmesi gibi konularda bilgi kampanyaları yeterli değildir. Çocuk adalet sisteminde, çocukların evlendirilmesi ve ergenlerin üreme sağlığı alanında uygulamada aksaklıklar bulunmaktadır. Türkiye’de bedensel cezalandırma TCK 232/2 uyarınca hala yasaldır.

“Çocuğa Karşı Şiddetin Önlenmesi Ulusal Strateji ve Eylem Planı” hala kabul edilip yayınlanmamıştır.

Yazının Devamını Oku

18 bin kistik fibrozisli aranıyor!

18 Kasım 2016
Erken tanı, hastanın yaşan süresini uzatıyor.

Kistik Fibrozis bebeklikte tanı konulmaz ve tedavi edilmezse yaşamı kısaltan bir hastalıktır. Türkiye’de 20 bin kistik fibrozis hastası olduğu tahmin edilirken tanı konumuş hasta sayısı 2 bindir. Hastaların sadece onda biri tanı almıştır.

18 bin kistik fibrozis hastası tanı konulmadan, hayat kurtarıcı tedavilere ulaşamadan kliniklerin kapısını aşındırmaktadır. Tanıdıklarınız arasında bile sık solunum yolu hastalığı, hazımsızlık, büyüme-gelişme geriliği olanların asıl hastalığı kistik fibrozis olabilir. Hastalık konusunda yeterli bilgi ve farkındalık olduğunda hastaların tamamı bulunabilecektir.

Beyaz ırkın en sık görülen genetik hastalığıdır, geni yedinci kromozom üzerinde taşınır. Hastalık iç organların salgılarının akışkan olmamasından kaynaklanır. Yoğun kıvamdaki salgılar iç organlarda tıkanık yaparak işlevleri bozar. Akciğer, karaciğer, pankreas, bağırsaklar gibi organların kanallarında tıkanma sonucunda, enfeksiyon ve doku hasarı oluşmaktadır. Her on hastanın 9’unda etkilenen organ akciğerdir. Nefes borularının koyu salgılarla tıkanması solunum zorluğuna, enfeksiyona ve akciğer hasarına neden olmaktadır. Hastaların çoğu solunum yetmezliği ile kaybedilmektedir.

Hastalığın belirtileri her yaşta farklıdır.

Bebeklikte solunum sistemi belirtileri inatçı öksürük, yapışkan balgam, tekrarlayan ve inatcı akciğer enfeksiyonları, burunda polip; sindirim sistemi belirtileri, yenidoğanda bağırsak tıkanması, yağlı ve çok sık kaka yapma, pankreas yetmezliği, yağ emilim bozukluğu,ile büyüme geriliği, tuzlu ter ve tuz kaybıdır. Anneler, bebeklerini öptüklerinde cildinin tuzlu olduğunu farkeder. Terde tuz kaybı bazı bebeklerde iyon dengesizliğine neden olur.

Pankreas kanalları koyu salgılarla tıkandığından bağırsakta yağı parçalayan lipaz enzimi sindirimi yapamaz. Yağlı gıdalar parçalanıp bağırsaktan emilemez, bu nedenle kaka aşırı yağlıdır. Yağ sindiremeyen çocuklar gelişemez, büyüyemez.

Çocuk büyüdükçe hastalığın dokulardaki hasarı artar ve belirtiler değişir. Akciğerde yer yer kalınlaşmış nefes boruları içinde iltihaplı salgı birikmeye, dirençli mikroplarla enfeksiyon oluşmaya başlar. Sonunda solunum yetmezliği gelişir. Koyulaşan safra karaciğer kanallarını tıkayarak siroza yol açar. Pankreasda harabiyet devam ettikçe insulin salgılayan doku da bozulur ve diyabet gelişir.

Kistik fibrozis hastalık genini taşıyan ama kendisi hasta olmayan anne ve babanın her çocuklarında % 25 olasılıkla olur. 7. Kromozom üzerinde taşınan bu gen salgıların normal akışkanlığını sağlayan tuz ve su dengesini ayarlar. Gende bozukluğu yapan 1900'den fazla mutasyon tanımlanmıştır. Batılı ülkelerde hastaların çoğunda tek bir mutasyon görülürken, ülkemizde çok farklı mutasyonlar saptanmaktadır.

Yazının Devamını Oku

Rutubet, astım nöbetlerini tetikliyor!

17 Ağustos 2016
Bilimsel çalışmalar rutubetin çocuklarda solunum bulgularına yol açtığını gösteriyor.

Sıcak yaz aylarında havadaki nem artışı, astım yatkınlığı olan kişilerde öksürük ve nefes darlığını tetikliyor. Geçtiğimiz haftalarda yaşanan nisbi nem artışı astımlılarda yakınmalara neden oldu.

Nem oranında her % 10 artış, astım sıklığında % 2.7 artışa neden olmaktadır. Havada nem % 50'nin üzerine çıktığında ev tozu akarları, küf mantarları artmakta, %50 nin altında olduğunda astım atakları azalmaktadır.

“Uluslararası Çocuk Astım, Alerji Çalışmas grubu” 20 ülkede 46 bin 8-12 yaş grubu çocuğun ailelerine anket uyguladı, çocukları muayene etti, alerji testi yaptı. Sonuç olarak , rutubete maruz kalan çocuklarda hırıltılı solunuma daha sık rastlandığını buldu. Rutubetin öksürük, balgam, burun akıntısı gibi yakınmalar ile, ciltte ekzemayı arttırdığını gösterdi. Rutubetin fazla olduğu evlerde cilt testi ile saptanan ev tozu akarına karşı alerji daha fazla bulundu.

Uluslararası Çocuk Astım, Alerji Çalışma grubunun Batı Avrupa’da ekolojik şartların çocuk astımına etkisini inceleyen araştırması ise 14 ülkede 48 merkezin katılımı ile yapıldı. Bu araştırma güneşli gün sayısı arttıkça 6-7 yaşındaki okul çocuklarında astımın azaldığını, yağmurlu gün arttıkça astımın arttığını gösterdi. 13-14 yaş grubu çocuklarda da hırıltılı solunum ve astım sıklığı yağmurlu gün sayısı ile ilişkili bulundu. Rutubet ve yağmur gibi meteorolojik olayların Batı Avrupa’da çocuk astımı üzerinde önemli bir etken olduğu sonucuna varıldı.

Teknolojinin az geliştiği yıllarda doktorlar astımlı çocuklara sıcak ve kuru iklimi olan yerleri önerirlerdi. Günümüzde klima cihazlarının nem emici işlevleri ortamdaki nemin azalmasını sağlayabiliyor. Amerikan Akciğer Derneği, klimaların polen ve küf sporlarını azalttığını, nem oranını düşürdüğünü belirtmiştir. Ev içinde rutubet azaltılırsa küf mantarı ve ev tozu akarı da azalmaktadır.

İç ortamdaki nem oranının % 15’in altına düşmesi halinde solunum mukozaları kuruyabilir. Kuruyan mukozalarda enfeksiyonların yerleşmesi daha kolay olur. Enfeksiyon da alerji belirtilerini tetikleyebilir.

Astımlı hastaların sıcak ve rutubetli günlerde iç ortamda bulunması ve evde rutubetin azaltılması için önlemler alması gereklidir. Amerikan Hastalık Kontrol Merkezi sağlıklı nem oranının % 35 ila % 50 arasında olduğunu belirtmektedir.

Yazının Devamını Oku

Güneşin fazlası zarar!

4 Temmuz 2016
Korunmayan cilt, güneşin ultraviyole ışınları ile 15 dakika içinde hasar görür. Asıl hasar 12 saat sonra ortaya çıkar. İlk önce pembeleşen çocuk birkaç saat sonra yanmış görünebilir.

Tanı konan her üç kanserden biri cilt kanseri.

Güneş bizden 93 mil uzakta olmasına rağmen enerjisinden yararlanıyoruz. Işınları ise sağlığımıza zarar verebiliyor. Atmosferin ozon tabakası inceldikçe güneşin zararlı ışınlarını daha az filtre edebiliyor. Ozon tabakası %10 azaldıkça 300 bin cilt kanseri daha oluşuyor.

Çocuklarda olan birkaç ciddi güneş yanığı, ileriki yaşlarda cilt kanseri riskini artırıyor. Güneşte yanmak için ille de havuz kenarında veya plajda olmak gerekli değildir. Çocuklar açık havada ve her yerde ultraviyole ışınlarının zararlı etkilerinden korunmalıdır.

Korunmayan cilt, güneşin ultraviyole ışınları ile 15 dakika içinde hasar görür. Asıl hasar 12 saat sonra ortaya çıkar. İlk önce pembeleşen çocuk birkaç saat sonra yanmış görünebilir. Güneşte kararmak sağlıklı değildir. Yanık cilt hasarlı cilttir. Hava kapalı ve bulutlu bile olsa çocuklar korunmalıdır. Bulutlar ultraviyole ışınını durdurmaz, bazen hafif filtre eder.

Ultraviyole ışınları öğle saatlerinde daha güçlüdür ve zararlarını daha fazla gösterir. Yanık olduktan sonra tedavi yerine, yanığı önleyen tedbirler daha iyidir. Öğle saatlerinde iç ortam etkinlikleri seçilmelidir. Açık havada olmak kaçınılmazsa ağaç gölgesi, şemsiye veya tente altına sığınmalıdır. Giysiler kol ve bacakları örtecek şekilde uzun etek, pantolon, uzun kollu gömlek tercih edilmelidir. Islak kıyafetler daha az koruduğu için kuru kıyafetler giyilmelidir. Dünyada satılan bazı giysilerde ultraviyole ışınına karşı koruyuculuk derecesi belirtilmiştir. 

Şapka yüz, boyun, kulaklar ve enseyi korur. Çocuklar arasında popüler olan kasket tipi şapkalar yeterince koruma sağlamaz. Geniş kenarlıklı şapkalar seçin, açıkta kalan cilt kısmını koruyucu krem ile kaplayın.

Gözlerin ultraviyole ışınına maruz kalması ileri yaşta katarakt nedenidir. Güneş gözlükleri çocuğun gözlerini ultraviyole ışınlarından koruyacaktır. Güneş ışınlarını %100 engelleyen ve gözün her tarafını kapatan gözlükleri tercih edin.

Yazının Devamını Oku

Klor alerjisi havuza giren çocuğuma zarar verir mi?

27 Haziran 2016
Bebekleri büyüklerin havuzuna asla sokmayın!

Yüzme astım ve alerjisi olanlar için çok yararlı bir spordur.

Genel inanışın aksine klor herkese dokunmaz ancak hassasiyeti olan kişilerde tepki oluşturur. Hassasiyetiniz olsa bile yüzmeyi bırakmanız gerekmez.

Klor alerjisi sandığınız durum aslında tanı konulmamış astım olabilir. Astım, iyi tedavi edilmediği takdirde egzersiz sırasında nefes boruları kasılır ve göğüs sıkışır.

Klora karşı tepki ise ciltte kızarıklık, kabarma ve kaşıntı ile kendini gösterir. Bu durum da alerji değildir, kimyasal bir yanmadır. Tıp dilinde “iritan dermatit” olarak adlandırılır. Kimyasal bir tahriş ediciye karşı vücudun gösterdiği tepkidir. Daha önce dermatiti olan kişilerde klor cildi kurutarak yakınmaları arttırabilir. Benzer şekilde klor nefes borularını da tahriş ederek solunum yolunun daha önce de var olan alerjisini tetikleyebilir.

Bazı bilimsel çalışmalar, temizlik ürünlerinde ve havuzlarda bulunan klora uzun süre maruz kalan ergen ve erişkinlerde solunum alerjileri görüldüğünü ortaya koymuştur. Bu tip yakınmalar daha çok profesyonel temizlik elemanlarında, cankurtaranlarda, 1000 saatten daha fazla yüzenlerde saptanmaktadır. Bir çok olimpiyat yüzücülerinde klor hassasiyeti bulunmuştur ancak sporcular tedavi ile spor yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Klor tepkisi spora engel değildir.

Klor hassasiyeti, havuzdaki klor oranının arttırılması ile de ilişkili olabilir. Koli basili veya domuz gribi salgınları sırasında havuz görevlileri suya normalden daha fazla klor kattıklarında bu tip tepkiler daha fazla oluşmaktadır.

Klora bağlı cilt hassasiyeti; ciltte kızarıklık, acı, kaşıntı, döküntü, kabuklanma ile kendini gösterebilir. Ürtiker (kurdeşen) benzeri döküntüler de aniden çıkıp, aniden kaybolabilir. Astımı olan kişilerde gece veya egzersiz sırasında öksürük, soluk alma güçlüğü, hırıltı, burun akması ve tıkanıklığı görülebilir.

Yazının Devamını Oku

Çocuklarımızın yaratıcılığını öldürüyor muyuz?

14 Haziran 2016
Sadece okul derslerinde başarılı bir genç mi, buluşlar yapılabilen bir bilim insanı mı, kendi yeteneklerini keşfedebilen ve onları mesleğine dönüştürerek mutlu olacak bir birey mi yetiştirmek istiyorsunuz?

Eğitim yılının sonuna gelmek üzereyiz. Geriye dönüp yılı değerlendirmek, gelecek yıl hedeflerini belirlemenin tam zamanıdır. Eğitimden ne beklediğinizi, nasıl bir birey yetirştirmek istediğinizi mutlaka çok düşünmüşünüzdür. Çocuklarımızı gelecek ile yüzleşebilmek üzere eğitiyoruz. Biz gelecekte olmayacağız ama onların geleceği doğru kurmasına yardımcı olabiliriz.

Ben eğitimci değilim ama iki çocuğunu erişkin yaşa getirmiş bir anneyim. Tıp fakültesinde psikiatri dersleri almış, eğitim konusunda okuyan bir çocuk doktoruyum. Bu yazıda size çok sevdiğim rahmetli hocam Prof Dr Atalay Yörükoğlu ve tanınmış eğitimci Sir Ken Robinson’un görüşlerini ve kendi annelik deneyimimi aktarmak istiyorum.

Bitkiyi büyütmeyiz, büyümesi için en uygun şartları yaratırız. Yarattığımız şartlar sadece tek tip bitki büyümesi için elverişliyse tohumun içindeki saklı başka güzel özellikleri yeşertemeyiz. İnsan topluluklarının devamı bireylerin farklı yeteneklerine dayanır. Bahçe örneğinde olduğu gibi, eğitim sistemi dünyada tek tip insan olduğu varsayımına dayanırsa, farklı yeteneği olanları bulmamız zorlaşır. Toplumu farklılıklarımız sayesinde katkı yaparak geliştiririz. Bireyin cehveri toprağın derinliklerindeki maden gibidir, yüzeyde değildir, aramanız gerekir. Eğitim sistemi bireyin cevherini bulabilmelidir.

İnsanlığın bütün başarılarının arkasında hayal gücü ve yaratıcılık vardır. Çocuklara uyguladığımız “fast-food” tarzı eğitim ise yaratıcılığı ve hayal gücünü öne çıkarmayıp, kurallara uymayı, tek tip düşünmeyi öğretmektedir.

Yenilik getirecek kişi hata yapmayı göze alarak, defalarca dener, başka türlü buluş yapılamaz. Eğitim sistemi ise hatayı kabul etmez, düşük not verir.

Çocuk deneme ile öğrenirir, anne ve baba olarak ona oyunda, uğraşılarında özgürlük tanıyın, koruyup kollamaya çalışmayın. Davranışlarının sonuçlarını kendi görürse daha iyi öğrenir.

Yazının Devamını Oku

Beta mikrobu salgını bitmiyor

6 Haziran 2016
Anne ve babalar, çocukları ateşli ve boğazı ağrıyorsa okula göndermemeli, hekime başvurmalıdırlar.

Yaza girdiğimiz bugünlerde hala boğazı kızarmış, bademcikleri beyaz iltihaplarla kaplı çocuklar ile sıkça karşılaşmaktayız. Okullar velilere beta salgını olduğunu bildiren yazılar gönderiyor. Kızıl vakaları olduğunu duyuyoruz.

Halk arasında kısaca “beta” olarak bilinen mikrop, A grubu beta-hemolitik streptekok bakterisidir. Bademcik iltihabı ve farenjitin en sık nedenidir. Orta kulak iltihabı, zatürree, cilt, lenf, kalp dolaşım sistemi iltihapları da yapabilir.

A grubu beta-hemolitik streptekok enfeksiyonları aniden başlayan başağrısı, karın ağrısı, yutma güçlüğü, boğazda kırmızılık, boyundaki bezelerde şişlik, ateş, aşırı halsizlik belirtileri gösterebilir.

Kızıl hastalığının da etkeni beta-hemolitik streptekokdur. Sıklığı azalmış bile olsa, ani salgınlara neden olmaktadır. Ciltte sanki kırmızı mürekkep dökülmüş gibi döküntü yapar. Mikrobun hem boğazda ,hem ciltte belirtileri olması halidir. Kuluçka devri 2-5 gün arasındadır.

Penisilin grubu antibiyotikler tedavide ilk seçenektir. Penicillin alerjisi olanlarda eritromisin önerilmektedir. Penisiline direnç nedeniyle cevap vermeyen hastalarda sefalosporin, azitromisin tercih edilebilir.

A grubu beta-hemolitik streptekok enfeksiyonlarında antibiyotik tedavisinin ana amacı romatizmal ateş, bademcik çevresi apsesi, çene kemiği iltihabı ve boyun lenf bezi iltihabı gibi komplikasyonların engellenmesidir.

Cilt veya yumuşak dokudan giren bakterinin (et yiyen bakteri streptekok) toksik şok sendromuna neden olması giderek artan endişe nedenidir. Ancak bu enfeksiyon boğaz enfeksiyonun komplikasyonu değildir, bu hastalıkta bakteri doğrudan ciltten girer.

Romatizmal ateş iyi tedavi edilmemiş veya varlığı farkedilmemiş A grubu beta-hemolitik streptekok enfeksiyonu komplikasyonudur. En sık 5-15 yaş grubunda görülür. Eklem, böbrek, kalp ve sinir sistemini etkileyebilir. Kalp kapaklarını hasara uğratarak kalp yetmezliğine neden olur. Belirtileri ateş , ağrılı,şiş, kızarık eklemler , cilt altında yumrular, göğüs ağrısı, kalpte üfürüm, yorgunluk, ciltte kırmızı döküntü, istemsiz hareketler ( korea) dir. Belirtiler boğaz enfeksiyonundan 2-3 hafta sonra ortaya çıkar. Vücudun bağışıklık sisteminin kendi dokusuna zarar verdiği bir iltihaplanmadır. Gelişmiş ülkelerde artık pek görülmemektedir.

Yazının Devamını Oku

Fast food yememek için bir neden daha!

31 Mayıs 2016
Hızlı yenen hazır yiyeceklere plastik kimyasalları karışıyor.

Fitalat, plastik ürünlere şefaflık, dayanıklılık ve esneklik sağlayan bir kimyasaldır. Fitalatlar insan sağlığına zararlıdır. Erişkinlerde kısırlık, çocuklarda zeka ( IQ) düşüklüğüne neden olur. Fitalat vücuda girdiğinde parçalanır ve idrardan atılır. Son bilimsel çalışma fast food yiyenlerin idrarlarında yemeyenlere göre yüzde 40 oranında daha fazla fitalat bulmuştur. Özellikle ekmek, kek, pizza, dürüm, pirinç ve şehriye gibi et ve tahıl ürünleri tüketenlerde fitalat ölçümü yüksek çıkmıştır.

Yiyecek üretiminde plastik aletler, paketlemede plastik torbalar, sunumda plastik eldivenler kullanılmaktadır. Bu maddelerden yiyeceğe kimyasal bulaşabileceği üzerinde durulmaktadır.

Hamile kadınların fitalat maruziyetinin doğacak çocukta IQ düşüklüğü yaptığı bilinmektedir. New York ‘da yapılan bir çalışmada 328 hamile annenin idrarında 4 ayrı tip fitalat ölçülmüş ve doğan çocukların da 7 yaşına geldiklerinde zeka kat sayısılarına (IQ) bakılmıştır. En yüksek fitalat düzeyi gösteren annelerin çocuklarında zeka katsayısı 8 puan düşük bulunmuştur.Kadınların fitalat maruziyetinin meme kanseri riskini 2 kat arttırdığı saptanmıştır. Evde fitalat maruziyetinin çocukta ilk yaş içinde hırıltılı solunum yolu hastalıklarına neden olduğu da bulunmuştur. Avrupa Birliği fitalatların çocuk oyuncaklarında kullanılmasını yasaklamıştır.

Fast food isimi verilen çoğu paketlerde satılan hızlıca yenilecek gıdalar içlerinde plastik kimyasalı olmasa da zararlıdır. Bu yiyeceklerin kalorileri tahmin ettiğinizden çok yüksektir. Bu nedenle çocuklar ve gençler arasında obezitenin en sık nedenidir. Bu tip yiyecekleri tüketen kişilerde deprseyon % 50 daha fazla görülür. Hızlı ve kolay yenen paketli yiyeceklerin tuz oranları da genellikle yüksektir. Kızartma ve burgerlerin yüksek yağ oranlarının astımı da tetiklediği bilinmektedir.

Plastik paketlerde uzun süre saklanabilen ve hızlı tüketilebilen yiyecekler sağlığımız için yararlı değildir.

Yazının Devamını Oku