Uğur Vardan

Çukurova’da sinemalı günler

19 Eylül 2023
Bu yıl 30’uncusu düzenlenen Adana Altın Koza Film Festivali dolayısıyla Çukurova sinemaya doyacak. Dün açılışı yapılan organizasyonun en dikkat bölümlerinden Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda 11 yapım jüri ve seyirci karşısına çıkarken, festival dahilinde Nuri Bilge Ceylan’ın son yapıtı “Kuru Otlar Üstüne”nin Türkiye prömiyeri de gerçekleştirilecek.

Evet, sinemada festival mevsimi başladı. Bu hafta sahne sırası Adana Altın Koza’nın... Bu yıl 30’uncusu düzenlenen organizasyon 24 Eylül’e kadar sürecek. Etkinlikte ‘Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’, ‘Belgesel Film Yarışması’, ‘Uluslararası Kısa Film Yarışması’, ‘Ulusal Öğrenci Kısa Film Yarışması’ ve ‘Adana Kısa Film Yarışması’ gibi bölümler öne çıkıyor. Ayrıca dünya sinemasından seçkiler, belgesel gösterimleri, söyleşiler, sinema sempozyumu ve sergiler de sinemaseverlerle buluşacak.



Festivalin heyecanı en yüksek bölümü olan ‘Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’na katılan yapımları değerlendirecek olan jüri şu isimlerden oluşuyor: Ömer Faruk Sorak (Başkan), Bennu Yıldırımlar, Cezmi Baskın, Murat Uyurkulak, Nefes Polat, Özcan Vardar, Özgür Eken, Prof. Dr. Senem Erkılıç ve Senem Erdine. ‘SİYAD En İyi Film Ödülü’nü belirleyecek sinema yazarları jürisinde ise Övgü Gökçe, Yeşim Burul ve Talip Ertürk gibi isimler yer alıyor. Film Yönetmenleri Derneği tarafından verilecek ‘Film-Yön En İyi Yönetmen’ ödülü, Ceylan Özgün Özçelik, Emre Kayış ve Mahmut Fazıl Coşkun’dan oluşan jüri tarafından belirlenecek.



‘Belgesel Film Yarışması’nda yarışacak yapıtları ise Coşkun Aral, Cengiz Özkarabekir, Doç. Dr. Kurtuluş Özgen, Mustafa Ünlü ve Dr. Semra Güzel Korver değerlendirecek. ‘Uluslararası Kısa Film Yarışması’ jürisi de şu isimlerden oluşuyor: Prof. Dr. Bülent Çaplı, Feride Çetin, Emil Ovanesov ve İlker Savaşkurt. ‘Öğrenci Kısa Film Yarışması’na katılan yapımları Barış Atay, Serhat Gönen ve Vuslat Saraçoğlu değerlendirecek.

Yazının Devamını Oku

Ruhlar âlemine giriş...

16 Eylül 2023
Kenneth Branagh, Agatha Christie romanlarından yaptığı uyarlamaların üçüncüsü olan ‘Venedik’te Cinayet’te muhteşem bıyıklı, ‘inançsız’ dedektif Hercule Poirot’yu ruhlar âlemiyle buluşturmaya çalışıyor. Öykü, sular altındaki Venedik’te hayaletlerin yaşadığı varsayılan bir malikânede geçiyor.

Yıl 1947… Ünlü dedektif Hercule Poirot kendini emekli ilan etmiş ve Venedik’e yerleşmiştir. Çatısından bütün şehri ve kanalları gören yeni mekânında huzur dolu, sessiz sakin günlerin beklentisi içindedir. Ne var ki kitaplarında kullandığı karakterle kendisini daha da popüler kılan Amerikalı polisiye yazarı Ariadne Oliver ziyaretine gelir ve bir anlamda ‘uyuyan dev’i tekrar ayağa kaldıracak hamlelerin işaret fişeğini yakar. Zengin bir dulun kızı olan Alicia Drake birtakım hayaletler gördüğünü iddia ettikten sonra intihar etmiştir. Annesi Rowena ‘Cadılar Bayramı’ döneminde evinde vereceği parti sonrası tanınmış medyum Joyce Reynolds öncülüğünde bir ruh çağırma seansı düzenleyecektir. Ariadne bu seansa Poirot’yu davet ederek hemen olayla ilgili soruşturma yapmasını ister hem de doğaüstü güçlere inanmayan dedektifi ‘spiritüel’ sularla (!) tanıştırmayı hedefler.

Yönetmenlik serüveninin ilk adımlarında yönettiği (ve aynı zamanda rol de aldığı) ‘Henry V’ ve ‘Dead Again’ gibi filmlerden dolayı ‘Dâhi’ sıfatıyla anılan ama sonrasında kimi etkileyici yapımlara imza atsa da genel olarak ortalama çizgilerde dolaşan Kenneth Branagh, kariyerinin son demlerinde kendisine yeni bir meşguliyet edinmiş görünüyor: Agatha Christie yapıtlarını sinemaya uyarlamak… 2017’deki ‘Doğu Ekspresi’nde Cinayet’le (Murder on the Orient Express) başlayan bu yeni dönemde ikinci adım 2022’de ‘Nil’de Ölüm’le (Death on the Nile) gelmişti. Şimdi sahne sırası üçüncü hamle ni-
teliğindeki ‘Venedik’te Cinayet’te (A Haunting in Venice).

◊Yönetmen: Kenneth Branagh

◊ Oyuncular: Kenneth Branagh, Tina Fey, Jamie Dornan, Michelle Yeoh, Riccardo Scamarcio, Kelly Reilly, Camille Cottin, Jude Hill, Kyle Allen, Ali Khan, Emma Laird, ABD-İngiltere-İtalya ortak yapımı

 

Yazının Devamını Oku

Ayvalık Uluslararası Film Festivali... Önde zeytin ağaçları arkasında festival!

14 Eylül 2023
Ege’nin şirin tatil beldesi Ayvalık bir kez daha sinemayla şenleniyor. Seyir Derneği tarafından düzenlenen Ayvalık Uluslararası Film Festivali bugün itibarıyla start alıyor. 19 Eylül’e kadar sürecek etkinlikte toplam 57 film seyirci karşısına çıkarken gösterimlerin ardından film ekipleriyle söyleşiler gerçekleştirilecek, çeşitli konularda paneller ve atölye çalışmaları düzenlenecek.

Evet, Ayvalık bir kez daha yedinci sanatla buluşuyor. Seyir Derneği tarafından düzenlenen, direktörlüğünü Azize Tan’ın, program danışmanlığını da Fatih Özgüven’in üstlendiği Ayvalık Uluslararası Film Festivali bu geceki açılış töreniyle başlıyor. Ayvalık Belediyesi Büyük Park Amfitiyatro’da gerçekleşecek törenin ardından da başrollerini Julianne Moore ve Natalie Portman’ın paylaştığı, Todd Haynes imzalı “May December” isimli film gösterilecek.

Festival ‘Uluslararası Seçki’, ‘Sinema Yapmaya Çalışırken’, ‘İlk Filmler’, ‘Ve Ayvalık’, ‘Godard’a Saygı’, ‘Anılarına’ gibi bölümler eşliğinde seyirci karşısına çıkarken organizasyon dahilinde toplam 57 yapıt gösterilecek.

Bu arada Mey|Diageo’nun katkılarıyla geçen yıl ilk kez verilen “Yeni Bir ...” ödülü mevcudiyetini bu yıl da koruyor. Genç sinemacıların yetişmesi ve teşvik edilmesi amacıyla verilen 50 bin TL değerindeki ödülün bu yılki sahibi festivalin açılış gecesinde açıklanacak. “Yeni Bir ...” ödülünün seçici kurulunda Tayfun Pirselimoğlu, Dilde Mahalli, Eytan İpeker, Nil Kural ve Selen Uçer’in yer aldıklarını hatırlatalım.

Sinemamızın heyecan uyandıran son dönem yapıtları ‘Türkiye Sineması 2022-2023’ bölümünde izleyicilerle buluşacak. Bu bölümde şu yapımlar izlenecek: “Ayna Ayna” (Yön: Belmin Söylemez), “Kör Noktada” (Yön: Ayşe Polat), “Cam Perde” (Yön: Fikret Reyhan), “Sanki Her Şey Biraz Felaket” (Yön: Umut Subaşı), “Tavuri” (Yön: Derviş Zaim), “Kar ve Ayı” (Yön: Selcen Ergun), “Karanlık Gece” (Yön: Özcan Alper) ve “Oregon” (Yön: Kerem Ayan). Gösterimlerin ardından söyleşiler düzenlenecek.

İçinden Ayvalık geçen filmler!

Sinema Yapmaya Çalışırken başlıklı bölümde filmlerini inşa ederken neler yaşandığını perdeye aktaran yönetmenlerin yapıtları seyirci huzuruna çıkacak. Bu bölümde gösterilecek yapımlar şöyle: “Güzel Günler” / “Il sol dell’avvenire” (Yön: Nanni Moretti), “Çözümler Kitabı” / “The Book of Solutions” (Yön: Michel Gondry), “Ayı Yok” / “No Bear” (Yön: Jafar Panahi) ve aynı zamanda açılış filmi olan “May December” (Yön: Todd Haynes).

Yazının Devamını Oku

‘Sır’rını sonuna kadar saklayan film!

9 Eylül 2023
Doğum günü vesilesiyle annesini küçüklüğünün geçtiği, artık otel olarak kullanılan eski bir malikâneye götüren bir kadın ve anne-kızın birlikte yaşadıkları geçmişe dair hesaplaşma süreci... Joanna Hogg’un yönettiği ‘Sonsuz Sır’da her iki karakteri de Tilda Swinton canlandırıyor.

Film yapımcısı Julie Hart, annesi Rosalind’i Galler kırsalındaki sessiz, sakin bir otele götürür. Burası savaşta dul kalan teyzesinin yaşadığı eski bir malikânedir ve amaç bir anlamda yaşlı kadını hatıralarıyla buluşturmaktır ama geçmiş her zaman güzel anlara sahip değildir...

Daha çok ‘Hatıra’ (The Souvenir, 2019) ve ‘Hatıra: 2. Bölüm’ (The Souvenir: Part II, 2021) filmleriyle tanınan İngiliz yönetmen Joanna Hogg son çalışması ‘Sonsuz Sır’da (The Eternal Daughter) anne-kız ilişkisi odağında bir öykü anlatıyor. Sinemacı olan Julie’nin asıl amacı, annesi üzerine çekeceği filmin ana hatlarına, detaylarına ve genel çerçevesine son çizgileri atmaktır. Ama onları otele getiren şoförün de vurguladığı gibi yapıda ürkütücü bir hava vardır. Nitekim geceleri gıcırdama hissi veren tavan, açılan oda kapısı ve yataktan fırlayıp giden köpekleri Louis, sık sık çöken sisle birlikte etrafa yayılan kasvet, tül perdede kendini hatırlatan rüzgâr derken ortama gerilim yüklenir. Ayrıca mekâna ayak bastıkları andan itibaren ters davranan ve Julie’yle aralarında sürekli pasif-agresif bir etkileşim olan resepsiyondaki kız da cabasıdır. Aynı zamanda yemek servisini yapan bu kız, zamanla onlara bomboş olduğu hissi veren otelde her istekleri için zorluk çıkarır. Sonradan fark ettikleri, oteldeki kimi bakım işlerini üstlenen, yakın zaman önce de eşini kaybetmenin acısını derinden yaşayan Bill ise onlar için yeni ve samimi bir iletişim odağı olur.



Julie’nin asıl derdi annesine dört başı mamur bir doğum günü ortamı hazırlamaktır. Adım adım yaklaşılan bu finale kadar anne-kız geçmişin sayfalarında dolaşırlar. Lakin anılar deşildikçe sevinçlerden çok hüzün ve yaşlı kadının yüreğinde kalan acı dolu izler daha ön plana çıkar. Örneğin Rosalind, Joss Teyzesine ait bu malikânede günlerini geçirirken savaşta kardeşini kaybettiğini ama cenazeye gidemeyecek kadar küçük olduğunu hatırlar. Günler anne-kız için giderek bir hesaplaşmaya dönüşür. Yaşlı kadın her şeye hoşgörülü, sakin bakar. Julie ise çocuk sahibi olamayacağı fikriyle ve sonsuza dek annesinin kızı olarak kalacağı düşüncesiyle yüzleşirken bu duruma ilişkin üzüntüsünü saklayamaz ve bunu Rosalind’e hissettirir.

Yazının Devamını Oku

Sakın bu eli sıkmayın!

2 Eylül 2023
Mumyalanmış bir el vasıtasıyla ruhlar âlemine geçen bir grup genç ve yaşadıkları korku dolu deneyimler... Dışarıda birçok sinema otoritesi tarafından çok beğenilen ‘Konuş Benimle’ gençlik gerilimlerinin klişelerine göz kırparken asıl olarak çok sevilen bir yakının kaybının yarattığı boşluk, acı ve keder duygusunun etkilerinde dolaşıyor.

İki yıl önce aşırı dozda uyku hapı alma sonucu kaybettiği annesinin ardından toparlanmakta zorlanan Mia, aradığı sevgi ve şefkati yakın arkadaşının ailesinde bulmuştur. Jade, kardeşi Riley ve anneleri Sue, ona adeta kol kanat germiştir. Derken aynı yaş grubuna ait gençlerin yoğun olduğu bir partide, aykırı dostları Hayley ve ‘suç ortağı’ Joss onları tuhaf bir oyuna davet eder. Bir tür ruh çağırma seansı şeklinde gelişen bu eylemde üstü seramikle kaplı, mumyalanmış bir el tutulacak ve “Konuş benimle” denilecektir. Bir sonraki adımda da konuşma teklifini kabul eden ‘kişi’nin içine girebilmesi için istekte bulunulur. Bütün bu aksiyonun toplam süresinin 90 saniyeyi geçmemesi gerekmektedir. Mia bu seansa katılır ve farklı bir evrenin varlığını keşfeder. Lakin sonrası o ve çevresi için geri dönülemez bir felaketin ifadesidir.

Bizde pek tanınmayan ama ülkeleri Avustralya’da popüler olmuş kanlı parodi serisi ‘RackaRacka’nın yaratıcıları ikiz yönetmenler Danny ve Michael Philippou’nun ilk uzun metrajı ‘Konuş Benimle’ (Talk to Me) bildik gençlik gerilimleri gibi başlıyor. Partiler, aralarında eski ilişkilerin taşıdığı gerilimler olan gençler, heyecan arayışları derken karşılarına çıkan yeni bir seçenekle ruhlar âlemine uzanıyorlar. Bu tablo ve baştaki kanguru sahnesi izleyicide “Nihayetinde öykü ‘Geçen Yaz Ne Yaptığını Biliyorum’vari bir yere mi evrilecek” türünden hisler uyandırsa da zamanla filmin farklı bir derdi olduğunu anlıyoruz. ‘Konuş Benimle’ ana rotada ilerlerken ‘Çizgi Ötesi’ (The Flatliners) türü bir ara sokağa giriyor. Ana karakterler mum yakıp o tuhaf elle birlikte öte dünyayı mekân tutmuşlarla muhabbete girip geri dönme seansından haz duyuyorlar ve her biri bu eylemi gerçekleştirmek için can atıyor. Ama karşılarına çıkan ruhların onlara ödettikleri bedeller farklı, hatta bazıları için çok ağır oluyor. Özellikle Riley’nin kanlı seansı dolayısıyla Mia’nın kendisine hamilik yapan aileyle arası bozuluyor. Derken genç kız kaybettiği annesini sık sık görmeye başlıyor ve karşısına çıkan bu ‘varlık’ ölümünde babasının suçu olduğunu söylüyor. Bu durumda Mia zaten aralarında mesafeli bir ilişki olan babasıyla yeni çatışmalar yaşıyor.

 

KANLI VE ŞİDDET DOZU YÜKSEK

Lakin ‘Konuş Benimle’nin asıl gezindiği sularda ‘yitip giden çok sevilen bir yakının yarattığı boşluk, hüzün, acı ve keder duygusu’nu buluyoruz. Ve bütün bu genel çıkışsızlık haliyle baş edememe durumunu... Mia annesinin yokluğunu unutamıyor, babası yerine en yakın arkadaşı ve ailesiyle durumu idare etmeye çalışıyor ve tam bu esnada karşısına çıkan ‘mumyalanmış bir el’ vasıtasıyla öte dünyaya açılan bir geçidin varlığını keşfediyor. Daley Pearson’ın bir hikâyesinden yola çıkarak Danny Phillippou ve Bill Hinzman’ın ortaklaşa kaleme aldıkları senaryo, ‘gençlik gerilimleri’nin klişeleriyle flört ederek ilerliyor ve nihayetinde genel toplamda derdini açığa çıkarıyor. Ve bu süreçte hikâyesini fazlasıyla kanlı, şiddet dozu yüksek kimi sert sahnelerle görselleştiriyor.

Ama bütün bu gelgitler içinde ‘Konuş Benimle’nin çok da özgün bir yapıya sahip olduğu kanaatinde değilim. Şu noktayı da belirteyim; Philippou kardeşlerin filmi dışarıda gösterime çıktıktan sonra tıpkı birkaç yıl önce olduğu gibi Jordan Peele’nin ‘Get Out’una benzer şekilde göklere çıkarıldı ve ‘son dönemlerin en iyi gerilim filmi’ olarak lanse edildi. Hatta Steven Spielberg, Stephen King, Jordan Peele, Ari Aster ve George Miller’ın ardından son olarak Peter Jackson da
‘Konuş Benimle’yi övenler kervanına katıldı. Dolayısıyla gidin, görün, kararınızı verin derim. Bana sorarsanız birkaç sahnesi ilgiye değer ama ortalamayı aşamamış bir film.

Son olarak ana karakter Mia’yı canlandıran Sophie Wilde’ın etkileyici bir performans sunduğunu ve Edith Piaf’ın ‘La Foule’ü eşliğindeki sahneyi de beğendiğimi belirteyim...

Yazının Devamını Oku

Ay’ın karanlık yüzü...

26 Ağustos 2023
29 kişiyi öldüren bir seri katil ve onu yakalamak için çabalayan genç bir polis memuruyla deneyimli bir FBI büro şefi. Shailene Woodley ve Ben Mendelsohn’un başrollerini paylaştığı ‘Katili Yakalamak’ modern toplumların karanlık yüzüne ayna tutan ve bireysel silahlanma bağımlılığına karşı ödenen bedellere ilişkin hatırlatmalarda bulunan bir polisiye-gerilim. Tavsiye ederim...

Katili Yakalamak
◊ Yönetmen: Damián Szifron
◊ Oyuncular: Shailene Woodley, Ben Mendelsohn, Jovan Adepo, Ralph Ineson, Richard Zeman, Dusan
Dukic, Jason Cavalier, Nick Walker, Darcy Laurie
ABD-Kanada ortak yapımı

Her yeri olduğu gibi Baltimore’u da yılbaşı heyecanı sarmıştır. Hatta partiler için start verilmiş, müdavimler çoktan mekânların yolunu tutmuştur. Derken yüksek katlı bir binada düzenlenen partideki konukların üzerine keskin bir nişancı er yeri olduğu gibi Baltimore’u da yılbaşı heyecanı sarmıştır. Hatta partiler için start verilmiş, müdavimler çoktan mekânların yolunu tutmuştur. Derken yüksek katlı bir binada düzenlenen partideki konukların üzerine keskin bir nişancı tarafından ateş açılmak suretiyle bir katliam gerçekleştirilir. Olaya el koyan FBI bölge ofisinin şefi Geoffrey Lammark, kimi cevaplarıyla zeki olduğuna karar verdiği çaylak polis memuru Eleanor Falco’yu da soruşturmaya dahil eder ve tam 29 kişi-nin ölümüne sebep olan seri katilin peşine düşerler. 2014 ya-pımı ‘Relatos salvajes’ (Asabiyim Ben) adlı Arjantin filminin yönetmeni olarak tanınan Damián Szifron’ın, senaryosunu Jonathan Wakeham’la birlikte yazdığı ‘Katili Yakalamak’ (ilk orijinal ismi ‘Misanthrope’tu ama sonradan gösterime ‘To Catch a Killer’ adıyla çıktı) düşük beklentiyle gittiğiniz ama izlerken sizi çarpan yapımlardan biri olmuş. Ya da en azından benim için diyeyim, çünkü yabancı eleştirmenlerin çoğu filmi beğenmemiş. 

FBI bu kez 29 kişiyi öldüren seri katilin peşine düşüyor.

‘Katili Yakalamak’ karın esir aldığı ve karanlığa mahkûm ettiği bir Baltimore ortamında iklimin yanı sıra gizemli bir seri katille birlikte tonunu daha da arttıran depresifliğin boğduğu hem şehir sakinlerini hem de olayı çözmek için çabalayan görevlileri anlatıyor. Film genel çerçevesi itibariyle artık klişeleri ve bugüne kadar sunduğu prototipleriyle yeterince iyi bildiğimiz bir türe dönüşen polisiye-gerilime yeni dokunuşlar katma çabasında. Bence bu derdinin üstesinden geliyor ve bir yanıyla karakterlerinin psikolojik okumalara açık taraflarını bizlerle paylaşıyor, bir diğer yanıyla da genel olarak bir ‘çağ tasviri’ne soyunarak zamanının sosyolojik reflekslerinin altını çiziyor.

Yazının Devamını Oku

Ve huzurlarınızda Latin bir 'süper kahraman' daha...

19 Ağustos 2023
DC Comics’in sinemada boy gösteren son ‘süper kahraman’ı ‘Blue Beetle’, tıpkı ‘Örümcek Adam’ın animasyon versiyonu gibi, özellikle Hispanik seyirciye seslenen bir yapımla karşımıza çıkıyor. Silah endüstrisinin önde gelen bir şirketine karşı girilen mücadeleyi anlatan film, temel mesajını aile kurumu övgüsüne soyunarak veriyor.

Jaime Reyes, hukuk eğitimini bitirir ve baba ocağına döner. Lakin onun yokluğunda ev sahibi kirayı üç katına çıkarmak istemiş (Ah bu ev sahipleri, dünyanın her yerinde aynılar!), aile, evlerinden ayrılma hazırlıklarına başlamış, babasında da sağlık sorunları baş göstermiştir. Jamie, bunca derdin kendisine yansıtılmamasına ilişkin vicdan azabı duyar ve bir an önce işe girmeye çalışır. Tesadüf eseri devasa silah şirketi Kord’ların asi ortağı Jenny’den bir iş teklifi alır. Genç kız, teyzesi Victoria’nın dünyayı ele geçirme planlarını engelleme çabasındadır ve iş görüşmesine giden Jaime’ye saklaması için bir emanet verir. Eve dönüşte aile bu emanetin ne olduğunu anlamaya çalışırken karşılarına çıkan mavi bir böcek formundaki nesne Jaime’nin vücudunu ele geçirir ve yeni bir ‘süper kahraman’ doğar!

Çizgi roman âleminin Marvel’la birlikte iki büyük aksından DC Comics’in karakterlerinden ‘Blue Beetle’, ilk kez 1939’da okur karşısına çıkmıştı. Başlarda kahramanın adı Dan Garret’tı, 1964’te isim Dan Garrett’a dönüşürken 1966’da Ted Kord sahaya sürüldü ve nihayetinde de 2011’de geçmişin üzerine sünger çekilerek ‘Blue Beetle’, Jaime Reyes adında yeni bir kişiliğin üzerinden okurla buluştu. Girişte konusunu özetlediğimiz ve bu ‘süper kahraman’ın sinemadaki ilk yansıması niteliğini taşıyan filmde de Meksika kökenli Reyes’in sıradan bir genç konumundan doğaüstü güçlere kavuşmasının serüvenini izliyoruz.



Artık sadece beyaz, Batılı olarak kodlanan tek bir seyirci profili yok, pazar son derece geniş ve bu genişlik göz önüne alınarak potansiyeli yüksek, çeşitli coğrafyalara seslenen, onların gönlünü alan yapımlar çekiliyor. Meseleyi şöyle açalım; örneğin ‘Örümcek Adam’ın animasyon versiyonunda artık kahramanın genç bir Hispanik olduğunu gördük. Çünkü Hispanikler stüdyolar açısından son derece geniş bir pazar ve bu seyirci profiline göre film üretmek kuşkusuz kârlı bir yatırım. Nitekim ‘Blue Beetle’da da aynı refleksi görüyoruz; Angel Manuel Soto’nun yönettiği yapımda ana karakter Meksika kökenli ve film boyunca Jaime ve ailesi ön planda. Ayrıca diyalogların çoğunda İspanyolca deyimler, terimler var ve bir Meksika dizisine göndermelerde bulunuluyor. Asıl önemlisi de ana karakterin karşısına çıkan ‘kötü adam’ın (Conrad Carapax) aslında Guatemala kökenli olduğunu anlıyoruz.

Esas oğlan Jamie fakir ama mutlu. Esas kız Jenny ise zengin bir aileden geliyor ama mutsuz büyümüş.

Yazının Devamını Oku

Bay Hulot’yla buluşma zamanı...

12 Ağustos 2023
Fransız sinemasının unutulmaz yaratıcılarından Jacques Tati’nin klasikleşmiş karakteri Bay Hulot’nun serüvenlerini anlatan ‘Bay Hulot’nun Tatili’, ‘Amcam’ ve ‘Oyun Vakti’, ‘Başka Sinema’nın özel programı dahilinde bu hafta sinemaseverlerin karşısına çıkıyor.

‘Bay Hulot’nun Tatili’

Jacques Tati, emsalsiz pandomim yeteneğiyle bir müzikhol yıldızı olarak parlamıştı. Daha sonra rotasını sinemaya çevirdi ve unutulmaz yapımlara imza attı. Yönetti ve oynadı da. Ekim 1907’de doğan ve Kasım 1982’de aramızdan ayrılan Fransız yaratıcının üç önemli yapıtı bu hafta ‘Başka Sinema’nın özel programı dahilinde salonlarımıza uğruyor. 1953 yapımı ‘Bay Hulot’nun Tatili’ (Les vacances de Monsieur Hulot), Tati’nin saf, iyi niyetli ama sakar karakteri Bay Hulot’yla sinemaseverleri tanıştıran ilk adım niteliğini taşıyor. Zamana yenik düşmeyen klasiklerden olan bu yapıt bir tatil yerinde gündelik hayatın rutin denklemlerindeki ayrıntılardan oluşan bir dizi komik vakalar sunar seyircisine. Asıl olarak hikâye Bay Hulot’nun sahilde kalacağı otele gelmesi ve ardından olayların gelişmesi üzerine kuruludur.'Amcam

Program dahilinde gösterilen bir diğer film ‘Amcam’da (Mon oncle) ise Bay Hulot’nun teknolojiyle mücadelesini izleriz. Ana karakter, kız kardeşi ve eşinin modern aletlerle donatılmış evinde zorlu bir sınava tutulurken Tati sözde hayat kalitesini yükseltmek için tasarlanmış kimi unsurların aslında klasik konforumuzu ve huzurumuzu bozduğunun altını çizmeye çalışır. 1958 tarihli ‘Amcam’, Cannes Film Festivali’nde ‘Jüri Özel Ödülü’ kazanmıştı.'Oyun Vakti’

Bir tür ‘Don Kişot’

Tati’nin bu hafta salonlara uğrayacak son filmi ise ‘Oyun Vakti’ (Playtime). Bay Hulot’nun her tarafı modern gereçlerle dolu Paris’teki şaşkınlığını ve yolunun Amerikalı bir turist kadınla kesişmesini anlatan yapım zamanının (1967 tarihliydi) en yüksek bütçeli Fransız filmi olmuştu. Futurist bir kentte geçen bu film için Tati, büyük maliyetlerle sıfırdan bir plato inşa etmiş, film gişede beklenen rakamlara ulaşmayınca da 10 yıl boyunca borçlarını ödemekle uğraşmıştı. Yabancı bir eleştirmen bu klasik için şöyle yazmıştı: “Hiçbir film ‘Playtime’ kadar zengin bir izleme deneyimi sunamaz.”

Bu klasikleri büyük perdede izlemek elbette çok farklı bir keyif ve aynı zamanda bir tür ‘eğitim-öğretim’ hamlesi. Modernist yeldeğirmenlere karşı bir tür ‘Don Kişot’ tavrı gösterirken aslında modern sinemanın izlerini süren bir yaratıcı olan Jacques Tati’nin bu üçlemesini kaçırmayın deriz.

Ve diğer seçenekler...'Perili Köşk’

Bir anne ve oğlu, evlerini doğaüstü işgalcilerden kurtarmak için ‘sözde’ ruhani uzmanlardan oluşan bir ekipten yardım ister. Justin Simien’in yönettiği ‘Perili Köşk’ün (Haunted Mansion) kadrosunda LaKeith Stanfield, Tiffany Haddish, Owen Wilson, Danny DeVito, Rosario Dawson, Jamie Lee Curtis ve Jared Leto gibi isimler yer alıyor. Emma adlı bir kadının perili bir radyo ve onun arkasındaki şeytani varlıkla olan mücadelesini anlatan ‘Sessiz Kâbus’ (Sound of Silence) üç yönetmeni; Alessandro Antonaci, Daniel Lascar ve Stefano Mandala’nın imzalarını taşıyor, filmde başrolleri ise Lucia Caporaso, Chiara Casolari, Guido Carta ve Micol Damilano gibi isimler paylaşıyor. Diğer yapımlarsa şöyle: ‘Gölge Ajan: İstanbul’da Ölümcül Hesaplaşma’ (Vzyat Gordeya / Yön: Ilya Kulikov-Anya Mirohina), ‘Borcumuz Borç’ (Yön: Abbas Karatekin), ‘Ehl’i Cin: İntikam’ (Yön: Batuhan Çelik) ve ‘Oda’ (Yön: Bülent Orçin). ‘Yumurtalar Firarda: Afrika Macerası’ (Un Rescate de Huevitos/ Yön: Gabriel Riva Palacio Alatriste-Rodolfo Riva Palacio Alatriste) ve ‘Bıcırıklar: Yeni Yuvamız’ (Die Mucklas… und wie sie zu Pettersson und Findus kamen / Yön: Ali Samadi Ahadi-Markus Dietrich) de minik izleyicilere seslenen iki animasyon.

Yazının Devamını Oku