Nurten Erk Tosuner

Yılda 1.4 milyon bebek doğuyor, mama pazarı 200 milyon Euro’yu aşıyor

8 Eylül 2008
TÜRKİYE dahil 12 ülkeden sorumlu Danone Bebek Beslenmesi Türkiye ve Ortadoğu Bölge Müdürü Özer Bener, yılda 1.4 milyon bebeğin dünyaya geldiği ülkemizde mama pazarının 200 milyon Euro’ya ulaştığını söyledi. Bener, orta vadede Danone’nin Türkiye’de bebek maması üretmeyi planladığını belirtti. HER yıl 1.4 milyon bebeğin dünyaya geldiği ve bebek başına mama tüketiminin çok düşük düzeyde seyrettiği Türkiye ve çevresindeki ülkeler, mama üreticileri için giderek daha cazip bir pazara dönüşüyor. Türkiye’de son 6 yılda pazar payını yüzde 52’den yüzde 70’e yükselten Danone, bünyesindeki bebek maması firması Numil Türkiye Genel Müdürü Özer Bener’i, yeni oluşturduğu Danone Bebek Beslenmesi Türkiye ve Ortadoğu Bölge Müdürlüğü’ne getirerek, 12 ülkeyi kendisine bağladı. Özer Bener yeni görevinde Türkiye’nin yanı sıra İran, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Bahreyn, Kuveyt, Mısır, Libya, Suriye, Lübnan ve Ürdün’den sorumlu. Bener’den boşalan Türkiye Genel Müdürlüğü’ne ise Gamze Çuhadaroğlu Emre getirildi. Özer Bener, Türkiye’de bebek maması pazarının 2002-2007 arasında yılda ortalama yüzde 27 büyüyerek 200 milyon Euro’ya ulaştığını söylüyor. Özer Bener’le bebek maması pazarını ve hedeflerini konuştuk.

10 ülkeye reklam

 Danone, neden 12 ülkeyi Türkiye’ye bağladı?

-Türkiye’deki başarımızı diğer Ortadoğu ülkelerine uygulamayı hedefliyoruz. Yaptığımız birçok aktivite artık Avrupa’da tekrar ediliyor. Milupa Aptamil için Türkiye’de çektiğimiz televizyon reklam filmi dünyada 10 ülkede gösteriliyor. Danone, şirketimizi geçen yıl kasımda global olarak satın aldı. Numil olarak Milupa (yüzde 50) ve Bebelac (yüzde 18) markalarımızla pazar payımız Türkiye’de yüzde 68. Bana bağlanan diğer ülkelerde ise payımız yüzde 10. Türkiye’deki iyi uygulamaları bu ülkelere de taşıyarak pazar payımızı artırmak istiyoruz. Danone bebek bölümü için Türkiye, Çin, Endonezya ve Rusya ile beraber en önemli dört ülkeden biri.

Türkiye’de bebek maması pazarının gelişimi nasıl?

-Özellikle son 2-3 yıldır bebek maması, Türkiye’nin en hızlı büyüyen pazarı oldu. Her yıl ortalama yüzde 27 büyüyerek pazar hacmi 200 milyon Euro’ya ulaştı. Bebek maması son beş yılda çok hızlı büyüme göstermiş olmasına rağmen, hálá büyüme potansiyeli son derece yüksek bir pazar. 0-3 yaş çocuklu hanelerin sadece yüzde 20’si biberon maması ve yüzde 25’i kaşık maması satın alıyor. Yani 0-3 yaş arasındaki dört milyon bebekten sadece bir milyonu biberon maması kullanıyor.

Üç yıl içinde üretim

Türkiye’de üretimi düşünüyor musunuz?

- Türkiye’de henüz bebek maması üretmiyoruz. Danone’un fizibilite çalışmaları var, orta vadede kesinlikle lokal üretimi planlıyoruz. Tarih veremiyoruz ama kesinlikle önümüzdeki üç yıl içinde olur. Daha önce böyle bir çalışmanın olmamasının ana nedeni tüketim oranlarının çok düşük olmasıydı.

Bebek maması üretimi için ne kadarlık yatırım yapılması gerekiyor?

- Böyle bir tesis, en az 15-20 milyon Euro’luk yatırım gerektiriyor. Bu rakam 50-60 milyon Euro’ya çıkabilir.

Sorumluluğunuzdaki ülkelerde üretim tesisi var mı?

- İran’da yeni bir fabrika satın aldık, orada üretim var. Onun dışındaki ülkelerde üretim yok. İran’la beraber Türkiye bölgenin üretim üssü olacak, Üretimin ötesinde yeni ürün geliştirme merkezi Türkiye olacak.

Türk bebek 9.6, İngiliz bebek 160 kilo tüketiyor

Avrupa ile karşılaştırdığınızda tüketimde durum nedir?

- Türkiye tüketim oranları bakımından Avrupa karşılaştırdığında ise çok gerilerde kalıyor. Türkiye’de yılda 1.4 milyon bebek doğuyor. Bunun da ancak yüzde 30’una ulaşılabiliyor. Bebek başına düşen yıllık mama tüketimi halen 9.6 kilogram. Bu rakam İstanbul’da 21.7 kilogram, Ankara’da 14.9 kilograma çıkıyor. Ancak, İngiltere’de bir yılda doğan bebek sayısı 666 bin olmasına karşın bebek başına düşen mama miktarı 160 kilo. Polonya’da bir yılda doğan bebek sayısı 350 bin ve her bir bebeğe düşen mama miktarı 60 kilogram.

Eğitim düzeyi ve gelirleri arttıkça tüketim yükseliyor

Bebek maması kullanımının Avrupa’ya göre çok düşük olmasının nedenleri neler?

- Bunun iki önemli nedeni var. Eğitim düzeyinin düşük olması ve ekonomik etkenler. Anne ve babaların bilinç ve eğitim düzeyleri arttıkça, ayrıca ailelerin alım gücü de yükseldikçe ülkemizde de mama tüketimi artacaktır. 2004 yılında bebek başına tüketim 5.2 kilogramken, 2005’de 6.6 kilogram, 2006’da 8 kilogram, 2008’de 9.6 kilograma yükseldi.

Türkiye’de çocuk meyve suyu için meyve bulamadık

Çocuklar için meyve suyu üretimine ne zaman başladınız?

- Bu yılbaşında Türkiye’de ilk kez sadece çocuklar için organik meyve suyu ürettik. Fakat hammaddesini Türkiye’de bulamadık, ithal etmek zorunda kaldık. Türkiye’deki meyvelerin kalitesi maalesef bizim bebek standartlarımıza uymuyordu. Önümüzdeki dönemde global kalite ve satın alma departmanlarımızla ortak çalışarak, satacağımız ürünü kendi standartlarımızda Türkiye’de yetiştireceğiz.

ÖZER BENER

DANONE Bebek Beslenmesi Türkiye ve Ortadoğu Bölge Müdürü Özer Bener, İTÜ Makine Mühendisliği’nden mezun oldu. Ardından, İstanbul Üniversitesi’nde İşletme İktisadı Enstitüsü’nde okudu. İş hayatına Coopers&Lybrand’de denetçi olarak başladı. 1997’de Numil Türkiye’nin Finans Direktörlüğü’ne, 2000’de Satış Müdürlüğüne getirildi. 2002’de Numil Türkiye Genel Müdürü oldu. Temmuz 2008’de Danone Bebek Beslenmesi Türkiye ve Ortadoğu Bölge Müdürlüğü’ne atandı.
Yazının Devamını Oku

’Likör’e İsviçreli ortak alıyor, komşu arazi Ali Sami Yen’le ’uyum’ arıyor

1 Eylül 2008
AŞÇIOĞLU İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Aşçıoğlu, eski Likör Fabrikası arazisi üzerine inşa edecekleri rezidans ve çarşı için İsviçreli ortak alacaklarını açıkladı. Ali Sami Yen arazisi üzerine rezidans ve alışveriş merkezi yapacak proje komşusu Eren Talu ile birlikte hareket etmek istediğini de söyleyen Aşçıoğlu, "Yan yana iki proje İstanbul’a değer katacak görüntüde olmalı" dedi. MECİDİYEKÖY’deki eski Likör Fabrikası arazisi üzerine rezidans ve çarşı inşa etmeye hazırlanan Aşçıoğlu İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Aşçıoğlu, projeye İsviçreli bir şirketi ortak alıyor. Dünyada kamu adına sosyal işler yapan İsviçreli ortağının Türkiye’de şirket kurma çalışmalarını sürdürdüğünü söyleyen Aşçıoğlu, projenin hazırlanması için de mimar Emre Arolat ile anlaştıklarını söyledi. Aşçıoğlu, ayrıca, Mecidiyeköy’deki projenin yapımında, yan komşusu Ali Sami Yen arazisi üzerinde rezidans ve alışveriş merkezi projesi gerçekleştirecek olan Eren Talu ile prensipte birlikte hareket etme kararı aldıklarını belirtti. Aşçıoğlu, "Eren Talu’ya İstanbul’un siluetini etkileyen bu projeyi birlikte yapmayı önerdik. Yanyana ayrı iki proje olacağına, benzer çizgide bir siluette yapılar olsun istiyoruz" dedi. Mecidiyeköy’deki eski Likör Fabrikası için geçtiğimiz temmuz ayında açılan ihaleyi, 415 milyon YTL’lik teklifle Aşçıoğlu-Ofton-Meydanbey ve Omak İnşaat Ortak Girişimi almıştı. Aşçıoğlu İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Aşçıoğlu ile Likör Fabrikası arazisi üzerine yapacağı projeyi ve yeni yatırım planlarını konuştuk.

Hafriyat yılbaşında

ÆMecidiyeköy’deki eski Likör Fabrikası arazisi için projeniz şekillendi mi?

- Yılbaşından sonra hafriyata başlarız. Proje 1 milyar dolar civarında olacak. Mimar Emre Arolat ile anlaştık. Aralot, şu anda dünyanın önemli mimarlarıyla birlikte kendine bir ekip kuruyor. Eren Talu da, Galatasaray için Seyrantepe’de gerçekleştireceği stad projesine karşılık aldığı hemen yanımızdaki Ali Sami Yen arazisi üzerinde rezidans ve alışveriş merkezi projesi gerçekleştirecek. İkimizin de parmağındaki yüzük pırlanta. Bu yüzden Talu’ya projeyi birlikte yapmayı önerdik. Yanyana iki ayrı proje olacağına, benzer çizgide bir siluette binalar olsun istiyoruz. Prensipte bu kararı aldık ama henüz kesin değil. Birlikte hareket etmek İstanbul için çok önemli. Yanyana bu iki proje İstanbul’a değer katacak bir görüntüde olmalı.

İsviçreli ortak geliyor

ÆBu projede başka ortağınız olacak mı?

- Eski likör arazisi üzerindeki projede ortağımız İsviçreli bir grup olacak büyük ihtimalle. Yüzde 40 ortak olacaklar, yüzde 60 bizde olacak. Türkiye’de şirket kurma aşamasındalar henüz. Dünyada kamuya işler yapan sosyal bir şirket.

Yüzde 20’si yabancılara

ÆBu projenin ne kadarını yabancılara satmayı hedefliyorsunuz?

- Yabancılara satışta yüzde 20’nin üzerine çıkabiliriz. Amerika’daki bir emlakçı dostumuz şu anda 10 daire ayırttı. İsteyenler için isim listesine başladık. Ortak olduğumuz İsviçreli firma da pazarlama için devrede. Yabancı müşterilerimiz zaten var. Son yıllarda Hintliler üzerimize düşmeye başladı. Selenium Twins’in yüzde 20’sini yabancılara sattık.

Atina’ya öncelik veriyor

ÆYeni proje hazırlığınız var mı?

- Eski likör arazisi üzerindeki proje ve devam eden işlerimizin dışında, Ülker ile ortak bir projemiz daha olacak. Fulya’da, 8 bin 500 metrekare arazi üzerinde ofis ya da rezidans yapacağız. Ancak henüz projeye ilişkin detaylar belli olmadı. Bu projede büyük ortak Ülker. Yurtdışında da Atina’ya öncelik veriyorum. Atina’da Selenium Residence yapacağım. Dünyanın gözü, eski Atina Havaalanı’nda yapılacak projede. Burada Yunanlılarla ortak bir rezidans düşünüyoruz. Görüşmeler sürüyor, ama uzun soluklu bir iş.

Sanatçılara maliyetine daire vereceğim

ÆSelenium’u dünya markası yapma hedefiniz için neler yapıyorsunuz?

-Miami nasıl Miami olmuş? Amerika ilk önce markasına inandırıyor, sonra onu satıyor. Ünlü sanatçılara Miami’de ev satıyor, sonra o evleri gezdirip bir daha para kazanıyor. Bizim de gerçek sanatçılarımız var. Ama biz onların marka değerine yatırım yapmamışız. Kadir İnanır, Türkan Şoray, Şener Şen, Fatma Girik, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, Ajda Pekkan, Cüneyt Arkın, Orhan Gencebay, Muazzaz Abacı ve Emel Sayın gibi gerçek sanatçılara maliyetine daire satmayı düşünüyorum. Bu sanatçılarımızın hangisi gelirse onlara maliyetine ev vereceğim. Bu isimlerin marka değerime katkısı olacak. Kadir İnanır’a teklif götürdüm. Orhan Gencebay da biliyor. Onlar listemiz yazıldı.

Komşu arazi Ali Sami Yen’e 200 milyon dolarlık yatırım

EREN Talu, Galatasaray için Seyrantepe’de gerçekleştireceği stadyum projesine karşılık aldığı Mecidiyeköy’de Ali Sami Yen arazisi üzerinde, 200 milyon dolarlık yatırımla rezidans ve alışveriş merkezi projesi gerçekleştirecek. Talu’nun Seyrantepe’deki stat projesinin ardından başlatacağı bu projede ilk kazmanın 2009 yılının eylül ayından sonra vurulması hedefleniyor. Projenin, 85 bin metrekaresi rezidans, 70 bin metrekaresi de alışveriş merkezi olacak.

180 milyon Euro’luk Selenium Twins’in yüzde 70’i satıldı

YAŞAR Aşçıoğlu, toplam 30 dönüm arazi üzerine 170 bin metrekare olarak iki blok olarak inşa edilen Selenium Twins’in yüzde 70’inin satıldığını, eylül ayından itibaren ve rezidanslarda yaşamın başlayacağını söyledi. 240 konutun yer aldığı projedeki dairelerin fiyatı 1 milyon 34 bin Euro ile 1 milyon 561 bin Euro arasında değişiyor. Dairelerin ortalama metrekare fiyatı ise 4 bin 700 Euro. Fulya’da Beşiktaş Spor Kulübü’nün 30 dönümlük arazisi üzerine inşa edilen 32 katlı iki blok rezidans, 20 katlı iş merkezi, alışveriş merkezi, hipermarket, 60 bin metrekareli otopark ve 14 katlı hastaneden oluşuyor. Projede, kapalı ve açık yüzme havuzları, tenis kortu, fitness salonu, restaurant&cafe, sauna gibi sosyal tesisleri içinde barındırıyor.

Yabancıya satışın önü açılmalı

Æİnşaat sektörünü nasıl görüyorsunuz?

-Genel olarak iyi. Yabancı yatırımcıyı sokmadan bu sektörün gelişmesi mümkün değil. Yabancılara satışın önü açımalı.

YAŞAR AŞÇIOĞLU

AŞÇIOĞLU İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Aşçıoğlu, 1959 Sakarya Akyazı doğumlu. Yaklaşık 41 yıldır inşaat sektöründe faaliyet gösteren Aşçıoğlu İnşaat, 2020 yılından bu yana Selenium markasıyla İstanbul ve Bodrum’da değişik rezidans projeleri gerçekleştiriyor. İstanbul İnşaatçılar Derneği Genel Başkanlığı görevini de sürdüren Aşçıoğlu, aynı zamanda Trabzon İşadamları Derneği (TİYAD) İkinci Başkan Vekili.
Yazının Devamını Oku

’Tanrı CEO’lar öldü yeni trend Türk CEO

25 Ağustos 2008
İNSAN kaynakları danışmanlık şirketi Heidrick & Struggles’in Başkan Yardımcısı Melanie Kusin, CEO’ların buzdağının ucu olduğunu, derinlerine inildiği için son zamanlarda yaşanan CEO krizlerinin ortaya çıktığını söylüyor. Tanrı gibi görülen CEO’ların devrinin bittiğine işaret eden Kusin, her şeyle başa çıkabilen CEO’ların öne çıkacağını, yeni trendin Türk CEO’ları tarif ettiğini belirtiyor. DÜNYANIN en büyük insan kaynakları danışmanlık şirketlerinden Heidrick & Struggles Başkan Yardımcısı Melanie Kusin, son zamanlarda uluslararası şirketlerde yaşanan CEO krizlerine dikkat çekerek, "CEO’lar buzdağının ucu gibiydi, derine inince böyle şeyler ortaya çıkıyor" yorumunu yapıyor. Dünyada yaşanan CEO skandallarını değerlendiren Melanie Kusin, "CEO’lar şimdiye kadar tanrı gibi görünüyordu. Ama artık CEO’lar da sürekli sorgulanıyor. Hissedarlar daha çok ön planda ve onlar bütün kararları sorgulayabiliyor" diye konuşuyor. Geçtiğimiz günlerde İstanbul’a gelen Melanie Kusin, nakit krizi, bankaların batması gibi olayların, her şeyle başa çıkabilen CEO’ları öne çıkardığına söylüyor. "Yeni nesil CEO trendi, Türk CEO’larını tarif ediyor" diyen Melanie Kusin, "Türkiye’de yaşayanlar zaten her tür bilinmeyenin başlarına gelebileceği ve çok farklı şeylerle başa çıkabilmeleri gerektiğini biliyorlar" diyor. Aynı zamanda tüketim ürünleri, moda, lüks mallar ve perakende endüstrilerinde de danışmanlık yapan Melanie Kusin ile CEO’larda değişen trendleri ve Türk yöneticilerin yükselişini konuştuk.

 CEO’nun gerçek tanımı nedir?

- CEO (Chief Executive Officer, İcra Kurulu Başkanı), piramidin en başındaki kişi ve şirketteki bir numaradır. Burada şirketin boyutu değil, rol önemlidir. Piramidin en tepesinde olan şirketin her şeyinden sorumludur. 

Günümüzde CEO’larda hangi özellikler öne çıkıyor?

- Artık dünyada çok kaos var. Petrol fiyatlarındaki ani değişimler, tsunamiler, depremler, bir sürü bilinmeyenin olduğu bir döneme sokuyor bizi. Nakit krizi, bankaların batması gibi olaylarla birlikte her şeyle başa çıkabilen CEO’lar öne çıkıyor. Bu noktada daha esnek ve uyumlu organizasyonlar önemli olacak. Her şeyle, özellikle olumsuzluklarla başa çıkabilen, strateji geliştiren CEO’lar ön planda yer alacak. Yani artık stratejik beceri ve yeni fikirlere açık olması önemli.

CEO’lar da insan 

Son yıllarda global şirketlerin CEO’ları ve yönetim kurullarının karıştığı skandalları neye bağlıyorsunuz?

- Öncelikle bu kişiler de birer insan. CEO oldukları zaman insan olmalarına rağmen çok yüksek etik kurallar içine sokulmaya çalışıyorlar. İnsan oldukları gerçeği unutuluyor bir anlamda. Bir de CEO’lar çok ciddiye alınınca, gereksiz riskler alabileceklerini düşünüyor. Onların da aslında kanunlarla sınırlı oldukları unutuluyor. Otorite ve güç insanları o hale getiriyor. Artık CEO’lar da sürekli sorgulanıyor. Şimdiye kadar tanrı gibi görünüyorlardı ama o kimlikleri ortadan kalkıyor artık. Hissedarlar daha çok ön planda ve onlar bütün kararları sorgulayabiliyorlar. Dolayısıyla CEO’lar buzdağının ucu gibiydi, derine inince böyle şeyler ortaya çıkıyor.

Türkleri tarif ediyor

 Dünyanın dev şirketlerinde Türk CEO ve yöneticiler artmaya başladı. Siz uluslararası şirketlerde Türk yöneticilerin şansını nasıl görüyorsunuz?

- Son yıllarda dünyada yaşanan fırtınalar, kasırgalar, krizler derken CEO’ların değişim süreci hızlandı. Bu süreçte Türk yöneticilere ilginin arttığını görüyoruz. Türk CEO tercihlerinde de Coca-Cola CEO’su Muhtar Kent ile başlayan trendin gelişmesini bekliyoruz. Yeni nesil CEO trendi, Türk CEO’larını tarif ediyor gibi. Anlık karar alabilme yeteneği, çevredeki her türlü koşula hızlı uyum sağlayabilme gibi özellikler artık öne çıkıyor. Türkiye’de yaşayanlar zaten her tür bilinmeyenin başlarına gelebileceği bir ülkedeler. Çok farklı şeylerle başa çıkabilmeleri gerektiğini biliyorlar. Türkiye’de hayatta kalma mücadelesi var, bu da insanları daha güçlü kılıyor.

Türkiye kültürel adaptasyon için inanılmaz bir ortam 

Uluslararası bir şirkete CEO arayışınızda en önemli kriteriniz nedir?

-
Ben özellikle genç yetenekleri yakalamak ve bulmak için çalışıyorum. Bu çerçevede, kültür, eğitim, iş geçmişi, özgeçmiş önemli. Türkiye’de enteresan bir karışım var. Türkiye hem ilerici, hem agresif hem de pek çok yandan pek çok baskıya maruz kalmış bir ortam. Türkiye’nin güçlü ve bağımsız hareket edebilen zeki insanlardan oluştuğunu düşünüyorum. Bu karışımla beraber kültürel adaptasyon da inanılmaz. CEO arayışlarımda adaptasyon benim ilk baktığım şeydir. CEO adayının farklı kültürleri yaşamış ve görmüş olması onun adaptasyon yeteneğini artırıyor.

Fark yaratabilen şirket ayakta kalır

 Günümüz CEO’ları nasıl davranmalı?

- CEO’lar artık hem yönetim kurulları, hem de hissedarlar tarafından gerçekten çok sıkı gözetim altında. Ayrıca, yönetim kurulları diğer CEO’ları da izliyor ve piyasada bizimkinden daha iyisi var mı diye de bakıyor. Yani CEO’lar üzerinde hem performans, hem de liderlik anlamında bir baskı sözkonusu günümüzde. Bu yüzden en iyi olmalılar. Çok iyi bir lider olmaları, stratejik davranmaları ve kendilerini doğru ifade etmeleri gerekiyor. Liderlik eskiden içgüdüseldi. Ama artık tüketici nasıl davranıyor, nasıl farklılaşıyor bunları öngörebilmesi lazım. Şirketlerin ihtiyacı anlaması, bunu doğru ifade etmesi ve rakiplerine göre daha düşük fiyatlı şekilde pazara çıkması fark yaratıyor. Ayrıca Türkiye, Çin gibi öne çıkan pazarlarda tüketici davranışlarını yakalayabilmek de önemli.

Aileden biri de başarılı olabilir 

Aile şirketlerinde aileden birinin CEO olması doğru mudur?

- Aileden uygun niteliklerde birinin CEO olmasının sonuçları çok güzel olabilir. Aile bireyi, şirketle aynı adı taşıyan çok muhteşem CEO’lar var. Şirket halka açıldığında, hissedarlar değişince bazen performansı beğenilmeyen aile bireyi CEO’lar değiştirilebiliyor. Ama başarılı olanlar yine CEO olarak kalabiliyor. Türkiye’deki aile şirketlerindeki CEO’lara da böyle bakılmalı. Bu dünyanın her yerinde yaygın bir durum.

CEO kötü iletişimle şirketi yok edebilir

 CEO’lar nasıl bir iletişim stratejisi izlemeli?

- Kötü bir iletişim bir CEO’yu öldürebilir. CEO’nun doğru iletişim kurması gereken üç önemli kitle var. Yönetim kurulu, piyasayı bilgilendiren analistler ve tüketiciler. İyi bir CEO yönetim kuruluna düzenli olarak, mümkünse haftalık bilgi vermeli. Yönetim kurulları CEO’ya danışmanlık görevi de yapar, bu yüzden sürekli ve doğru olarak beslenmeleri gerekir. Analistlerle yanlış iletişim, şirketi yok edebilir. Şirketin geleceğini onların değerlendirmeleri de etkiler. CEO’lar tüketicilerle de dürüst bir iletişim sağlamalı. Tüketiciye hatalı veya kötü ürünler sunulmuşsa bunların gerekçeleri saptanıp, dürüst bir şekilde telafisi yoluna gidilmeli.

MELANIE KUSIN

Heidrick & Struggles Başkan Yardımcısı Melanie Kusin, aynı zamanda şirketin Global Ortaklık Konseyi Üyesi. Teksas doğumlu Kusin, lisans derecesini İngiliz Edebiyatı alanında New Orleans’taki Sophie Newcomb College’tan aldı. Tulane Graduate Business School’da da finans ve pazarlama alanlarında MBA yaptı. H&S’a katılmadan önce Russell Reynolds Associates’da Yönetici Müdür olarak çalıştı. Ogilvy&Mather’de çalışırken, hızlı tüketim malları alanında faaliyet gösteren şirketler için projeler gerçekleştirdi.
Yazının Devamını Oku

Yeni konutlara tasarruflu klozet konulsa yılda bir baraj kurtulur

18 Ağustos 2008
ECE Seramik Yönetim Kurulu Başkanı Erdem Çenesiz, klozetlerde tam fonksiyonlu temizlik için artık 3.5 litre suyun yeterli hale geldiğini belirterek, "Her yıl yeni yapılan 200-250 bin konutta tasarruflu klozetlerin kullanılması, yılda bir barajınki kadar suyun sifondan boşa akmasını önler" dedi. VİTRİFİYE seramik üreticisi Ece Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanı Erdem Çenesiz, "Banyoda ne varsa üretmek istiyorum" diyerek, gelecek yıllarda agresif bir büyüme planı yaptıklarını söyledi. Dünyanın en büyük banyo gereçleri üreticisi Alman Ideal Standard’ın 2009 yılından itibaren Türkiye’deki tek yetkili temsilcisi olduklarını belirten Çenesiz, "Vitrifiye seramik sektöründe 2007-2012 yılları arasında her yıl yüzde 30-35 büyüyerek, sektör liderini yakalamayı hedefliyoruz" dedi. Ideal Standart için yılda 200 bin adetlik fason üretim anlaşması yaptıklarını da belirten Çenesiz, 3.5 litreyle tam fonksiyonlu temizlik yapabilen tasarruflu klozetlerin Türkiye’de yeni yapılan 200-250 bin konutta kullanılması halinde yılda 11 milyar 200 milyon metreküp suyun tasarruf edilebileceğine dikkat çekti. Çenesiz, "Sadece sifondan az su çekerek her yıl ortalama bir baraj kadar su tasarruf edilebilir" diyerek inşaat firmalarını duyarlı olmaya çağırdı. Ece Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanı Erdem Çenesiz ile vitrifiye sektörü ve tasarruflu klozetlerin yanısıra yeni hedeflerini konuştuk.

Yılda 55 ton tasarruf

ÆVitrifiye sağlık gereçleri sektörü yılı nasıl geçiriyor?

- Sektörde pazar büyüklüğü, bu yılın ilk altı ayında geçen yılın aynı ayına oranla aşağı yukarı aynı gitti. Ancak ilk 6 ayda geçen yılın aynı dönemine göre çok az da olsa bir büyüme görüyoruz. Biz şirket olarak büyüyoruz. Toplam satışlarımız bu yılın ilk yarısında geçen yıla oranla yüzde 27 büyüdü. Bu büyümenin önemli bölümünü ihracattan elde ettik. Ürün gamımızı çeşitlendirmemiz de iç pazardaki büyümeyi getirdi. 2008’de yüzde 30 büyümüş olacağız.

ÆPiyasaya sunulan tasarruflu klozetler aile bütçesine ne kadar katkı sağlıyor?

- Ece Banyo olarak 3.5 litre su ile tam fonksiyon katı temizliği yapabilen klozetler ürettiriyoruz. Bizim gibi birkaç üretici daha tasarruflu klozet üretiyor. Bu klozeti kullanan 4 kişilik bir aile, yılda 55 bin litre, yani 55 ton su tasarruf edebilir. Bu, İstanbul fiyatlarıyla aile başına yaklaşık 200 YTL’nin üzerinde tasarruf demek. Türkiye’de yılda 200-250 bin yeni konut yapıldığını ve bunların hepsinde tasarruflu klozet kullanıldığını varsayarsak, 11 milyar 200 milyon litre gibi ciddi bir boyutta suyun tasarruf edilmesi sağlanabilir. Bu orta büyüklükte bir barajdır.

ÆBu klozetlerin kullanımını nasıl yaygınlaştırılabilir?

- Burada kamuya büyük görev düşüyor. Su konusunda giderek daha fazla sıkıntı yaşanıyor. Kamu inşaatlarında kim üretirse üretsin az su tüketen klozetlerin tercih edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu klozetler ek bir yükgetirmiyor. Çok su tüketen klozetlerle aynı fiyattan satılıyor. Kamuya hiçbir yük getirmez, ama kullanıldığı zaman da çok büyük su tasarrufu sağlayacak. Az su tüketen klozetler belli bir süre içinde zorunlu hale getirilmeli. Çünkü suyu sifondan boşa akıtmaya hiçbirimizin hakkı yok.

TSE hálá 9 litre diyor

ÆNormal klozetlerde su tüketimi ne kadar?

- Normalde Türk Standartları Enstitüsü (TSE) belgesi için yeterli olan rakam 9 litre. Ama büyük üreticilerin büyük kısmı 9 litrenin altına çoktan indi zaten. Ama merdiven altı üreticiler hale 9 litreyle bile temizlik yapamayan klozetler üretiyor. Ciddi üreticiler ortalama 6 litre. Sektör lideri ve biz zaten tasarruflu klozetlerimizi anons ettik. Bizim 3.5 litreyle tam fonksiyon katı temizliği yapan klozetimiz, 2.5 litreyle yarım temizlik yani sıvı temizliği yapabiliyor.

İhracatı da iyi

ÆBu ürünlere yurtdışından

talep var mı?


- 3.5 litrelik tasarruflu klozetlerde ihracatımız çok iyi gidiyor. Özellikle Avustralya ve İsrail gibi su sıkıntısı çeken ülkeler bunun öneminin farkında ve bu konuyu çok ciddiye alıyorlar. Avustralya’ya yılda 20 bin klozetten fazla ihracat yapıyorduk. Tasarruflu klozetlerimizle bu rakam daha da artacak. İsrail’e de yaklaşık 15 bin klozet gönderiyoruz. Biz su tasarrufunu hem klozetlerimizde, hem de bataryalarımızda çok önemsiyoruz. Bizim artık 6 litrelik klozet üretimimiz kalmadı. Birkaç modelde 4.5 litreliği var, diğerleri 3.5 litre.

Moldova’da iyi satıyoruz, ancak istediğimiz kadar büyüyemiyoruz

ÆMoldova’daki yatırımınızda beklediğinizi bulabildiniz mi?

- Moldova’daki fabrikamız Türkiye kadar hızlı büyüyemiyor.

Sebebi pazar ya da satış olanakları değil. Çok iyi satıyoruz, pazarda tutunduk, ürün yetiştiremiyoruz. Ama açıkçası orada insan kaynağında sıkıntı yaşıyoruz. Orada bu yıl yüzde 30 büyümeyi hedeflerken, yüzde 11 büyüdük. Halen yılda 150 bin adet büyük parça vitrifiye banyo gereçleri üretip pazarlıyoruz. Ama aslında satış kapasitemiz 300 bin adet civarında.

ÆYurtdışında başka bir yatırım gündeme gelebilir mi?

- Moldova’da belki kendi ürün alanlarımızda tamamlayıcı yatırımlar yapabiliriz. Banyo dolabında ciddi bir kapasitemiz var. Belki orada bir montaj hattı kurabiliriz. Yapı kimyasallarında da Türkiye’de büyüyoruz. Belki 2009’un ikinci yarısında işler planladığımız şekilde ivme gösterirse Moldova’da yapı kimyasalları şirketi kurmayı düşünüyoruz. Son iki yıldır Filistinli ortağımızın hisseleri küçüldü. Biz artık büyük hissedarız.

İnovatif firmayız 15 ürün patentimiz var

ÆYıllık Ar-Ge bütçeniz nedir?

- İnovatif bir firmayız. Son iki yıllık Ar-Ge harcamamız 4.5 milyon Euro. Bunun faydalarını sadece ürünlerimizde değil, üretim proseslerinde de gördük. Bu sayede çok ciddi bir gelişme yakaladık. Önümüzdeki yıl da araştırma geliştirme bütçemiz en az 2.5 milyon Euro olacak. Patentlerimizin sayısı 15’e ulaştı. Müracaatını yaptığımız 4 ürünümüz daha var. Birçok patentimizi ticari ürün haline henüz ürün haline getiremedik.

İleride yabancı ortaklık tekliflerine

sıcak bakarız

ÆYabancı ortaklıklara nasıl bakıyorsunuz?

- Açıkçası çok teklif geliyor. Ciddi bir büyüme potansiyelimiz var. Belli bir mesafe kat edip firmamızı şu andakinden daha kıymetli hale getirdikten sonra teklifleri daha ciddiye alabiliriz. Dünya artık o kadar global ki her an her şey olabilir.

Avrupa için fason üretim yapıyoruz

ÆIdeal Standard için üretim yapacak mısınız?

- Distribütörlük anlaşmasıyla beraber dünyanın en büyük markalarından biri olan Ideal Standard’ın 200 bin ürünü için fason üretim anlaşması da yaptık. Özellikle İngiltere pazarına gönderilecek bu ürünler. Daha önce de Ideal Standard için üretim yapmıştık. Artık tamamen Batı Avrupa için özel modeller üretiyoruz. 2009’da rakam daha da artacak. Ayrıca İtalya’nın üç büyük üreticisine de fason üretim yapıyoruz.

Akrilik küvet ve duş kabinleri de üreteceğiz

ÆYeni bir üretim alanına girmeyi düşünüyor musunuz?

- Tüm Türkiye gibi Çorum’da da her yıl binlerce genç iş gücüne katılıyor. Dağıtımını yaptığımız ürünleri, banyoda ne varsa üretmek isteriz. Akrilik küvetler, duş kabinleri, tekneleri yatırım yapacağımız ilk alan. 4.5 milyon Euro’luk bu yatırımı 2008 yılının sonlarında yapmayı planlıyoruz. 2009 yılına akrilik banyo gereçleri üreticisi olarak başlamak istiyoruz. Planladığımız gibi giderse ilk yıl sonunda 10 milyon Euro’ya kadar çıkabilir.

2008 ciro hedefimiz 80 milyon dolar

ÆEce Grubu olarak 2008 yıl sonu beklentileriniz nasıl?

- Ece Banyo olarak bu yıl vitrifiyede ciromuzun 45 milyon doları geçeceğini tahmin ediyorum. Hatta 50 milyon dolar gibi bir hedefimiz var. Geçen yılki ciromuz 38 milyon dolardı. İhracatımız geçen yıl 8 milyon Euro’yu buldu. Bu yıl 11 milyon Euro’yu geçeceğiz diye düşünüyorum. Grup olarak baktığımızda ise geçen yıl 55 milyon dolar olan ciromuzun bu yıl sonunda 80 milyon doları aşmasını hedefliyoruz.

ERDEM ÇENESİZ

ECE Grup Yönetim Kurulu Başkanı Erdem Çenesiz,

1972 Turhal doğumlu. 1988’de ailesine ait işletmede iş hayatına başladı. Gazi Üniversitesi’ne bağlı Çorum Meslek Yüksekokulu İşletme bölümünün ardından, Kişinev Devlet Üniversitesi Ekonomi Akademisi’ni bitirdi. ABD’de Newport Üniversitesi’nde MBA yapıyor. Çorum Sanayici ve İşadamları Derneği’nin 2003-2005 dönem başkanlığını yürüttü. Orta Karadeniz Bölgesi Sanayici ve İşadamları Dernekleri Federasyonu’nda (OKASİFED) yönetim kurulu başkanı olarak görev yaptı. Halen OKASİFED, TÜRKONFED Çorum Organize Sanayi Bölgesi İşadamları Derneği (ÇOSİAD), Sersa Seramik Sağlık Gereçleri Üreticileri Birliği Yönetim Kurulu Üyesi. Çorum Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Üyesi, Çorum Organize Sanayi Bölgesi Müteşebbis Heyet Üyesi, Türkiye Kiremit-Tuğla Üreticileri Derneği Denetim Kurulu Üyesi.
Yazının Devamını Oku

Yeni patronlarımız bize güveniyor Koç kültürü onları da şaşırtıyor

11 Ağustos 2008
KOÇ Grubu’nun sattığı İzocam’ın Genel Müdürü Nuri Bulut, yeni patronların yönetimi değiştirmediği şirkette Koç kültürünün devam ettiğini kaydetti. Bulut, Alamana Industuries ve Saint Gobain Isover’ın İzocam’ı aldıktan sonra, özellikle insan kaynakları sisteminin kendi grup yapıları için örnek almayı düşündüklerini de aktardı.

YAKLAŞIK iki yıl önce Koç Ailesi’nin Kuveytli Alamana Indusries ve Fransız Saint Gobain Isover’a sattığı İzocam, yönetiminde ve vizyonundaki ’Koç’ çizgisini koruyarak yoluna devam ediyor. Yalıtım sektöründe yatırımlarını sürdüren İzocam, önümüzdeki süreçte ’topraksız tarım’a (sera ürünleri) girmenin hazırlıklarını yapıyor. İzocam’ın Genel Müdürlük görevini 2002 yılından bu yana sürdüren Nuri Bulut, "Yeni patronlarımız yönetim ekibinin kalmasını arzu ettiler. İyi giden bir çarka çomak sokmak istemediler" diyor. Devir işleminden sonra yeni patronların sistemin nasıl işlediğini çok ciddi denetlediğini belirten Nuri Bulut, şunları söylüyor: "Koç kültürünün prensiplerinin işleyişi onları da şaşırttı. Özellikle insan kaynakları yönetimindeki başarımız üzerine bu sistemi kendi grupları için de örnek alınabileceğini düşünüyorlar."

Koç Ailesi ve Koç şirketlerinin İzocam’da sahip olduğu yüzde 61.2 oranındaki hisse, 2006 Eylül ayında Kuveyt şirketi Alamana Industuries ile Fransız şirketi Saint Gobain Isover’e 171.3 milyon dolara satılmıştı. Satışın ardından iki yıldır görevinin başında olan Genel Müdür Nuri Bulut ile İzocam’ın yalıtım sektörünün yanı sıra topraksız tarım ürünleri konusuna da gireceğini söylüyor. Bu konudaki yatırımların son aşamaya geldiğini belirten Genel Müdür Nuri Bulut ile İzocam’ın devrinden sonra yaşanan gelişmeleri, yalıtım sektörünü ve hedeflerini konuştuk.

Æ İzocam’ın el değiştirmesinin ardından şirkette neler değişti?

-
Eylül 2006’da Kuveyt şirketi Alamana Industuries ile Fransız şirketi Saint Gobain Isover, İzocam’ı satın aldı. İlk şart olarak, yönetim ve ekibinin kalmasını arzu ettiler. İyi giden bir çarka çomak sokmak istemediler. Yönetim Kurulu üç ayda bir Kuveyt, Paris ve Türkiye’de toplanıyor. Devirden sonra ciddi bir denetimden geçtik. Sistemin nasıl işlediğini gördüler. Koç kültürünün prensiplerinin işleyişi onları da şaşırttı. Özellikle insan kaynakları sistemimizin kendi grup yapıları için de örnek alınması gerektiğini not düştüler. Satış politikalarımız, ihracat ve pazarlama dahil hiçbir hedefimizde değişiklik olmadı.

Seracılığa dönük ürünler

Æ Yalıtım sektörünün dışında yeni bir üretim alanı düşünüyor musunuz?

- İstanbul Ümraniye, Tarsus, Gebze ve Eskişehir’de üretim tesislerimiz var. Bunlar, camyünü, taşyünü, tekiz tesisi, haddelenmiş polistiren tesisi, şişirilmiş polistiren tesisi, elastomerik kauçuk ve polietilen köpük üretim tesislerinden oluşuyor. Topraksız tarım (sera kurulmasına yönelik ürünler) konusuna da girmeyi planlıyoruz. Bu konudaki çalışmalarımız sürüyor. İlk ürün denemelerimizi yaptık, çok beğenildi. Seralarda mineralleri koruyarak fidelerin yetiştirilmesi çok önemli konular. Toprağın olmadığı ya da verimsiz olduğu yerde damlama yöntemiyle serada gıda yetiştirmek, çok fazla mevsime bağlı olmadan ürün alabilmek çok önemli. Ancak sürekli toprak gibi seraların da yenilenmesi ve havalandırılması gerekiyor.

Æ Bu pazarı nasıl görüyorsunuz?

- Henüz çok dar bir Pazar. Bu ürünleri ihraç etmeyi düşünüyoruz. Avrupa ve sıcak ülkeler öncelikli pazarımız olacak. Hem topraksız tarım hem de halen ürettiğimiz yalıtım malzemeleri üretimini birlikte yürüteceğiz.

Æ Topraksız tarım ürünleri için yeni yatırım yaptınız mı?

- Mevcut üretim portföyümüzün içinde, kendine has bir formülle bunu üretebiliyoruz. Ek bir yatırım gerektirmiyor. Yaklaşık 10-12 yıldır gündemimizde olan bir konuydu.

Türk cumhuriyetlerinde yatırım uzun vadede gündeme gelebilir

Æ Kuveytli ve Fransız’lar Türkiye dışında İzocam kanalıyla başka yatırımları düşünüyorlar mı?

- Türk Cumhuriyetleri’nde yeni yatırımları düşünüyorlar, ama bunların ne kadarında biz yer alırız belli değil. Bölgeyi çok uzun vadeli görüyorlar ve Türkiye üzerinden bu ülkelere girmeyi düşünüyorlar. Özellikle Kuveytli ortağımız yalıtım sektöründe büyüyor. Ayrıca İzocam Türkiye’nin yanı sıra Ortadoğu ve Balkan ülkelerinde de yer etmiş bir marka.

Yalıtım malzemesi tüketimi en az 6 katına çıkmalı

Æ Yalıtım sektörünün büyüklüğü nedir?

- Türkiye’de yaklaşık 7 milyon metreküplük bir yalıtım pazarı var. Bunun 30-40 milyon metreküplere gelmesi gerekir. Türkiye’nin Avrupa seviyesine gelebilmesi için bu rakamın en az 6 misline çıkması lazım. Türkiye’de kişi başına yalıtım malzemesi tüketimi 0.1 metreküp. Avrupa’da bu rakam 0.6 metreküp, ABD’de ise bir metreküp. Türkiye’nin bu anlamda daha alacağı çok yol var.

Isı yalıtımı yapılmadığı için 7.5 milyon YTL’lik enerji kayıp

Æ Isı yalıtımının yapılmaması ne kadarlık bir enerji kaybına yol açıyor?

- Türkiye’de ısı yalıtımının yeterli olmaması ya da iyi yapılmaması nedeniyle yılda 7. milyon YTL’lik enerji kaybı doğuyor. Enerjinin yüzde 30’u konutlarda kullanılıyor. Bunun yüzde 85’i de ısıtım amaçlı ciddi bir enerji tüketimine neden oluyor. Ayrıca serinlerken de ısı yalıtımı çok önemli. Isınma için bir birim enerji harcanırken, serinlik için 2.5 birim enerji sarfediyoruz. Serinlerken daha fazla enerji harcıyoruz. Bu yüzden bina yalıtımlarının iyi yapılması son derece önemli.

Kuveyt ve İtalya, yeni gözde pazarlarımız oluyor

Æ Satışın ardından ihracat pazarlarınıza yeni ülkeler eklendi mi?

-Kuveyt Emirlikleri ve İtalya’dan yeni ürün talepleri geliyor. Önümüzdeki yıllarda bu ülkeler ciddi ürün çekecek bizden.

Æ 2007 cironuz ve ihracatınız neydi, 2008’i nasıl tamamlayacaksınız?

- 2007 yılı ihracatımız 41 milyon dolardı, bu yılın hedefi 43 milyon dolar. Ciromuz ise geçen yıl 253 milyon YTL idi. Bu yıl sonunda 295 YTL’ye ulaşmayı öngörüyoruz.

Yalıtım masrafları 3 yılda kendini amorti eder

Æ İyi bir yalıtım yapılması, bina maliyetini ne kadar artırıyor?

- Bir apartmanın iyi yalıtımlı bir duvara sahip olmasının 2.5-3 milyon YTY maliyeti var. Ancak bu harcanan rakam 2.5-3 yılda kendini amorti eder. İyi ve doğru yalıtımlı bir binada yüzde 50-60 enerji tasarrufu sağlanabilir. Tabii doğru ürün ve doğru uygulama yapılması burada çok önemli.

Yatırım kararlarımızı aksatmadan uyguluyoruz

Æ 2008 yılı sonunda yatırım tutarınız ne kadara ulaşacak?

- 2007 yılında 22 milyon Euro yatırım yaptık. Camyünü ve taş yünü kapasitemizi yüzde yüz artırdık. Bu yatırımın kararı İzocam’ın satışından önce alınmıştı, satıştan sonra da aynen gerçekleşti. 2008’de de 4 milyon Euro’luk modernizasyon yatırımı yaptık. Şu anda kapasitemiz yeterli. Ancak 2-3 yıl sonra yeni bir yatırım daha gündeme gelebilir.

NURİ BULUT

İZOCAM Genel Müdürü Nuri Bulut, 1953 Ankara doğumlu. Saint Joseph Fransız Erkek Lisesi’nin ardından, 1979’da İstanbul Teknik Üniversitesi’nden makine yüksek mühendisi olarak mezun oldu. İş yönetimi yüksek lisansını 1995’de Koç Üniversitesi’nde yaptı. İş hayatına 1978 yılında Tokar A.Ş.’de proje mühendisi olarak başladı. 1981’de İzocam Ticaret ve Sanayi A.Ş. Gebze tesislerine imalat şefi oldu. Sırasıyla imalat müdürlüğü, projeler müdürlüğü, mühendislik müdürlüğü yaptı. 1996-2002 yılları arasında Teknik Genel Müdür Yardımcılığını yürüttü. 2002 yılında ise İzocam Genel Müdürlüğü’ne getirildi.
Yazının Devamını Oku

İrlanda ve Singapur’u örnek alalım ilaç işinde 1 milyar doları çekelim

4 Ağustos 2008
TÜRKİYE’nin son 6 yılda ilaçta büyük atak yapan İrlanda ve Singapur’u örnek alması gerektiğini söyleyen Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) Başkan Yardımcısı Mete Hüsemoğlu, bunun için ilacın ’stratejik sektör’ ilan edilmesini istedi. Bu sektörün dünyada 90-100 milyar dolarlık Ar-Ge bütçesi bulunduğunu vurgulayan Hüsemoğlu, bunun yüzde 1’inin Türkiye’ye çekilebileceğini söyledi. ARAŞTIRMACI İlaç Firmaları Derneği (AİFD) Başkan Yardımcısı ve YASED Yönetim Kurulu Üyesi Mete Hüsemoğlu, dünyada tüketilen ilaçların yüzde 1’inin Türkiye’de satıldığını belirterek, "Türkiye dünyadaki 90-100 milyar dolarlık ilaç Ar-Ge harcamalarından da en az bu kadar pay alabilmeli. Bu oranda pay alabilse bile 1 milyar dolarlık bir yatırımdan söz etmek mümkün" diyor. Türkiye’nin son 6 yılda ilaçta büyük atak yapan İrlanda ve Singapur’u örnek alması gerektiğini söyleyen Mete Hüsemoğlu, Türkiye’nin ilacı stratejik sektör ilan ederek uzun vadeli bir yol haritası çıkarması gerektiğinin altını çiziyor. Merck Sharp Dohme (MSD) Orta ve Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Afrika Bölgesi Başkan Yardımcısı, MSD İlaçları Türkiye Genel Müdürü Mete Hüsemoğlu, yatırım ortamı rekabetçi hale getirildiğinde Merck’ün de yatırımlarını Türkiye’ye kaydırabileceğini söylüyor. Mete Hüsemoğlu ile ilaç sektörünü ve MSD’nin Türkiye’ye bakışını, planlarını konuştuk.

Türkiye’nin çekebileceği Ar-Ge yatırımlarının potansiyeli nedir?

- Dünyada 90 milyar dolarlık bir Ar-Ge bütçesi var. Türkiye en azından bu bütçeden kendi ilaç pazarındaki payını alabilir. Dünyada tüketilen ilaçların yüzde 1’i Türkiye’de satılıyor. Türkiye’nin ilaç sektörünün Ar-Ge bütçesinden de en az bu kadar pay alması gerekiyor. Bu oranda pay alabilse bile 1 milyar dolar civarında bir yatırımdan söz etmek mümkün. Ancak bu paranın Türkiye’ye gelmesi çok uzun dönemli bir planlama gerektiriyor.

Rekabetçiliğe göre düzen

Bu fonu çekebilmek için Türkiye nasıl bir strateji izlemeli?

- Türkiye sadece klinik araştırma değil, ilaçta birçok çok konuda dünyada rekabet edebilir özelliklere sahip. Türkiye’nin vizyonunu oluştururken örnek alabileceği Singapur ve İrlanda gibi güzel örnekler var. Bunlar hem ilaç araştırma geliştirmesi anlamında, hem ilaç üretimi ve ihracatı konusunda Türkiye’ye model oluşturabilecek yapıda iki ülke. Son 6 yılda her iki ülke de ilaç sanayinde dev oldu.

Bu iki ülke kısa sürede bu noktaya nasıl geldi?

- İrlanda Türkiye için çok iyi bir örnek. 90’larda Türkiye ile İrlanda’nın ilaç ve kimyasal hammadde ihracatı aşağı yukarı aynıydı. İrlanda sonradan büyük bir gelişim gösterdi. İlk olarak ilacı stratejik sektör kabul etti. Ondan sonra ’Bu alanda rekabetçi olacağım’ diyerek bütün düzenlemesini ona göre kurdu. Teşviğini verdi, vergilerini düzenledi. İş gücünü yetiştirdi, kendi iç mekanizmalarını, ruhsatlandırma süreçlerini, geri ödeme süreçlerini ona göre düzenledi. Yol haritası çıkarıp üzerinde ilerledi. Şu anda da sefasını sürüyor. İrlanda ilaç ihracatını 2006’da 45 milyar dolara kadar çıkardı, bugün 50 milyar dolarlara yaklaştı. Bu da dünya ilaç ihracatının yüzde 10’unu oluşturuyor. Avrupa’daki pazar İrlanda’nın elinde olduğu görülüyor.

Yol haritası çıkarılmalı

Türkiye’nin yol haritasının çıkarılması için sektör neler yapıyor?

- Türkiye’deki ilaç endüstrisinin bütünüyle devlete bağımlı bir yapısı var. Biz Türkiye’nin potansiyeline çok inanan bir şirketiz. Bu konuda Sağlık Bakanlığı’nda da son bir yılda oluşmuş samimi bir istek var. En azından bu anlamda sektörün paydaşlarıyla bir araya gelip uzun dönemde ne yapabiliriz diye bir yol haritası çıkarma çabası var. Biz de Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği’nin (AİFD) kaynaklarını kullanıyoruz. Geçen ocak ayında İrlanda’yı bir model olarak Sağlık Bakanlığı’na sunduk. Böyle bir model oluşturulursa Türkiye’de daha çok yatırımın gündeme gelebileceğini kendilerini aktardık. Türkiye’yi bir üretim ve ihracat üssü yapmayı istiyorsanız, Singapur’dan da İrlanda’dan da daha fazlasını vermeniz lazım.

Aşı bir kere yapılır ama ömür boyu korunma sağlar

Aşı pazarında yaşanan büyümeyi neye bağlıyorsunuz?

-
Dünyada zorunlu aşı takvimine alınan aşı sayısı da, buna ayrılan bütçe de sürekli artıyor. Çok ucuz aşısı olan hastalıkların tedavi maliyetleri inanılmaz, imkansız ya da ölüm riski var. Aşı, kolay, ucuz ve koruyucu bir ürün. İlaç firmalarının bu konudaki araştırma geliştirmeleri giderek artıyor. Uzun dönemde toplam sağlık sistemine çok olumlu etki yapacak bir konu. Aşı için bir kere ödüyorsunuz, ama ömür boyu o hastalıktan korunuyorsunuz. Türkiye’de de Sağlık Bakanlığı aşıya ayırdığı bütçeyi son zamanlarda 4-5 kat artırdı. Halen aşı için bakanlık 120 milyon dolar civarında bütçe ayırır hale geldi.

190 milyon dolar ciromuz var istihdamı artıracağız

Türkiye’de cironuz ve yatırım planlarınız nedir?

- Merck Türkiye olarak 2007 ciromuz 190 milyon dolar civarındaydı. Bu yıl da toplam ilaç pazarı içindeki payımızı yerimizi korumaya yönelik bir hedefimiz var. Klinik çalışmalarımız var Türkiye’de. Geçen yıl 100 kişiyi işe aldık. İstihdamı artırmaya devam edeceğiz. Mevzuatın düzenlenmesi durumunda klinik araştırma laboratuarımızı daha da genişleteceğiz. Türkiye’yi rekabet eder hale getirirsek daha fazla yatırım için kendi şirketimle pazarlık eder hale geleceğim.

Yatırım fırsatı çıkarsa bunu değerlendiririz

Dünyada ve Türkiye’de ilaç sektöründe evlilikler veya el değiştirmeler hızlandı. Merck bu konuya nasıl yaklaşıyor?

- Şu ana kadar Merck’ün dünyada böyle bir evliliği yok, ama çok sayıda işbirliği yaptığı şirket var. Çok sayıda şirketle ürün bazlı ya da tedavi tedavi bazlı işbirlikleri yapıyor. Eskiden ’Kendi kaynağımla devam edeceğim’ diyordu. Ama şu anda ’Uygun şartlar ortaya çıktığında, bir fırsat olduğunda bakarım’ diyor. Türkiye’deki yaklaşımı da bundan farklı olmaz. Türkiye dünyanın büyüyen ve ilgi çeken pazarlarından biri. Fırsat gördüğü takdirde Merck bunu değerlendirir. Türkiye Merck olarak, dünyadaki Merck’ler içinde ilk 20 arasındayız.

Türkiye’nin her şeyi var ama helva yapamıyoruz

Merck, dünyada araştırma geliştirmeye ne kadar bütçe ayırıyor?

- Dünyadaki bütün Ar-Ge harcamasının yüzde 20’si ilaç sektörüne ait. Merck’in Ar-Ge için ayırdığı para yılda 5.5 milyar dolar. Türkiye, bunun sadece 30 milyon dolarlık çok küçük bir bölümünü alıyor. Çünkü Türkiye’de henüz klinik Ar-Geden söz etmek mümkün değil. Diğer ilaç şirketleri için de aynı şey sözkonusu. Gelişmiş bir medikal birimimiz, gelişmiş bir klinik araştırma departmanımız var ama Türkiye’nin bu anlamdaki potansiyelini yeterince kullanamıyoruz. Çok avantajlı bir yapımız, yetişmiş ve eğitimli insan gücümüz var. her şeyimiz var ama helva yapamıyoruz.

Yeni ilaç, bürokrasi yüzünden 2.5 yılda Türkiye’ye geliyor

Dünyadaki yeni bir ilacın Türkiye’ye gelmesi ne kadar sürüyor?

- Merck, 1891’de kurulmuş eski ve dev bir inovatif ilaç firması. Geliştirdiği ve bulduğu ilaçları, aşıları hastaların kullanımına sunuyor. Türkiye’de üretimin yarısını fason şirketlere yaptırıyoruz, yarısını da Avrupa’daki ilgili yerlerden ithal ediyoruz. Avrupa ve Amerika’da hangi Merck ürünü varsa Türkiye’de de var. Ama biraz zaman farkı oluyor. Çünkü Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’na başvurup ilaç ruhsatı almak ve sonra o ilacın ödeme listesine alınması kağıt üzerinde 210 günlük bir süre gerektiriyor. Ama bu süre çoğunlukla 2.5 yıla kadar uzuyor.

METE HÜSEMOĞLU

MERCK Sharp Dohme (MSD) Orta ve Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Afrika Bölgesi Başkan Yardımcısı, MSD İlaçları Türkiye Genel Müdürü Mete Hüsemoğlu, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu. 1991 yılından itibaren doktor olarak çalışmaya başladı. 1995 yılında bir ilaç firmasında ürün müdürü oldu. MSD bünyesine 1997’de katıldı ve sırasıyla pazarlama müdürü, pazarlama&satış müdürü ve kardiyo bölüm direktörü oldu. 2005’de Baltık Bölgesi Direktörlüğü’ne atandı. Aynı yıl MSD İlaçlar Genel Müdürü olarak Türkiye’ye döndü. Aynı zamanda Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) Başkan Yardımcısı ve YASED Yönetim Kurulu Üyesi.
Yazının Devamını Oku

41 yılda 160 bin öğrenci okuttu şirketler, bursu TEV’e emanet ediyor

28 Temmuz 2008
MERHUM Vehbi Koç’un önderliğinde 1967 yılında kurulan ve bugüne kadar 160 bin kişiye eğitim bursu veren Türk Eğitim Vakfı (TEV), artık şirketlerin de burs projelerini yürütmeye başladı. TEV Genel Müdürü Turgut Bozkurt, son iki yıldır kurumsal yapıların da burs projelerini kendileri kanalıyla yürütmeye başladığını belirtirken, yeni stratejilerinin bir parçası olarak kız öğrenci yurdu da yaptıracaklarını söyledi. TURGUT Bozkurt, uzun yıllar özel sektörde ve kamuda üst düzey yöneticilik yapmış Türk Eğitim Vakfı (TEV) bursiyerlerinden sadece biri. 2006 yılından beri TEV’in Genel Müdürlük görevini yürütüyor, ama daha öncesinde de Mütevelli Heyeti üyesi olarak vakıfa hizmet ediyordu.

Turgut Bozkurt, 1972’de Ortadoğu Teknik Üniversitesi İktisadi İdari İlimler Fakültesi İşletme Bölümü’nü şeref derecesiyle bitirdi. 1973’de, Vehbi Koç’un TEV’in üstün başarılı öğrencilere verdiği yurtdışı yüksek lisans bursuna hak kazanmış. 1975’de, San Diego Devlet Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden yine şeref derecesiyle mezun oldu. Bozkurt, bursiyerlerden biri olarak Vakfın Kurucusu merhum Vehbi Koç’a teşekküre gittiğinde aldığı yanıtı hiç unutmamış: "Vehbi Koç bana, ’Başarılı olun, vakfa hizmet edin. O zaman en güzel teşekkürü yaparsın’ demişti. Bugün vakıftaki yöneticilerin önemli bir bölümü TEV’in önceki bursiyerlerinden oluşuyor."

TEV’in 41 yıldır burs konusunda büyük deneyim ve güvenilirlik kazandığını belirten Bozkurt, "Son 2 yıldır kurumsal yapılar da burs projelerini bizim kanalımızla yürütmeye başladı. Halen 15 kurum ile burs işbirliğimiz var" diyor. TEV’in bundan böyle modern kız yurtları da yaptırıp işleteceğini söyleyen Genel Müdür Turgut Bozkurt ile TEV’in bugüne kadar yaptıklarını ve bundan sonraki hedeflerini konuştuk. 

TEV, kurulduğundan beri kaç öğrenciye burs verdi?

- TEV, 4 Mayıs 1967 tarihinde merhum Vehbi Koç’un önderliğinde eğitime gönül vermiş 201 Türk aydını tarafından bu misyonla kuruldu. O günden itibaren 160 bine yakın yurtiçi eğitim bursu verildi. Bin 200 öğrenciye de yurtdışı lisans bursu sağlandı. Ayrıca toplam 22 eğitim kurumunu Türk milli eğitimine kazandırdık. Bunların hepsi bir bağışçımızın adını taşıyor. Özel ve üstün yetenekli öğrencilerin alındığı Türk Eğitim Vakfı İnanç Türkeş Özel Lisesi’nin (TEVİTÖL) yönetimini de TEV yürütüyor.

Bütçesi 17 milyon YTL

 TEV’in bu yılki bütçesi nedir?

- Geçen yıla göre yüzde 10 arttı. Bu yılki bütçemiz 17 milyon YTL, bunun 15 milyon YTL’si yurtiçi, kalanı yurtdışı burslardan oluşuyor. Yurtiçi burslarımız karşılıksız. Yurtdışı burslarımız karşılıklı.

Şirketlerle burs işbirliği

 Eğitim bursu verme konusunda iş dünyasına öncülük ettiğinizi düşünüyor musunuz?

- TEV, 41 yıldır burs konusunda büyük deneyim ve güvenilirlik kazandı. Son 2-3 yıldır güzel bir örnek oluşturduk. Uygulamalarımızın şeffaflığı, tecrübemiz konusunda bize güven var. Kurumsal yapılar da burs projelerini bizim kanalımızla yürütmeye başladı. Halen 15 kurum ile burs işbirliğimiz var. Tüpraş, Tat Konserve, Pfizer, Deva gibi farklı sektörlerdeki kurumlar artık verdikleri burslarda TEV işbirliğini seçiyor. Bizim kanalımızla ve bizim kriterlerimize uygun olarak burslarını veriyor. Bu burslar konusunda kurumları her yıl yazılı bilgilendiriyoruz. 

TEV’in kaç bağışçısı var?

-
Toplam bağışçı sayımız 788. Hayatta olan bağışçı sayımız 375. Burs işbirliği yaptığımız kurum sayısı 15. Herkes kendi vakfını kurar ama önemli olan bu vakıfların devamıdır. Kişiler TEV ile bağış sözleşmesi yaptıklarında bağışladıkları gayrimenkullerin gelirlerinin nasıl kullanılmasını istediklerini tek tek yazdırırlar. TEV bunları harfiyen yerine getiriyor. Cenazede gelen bağışların 25 bin YTL’yi bulması halinde o kişinin adına üniversite bursu açılıyor. Bu fonun yıllık geliriyle bir öğrenci rahatlıkla okutuluyor. Halen böyle oluşan 3 bin 600 fonumuz var. Kimileri kişi, kimileri kurum adına.

Yabancı da güveniyor

 Burs temininde yurtdışı kaynaklarınız var mı?

- 8 ülkeyle işbirliği yapıyoruz. Türkiye’deki çocukların okumasına olanak sağlayan, eğitim konusunda bazı ortak burs projeleri var. Örneğin, Zehra Zaide Garin Vakfı. Türkiye’de, üç ilköğretim okulu var. 3 bin civarında öğrenciyi tek başına okutuyor. Her yıl bu öğrencilerimizden bir grup Danimarka’ya gidiyor. Yine Hollanda’da bir vakıf var. Bizim kanalımızla 75 çocuğa burs veriyor.

Üstün yetenekli çocuklar için TEVİTÖL’ü devraldı

 TEVİTÖL’de halen kaç öğrenci eğitim alıyor?

- Halen 210 öğrenci okuyor. Her yıl 50-60 yeni öğrenci alınıyor. 1990 yılında işadamı Sezai Türkeş, eşi İnanç Türkeş’in adını yaşatacak, maddi olanakları sınırlı üstün/özel yetenekli çocukların eğitileceği bir okul açmak için bir vakıf kurdu. Vakıf 1993’de 416 dönümlük arazi üstünde 300 öğrencinin yatılı eğitim göreceği Özel İnanç Lisesi’ni açtı. 1994 ve 1995 yıllarında 20 bin metrekarelik kapalı alan eğitim öğretim hizmetine girmesinin ardından 1996 Ocak ayında maddi güçlükler baş gösterdi ve inşaat çalışmalarına ara verildi. 1997 yılında uygulamaya konan zorunlu 8 yıllık eğitim, okulun ortaokul bölümünün kapanmasına yol açtı. TEV, 2002’de kurumu devralarak okulu içinde bulunduğu dar boğazdan kurtardı.

Kız öğrenci yurdu yapacak

 Kız öğrenci yurdu kaç kişilik olacak ve ne kadarlık yatırım yapılacak?

- 300 kişilik olacak. Ankara Çankaya Belediyesi yer tahsis edecek. 2.5-3 milyon dolarlık bir yatırımla kısa sürede tamamlanacak. Yurdun idaresini de TEV üstlenecek. Amaç örnek teşkil edecek bir yurt olması. Öğrencilerin sadece yemek, içmek ve yatacak yer hizmeti almayacağı, günün koşullarına uygun yetişmesini de sağlayacak ortamı da oluşturacağız. Ankara’dan sonra İstanbul ve İzmir’de de aynı modeli kuracağız. TEV burada gönüllü bir kurum. Bağışçılarımızın 6-7’sinin vasiyetinde kız öğrenci yurdu yaptırılması şartı var. Bunu da yerine getirmiş olacağız.

Müzik yarışmaları düzenlenecek

 Sanat projelerine destekleriniz neleri kapsıyor?

- TEV, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı işbirliği ile 20-28 Ekim 2008’de İstanbul’da Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda "Birinci Uluslararası Nuri İyicil Keman Yarışması" gerçekleştirilecek. Yarışmanın ana sponsoru Tüpraş. Yarışma, 2005’de kaybettiğimiz, ülkemizin önemli keman sanatçılarından solist sanatçı, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Öğretim Üyesi Prof. Nuri İyicil’in anısına düzenlendi. İkincisi Türk Sanat Müziği ses yarışması olacak. Bağışçılarımız Zeki Müren ve Safiye Ayla anısına yapılacak 2010’da.

40 yılı değerlendirdik ihtiyaçları belirledik

 TEV’in bundan sonra eğitimde izleyeceği strateji ne olacak?

- 40 yılı geride bırakırken, geçmişimizi değerlendirdik. 40 yıldır öğrenci odaklı çalışan bir vakıfız. Türkiye’nin ihtiyaçlarının ne olduğunu tespit ettik. Geleceğin stratejilerini koyduk. Başarılı gençlere maddi destek vizyonumuzu koruduk. Bu çerçevede bir kız öğrenci yurdu yaptırma kararı aldık. İkinci olarak üstün başarılı çocukları geleceğin lideri olarak yakalayarak destekleyeceğiz. Üçüncü olarak da sosyal projelerimizi uygulamaya başladık.

TURGUT BOZKURT

TÜRK Eğitim Vakfı (TEV) Genel Müdürü Turgut Bozkurt, 1949 Çanakkale doğumlu. 1972’de Ortadoğu Teknik Üniversitesi İktisadi İdari İlimler Fakültesi İşletme Bölümü’nü bitirdi ve ardından San Diego Devlet Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde MBA yaptı. Çalışma hayatına, 1976’da Unilever’de ürün müdürü olarak başladı. Daha sonra sırasıyla Emek Gıda, Komili Holding Co./Tha Clorox Co. Ortaklığı, Komili Yağ, Henkel Ecolab, Orta Anadolu T.A.Ş., Okrar Tekstil’de üst düzey yöneticilik yaptı. Petkim Genel Müdürlüğü, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu kurul üyeliği ve Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı görevlerinde bulundu. 2003’de, Başbakanlık Müşavirliği’ne atandı. 2006’da TEV Genel Müdürlüğü’nü üstlendi.
Yazının Devamını Oku

Çocuğu olmadı, 1 milyar dolarlık şirketini yaşatmak için vakıf kurma kararı aldı

21 Temmuz 2008
SELÇUK Ecza Deposu’nun kurucusu ve Türkiye’nin en zengin 40 işadamından biri olan 84 yaşındaki Ahmet Keleşoğlu, 1 milyar dolarlık değeri olan şirketinin vakıfla yönetilmesi için çalışmalara başladı. Çocuğu olmayan Keleşoğlu, kendi adına kurulacak vakfa şirket hisselerinin yüzde 51’ini devredecek.

TÜRKİYE’nin en zengin 40 işadamından biri olan Selçuk Ecza Deposu’nun kurucusu 84 yaşındaki Ahmet Keleşoğlu, şirketinin kendisinden sonra da yaşaması için vakıf kuruyor. Keleşoğlu, kendi adına kurulacak vakfa 1 milyar doların üzerinde değer biçilen şirketin hisselerinin yüzde 51’ini devredecek. Çocuğu olmadığı için şirketinin bu yöntemle çok uzun yıllar yaşamasını hedefleyen Keleşoğlu, vakfın mütevelli heyeti başkanı olacak. Vakfın kuruluş işlemlerinin 10 Ekim’deki, 50’inci kuruluş yılına yetiştirilmesine çalışılıyor. İlaç dağıtımı, turizm ve inşaat sektöründe faaliyet gösteren Ahmet Keleşoğlu ile 50 yıllık iş hayatını, krizleri ve geleceğe dönük planlarını konuştuk.

Æ İlaç dağıtım sektörünün büyüklüğü nedir, sizin payınız ne kadar?

-
Sektörün büyüklüğü şu anda 9 milyar dolar. Bizim pazardaki payımız yüzde 34 civarında. Üretici fiyatları ile 2007 yılında Türkiye ilaç sektörü 1.4 milyar kutuluk satışla 11.6 milyar YTL’lik büyüklüğe ulaştı. Perakendede bu büyüklük 16.7 milyar YTL oldu. 2010 yılı tahminlerine göre Türk ilaç sektörü ilaç tüketiminde dünyada 10’uncu sıraya yerleşecek.

Æ Yurtdışına açılma çalışmalarınız nasıl gidiyor?

- Bu yönde adımlarımızı temkinli atmak istiyoruz. Muhtelif ülkeler üzerinde çalışıyoruz. Ağırlıklı olarak Kuzey Afrika ve Balkanlara bakıyoruz.

Æ Yeni iş alanları düşünüyor musunuz?

- Halen ilaç dağıtımı, turizm ve inşaat sektöründeyiz. Enerji üretim işine girmeyi de düşünüyoruz. Türkiye’nin önü enerjiye açık. Rüzgar santralları olabilir.

Çocuğum olmadığı

için vakıf kuruyorum

Æ Üç yıl önce halka açıldınız. Şirketinizde neler değişti?

-
Halka açılmamın ana nedeni şirketi kurumsallaştırmak biraz daha ölümsüz hale getirmekti. Halka açılma çok iyi, yerinde ve zamanında oldu. Bu yıl kısmet olursa bir vakıf kuruyorum. Şirketin benden sonra da uzun yıllar yaşamasını ve hayır işlerine katkı sağlamaya devam etmesini istiyorum. Çocuğum olmadığı için bu sistemi oturtuyorum. Şirketlerimin hisselerinin yüzde 51’ini vakfa vereceğim.

Aile kontrolü olmayacak

Æ Vakfın yönetimi nasıl olacak?

- Holdingi benim ölümümden sonra vakıf yönetecek. Bir mütevelli heyeti oluşturulacak. Bunun detayları hazırlanıyor. Vakıf ailenin kontrolünde olmayacak. Vakfın başkanı ölene kadar ben olacağım.

Æ Vakfın çatısı altında ne kadarlık bir varlık oluşacak?

- Şirketin bugünkü değeri 1 milyar dolardan fazla. Yarısından fazlası vakfın olacak. Yüzde 20’si halka açık, yüzde 80’i benim.

Æ 2007 cironuz ne kadardı, 2008 sonunda ne bekliyorsunuz?

- Geçen yılki ciromuz 3 milyar dolardı. Bu yıl ciromuzun yüzde 10 artırarak, 3.3 milyar doları bulmasını bekliyoruz.

50 yılda 100 şube 5 bin çalışan

Æ İlaç sektörüne nasıl girmiştiniz?

- 1958’de Konya’da Selçuk Ecza Deposu’nu kurdum. Konya ve ilçelerindeki eczanelere hizmet veriyorduk. Sonra çevre illere hizmet vermeye başladık. Türkiye’de tüketilen ilaçların yüzde 34’ünü dağıtıyoruz. Türkiye genelinde 27’si şube ve 73’ü bölge deposu olmak üzere 100 şube ve yaklaşık 5 bin çalışanımız ile faaliyet gösteriyoruz. Bugün 17 bin 500 eczaneye ulaşıyoruz.

Eğitime 10 milyon YTL harcadım

Æ Bugüne kadar eğitime ne kadar katkı sağladınız?

- Son 8 yıldır yaptığım yatırım 10 milyon YTL’nin üzerindedir. Bir o kadar daha yaptırmayı planlıyoruz. Önümüzdeki bir yılda 2 milyon YTL ayırdık. Okulların yapımı benim şahsi gelirimden karşılanıyor. Şu anda 50 öğrenciye burs veriyoruz. Ama vakıf kurunca bu sayıyı artıracağız.

Yediklerime dikkat ederim gençlerle dansı severim

50 yıldır her sabah belli egzersizler yaptığını anlatan 84 yaşındaki Ahmet Keleşoğlu, "Gençlerle dans etmeyi seviyorum. Bunu bir spor olarak görüyorum" diyor. Keleşoğlu, ilerleyen yaşına rağmen dinç olmasının sırlarını şöyle anlatıyor: "Yediğime, içtiğime çok dikkat ederim. Kızartma, biberli, baharatlı şeyleri, ekşiyi, turşuyu yemem. Daha çok sebze, meyve ve balık yerim. Et çok az yiyorum. İncirim Aydın’dan, kayısım Malatya’dan, cevizim Elbistan’dan gelir. Sigara hiç içmedim. İçkiyi ölçülü içiyorum. Viskimi içerim, keyif yaparım. 50 yıldır odun gibi çalışmadım, adam gibi çalıştım, adam gibi yaşadım. İşi ve yaşamayı eşit tutuyorum. Böyle yapınca hem sağlıklı hem verimli oldum."

’Ya iş, ya eş’ dediğim müdürlerim oldu

AHMET Keleşoğlu, kendisine yakın çalışan tepe yöneticilerinin uzun yıllardır şirkette çalışmasından dolayı çok memnun. Keleşoğlu, bu konuda da şunları söylüyor: "Yöneticilerime önce ’Benim gibi düşünmesini öğrenin’ diyorum.

İkincisi de ’Evinde huzur yoksa bende de huzur olmaz, bende çalışamazsın’ diyorum. Evde huzursuz olduğunda anlıyorum. Geçmişte ’ya iş, ya eş’ dediğim müdürlerim oldu. Ben evimde çok huzurluyum. Özellikle üst yönetimin evinde huzurlu olmasını istiyorum."

Artık turizmde para kazanmak mümkün değil

Æ Turizm sektöründeki yatırımlarınız nasıl gidiyor?

- Turizme 1995’te girdik. Kemer’de Tekirova’daki Phaselis Rose Club Hotel, Ermenek’teki Selçuklu Otel bizim. Turizmin geleceğinin parlak olacağını düşünüyorduk. Ama artık turizme yatırım yaparak para kazanmak mümkün değil. Çok yoğun bir rekabet var. Ben kendi otelimde çok mutluyum, dinleniyorum. Müşterilerle ilgileniyorum. Başka otel düşünmüyorum.

50’inci yılda ödüller birdenbire geldi

Æ Şirketinizin 50’inci kuruluş yılı. Neler hissediyorsunuz?

- 50’inci yılda birkaç mükafat birden aldım, öyle denk geldi. 50’inci yıl en mutlu olduğum dönemlerden biri. En yüksek vergi verdiğim sene. TBMM tarafından bu yıl ’üstün hizmet ödülü’ aldım. Yine bu yıl Konya Eğitim Fakültesi’nin adı Bakanlar Kurulu Kararı ile Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi olarak değişiyor. Bu yıl ayrıca ilk kez kredi kullanmaz haldeyiz. Bu da 50 yılda oldu.

Gizli zengin değilim ölçülü yaşıyorum

Æ Çok fazla ortalıklarda görünmüyorsunuz. Sizin için gizli zengin denilmesine ne diyorsunuz?

- Mütevazı yaşamayı seviyorum, ölçülü yaşıyorum. Her şeyimiz açık. En büyük şirketler arasında da kişisel servette de yukarılardayız. Kişisel mal varlığımla ilk 40 arasındayım tahmin ediyorum. Zenginliği yalılarla, yatlarla ölçmüyorum. Çalışanlarımın sayısını artırmakla ölçüyorum. Bu yıl 42 milyon YTL vergi verdik. İstanbul’da 28’inciyiz.

Krizlere alıştık, ayağımızı yorgana göre uzattık

Æ Bugüne kadar yaşadığınız krizleri nasıl atlattınız?

- 1958’den bugüne muhtıralar, ihtilaller, krizler, ambargolar, birçok sıkıntılar yaşadık. Kendimizi krizlere alıştırdık, her dönemde ayağımızı yorganımıza göre uzatmaya çalıştık. 1994 krizinden etkilenmedik, çünkü likit durumdaydık. 2001’de 20 milyon dolar kur farkı ödedim. Yok olma tehlikesini gördüm. Çünkü yatırımdaydık, borçluyduk. Buna rağmen kár etmiştik. Altyapımız güçlüydü. Her krizde büyümeyi başardık.

AHMET KELEŞOĞLU/images/100/0x0/55eacffdf018fbb8f8984931

İbrahim Etem Ulagay İlaç Sanayi Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Keleşoğlu, 1924 Karaman Ermenek doğumlu. 1958 yılında Konya’da Selçuk Ecza Deposu’nu kurarak, ticaret hayatına atıldı. 1980’de İbrahim Etem Ulagay’a ortak oldu ve Yönetim Kurulu Başkanlığını üstlendi. 1995’de turizm ve inşaat sektörüne girdi. Selçuk Ecza Grubu, Türkiye genelinde 100 şube ve yaklaşık 5 bin çalışanıyla hizmet veriyor.

(Soldan sağa) Genel Müdür Yardımcısı İbrahim Haluk Öğütçü 36 yıldır, Mali ve Finans Koordinatörü Ali Akçan 36 yıldır, Genel Müdür Sonay Gürgen 32 yıldır, Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Yılmaz 36 yıldır Selçuk Ecza Deposu Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Keleşoğlu’yla (ortada oturan) birlikte çalışıyor.
Yazının Devamını Oku