Sedat Ergin

ABD ambargosundan Ankara semalarında uçan KAAN’a giden uzun ve meşakkatli yol

28 Şubat 2024
“Amerikan silah ambargosu tek kelimeyle bizi inletti” diye söze girdi emekli Hava Korgeneral Erdoğan Öznal.

ABD Kongresi 1974 yılı sonunda Kıbrıs Barış Harekâtı’nı gerekçe göstererek Türkiye’ye silah ambargosu uygulamayı kararlaştırdığında, Erdoğan Öznal Eskişehir’deki Birinci Hava Jet Üssü’nde kurmay yarbay rütbesiyle 111’inci Filo Komutanı olarak görev yapmaktaydı. Filonun envanterinde o dönemde F-100 av bombardıman uçakları bulunuyordu.

Öznal, ambargonun 1975 yılında uygulamaya konmasıyla birlikte etkisinin kısa zamanda hissetmeye başladıklarını çok iyi hatırlıyor.

Eskişehir’de 1974-76 yılları arasında görev yapan Öznal, komutanı olduğu filoda toplam 20 adet F-100 bulunduğunu, ancak yedek parça sorunu ve buna bağlı olarak karşılaşılan arızalar nedeniyle aktif kullanılabilecek uçak sayısının zaman zaman 7-8’e kadar düştüğünü anlatıyor.

Uçağın bazı kritik parçaları arıza yaptığında, bakım ve onarımı sağlayacak kitler ABD’den geliyordu. Kitlerin sevkiyatı kesildiği için uçağın onarımı yapılamıyordu. Bu durumun üzücü bir sonucu, filoya eğitim almaya gelen yeni genç teğmenleri uçurmakta ciddi zorluklar yaşıyorduk. Çünkü havalandıracak yeterli uçak yoktu. Her bakımdan çok sıkıntılı bir durumdu” diye konuşuyor.

Öznal’a göre ABD’nin silah ambargosu kısa zamanda bütün hava kuvvetlerinin operasyonel yeteneğini ciddi bir şekilde sarsmış, kuvvetteki uçakların toplamda yaklaşık yüzde 30’u “parça bekler” duruma girmiştir. Bir başka anlatımla devre dışı kalmıştır.

KONGRE BAŞKAN’IN VETOSUNU AŞABİLDİ

Kıbrıs Barış Harekâtı, 1974 yılında 20 Temmuz ve 14 Ağustos’ta başlamak üzere iki aşamada gerçekleştirildi. Harekâta tepki olarak silah ambargosuyla ilgili karar, Yunan Lobisi’nin inisiyatifi ile ABD Kongresi’nden 1974 aralık ayı sonunda geçmiştir.

Yazının Devamını Oku

Selçuk Demirel’in kesilen kiraz ağacı ve kaybettiğimiz gezegenimiz

24 Şubat 2024
Önünde uzanan uçsuz bucaksız düzlüğe, tepelere, gökyüzüne ve kuşlara doğru iki elini kaldırıyor orkestra şefi.

Arkadan baktığımız için kendisinin yüzünü görmüyoruz. Buna karşılık hareketinden ve giydiği siyah frakın kuyruklarından onun şef olduğunu anlıyoruz.

Büyük bir senfoni orkestrasını yönetircesine karşısındaki doğanın bütün seslerine dokunuyor elleriyle. Bu, en görkemli orkestradır ve şefin idaresinde doğanın en yüksek ses uyumunu yakalamıştır o an.

Bu sırada orkestra şefinin görüntüsünün, aynı uzunlukta hemen arkasındaki denize, suya yansımakta olduğunu da fark ederiz. Ancak bu yansımada orkestrayı yöneten elleri, kolları bu kez bir kuşun beyaz kanatlarına dönüşmüştür.

 İşte o kusursuz armoninin titreşimiyle birlikte, orkestra şefinin yerden kopup gökyüzünün maviliğine doğru süzülebilmesinin önünde artık hiçbir engel kalmamıştır.         

O an gökyüzü, insan, kuşlar, tepeler, okyanuslar, daha doğrusu doğanın içindeki her şeyin içi içe geçmesiyle oluşan en mükemmel senfonin melodisi, gezegenimizden yükseklere, kainata doğru yükselmeye de başlamıştır.

*

Dünya çapında bir çizerimiz olan Selçuk Demirel’in İstanbul’da geçen hafta açılan “Yerle Gök Arasında Selçuk Demirel” başlıklı sergisinde bizi karşılayan en çarpıcı eserlerden biri “Harmonie”, yani “Armoni” isimli bu çalışması.

Ancak serginin bütününe hakim olan havaya baktığımızda, Armoni’nin aslında bize bir kontrastı vurguladığını anlarız. Çünkü sergide yer alan eserlerin büyük bir bölümü, insanoğlunun yaşadığımız gezegen üzerinde yaptığı tahribatı, daha doğrusu bu muhteşem armoniyi nasıl katlettiğini anlatmaktadır.

Yazının Devamını Oku

İkinci yıldönümünde Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin muhasebesi

23 Şubat 2024
Yarın Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ikinci yıldönümü.

Rusya, bundan iki yıl önce NATO tarafından kuşatıldığı iddiasıyla ve kendisine göre bir dizi tarih tezi ortaya atarak Birleşmiş Milletler üyesi egemen bir ülkenin toprak bütünlüğüne tecavüz etmiştir.

Üstelik, bu komşusuna dönük ilk işgal eylemi değildi Rusya’nın. Daha önce, 2014 yılında Ukrayna toprağı olan Kırım’ı işgal ve ardından ilhak etmişti. Ukrayna’nın BM tarafından tanınan meşru sınırlarını esas aldığımızda, 2014’te ilhak edilen bölgeler de dahil olmak üzere bu ülkenin topraklarının yaklaşık yüzde 18’i bugün bütün uluslararası kurallara aykırı bir şekilde Rusya’nın fiili işgali altında bulunmaktadır.

Savaşların gerçek maliyetini toprak parçalarından önce insan hayatları üzerinden ölçmek durumundayız. Birbirini tutmayan pek çok rakam bulunmakla birlikte, her iki taraftan da on binlerce kayıp verildiğini söylemek hata olmaz. Batılı kaynaklarda Ukrayna tarafındaki asker kayıplarını 70 binin, Rusya tarafında ise 100 binin üzerine çıkaran tahminlere rastlamak mümkün. Sivil kayıplar, yaralılar bu rakamların dışındadır.

Rusya lideri Vladimir Putin savaşı tercih etmeseydi, bu insanlar bugün toprağın altında değil, yaşıyor olacaklardı.

Ama bir bu kadar düşündürücü olan, BM rakamlarına göre çoğunluğu kadınlar ve çocuklar olmak üzere 6 milyon kadar Ukraynalının Rusya’nın işgali nedeniyle birçok Avrupa ülkesine mülteci olarak sığınmak durumunda kalmasıdır. Avrupa, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ölçek olarak en büyük mülteci krizine sahne oluyor.

*

Putin’in Ukrayna’yı işgal ederken her bakımdan vahim muhakeme hataları yaptığı ortadadır. Öncelikle, savaşın daha hemen başında başkent Kiev’i şiddetli bir askeri darbeyle vurarak Ukrayna’yı kalbinden çökertme stratejisi fiyaskoyla sonuçlanmıştır.

Özellikle ilk dönemde Rus askeri konvoylarının Kiev’e doğru ilerlerken Ukrayna ordusunun etkileyici direnciyle karşılaşıp uğradığı kayıplar, bu ülkenin askeri alandaki büyüklük iddiasının üzerine de ciddi bir gölge düşürmüştür.

Yazının Devamını Oku

Erzincan’daki kazadan bireysel başvuruya uzanan çizgi

22 Şubat 2024
Türk kamuoyu, günlerdir Erzincan’daki altın maden ocağında meydana gelen kazayla ilgili haberlere odaklanmış durumda.

Heyelan sırasında göçük altında kalan dokuz isçiye hâlâ ulaşılabilmiş değil. Ne zaman ulaşılabileceği sorusunun yanıtı da boşlukta asılı duruyor.

Bu kaza hakkındaki haberler, tümüyle farklı bir alanda Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) ihlâl verdiği bireysel başvuru kararlarının uygulanmasıyla ilgili sürmekte olan tartışmalarla da aynı zamanlamaya denk düşüyor.

Bütün bu tartışmalar devam ederken, tesadüfe bakın ki, AYM’nin bundan bir süre önce bu madenle ilgili bazı şikâyetler hakkında yürütülen yargısal işlemlere yönelen bir ihlâl kararı vermiş olduğu ortaya çıktı.

AYM’nin bu kararı, kamuoyunun bütün dikkatinin çevrildiği Erzincan’daki madeni konu aldığı için yakın bir şekilde incelenmeyi gerektiriyor.

*

Baştan belirtelim. AYM’nin hükmettiği ihlâl, içeriği itibarıyla bu madende yürütülen faaliyetin bütünü üzerinde alınmış bir karar değil. Yalnızca bu madenin bölgedeki tarımcılık faaliyetine dönük olumsuz etkileriyle ilgili bir şikâyetin yargı tarafından ele alınışı üzerine yapılan bir başvuru hakkında verilmiş.

Ancak meselenin yalnızca bu yönüne bakmak bile kazanın meydana geldiği madeni ilgilendiren işlerin nasıl yürüdüğünü görmek bakımından fikir verici bir tablo çıkartıyor karşımıza.

İşte bu tabloyu gösterebilmek için önce AYM’nin neden bu madenle ilgili bir şikâyeti gündemine almak durumunda kaldığını kısaca özetlemeye çalışalım.

Yazının Devamını Oku

Türkiye’nin ‘Avrupa Gökyüzü Kalkanı’na dahil olmasının anlamı

21 Şubat 2024
Türkiye, Almanya ve Yunanistan savunma bakanlarını bir araya getiren fotoğraf taşıdığı anlamlar bakımından kuvvetli bir sembolizm taşıyor.

Önce mekâna bakalım. Fotoğraf NATO’nun Brüksel’deki merkezinde çekilmiş.

Ama daha ilginci, NATO merkezinde Almanya’ya ait daimi temsilciliğin toplantı salonunda.

Ortada Almanya’nın Savunma Bakanı Boris Pistorius’u görüyoruz. Hemen sağında Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, solunda ise Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Dendias oturuyor.

Güler ve Dendias önlerindeki belgeleri imzalarken, Pistorius’un yüzündeki tebessümden bu hadiseye ev sahipliği yapmaktan ve imzaların atılmasından duyduğu memnuniyet yayılıyor.

İmzalanan metinler, “Avrupa Gökyüzü Kalkanı Girişimi Niyet Mektubuna Türkiye ve Yunanistan’ın Katılımına Dair Düzenleme Belgesi” adını taşıyor.

Böylelikle, Almanya’nın Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra Avrupa’nın hava savunmasını güçlendirmek amacıyla ortaya attığı projeye Türkiye ve Yunanistan’ın katılımı gerçekleşmiş oluyor.

*

Yazının Devamını Oku

Es-Sisi’nin Libya ve Doğu Akdeniz mesajlarına dikkat

17 Şubat 2024
TÜRKİYE ile Mısır arasında 11 yıla yakın bir süre devam eden soğukluk dönemi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen çarşamba günü Kahire’ye yaptığı ziyaret ile resmen noktalanmış ve iki ülke arasında yeni bir dönemin kapısı açılmıştır.

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Erdoğan’ı bizzat Kahire’de havaalanında karşılayarak yaptığı jestler ve verdiği sıcak mesajlarla, geçen dönemin husumetle dolu sayfalarını Ankara’dan sonra kendisinin de kapatmış olduğunu göstermiştir.

Ziyaretin bütününe hâkim olan hava ilişkilere olumlu bir iklimin yerleştiğine işaret ediyor.

*

Uzun bir zaman ilişkileri kaplayan soğukluk, büyük ölçüde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2013 yılı temmuz ayı başında Mısır’ın seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin dönemin genelkurmay başkanı, bugünün cumhurbaşkanı es-Sisi tarafından darbeyle devrilmesine gösterdiği şiddetli tepkinin bir uzantısı olarak ortaya çıkmıştı.

Erdoğan, Müslüman Kardeşler örgütünün önde gelen isimlerinden olan Mursi’yi hedef alan darbenin ardından, ağır ifadelerle yüklendiği es-Sisi ile bütün köprüleri atmış, patlak veren kriz büyükelçilerin karşılıklı olarak çekilmesine yol açmıştı.

Öte yandan Müslüman Kardeşler’in bölgede gücünün artmasından rahatsızlık duyan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) darbeyi yapan general es-Sisi’ye çok kuvvetli bir destek vermeleri, krizin devamında Türkiye’nin bu ülkelerle olan ilişkilerinde de bir uzaklaşmayı beraberinde getirmişti.

Sonuçta 2010’lu yılların ortalarına geldiğimizde bölgede bir tarafta Mısır, Suudi Arabistan ve BAE’nin yer aldığı, karşısında ise Türkiye ile Katar’ın bulunduğu yüksek gerilimli bir cepheleşme ortaya çıkmıştı.

*

Yazının Devamını Oku

Yoksa ABD Suriye’den çekilmeye mi hazırlanıyor?

16 Şubat 2024
HABER ilk önce özellikle Ortadoğu ülkeleri üzerine yaptığı etkili habercilik ve analizleriyle dikkat çeken “Al Monitor” isimli platformda çıktı.

Al Monitor’un kıdemli gazeteci-yazarlarından Amberin Zaman’ın 22 Ocak tarihinde yayımlanan haberi, ABD’nin Suriye siyasetinde dramatik bir değişikliğe dönük hazırlığın uç vermekte olduğunu duyuruyordu.

Habere göre, ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) IŞİD ile mücadelede Esad rejimi ile işbirliğine girmesini hedefleyen bir plan üzerinde fikir imal etmekteydi. Bu plan ABD’nin Suriye’deki askerlerini çekmesini de beraberinde getiriyordu. Aynı zamanda ABD Dışişleri Bakanlığı da Suriye politikasını gözden geçirmekteydi bu habere göre.

*

Tabii SDG dediğimiz zaman, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu örgütü anlamamız gerekiyor.

ABD, 2015 yılından bu yana IŞİD ile mücadele ettiği gerekçesiyle bu örgütle açık bir ittifak yürütüyor Suriye’de bulundurduğu askerleri aracılığıyla. Ancak SDG’nin PKK’nın uzantısı olması Ankara’nın şiddetli tepkisini çekiyor ABD ile ilişkilerinde.

Amberin Zaman, yazısını oldukça inandırıcı ayrıntılarla destekliyor. Buna göre, Washington’da yönetim içindeki muhtelif bürokratik birimlerin alt kademedeki temsilcileri 18 Ocak tarihinde Beyaz Saray’a bağlı Ulusal Güvenlik Konseyi’nde bir araya gelerek, önerilen stratejiyi değerlendirmiş.

Zaman’ın haberinde Suriye’deki SDG kadrolarının bu yöndeki haberleri büyük bir rahatsızlıkla karşıladıkları da belirtiliyor.

*

Yazının Devamını Oku

Trump’ın NATO karşıtı çıkışı Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor

15 Şubat 2024
BUGÜN konumuz, ABD’de önümüzdeki kasım ayında yapılacak seçimde Cumhuriyetçi Parti’den yeniden aday olması muhtemel gözüken, bu çerçevede Beyaz Saray’a ikinci kez seçilmesi ihtimali yabana atılmaması gereken eski başkan Donald Trump. Daha doğrusu, Trump’ın NATO’nun geleceğini ve Rusya lideri Vladimir Putin’i konu alan ve Batı dünyasında, özellikle de Avrupa’da şok dalgalarına yol açan son tartışmalı çıkışı...

Trump’ın muhtemel başkanlığı halinde, bu çıkışın Türkiye açısından da bir dizi kritik sonuç doğurmaya aday olduğunu söyleyebiliriz.

Bu başlığı değerlendirmeye geçmeden önce Trump’ın ne dediğine bakalım. Trump, geçen cumartesi günü partisinin South Carolina’daki bir seçim toplantısında yaptığı konuşmada, ittifaka mali taahhütlerini yerine getirmediklerini öne sürdüğü bazı NATO ülkelerinden söz etti.

Trump, bu durumdaki NATO ülkelerini Rusya’nın saldırısına uğramaları halinde “korumayacağını”, dahası, Rusya’yı da “bu ülkelere ne istiyorsa yapmaya teşvik edeceğini” söyledi.

ABD, NATO Antlaşması’nın beşinci maddesi çerçevesinde, herhangi bir müttefike Rusya’nın saldırısı olması halinde o ülkenin yardımına gitme taahhüdü altında. Bir ABD Başkanı’nın, müttefikinin yardımına koşma taahhüdünü bir tarafa atıp, dahası Rusya’yı bir NATO ülkesine saldırması için cesaretlendirebileceği yolunda bir beyanda bulunabilmesi, Avrupa’nın birçok merkezinde bir deprem yaratmış durumda.

*

Trump’ın sözleri ciddiye alındı. Şu nedenle ki, kendisinin başkanlık koltuğunda oturduğu 2017-2020 yılları arasında NATO’ya son derece şüpheci bir şekilde yaklaştığı, sıkça ittifaka dönük eleştirel beyanlarda bulunduğu, Avrupa’daki ABD askerlerini çekmeyi savunduğu, hatta başkanlığının son döneminde bu yönde sınırlı da olsa bazı adımlara kalkıştığı biliniyor.

Trump, dört yıl boyunca NATO’nun Avrupa kanadında derin endişeler yaratmıştı. Ardından yerine gelen Demokrat Başkan Joe Biden’ın dış politikadaki temel önceliklerinden biri ABD’nin Avrupa’nın güvenliğine olan taahhüdünü kuvvetle vurgulayarak, Transatlantik bağları yeniden güçlendirmek olmuştu.

Cumhuriyetçi adayın ikinci kez seçilmesi halinde, geçmiş sicili ışığında NATO’ya dönük tavrının söylem düzeyinde sınırlı kalmaması, ABD’yi örgütten çıkarmasa bile ittifakın birliğini, dayanışmasını tehlikeye sokacak davranışlara girmesi hiç de yabana atılmaması gereken bir ihtimal. Kendisinin Rusya lideri

Yazının Devamını Oku