Fuat Bol

Seçim analizi -1-

6 Nisan 2024
31 Mart Mahalli seçimleri, iktidar partisinin yenilgisiyle sonuçlandı.

CHP, demokrasi tarihimizde ikinci kez 1. parti oldu (ilki Ecevit döneminde yüzde 41) ve oylarını yüzde 37.8’e çıkardı.

İktidar partisi olan AK Parti ise, bunca belediye başkanlıklarını kaybetmesine rağmen, oylarını aşağı-yukarı muhafaza etti yüzde 35.5. Nitekim bir yıl önceki genel seçimlerde AK Parti’nin oyları yüzde 36’lar civarındaydı.

Aynı genel seçimde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oyu ise yüzde 52 idi; yani başında bulunduğu partinin oylarından yüzde 16 daha fazla oy almıştı (Cumhur İttifakı oyları dahil).

Bu tablodan da anlaşılacağı üzere, millet, genel seçimlerde de iktidar partisine gerekli ikazı yapmıştı. Zira ekonomi iyi gitmiyordu; özellikle dar gelirli ve emekli, enflasyondan en fazla etkilenen kesimler olarak, mutsuzluk tablolarını sandığa yansıtmıştı. Görünen o ki, milletin sandıkta yaptığı bu uyarı pek kaale alınmadı.

Bu uyarıdan yaklaşık bir yıl sonra mahalli idareler seçimleri yapılacaktı; milletin Erdoğan’a güveni tamdı ve bu müddet esnasında eksikliklerin giderileceğini; özellikle pahalılığa bir çare bulunacağını ve düşük maaş alan emeklinin maaşının, asgari ücret seviyesine çıkarılacağını umuyor ve bekliyordu.

Bu ekonomik darlığa rağmen memurun ve memur emeklisinin maaşlarına neşter vurulmuş ve düzeltilmişti; ayrıca çalışmakta olan memura 8 bin lira seyyanen zam yapılmıştı.

Sayıları 16 milyonu bulan işçi emeklisi, Bağ-Kur emeklisi ve Bağ-Kur tarım emeklisi de aynı beklenti içinde oldu; bu olmazsa da hiç değilse, seyyanen verilen 8 bin liralık zammın 4’er bin olarak bölünüp kendilerine de verilmesini arzuladılar.

Yüksek enflasyon altında inleyen geniş halk kitleleri (çalışmakta olan ya da emekli); maaşlarımıza zam yapılmasın ama her gün artmakta olan şu pahalılık dursun; bunun önlemi alınsın diye feryat etti.

Yazının Devamını Oku

Bir ömre değil bin ömre bedel kutsal gece

3 Nisan 2024
KEREM sahibi olan Allahü tealanın bağışlaması sonsuzdur. Kul ise yokluk ve yoksunlukla malul olduğu için günaha teşnedir.

Dolayısıyla kusursuz ve günahsız kul olmaz. Nitekim Peygamberler (Allah’ın selamı onların üzerine olsun) bile ‘zelle’ (faziletli bir fiil varken, daha az faziletli olanı işlemek veya evla olanı terk etmek) işlemişlerdir. Musa aleyhisselamın kasıt olmaksızın bir adamı öldürmesi ve Sevgili Peygamberimizin (aliyhisselam) Bedir esirlerini fidye karşılığı salıvermesi bu kabil zellelerdir.

Peygamberlerin dışındaki insanların büyük çoğunluğu ise, günahkâr kullardır. İşte Allahü teala kullarını çok sevdiği ve onlara acıdığı için, bazı gün ve gecelere özel anlamlar yüklemiş ve bu zamanda yapılacak ibadetlere, sair zamanlarda yapılanlardan çok daha fazla mükafat vereceğini bildirmiştir.

Bunların başında da ‘Bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ gelmektedir. İbn Arabi Hazretleri Kur’an-ı Kerimdeki ‘Bin aydan daha hayırlı’ ifadesine dikkat kesilerek şöyle buyurur: ‘Bu ifade başka bir anlam daha içerir ki, o da bu gecenin bir sınırlama olmaksızın bin aydan ‘daha’ hayırlı olmasıdır.

Bununla birlikte bin aya ilave olan kısım (daha) belirsizdir ve dolayısıyla nerede biteceği bilinemez. Allahü teala Kadir Gecesi’nin bin aya bedel olabileceğini söylememiş, herhangi bir vakit belirtmeksizin bin aydan daha üstün saymıştır. Bu geceye ulaşan kul, bin seneden fazla (ama) belirsiz olan bu sürede ihlaslı bir halde Rabbine itaat etmiş gibidir’.

Dolayısıyla bu mübarek geceye kavuşan kişi agah (uyanık, gafletten beri) olmalı ve onu, tövbe ve istiğfarla (af dilemekle), ibadetle ve yakarışla geçirmelidir.

Allahü tealanın mağfiretinin (bağışlamasının) sonsuzluğunun idrakinde olan İslam büyükleri, bundan dolayıdır ki her geceyi Kadir, her karşılaştıkları insanı Hızır bilmiş ve öyle davranmışlardır ve bunun karşılığını da hesapsız (ölçüsüz) almışlardır.

Nitekim Cenab-ı Hak, Sevgili Peygamberine şöyle hitap eder: ‘Senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetsin diye.’ Bununla birlikte Müslim ve Nesai, Ebu Hureyre’den (Radıyallahu anh) Hz. Peygamber aleyhisselamın şöyle dediğini aktarır: ‘Kim iman ederek ve Allah’tan umarak o geceye kavuşursa ve onu ayakta geçirirse, onun geçmiş ve gelecek günahları bağışlanır ve onun günahı mahcup olamayacak şekilde örtülür.

Bundan daha büyük müjde olabilir mi?

Yazının Devamını Oku

Aman dikkat

30 Mart 2024
YARIN mahalli seçimler için sandık başına gideceğiz.

Yerel (mahalli) hizmetlerimizi görecek belediye başkanlarını ve onların kurullarını seçeceğiz.

Yenilgiye doymayan birileri, muhtar seçimi ile Cumhurbaşkanı seçimini, bilerek ve isteyerek karıştırıyor ve yerel seçimleri, genel seçim havasına sokmak istiyor. Bu sakil durum, bizim demokrasiyi ne denli özümsemeyişimizle yakından ilgilidir.

Bunun da manası, bizim gerçek demokrasiye geçmemiz ve onu sindirebilmemiz için daha kırk fırın ekmek yememiz lazım.

Bu hazımsızlar güruhuna göre; kendi yandaşları veya partileri kazanırsa ‘Yaşasın demokrasi!’, kaybederse ‘Hastaya ilaç sorulursa böyle olur’, ‘Profesörün oyu ile çobanın oyu eşit olursa, başka ne bekliyorsunuz?’ gibi yaveleri gevelerler.

Malum, daha dün ülkemiz uçurumun kenarından döndü. İntikam ateşiyle yanıp tutuşan düşman, aportta beklemektedir (fırsat kollamaktadır). FETÖ denilen  Haşhaşilerin,  başta ABD olmak üzere Avrupa’da nasıl himaye görüp desteklendikleri bilinmektedir.

Sittin senedir, içimizde yeşertilen ve tüm devlet müesseselerinin kılcallarına değin nüfuz ettirilen bu ayrık otları öyle üç-beş yılda temizlenemez.

Bu pespaye güruhtan bir tekinin bile pişmanlık duyduğunu ve yolundan döndüğünü görmedik. Hemen hepsi sütre gerisinde bekliyorlar. Malum, takiye bunların en önemli özelliğidir. Asla oldukları gibi görülmezler.

Nerede bir güç odağı varsa oraya girer ve o gücü ele geçirmeye çalışırlar. Koca devlete nüfuz edip, onu ele geçirmeye yeltenen bu kişilerin, spor kulüplerine kadar her kurum ve kuruluşa nasıl el attıklarını ve onları nasıl manipüle etmeye çalıştıklarını gördük.

Yazının Devamını Oku

İstanbul kaybetmemeli

27 Mart 2024
Dünya tek bir devletten ibaret olsa başkenti İstanbul olurdu denilen, alemin gözdesi bu kutlu belde Türkiye’mizin de kalbi mesabesindedir.

İstanbul’umuz, kendisine yakışmayan ehil olmayan yöneticiler eliyle kirletildi ve adeta koca bir köy haline getirildi. Dünya incisi bu şehir, havası solunamayan, çamur deryası yollarında yürünemeyen, aylar boyunca suları akmayan, hemen her gün saatler boyunca elektriği kesilen, çöpleri toplanamadığından her köşe başında çöp dağları oluşan mezbeleliğe dönüştürülmüştü.

CHP zihniyeti marifetiyle, ülkemizin kalbi bu nahoş, çirkinler çirkini hale getirilmişti. Kalbi bu durumda olan ülkenin diğer şehirlerinin halini varın siz hesap edin.

İlk defa, ANAP’lı Bedrettin Dalan, ağır hasta olan İstanbul’u ameliyat masasına yatırarak neşter vurdu. Pis kokan ve pislik götüren Haliç’i gözlerim gibi masmavi yapacağım diyerek işe koyulan Dalan’ın hizmetleri. Lakin kısa bir zaman sonra siyaset rüzgârı ters taraftan esti ve CHP zihniyeti yeniden şehri teslim aldı. CHP’li Nurettin Sözen döneminde İstanbul, yukarıda zikredilen hale sokuldu. Adeta bir kâbus gibi çöktükleri bu şehrin semasından aylar boyunca bir damla yağmur bile yağmadı.

Yaşanılamaz şehir haline getirilen İstanbul’umuza Erdoğan, Hızır gibi yetişti ve başlattığı hizmet seferberliği ile Dalan’ın ameliyat masasına yatırdığı şehri ayağa kaldırdı.

1994-2019 arası dönemde AK Parti iktidarları boyunca İstanbul’a sayısız hizmetler yapıldı.

Burada da merhum Kadir Topbaş Bey’in hummalı çalışmalarını hatırlamalıyız. Merkezi idarenin de yardımıyla bütün şehirlerimiz gibi İstanbul’un da yıldızı parladı, gelişti ve modern bir görünüme kavuştu.  Bunca sayısız hizmete rağmen, 2019 yılında yapılan mahalli idare seçimlerinde İstanbul’u CHP kazandı, o günden bugüne kadar geçen beş yıl içerisinde İstanbul’da hizmet yine unutuldu ve koca kent kelimenin tam anlamıyla ‘fetret’ devrini yaşadı.

Büyükşehir Belediye Başkanlığına seçilen Ekrem İmamoğlu, tipik bir kifayetsiz muhteris olarak, İstanbul’un dışında her şeyle ilgilendi ama dünyanın incisi bu şehri yüzüstü bıraktı.

İstanbullu karda-kışta, fırtınada yollarda canıyla uğraşırken, o, İngiliz Sefiri ile Boğaz’da balıkçıda demleniyordu. Şimdi de belediye imkanlarıyla ele geçirdiği partisiyle birlikte hem İstanbul’da ve hem de Türkiye’nin diğer yerlerinde DEM’lenmeyi marifet biliyor!

Yazının Devamını Oku

CHP ve İmamoğlu nereye

25 Mart 2024
Hemen her fırsatta ‘kurucu’ olduklarını iddia edip bununla övünen ve nahak yere başka partilere üstünlük taslayan CHP yöneticileri ‘yıkıcılığa’ soyundu.

Dağın uzantısı DEM ile yapılan ve süslü cümleler ardına saklanıp adına ‘kent uzlaşısı’ dedikleri işbirliği tek kelime ile ittifaktır. Önceki genel başkan olan Kılıçdaroğlu da aynı aymazlıkla bu ittifakı yapmıştı. Yeni eşgenel başkanlar da (Özel ve İmamoğlu) aynı yolun yolcusu olarak bölücü ve yıkıcılarla ortak hareket ediyorlar.

Belli ki çok uzun süre muhalefette kalmanın ezikliği, taşkınlığı ve hırçınlığı zaman zaman CHP’li yöneticileri rotadan çıkartıyor. Mahut zihniyet 90’lı yıllarda da aynı aymazlıkla bölücü partiyi TBMM’ye taşımıştı.

Aynı oyun bu kez yerel yönetimlerde tezgâhlanıyor, bundan dolayıdır ki İstanbul ili merkez üs olarak seçilmiş durumdadır. Bu cümleden olarak, aynı ipte iki cambaz oynatılmakta; bir yandan İBB’nin başına İmamoğlu seçilerek kendisine cumhurbaşkanlığı yolu açılacak, diğer taraftan da DEM’lilere İBB Meclisi’nde gurup kurdurulup melanetlerini dünyaya oradan duyurmaya çalışacaklar.

Bazı safdiller, ‘Ne münasebet! DEM Parti İstanbul Büyükşehir’de aday çıkardı. CHP ile de ittifak yapmayacaklarını açıkladı. Parti yetkililerine mi inanacağız, yoksa kurduğumuz hayallerin peşinde mi koşacağız?’ diyerek ortadaki gizli ittifakı görmezden gelip milletten saklamak istemektedirler.

Hayır! Ne CHP’li yöneticilere ne de DEM Partili yöneticilere inanacağız; işin doğrusunu dağdaki terörist başları söylüyor ve oyun onların kurguladıkları şekilde sürdürülüyor.

Dağ kadrosu, Demirtaş’ın adaylığını engellediği gibi, İstanbul’un 22 ilçesinde aday çıkarmayarak İmamoğlu’na doğrudan destek verdi. Bunu görmemek için siyasi körlükten öte fiziki olarak da âmâ olmak gerektir.

Bu durumu İmamoğlu bile saklamıyor, ama kimi safdil yorumcular TV ekranlarında ve gazetelerdeki köşe yazılarında mahut kirli ittifakı örtbas etmek ve milletin gözünden saklamak için adeta yırtınıyorlar.

Bu da demektir ki bu kirli ittifakta onlara da böylesine gizli bir görev verilmiş ve onlar da bu ittifaka ‘ortak’ edilmiş!

Yazının Devamını Oku

Hatırlanamayan İstanbul

23 Mart 2024
31 Mart 2024 Mahalli seçimlerine damga vuran sözcük, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ‘Hatırlamıyorum’ ifadesidir.

Malum, İstanbul’umuz son beş yıldır ‘fetret devri’ni yaşadı. Her bir saniyesi hizmete susamış bu dünya incisi kentin mahalli yöneticisi olan Ekrem İmamoğlu, şehrin her yanına astığı ilanlarda ‘İsrafı bitirdik hizmeti getirdik’ yazmaktan utanmıyor.

Çıktığı televizyon programında, sunucu kendisine, hizmet adına verdiği sözleri, vaatleri neden tutmadığını ve yerine getirmediğini sorunca, evet diyemediği, hayır da demediği için ‘Hatırlamıyorum’ demekten başka çare bulamadı.

Aynı şekilde yandaşlarının milyonlarca liralık para sayma görüntüleri televizyon ekranlarında yayınlanınca; durumu ihbar kabul eden İstanbul Başsavcılığı soruşturma açıp ilgilileri ifadeye çağırınca, onlar da aynı kelimenin ardına sığınarak ‘Hatırlamıyorum’ demektedirler.

İmamoğlu’nun ve yandaşlarının ağızlarından, bilerek veya bilmeyerek (!) öyle bir sözcük çıktı ki, bu sözcük onların gerçek yüzlerini tüm çıplaklığıyla ortaya çıkardı.

Beş yıllık belediye başkanlığı süresince İmamoğlu’nun yegâne hatırlamadığı şey nedir biliyor musunuz? İstanbul ve İstanbul’a gerekli hizmetler.

Zira 2019 mahalli seçimleri öncesi, İstanbullulara onlarca vaatte bulunup, bunların tümünü unuttu ve hatırlayamadığı için de hiçbirisini yerine getirmedi ve böylece İstanbul’u ve İstanbulluyu çile ve işkenceyle yüz yüze bıraktı.

İstanbul’un kentsel dönüşümünü halledeceğim dedi, unuttu.

 İstanbul’un trafik sorununu halledeceğiz dedi, unuttu ve keşmekeş haline getirdi. 

Yazının Devamını Oku

Milli savunma ve bağımsızlık -1-

20 Mart 2024
Savunması güçlü olmayan ülkelerin bağımsızlıkları kâğıt üstündedir.

Kâğıt üstünde, sözde bağımsız ülkeler, en hayati kararlarını bile kendileri alamazlar. Bu ülkeler adeta ‘uydu’ konumundadır.

Biz, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra bağımsızlığımızı kazandık lakin bu durumu kuvveden fiile çıkarmanın olmazsa olmazı güçlü olmaktır.  Bu cümleden olarak, özellikle son yirmi yılda, savunmamızı başka ülkelere muhtaç olmadan yapabilmek için yoğun gayretlerin içine girdik. 

Daha öncesinde ise, özellikle NATO’ya girişimizle birlikte savunmamızı başkalarına (ABD’ye) havale ederek, yan gelip yattık! Yan gelip yattık ifadesini bilerek kullanıyoruz, artık yattık mı yatırıldık mı, uyuduk mu uyutulduk mu bunun kararını siz verin.

NATO’ya girişimizden önce geçen otuz sene içinde iki büyük dünya savaşı yaşınmış, bunlardan birincisinde imparatorluğumuz tarumar edilerek elimizden alınmış ve biz Türkler, Haymana Ovası’na sıkıştırılmıştık. Kurtuluş Savaşı’nın sonunda yapılan Lozan Antlaşmasıyla, bugünkü sınırlara yakın bir toprağı yeniden vatan edindik.

Bunu takiben 20 sene sonra ikinci büyük savaş başlamış, biz Türkiye olarak bu savaşı teğet geçtik. Bu teğet geçişi maalesef iyi değerlendiremedik. Üstelik ta Osmanlının gününden beri tevarüs ettiğimiz savunma sanayi hamlelerimizi, bu dönemde (İnönü dönemi) akamete uğrattık.

Kendi fabrikalarımızda ürettiğimiz uçakları toprağa gömerek üzerlerini betonla kapattık. Yerli ve milli olan silah ve mühimmat fabrikalarımızı da aynı akıbete uğrattık.

Savunmasız bir şekilde, ellerimiz böğrümüzde ve hepsinden önemlisi şartlı olarak NATO’ya alındık. Kore’ye savaşmak üzere bir Tugay asker gönderdik ve savunmamızı temin için de ABD’nin demode, hurda savaş ürünlerini (araç, gereç, silah, mühimmat vb.) ithal ettik. (sözde hibe!).

Savunmamızı NATO yapacaktı bu yüzden bizim herhangi bir savaş araç ve gereci, silah ve mühimmatı üretmemize gerek yoktu! Ne biz yapmaya niyetlendik, ne de niyetlenseydik bile onların böyle bir şeye müsaadeleri mümkün olabilirdi.

Yazının Devamını Oku

İmamoğlu’ndan korkulur

18 Mart 2024
Ekrem İmamoğlu alışageldiğimiz, klasik siyasetçilere benzemiyor.

Zira ne renkte olduğunu kendisi bile bilmiyor. Su gibi girdiği kabın şeklini alıyor ve her kalıpta kendine yer buluyor, bulabiliyor.

Bukalemun kelimesi kendisi için biçilmiş kaftandır.

Erbakan vaktiyle siyasi partileri konumlandırırken, renkleri belli olmayan, her telden çalan ve hepsinden önemlisi sağ gösterip sol vuran Adalet Partililer (Demirel ekolü) için ‘Renksiz’ ifadesini kullanırdı. Onun bu tarifi İmamoğlu’na ‘cuk’ oturuyor.

ANAP’tan geldi, AK Parti’ye göz kırptı, İYİ Parti’yle flört etti, CHP’de karar kıldı; o da şimdilik. Zira yarın ne olacağını Allah bilir!
Sahip olduğu renksizliğinin yanında iki tane daha çok büyük mahareti var ki bu hususlarda onun eline kimse su dökemez.

Bunlardan birincisi sinsiliği, yani saman altından su yürütmesi. İkincisi de şapkadan tavşan çıkarırcasına olmayan şeyleri olmuş göstermesi, yalan üzerine inşa ettiği propagandalarla algı oluşturmasıdır.

Sinsi olmasa asırlık CHP’yi 3-5 sene içinde ele geçirebilir miydi?

İmamoğlu

Yazının Devamını Oku