Veli Şakır

Eğitimde farkındalık yaratmak

22 Kasım 2008
Yabancı dil günümüzde kişisel eğitimin olmazlarından birisi haline geldi.

Aileler çocukları için yabancı dilde eğitim veren okulları seçmeye başladı. İzmir'de bu yolda başarılı bir kurum da Almanca eğitim veren TAKEV Okulları. TAKEV Okulları Kurucu Temsilcisi Nur Yaraş'la söyleştik.

- Dünyaca ünlü Goethe Enstitüsü sınavlarında öğrencileriniz büyük başarı gösterdi. Bunu neye bağlıyorsunuz?

- Son beş yılki başarılarımız gerek dil eğitiminde, gerekse akademik anlamda yöntemlerimizin ne kadar doğru ve hedefe yönelik olduğunu gösterdi. Bu konuda mütevazı olmak istemiyorum. Çünkü bu, hem Türk Alman Kültür ve Eğitim Vakfı (TAKEV) çatısı altında görev yapan eğitimci arkadaşlarıma, hem de öğrencilerimize haksızlık olur. Evet, Goethe Enstitüsü’nün dünyanın her yerinde kabul gören dil yeterlilik sınavlarına giren ilköğretim okulu öğrencilerimiz her yıl bir rekora imza atıyor. Avrupa dil standartlarına göre gerçekleştirilen sınavlarda başarılı olan öğrencilerimiz Goethe Enstitüsü’nün Avrupa normlarına göre düzenlenmiş sertifikalarını alıyor. TAKEV öğrencilerinin yüzde 95'i bu uluslararası geçerli sertifikanın sahibi oluyor. Ayrıca okulumuz DSD onayı almış Türkiye’deki ilk özel okul. DSD-2 C1 diploması Almanya’da ve Avrupa’da hazırlık sınıfı okumadan üniversiteye geçiş imkanı sağlayan dil diploması. Bu diploma, Alman Dışişleri Bakanlığı’nın sadece yurt dışında bulunan Almanca eğitim veren seçkin okullarda uyguladığı C 1 seviyesinde bir sınavla veriliyor ve uluslararası geçerliliğe sahip. Yine gururla belirtmek isterim ki okulumuz bu yıl DSD sınavına giren Almanca eğitim veren tüm okullar arasında Türkiye birincisi oldu. Bu başarı bize gururun yanı sıra ağır bir sorumluluk yükledi. Almanca eğitiminde artık Türkiye’de en iyi olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Almanca ve İngilizce eğitim verilen okulumuzda uygulanan program, öğrencilerin her iki dili gerek günlük hayattaki yapısı ile öğrenmelerini, gerekse akademik ve bilimsel araştırmalarda en aktif düzeyde kullanmalarını sağlamaya yöneliktir.

Hedefimiz; yalnızca teorik değil, uygulamalı eğitim

- Peki, TAKEV’in hedefleri, gelecek planları?

- TAKEV Okulları büyüyen ve gelişen yapıya sahip. İki yıl önce geleceğin bilim insanlarını buluşturma hedefiyle TAKEV Fen Lisesi ve yine geleceğin liderlerini yetiştireceğimizi iddia ettiğimiz TAKEV Anadolu Lisesi eğitime başladı. TAKEV Fen ve Anadolu Lisesi öğrencilerinin projeleri ile elde ettikleri başarıları ben bile takip edemiyorum. Yüksek teknolojik olanak ve AR-GE laboratuarları ile donattığımız TAKEV Lisesi, gelecekte Türkiye’nin beyin gücünü oluşturacak gençleri eğitiyor. Hedefimiz, bilimsel araştırma ve teknolojik gelişmelere yönelmiş, matematik ve fen bilimlerinde gereksinim duyulan üstün nitelikli bilim insanları yetiştirmek. En önemli gelecek planlarımızdan birisi ise yalnızca teorik değil, uygulamalı eğitim almış, farkındalık yaratacak bir üniversite gençliğinin oluşmasına zemin hazırlamak. Bugüne kadar Türkiye’de başarılamamışı başarmak ve öğrencilerin yabancı dilde düşünme, akıl yürütme ve yabancı dili bilimsel araştırmalarda da kullanma becerisini geliştirmeyi hedefliyoruz. Büyük ölçüde başardığımıza inanıyoruz. Bizleri çok heyecanlandıran bir proje ise 25 Kasım’da açacağımız “Niçin Matematik” adlı uluslararası interaktif bir matematik sergisi. Türkiye’de ikinci, İzmir’de ilk kez düzenlenecek sergiye ev sahipliği yapacağız. TAKEV Lisesi Sahilevleri Kampusü'nde bir ay açık kalacak ve Ege Üniversitesi Matematik Bölümü öğrencilerinin interaktif sunumuna katkı koyacağı sergi, matematikle ilgili tüm önyargıları yıkacak. Matematiğe ilgi duyanlarla herkesi okulumuza mutlaka bekliyoruz. Uzun vadedeki hedeflerimizden birisi ise artık üniversite sınav gerçeğini gençlerimiz için kâbus olmaktan çıkarmak olacak. Bunun için titiz bir program uyguluyoruz. Ayrıca, TAKEV mezunlarının tercihleri Türkiye’deki seçkin üniversitelerle sınırlı kalmayacak. TAKEV’de alacakları Almanca eğitimle elde edecekleri DSD-2 C1 diploması onlara Almanya ve Avrupa’da hazırlık okumadan üniversiteye geçiş imkanı sağlayacak.

İki projenin resmi partneri

- İzmir’e Almanca eğitim verecek üniversite kazandırma çalışmalar yürütüyorsunuz, ne aşamadasınız?

Yazının Devamını Oku

Önder Sav’ın kuyusunu kimler kazıyor?

19 Kasım 2008
CHP’de tüzük kurultayının epey fırtına yaratacağı ortada. Tabii bir de "bir bardak suda fırtına" yaratmak isteyenler var.

Yani bazı koltukları düşleyenler.

Şu andaki tabloda genel sekreterlik makamının gücünün biraz hafiflemesi gündemde.

Genel başkan yardımcılarının sayısı azalacak, genel sekreterlik sembolik bir makam olacak!

Bunu görüp de "Önder Sav’ın yetkileri tırpanlanacak" düşü kuranlar var.

Ve o düşün ardında "CHP’de 2. adam olma hesapları yapanlar".

Parti kamuoyu bu isimleri yakından biliyor.

Daha şimdiden "güçlü genel başkan yardımcılığı" için heveslenenlerin sayısı 5’i geçmiş durumda.

Tabii bu konuda netlik yok.

Elbette CHP Lideri Deniz Baykal da bir hamle yapacak.

Aslında CHP’nin Deniz Baykal-Önder Sav ikilisi yönetiminde başarılı olduğu yolunda bir izlenim de var.

Bu izlenimi güçlendiren kozlardan biri de; partinin kamuoyundaki "havasının yükselmesi".

Bu tabii anketlere de yansıyor.

Şimdi bir - iki puan olarak görülse de siyasetin kaos içinde olduğu bu günlerde küçük artış da önemli.

Bu artışta Baykal - Sav ikilisinin parti içinde çizdikleri olumlu görüntünün etkisi de var elbette.

Bundan rahatsız olanlar yok mu?

Var tabii.

Binbir senaryo üretenler.

CHP Tüzük Kurultayı’nda değişiklikler olacak, parti daha dinamik bir görünüm kazanacak, ama genel sekreterlik makamında "bir doz azalması" olsa bile güçlenen genel başkan yardımcılığı için en güçlü aday yine Önder Sav.

Yani bana göre; Deniz Baykal CHP’deki ahengi bozmayacak!

Bekleyelim, görelim.

Tabii önümüzdeki günlerde İzmir’den Ankara’ya yoğun yolculuklar olacak.

30 Kasım parti görevleri için istifada son gün.

Birçok ilçe başkanının kafasında adaylık var.

Ankara’da nabız yoklayıp ona göre karar verecekler.

Ya İzmir İl Başkanı Kemal Karataş?

Bana sorarsanız; görevinde kalacak.

1989 zaferi gibi bir başarının mimarı olmaya çalışacak.

Ondan sonrasında da Karataş için biçilen görev "Milletvekilliği".

Kemal Karataş, genel başkanının da bunu görmek istediğini biliyor.

Ona göre davranacaktır.

Demokrat Parti’nin Egelileri...

Bayılıp ayılması biraz fazlaca medyada yer bulsa da DP’nin genel başkanı yine Süleyman Soylu.

Soylu, büyük hedeflerle yoluna devam etme kararında.

Ama ben söyledim; yerel seçimlerden sonra değişime hazır olun.

Kimin geleceğini de geçen hafta yazdım.

Egeliler de genel kurulda çok çalıştı.

Özellikle İzmir İl Başkanı Yıldırım Ulupınar’ın hayli aktif olduğu bir gerçek.

Genel kurulda, genel idare kurulu (GİK) ve merkez karar kurulu (MKK) üyeliklerinde de önemli değişikliğe gidildi.

50 kişilik GİK ve 70 kişilik MKK listelerine ise Ege’den 16 kişi girmeyi başardı.

İzmir’den Erkut Şenbaş GİK üyesi olurken, Demokrat Parti’yi en üst düzeyde temsil eden İzmirli iki isim Cevat Kırkpınar ve Recep Taşyanar bu dönem listelerde yer alamadı.

Geçen dönem, 5 İzmirli’nin yer aldığı MKK’da ise, bu dönem sayı 7’ye yükseldi. Kurul sonrası İzmirli MKK üyeleri şu isimlerden oluştu: Ahmet Kocaağa, Ertap Mülayim, Kemal Ulupınar, Canan Kırıkkaya, Aysel Öztezel, Hüseyin Atar, Hüdai Kurt.

DP yönetim kademelerinde yer alan diğer Egeli isimler ise şöyle:

Aydın: Melike Elitaş (GİK), Yılmaz Menderes (GİK), Güler Nalbant (MKK), Mustafa Acar (MKK) Çanakkale: İsmet Koyuncu (MKK) Denizli: Ali Aygören (GİK)Manisa: Rıza Akçalı (GİK)

Muğla: İrfettin Akar (GİK).
Yazının Devamını Oku

İzmir’e tenis akademisi kuracağız

15 Kasım 2008
KÜLTÜRPARK’la bütünleşmiş, İzmir’in en eski kulüplerinden birisi Tenis Kulüp. Yıllar boyunca hem tenis sporuna hem de federasyona önemli katkılar veren kulübün hedefleri büyük. Öncelikle çocuklar ve gençlere yönelik programlar, ardından tenis akademisi ve uluslararası büyük ödüllü turnuvalar. Bu hafta Kültürpark Tenis Kulübü Yönetim Kurulu Başkanı Servet Yeşilpınar ile söyleştik.

Kültürpark Tenis Kulübü nasıl kuruldu ve bugünlere nasıl ulaşıldı?

- İzmir Fuarı 1 Eylül 1936’da zamanın Belediye Başkanı Dr. Behçet Uz tarafından büyük emeklerle faaliyete geçirildi. 2 Mayıs 1940 tarihinde yine Dr. Behçet Uz tarafından Kültürpark Tenis Kulübü’nün açılışı yapıldı. Kulübün ilk yönetim kurulu ise aralarında Behçet Uz ve Necdet Eczacıbaşı’nın da bulunduğu 8 kişiden oluşmuştur. Kuruluş amacı şehrimizde tenis sporunu geliştirmek, gençler arasında yaymak ve kabiliyetli gençleri ulusal ve uluslararası turnuvalarda başarılı kılmak, bunların yanı sıra gençler arasında sosyal ve kültürel ilişkileri de geliştirmekti. Bu yıl, Kültürpark Tenis Kulübü 68. yılını kutladı. 1986 - 1990 ve 2002 yıllarında Davis Cup, Kültürpark Tenis Kulübü kortlarında düzenlenmiştir. Kültürpark Tenis Kulübü bugün her türlü uluslararası tenis turnuvaları organize etmeye müsait bir kuruluştur. 2 bin 200 faal üyemizin yaklaşık 350 - 400’ü tenis oynamaktadır. 5 açık, 2 kapalı toplam 7 adet tenis kortu ve 750 kişilik tribüne sahibiz. Kültürpark Tenis Kulübü, İstanbul’da 1940 yılında faaliyete geçen TED Kulübü ile birlikte kurulmuş ilk tenis kulüplerinden birisidir. Bugün federasyona bağlı 139 kulüp içerisinde ise ilk 3 içerisindedir.

10 yıldır başkan

1954, İzmir doğumlu. İzmir Özel Türk Koleji’ndeki eğitiminin ardından Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Mimarlık Bölümü’nde lisans eğitimi aldı. Ardından şehir planlama bölümünde ihtisas yaptı. Avusturya’da alanıyla ilgili çalışmalarda bulundu. İZSİAD Başkan vekilliği ve yönetim kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. 1992 yılında Kültürpark Tenis Kulübü Yönetim Kurulu Üyeliği görevini üstlendi. 1998 yılından itibaren kulübün başkanlığını yürüten Servet Yeşilpınar evli ve iki çocuk babası.

İZMİR’İN TENİSTEKİ AVANTAJLARI

Türkiye’deki tenis kültürü ve İzmir’e yansıması hakkında düşündükleriniz?

- Tenis ilk defa ülkemize 1900’lü yılların başında girmişti ve sadece yabancıların ve Levantenler’in oynadığı bir spor dalı idi. 1980’li yıllarda yabancı TV kanalları ile birlikte uluslararası Grand Slam turnuvalarını halkımız seyrettikçe tenis sporuna daha çok ilgi duymaya başladı. Bugün istatistiklere göre komşumuz Yunanistan’da 1 milyon kişiye 155 kort, İsrail’de 1 milyon kişiye 325 kort, ülkemizde ise 1 milyon kişiye 7 kort düşmektedir. Türkiye’de bugün uluslararası turnuvalarda mücadele edecek oyuncumuz yok denecek kadar az. Son zamanlarda bir kaç oyuncumuz olsa da onlar da çok üst seviyelere çıkamamaktadırlar. Bunun önemli sebepleri vardır. Bazılarını sıralayacak olursam; sporcuların mümkün olduğu kadar çok ve değişik yerlerde turnuva oynayamaması, basının tenis sporuna yeterince ilgi göstermemesi, Türkiye’deki eğitim sistemi, muhafazakár aile yapısı, sponsor desteğinin çok az olması. İzmir’e gelince, şehrimiz diğer şehirlere göre bazı avantajlara sahiptir. Bunun en başında iklimin tenis sporuna müsait olması ve halkın bu spora diğer kentlere göre daha aşina olması gelir. İzmir bugün tesis olarak diğer şehirlerden daha şanslıdır. Eğitici sorunu yoktur. Bana göre yerel yönetimlerin ve sivil toplum örgütlerinin de desteğiyle İzmir başta tenis ve yelkencilik olmak üzere bir spor kenti haline getirilebilir. Uluslararası büyük ödüllü turnuvalar organize edilebilir Bu sayede şehrimize her yıl yüzlerce milyon dolar döviz girişi sağlanabilir.

SPORCU TARAMASI YAPILACAK

Kulübün yeni projeleri ve etkinliklerinden bahseder misiniz?

2009’da Kültürpark Tenis Kulübü’nde teniste alt yapının genişletilmesi konusuna ağırlık verilecek. Konak Belediyesi ile birlikte yapacağımız çalışmalarda çeşitli semt ilkokullarından tarama sonucu alınacak çocuklarımızı Kültürpark Tenis Kulübü’nde 3’er aylık eğitime tabi tutmayı planlıyoruz. Önce 100, yıl sonuna itibariyle de 500 çocuğumuzu tenis sporu ile tanıştırmayı hedefliyoruz. Ayrıca, gelecek yıl kulübümüzde en az 2 adet uluslararası turnuva organize etmeyi planladık. Bütün bunların dışında bir de İzmir’de eğer arzu ettiğimiz şartları oluşturabilirsek bir tenis akademisi kurma planımız var. Artık olaylara İzmir için makro seviyede bakmamız lazım geldiğine inanıyorum.
Yazının Devamını Oku

GELİYOR, TANSU ÇİLLER GELİYOR

12 Kasım 2008
Yerel seçimlerden sonra Türk siyasetinin yeniden şekilleneceği bir gerçek. Ciddi değişimler olacak.

Belki yeni isimler.

Ama bu arada da bazı tanıdık simalar.

Tıpkı şarkıdaki gibi "Dönüşüm muhteşem olacak".

Tabi dönüşlerin ne şekilde olacağını yorumlamak için erken, ama...

Bilinen bir gerçek var; yeni oluşumlar, yeni partiler.

Belki eski partilerin başında yine eski bazı isimler.

Örneğin; Tansu Çiller.

Daha önce de yazmıştım; "Canım olur mu?" diyenler çıkmıştı. Şimdi, "Haklıymışsın" diyorlar.

Evet, seçimden sonra siyaset sahnesine Tansu Çiller yeniden dönecek.

Büyük olasılıkla.

Çok ciddi sancılar yaşanmazsa.

Bu konudaki altyapı hazır. Bir süreden beri Tansu Çiller’le görüşmeler hız kazandı.

Birçok kesimden de "Bacı dönsün" sesleri yükseliyor.

Tansu Çiller de bu konuda isteksiz değil.

Geçenlerde görüştüğü bir grup eski DYP’liye "Acele etmeyin. Yerel seçimleri görelim. Ondan sonra yeni bir heyecan, yeni bir ruh ve yeni bir programla sahaya inebiliriz" mesajı veriyor.

Aslında söylem net:

"Geliyorum".

DYP, DP kökenli siyasetçilerin deyimiyle de "Geliyor. Geliyor, Tansu Çiller geliyor".

Başkanlara halktan bir çağrı

Malum İzmir’deki belediye başkanlarının çoğu sosyal demokrat kökenli.

Sosyal demokrasinin olmazsa olmaz ilkelerinden birisi de şeffaflık.

Yani sosyal demokrat ilkeleri benimseyerek yönetim erkini elinde bulunduranlar, her konuda şeffaf olmak zorunda. İşin alfabesi bu!

Yani açık olunacak, dürüst olunacak, net olunacak.

Bunun yollarından biri de "zenginliklerin beyanı".

Yani halkla paylaşım...

Dünyada bunun örnekleri var; Başkanlar ve devlet yöneticileri her 5 yılda bir mal varlıklarını kamuoyu ile paylaşıyor.

Bizde de bu gelenek yerleşmeli.

Başkanlar, mal varlığını belli zaman aralıklarında tüm kamuoyuna açıklamalı.

Hatta belediyenin yaptığı tüm ihaleler, emanet usulü alımlar şeffaf olarak ya internet sitesinde, ya da belediye panolarında veya gazetelerde ilan edilmeli.

Örneğin; Belediyelere alınan araçlar, yüksek miktarlı satın almalar hangi şirketlerden yapılmış, mutlaka halkın gözü önünde olmalı.

Yoksa dedikodu mekanizması işler. Ve sonuçta "karanlık eller" çalışır, bazı bilgileri kritik dönemlerde açıklayıverir.

Bu sadece Başkan’a değil, sosyal demokrat anlayışı da zarar verir.

Bir süredir bu tür dedikodular geliyor kulağıma.

Bu konuda bazı şikayetler var.

Hatta Melih Gökçek’in İzmir’de bu işleri kurcaladığını da duydum.

Arsenikli su olayında olduğu gibi.

Bunlara mahal vermeden "açık olma" zamanı.

Çünkü, dört ay sonra yapılacak yerel seçimlerde yeniden aday olmak isteyen belediye başkanları bir anlamda hesap da verecek.

Ne yapıldı? Ne yapılmadı?

Mal varlığı neydi, ne oldu?

Bunlar süratle milletle paylaşılmalı. Yoksa "Milletin ağzı torba değil ki büzesiniz."

Ve açıklığı halk da istiyor, gördüğüm o.
Yazının Devamını Oku

Hedefimiz İzmir'i dünya kenti yapmak

8 Kasım 2008
Hafta başında Cumhurbaşkanı Gül'ün de katılımıyla İzmir Kalkınma Ajansı Arama Konferansı Bilgilendirme toplantısı yapıldı.

EXPO süreci ve İzmir'in gelişmesi için Ajansın yaptığı çalışmalar ve değerlendirmeler masaya yatırıldı. Peki, nedir bu Kalkınma Ajansı ve ne yapar? Bu hafta İzmir Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Dr. Ergüder Can'la söyleştik.

- İzmir Kalkınma Ajansı’ndan kısaca bahseder misiniz?

- Küreselleşme sonucunda dünyada merkeziyetçi yaklaşım yerini yerinden yönetim ilkesine bırakmaya başladı. 2006 yılında, İzmir Kalkınma Ajansı 5449 sayılı 'Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun'a dayanarak ve iki pilot ajanstan biri olarak kuruldu. Türkiye’de kalkınma ajanslarının kurulması, demokratikleşme ve toplumu karar alma süreçlerine katma çabası olarak önemli bir adımdır. 13 Ocak 2006’da resmi açılışı yapılan İzmir Kalkınma Ajansı'nın temel amaçları kurumlar arasındaki işbirliğini geliştirmek, kaynakların etkin kullanımını sağlamak, yerel potansiyeli harekete geçirerek bölgesel gelişmeyi hızlandırmak ve bölge içi gelişmişlik farklarını azaltmaktır. Kalkınma Ajansları, bakanlar kurulu kararıyla kurulmuş, Devlet Planlama Teşkilatı koordinasyonunda faaliyet gösteren kurumlardır.

- İzmir Kalkınma Ajansı’nın faaliyetleri nelerdir ve bugüne kadar hangi çalışmalar yürütüldü?

- İzmir Kalkınma Ajansı'nın ana faaliyetleri; Kalkınma Projelerine hibe desteği sağlamak, bu projeleri izlemek ve değerlendirmek, bölgesel stratejilerin belirlenmesine ve hazırlanmasına destek sağlamak, bölgeye iş ve yatırım olanaklarını tanıtmak, izin ve ruhsat işlemlerinin tek elden takip ederek sonuçlandırmak, girişimciliğin desteklenmesi ve geliştirilmesini sağlamak, bölgedeki kamu, özel kesim ve STK’lar arasındaki işbirliğini geliştirmek, proje üretme ve geliştirme kapasitesini artırmak ve bölge hakkında araştırmalar yapmak ve veri tabanı oluşturmaktır. İzmir Kalkınma Ajansı kuruluşundan bugüne kadar gerçekleştirilen faaliyetlerin bazılarını ise şöyle özetleyebilirim: Türkiye-İtalya ikili İşbirliği Projesi gerçekleştirilmiştir. İzmir EXPO 2015 Sürecinin Yarattığı Sinerjinin Sürdürülebilirliğini Sağlayacak Yol Haritası Çalışması” konulu arama karar konferansı gerçekleştirilmiş ve bu çalışma çerçevesinde İzmir için 15 öncelikli eylem belirlenmiştir. Belirlenen eylemler içinde birinci sırada bulunan Tanıtım Stratejisi Belirlenmesi konusunda 150 kişinin katılımının sağlandığı Tanıtım Stratejisi bilgilendirme toplantısı düzenlenmiştir. Bölgesel Gelişme Planı çalışmaları devam etmektedir. Kurumsal kimlik çalışmaları tamamlanmıştır. ‘İzmir RIS: Bölgesel İnovasyon Stratejisi’ konulu proje’nin açılış toplantısının organizasyonu yapılmıştır. İlçelerde çeşitli analizler yapılmıştır. EXPO Zaragoza 2008’de Türk pavyonu içinde İzmir’in temsili için gerekli organizasyon ve koordinasyon gerçekleştirilmiştir. Avrupa’da Kalkınma Ajansları adlı kitap çalışması yapılmıştır.

- Ya Ajansın yeni projeleri ve hedefleri?

- Ajans, bütün faaliyetlerini, katılımcılık esasına dayanarak hazırlanan bir bölgesel gelişme planı çerçevesinde yürütmektedir. 2009 - 2013 yıllarını kapsayan bölgesel gelişme planı hazırlıklarında 28 ilçenin her birinde tüm aktörlerin katıldığı GZFT analizi toplantıları yapılmıştır. Yapılan analizler doğrultusunda belirlenecek stratejiler kapsamında proje ve faaliyetlere hibe olarak finansal destek sağlanacaktır. Proje teklif çağrısı sistemiyle projeler belirli bir süre içerisinde toplanıp, değerlendirmeye tabi tutulacak ve yarışma esasına göre destek almaya hak kazanacaklar belirlenecektir. İzmir Kalkınma Ajansı, işletmelerin rekabet güçlerinin artırılması ve sosyal kalkınmanın desteklenmesi amacıyla iki hibe programı uygulayacaktır. Bu kapsamda, bölgedeki KOBİ’lere, STK’lara, kamu kurum ve kuruluşlarına yaklaşık 29 milyon YTL kaynak ayrılmıştır. İzmir Kalkınma Ajansı uzman personeli tarafından proje destekleme faaliyetlerine yönelik proje yazma eğitimleri verilecek ve teknik destek sağlanacaktır. İzmir Kalkınma Ajansı, bünyesindeki Yatırım Destek Ofisi ile İzmir’in iş ve yatırım olanaklarının tanıtımını yaparak İzmir’in uluslararası tanınırlığa sahip bir dünya kenti olmasını hedeflemektedir. İzmir’e yatırım yapmayı hedefleyen firmalara yatırımın her aşamasında bilgi desteği ve danışmanlık hizmeti vererek gerekli izin ve ruhsat işlemlerinin tek elden koordinasyon ve takibini ücretsiz olarak sağlayacaktır. İzmir Kalkınma Ajansı ortak akıl ve yüksek katılımcılık ile oluşturduğu bölgesel gelişme planının tanıtımı ve bu analizin paylaşılması faaliyetleri, ortak bir kent vizyonu geliştirilmesi, temel amaç ve hedeflerin belirlenmesi, kentin marka stratejisinin belirlenmesi, İzmir inovasyon strateji belgesinin oluşturulması, kümelenme stratejileri ve politikalarının oluşturulması, yatırımcıya yönelik kentsel pazarlama faaliyetlerinde bulunulması, girişimcilik ve ortak iş yapma kültürünü geliştirmeye yönelik faaliyetler ve hibe programları ile teknik, finansal destek sağlama faaliyetleri ile yoğun çalışmalarını sürdürecektir.

Kimdir?

Yazının Devamını Oku

AKP aralık başı

5 Kasım 2008
CHP bayram sonrası Çok önce yazmıştım, "Kasımda İzmir’e AKP çıkartması var" diye.

İşte operasyon başladı.

Önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül.

Özellikle Balkan dünyasına önemli mesajlar verildi, veriliyor.

Bu ziyarette İzmir’deki Balkan kökenli seçmenlerin etkilenmesinin amaçlandığı ortada.

Bir ölçüde başarıya da ulaşıldı bana göre.

Bitti mi? Hayır.

Sırada Başbakan Tayyip Erdoğan var.

Tayyip Erdoğan İzmir’e birkaç gün kamp kuracak.

İki gün kalacağı kesin, belki bu süre üç gün olacak.

AKP İl Başkanlığı hummalı bir hazırlık içinde.

Başkan Aydın Şengül gecesini gündüzüne katıyor.

Amaç; mükemmel bir toplantılar zinciri.

Ve elbette "yerel seçimler için avantaj".

Ekonomik sorunların yoğun bir şekilde tartışıldığı bir dönemde Erdoğan’ın yabancı konukları ve başta İtalyan Başbakanı Berlusconi İzmir ve Ege’ye müjdeler verecek.

Ve sonrası... AKP’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı aralık ayı başında belli olacak.

Başbakan bazı isimlerle ilgili araştırma yaptırıyor.

Bildik isimler de var, ama Başbakan’ın kafasında "çok özel birileri"nin varlığından da söz ediliyor.

Ve herkesin dilinde, Antalya’daki Menderes Türel benzeri bir isim.

Aralık ayında AKP adayı belli olacak.

Ben size yine ismi geçen kişileri sıralayayım:

"Ekrem Demirtaş, Tamer Taşkın, Sabri Erbakan, Adnan Menderes, Cemil Şeboy, Mahmut Özgener, Fatih Dalan, Nükhet Hotar, Taha Aksoy".

CHP cephesinde ise "Tüzük Kurultayı" konuşuluyor.

Bu Kurultay’da parti yapılanması anlamında ciddi adımlar atılacak.

CHP Lideri Baykal çevresini güçlü Genel Başkan yardımcıları ile donatacak. Kamuoyuna da ciddi mesajlar verilecek bu Kurultay sonrasında CHP’nin İzmir adayı da açıklanacak.

Baykal’ın anketlerde de İzmirli’nin ana hatlarını çizdiği "genç, dinamik ve vizyon sahibi" bir aday arayışını sürdürdüğü ifade ediliyor.

Aziz Kocaoğlu’nun şansı konusunda da fikirler muhtelif: Kimi çevrelerde son "küfürlü toplantı" sonrasında kamuoyundan da gelen tepkilerle Kocaoğlu’nun şansının zayıfladığı ifade ediliyor. Kimi çevrelere göre ise; Başkan yola devam edecek.

Elbette karar ağırlıklı olarak CHP Lideri Baykal’ın.

Baykal’ın tavrı ise net:

"İzmir’de partime bir oy fazla getirecek kişi...". Bakalım o kişi kim?

CHP adayı da Aralık’taki tüzük kurultayından sonra belli olacak

Büyük olasılıkla 20 - 22 Aralık arası.

Pek bir şey kalmadı!

Kulislerde CHP adayları olarak kimler mi anılıyor? Bir daha bakalım:

"Aziz Kocaoğlu, Mehmet Ali Susam, Dr. Hakan Tartan, Yüksel Çakmur, Hüseyin Aslan, Bülent Baratalı, Kemal Nehrozoğlu".

Merkez sağ toparlanır mı?

Rahmetli Turgut Özal’dan sonra merkez sağ bir türlü toparlanamadı.

Artık Türk siyasetinin duayeni Süleyman Demirel de geride.

"Baba" konumunda gelişmeleri izliyor.

Zamanı geldiğinde önemli çıkışlar yapıyor.

Önemli mesajlar veriyor.

Tabi anlayana!

Ama ANAP’ta da, DP’de de ciddi bir hareketlilik yok. Genel başkanları var, ama birçok insan bilmiyor.

Ve iki partide ayakta kalma mücadelesi veriyor.

Tabelaların sökülmemesi!

Tabii yerel seçim süreci de bu konuda belirleyici olacak. Şu andaki gelişmeler ANAP’ın da, DP’nin de işinin zor olacağı şeklinde. Ama siyaset bu! Bazen 24 saatte neler yaşanır! Malum!

Bir senaryoya göre yerel seçimler öncesinde, bir diğerine göre de seçimler sonrasında bu iki parti birleşecek! Kafaca, bedence, her şekilde. Çünkü "Başka çare yok". İki partinin tabanı da bu görüşte.

Ve yeni bir isimle yola devam edilecek.

Bana sorarsanız; yerel seçimler sonrasında.

Yani, marttan sonra.

Ortaya çıkacak tablo iyi irdelendikten sonra.

Ve bu merkezdeki birleşme için bir lider arayışı tabi!

Kim olabilir?

Aslında bu isim üç aşağı, beş yukarı net.

Ben de biliyorum. Ama biraz tartışalım.

Merak edelim.

Sadece bir küçük ipucu:

Bu kişi şu anda önemli bir sivil toplum lideri.

Güçlü, saygın, sevilen bir isim.

Üstelik örgütçü!

Bu kadar ipucu yeter mi?
Yazının Devamını Oku

Tarımda temel sorun vizyon yoksunluğu

1 Kasım 2008
YÜZLERİ bir türlü gülmeyen, ağır koşullarda çalışıp en temel ihtiyaçların karşılanmasına çaba gösteren bir kesim, tarım emekçileri. Onca sıkıntıların üzerine bir de uygulanan tarım politikaları nedeniyle yaşanılan sorunlar ve yükselen feryatlar. Bu hafta Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır’la İzmir ve Ege tarımını konuştuk.

Son yıllarda uygulanan tarım politikaları İzmir ve Ege çiftçisini nasıl etkiliyor?

- Özellikle 80’li yıllardan itibaren üvey evlat muamelesi gören tarım, ülkemiz ekonomisi ve sosyal yapısı açısından son derece önemli bir konumda, GSMH’nın yüzde 10.5’ini istihdamın ise yüzde 27’sini teşkil etmektedir. Çok geniş ve yüksek tarımsal üretim potansiyeli ile ülkemizin, bırakın dünya liderliğini ya da önderliğini, teknolojide süregelen çok hızlı değişimi yakalayabildiğini hatta yaklaşabildiğini söylemek güç. Tarımın vizyon yoksunu olması ve geleceğe yönelik stratejik amaç ve hedeflerin belirlenmemiş olması bu durumun temelini oluşturuyor. Toprak mülkiyet dağılımındaki adaletsizlik, çok parçalılık, sulama yatırımlarının yetersizliği, kırsal altyapı, kurumsal yapılanma ve benzeri yapısal sorunlar ile bitkisel ve hayvansal üretimde verimlilik ve kalite sorunlarının da bir türlü çözülemediğini söylemem gerekir. Kentleşme, turizm, sanayi, madencilik ve diğer sektörel faaliyetler nedeniyle hızla tarım dışına çıkarılan alanlar, küçük üreticilerin rasyonel üretim olanağını da yitirmesi sonucu üretimi terk etmeleri ile daha da büyümekte ve yaklaşık 1 milyon hektara ulaşmış bulunmaktadır. İzmir ve Ege tarımındaki sorunların ülkenin geneliyle özdeş olduğunu söyleyebilirim. Pamuk, üzüm, incir, tütün, narenciye, zeytin gibi çok stratejik ürünlerde uygulanan yanlış politikalar sonucunda zarar eden üreticilerimiz sadece bu ürünlerden değil, üretim sürecinden dahi kaçar olmuşlardır. Ege’de çiftçilerimiz, bir yandan acımasız doğa koşullarına terk edilmekte, bir doğal afet olan kuraklıktan gördüğü zararlar sırtına yüklenmekte, diğer yandan da üretimin vazgeçilmezleri olan tohum, ilaç, gübre, mazot ve makine gibi girdi maliyetlerindeki yüzde 150’lere varan inanılmaz artışlar, ürün fiyatlarında gerileme ve ödenemez meblağa ulaşmış durumdaki kredi borçları ile içinden çıkılamaz bir girdaba itilmektedir. Bir bankaya olan kredi borcunu başka bankadan aldığı krediyle ödeyerek hayatta kalma mücadelesi veren çiftçilerimizin büyük bir kısmı, 2 veya 3 özel bankaya olan borçları nedeniyle ipotek altındaki tarlalarını kaybetme riski altındadır.

Aktif profesör

1962’de İzmir’de doğdu. Bornova Anadolu Lisesi’nin ardından, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden mezun oldu. İngiltere Cranfield Üniversitesi’nde doktora yaptı. 2004’te profesör oldu. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde öğretim üyesi olan ve dört yıldır Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yürüten Sındır, 2007-2010 dönemi Güneydoğu Avrupa Ziraat Mühendisleri Birliği Başkanlığı, Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi Yönetim Kurulu Üyeliği’nin yanı sıra birçok sivil toplum örgütünde aktif görevleri bulunmaktadır. Sındır, evli ve iki çocuk babasıdır.

PLANSIZLIK VE VİZYON EKSİKLİĞİ TEHDİT OLUŞTURUYOR

Ege’deki tarım üreticisinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

- Bilindiği gibi, küreselleşmenin bir gereği olarak son 25 yıldır ülkemizde uygulanan neo-liberal ekonomik politikalar ve özelleştirmeler diğer tüm sektörlerde olduğu gibi tarımda da üretici ve tüketicilerimizin sosyal devlet korumasından uzaklaştırılmasına, çetin piyasa koşullarına ve ulusaşırı sermayenin egemenliğine terk edilmesine neden olmaktadır. Bir yandan üyesi olduğumuz DTÖ’nün ülkemiz tarımına dayattığı pazara giriş serbestliği, iç desteklerde indirim zorunluluğu ve dışsatım sübvansiyonlarının azaltılması ve kaldırılması yaptırımları, IMF ve Dünya Bankası’ndan alınan krediler karşılığında verilen sözler ve bir dizi yasal düzenleme, fiyat politikaları ile üretimden pazarlamaya çiftçileri baskılayacak, üretimden uzaklaştıracak hatta tarlasını, bağını, bahçesini elden çıkarmasına neden olabilecek yaptırımlar uygulanmakta ve ulusaşırı şirketlere yeni özgür alanlar açılmaya devam edilmektedir. Plansızlık ve vizyon eksikliği Ege tarımımızın geleceği üzerinde de önemli tehdit oluşturmaktadır. Özellikle, tekstil sanayimiz için yaşamsal önemi olan pamuk üretim alanlarının ABD ve AB’nin destekleme politikaları ve damping uygulamalarına bağlı olarak son üç yılda yüzde 37, son on yılda ise yüzde 46 azaldığı bilinmektedir. Pamuktan uzaklaşan üretici mısırı yeğlemekte, ancak düşük fiyatlarla ile ayrı sıkıntıya düşmektedir. Zeytinde ise üreticilere verilen fidan desteği ile alan ve ağaç varlığımızı artırma çabalarının herhangi bir plana dayandırılmadan gerçekleştirilmesi ve sofralık ve yağlık çeşitlerin uygun olmayan ekolojilerde dikimlerinin yapılması da gelecekte bu sektörün yaşayacağı çok ciddi sıkıntıların habercisidirler. Narenciye, özellikle de satsuma mandarin üretiminde, dış ticaret teşvikinden yoksun ihracatçının, dış piyasa fiyatları ile rekabet avantajını yitirmesi sonucunda, alımları durdurması ile üretici büyük zarara uğramıştır.
Yazının Devamını Oku

Anketi sıcak mı çarpmış

29 Ekim 2008
Geçenlerde, ağustos ayında İzmir’de yapılan bir anket açıklandı. Anketi yaptıran İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı.

Yapılan tarih de ilginç; 30-31 Ağustos.

İzmir’in en sıcak olduğu günler.

Hani arsenik krizinin de çokça konuşulduğu bir dönem.

Ama anket nedense ekim ayında açıklanıyor.

Sonuçlar yaptıranları sevindiren türden.

CHP İzmir’de yüksek bir oy oranında görülüyor.

Aziz Bey’e de destek var.

Her ne kadar muhalif kanattan "Kendileri çalıp kendileri oynuyor" değerlendirmeleri yapılsa da, anket epeyce konuşuldu.

Ama ankette soru işareti yaratan gelişmeler var.

Oysa genelde kararsızların bir hayli yoğun olduğu gözleniyor.

Bu konuda ağırlıklı isimlerden biri olan araştırmacı ve deneyimli siyasetçi Ertan Ünver, "Oy kullanmam diyenler yüzde 5’lerde, kararsızlarda yüzde 25’lerde" diyor.

Başka anketlerde de tablo böyle.

Ama İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin CHP Lideri Deniz Baykal’ın yeniden Genel Başkanlığa seçildiği kongredeki ciddi rakibi Tarhan Erdem’in şirketine yaptırdığı ankette herkesi şaşırtan bir sonuçta Kemalpaşa ve Narlıdere ilçelerinde. Hatta Narlıdere’nin başarılı Belediye Başkanı Abdül Batur bile sonuçlara çok şaşırıyor:

"Bizim oyumuz yüzde 60’larda. Bu ankette nasıl olur da yüzde 36 çıkar anlamadım. Kaldı ki son iki seçime baktığımızda; CHP Narlıdere’de 2004 yerel seçimlerinde yüzde 53, 22 Temmuz genel seçimlerinde ise yüzde 64 oy aldı. Bunlar kesin sonuçlar. Narlıdere bu oy oranıyla CHP’nin ilçe bazında en çok oy oranına sahip ilçe olmuştur. Bu yaklaşımda bir hata olduğunu düşünüyorum. Bilerek bilmeyerek, onu bilmiyorum, ama hata olduğu ortada. Anketin belli bir mahallede, belli bir sokakta yapılmış olduğu gibi bir his var. Oysaki benim nisan ayında yaptırdığım anket çalışmasında oy oranımız yüzde 60 seviyesinde çıkmıştı."

Kemalpaşa AKP’nin elinde.

CHP’nin zorlandığı bir ilçe.

İBB’nin anketinde Kemalpaşa CHP’ye yüzde 35,4, Narlıdere de yüzde 36,2 destek veriyor.

Bu işte bir yanlışlık olduğu ortada!

Bu anketler yayınlandıkça hem vatandaşın aklı karışıyor, hem siyaset kirleniyor, hem "parayı veren düdüğü çalar, demokrasi zarar görür" yorumları yapılıyor.

Doğru dürüst siyasetçiler de Türk siyasetinin geleceğine endişe ile bakıyor!

Ve anketlere güven kalmıyor!

Turizm Bakanı kim olacak

Son gelişmeler ve özellikle de yerel seçimlerde başarı arayışları Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hep gündeminde.

Bu çerçevede iki gelişme söz konusu. Biri kabinede revizyon. Bir başka deyişle; kan değişikliği.

Diğeri de bakanlıklar da düzenleme.

Daha doğrusu Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yeniden ayrılması.

Bakan Ertuğrul Günay; başarılı, ama...

Daha çok Kültür Bakanlığı’nı seviyor.

Turizm ise "öksüz" gibi.

Bu gelişme Başbakan Erdoğan’ın da gözünden kaçmıyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ayrılacağı, turizme de yeniden Türkiye’nin gelişimi için özel bir önem verileceği ifade ediliyor. Ertuğrul Günay; Kültür Bakanı olarak kalacak.

Peki Turizm Bakanı kim olabilir?

Kulislerde yoğun bir şekilde konuşulan bir gelişmeye göre. Bu koltuk için de en şanslı isim bir İzmir milletvekili.

Tanıdık, bildik bir isim.

Erdal Kalkan.

AKP’nin İzmir’deki sevilen milletvekili uzun yıllardan beri turizm konusunda çalışmalar yapan, raporlar hazırlayan, ulusal ve uluslararası toplantılara katılan bir turizm gönüllüsü.

Önümüzdeki günlerde Erdal Kalkan’la ilgili bir karar duyarsanız, ben fısıltıları nakledeyim dedim.

Önce benden duyun!

ANAP’ın Egelileri

Bir dönemler neydi ANAP?

Ne fırtınaydı!

Rahmetli Turgut Özal’la yakalanan başarı. Uzun yıllar Türkiye’nin yönetimi.

Bir süredir ANAP yok.

Toparlanması da zor görünüyor.

Ama ANAP’a bir ihtiyaç yok mu? Onun birleştirici, herkese kucak açan yapısına...

ANAP hafta sonu kongresini yaptı. Ahmet Özal kaybetti, Erkan Mumcu ve Mesut Yılmaz’ın desteklediği Salih Uzun kazandı. Kimse tanımıyor.

ANAP önemli gelişmelere gebe.

Ben daha önce söylemiştim; Mesut Yılmaz ANAP’ta yeni bir başlangıç deneyebilir. Herkesi toparlayacak bir yapıyı... Gelişmeleri izleyeceğiz.

ANAP Kongresi’nde Genel Başkan seçildi de. Merkez Karar Yönetim Kurulu’nda görev alan Egelileri merak ediyor musunuz?

Onları da ben yazayım: "Yılmaz Karakoyunlu, Yunus Yunusoğlu, Cenk Tunçsiper, Önder Nalıncı."
Yazının Devamını Oku