Veli Şakır

Vatandaşın da ’Bir rüyası var’

17 Aralık 2008
MARTIN Luther King’in "Bir rüyam var" özlü ünlü konuşmasını CHP Lideri Deniz Baykal bir daha anımsattı. Gerçekten güzel bir konuşma.

Özgürlükleri savunan, umudu yeşerten bu konuşmanın bir bölümünde şöyle diyor King:

"Bir rüyam var. Gün gelecek, bu ulus ayağa kalkıp kendi inancını gerçek anlamıyla yaşayacak. Şu bir gerçek ki, bütün insanlar eşit yaratılmıştır.

Bir rüyam var. Gün gelecek, eski kölelerin evlátlarıyla eski köle sahiplerinin evlátları, Georgia’nın kızıl tepelerinde kardeşlik sofrasına birlikte oturacaklar.

Bir rüyam var. Gün gelecek, Mississippi eyaleti bile, adaletsizliğin ve baskıların sıcağıyla bunalıp çölleşmiş olan o eyalet bile, bir özgürlük ve adalet vahasına dönüşecek.

Bir rüyam var. Gün gelecek, dört küçük çocuğum, derilerinin rengine göre değil, karakterlerine göre değerlendirildikleri bir ülkede yaşayacaklar.

Bugün bir rüyam var benim..."

Baykal’dan sonra geçen hafta bayram konuşmasında CHP İzmir İl Başkanı Kemal Karataş da bu konuşmaya atıfta bulundu.

Karataş, inceden Aziz Kocaoğlu’na da dokundurdu ve örgütten uzak olmasını eleştirdi.

Bu konuşma da epey yankı buldu. Güzel de... İzmir halkının, daha doğrusu toplumun geniş kesimlerinin de "Bir rüyası olduğu" kimin hatırında.

Geçen gün bir okurum anımsattı.

İzmirli dese ki; "Benim de bir rüyam var", altında neler yazılır neler:

"Bir rüyam var; kentin ileri gelenleri kendi koltuklarını değil de toplumu düşünse.

Bir rüyam var; kimse kavga etmese, sorunlar uzlaşı ve sevgi ile çözülse.

Bir rüyam var; yılan hikayesine dönen İzmir metrosu artık bitse, ulaşım çilesi sona erse.

Bir rüyam var; İzmir değerleri öne çıkarılarak gerçekten bir turizm ve fuarcılık kenti olsa.

Bir rüyam var; İzmir’in su sorunu çözümlense, artık arsenik gündemden düşse.

Bir rüyam var; kültür ve sanat merkezleri, cennet Kordon’u ile İzmir hak ettiği noktaya gelse.

Bir rüyam var; deniz kenti İzmir’de denizle halkı buluşturacak mekanlar açılsa.

Bir rüyam var; İzmir yatırım cenneti olsa, Türkiye’nin istihdam sorununun çözümüne katkıda bulunsa...

vs, vs...".

Daha öyle çok yazılacak şey var ki. Öyle rüyalar!

İzmir’in de bir Martin Luther King’e mi ihtiyacı var!

Kim bilir!

Yenİ Partİ gelİyor!

Bir yandan yerel seçimlerle ilgili yükselen tansiyon, bir yandan 29 Mart sonrası planları...

Bu planlardan bir kaçında "yeni partiler" de var.

Bir sürü isim geçiyor.

Sosyal dmokrat bir yeni parti. Merkezde bir parti. Merkez sağdan yeni bir oluşum.

Bunlar elbette 29 Mart sonuçlarına göre şekillenecek. Ama 29 Mart’ı beklemeden kurulacak bir parti var.

Yeni bir prti. Birkaç hafta içinde.

Adı da Yeni Parti.

Amblemi de hazır. Parlayan güneş.

Geçen hafta Yeni Parti için İzmir’de bir değerlendirme toplantısı yapıldı.

Temaslarda; "Biz Kaç Kişiyiz" ekibi, merkez sağ ve soldan "siyaset dışı kalmış bazı isimler" ve 9 Eylül Platformu ile görüşmeler yapıldı.

Neden yeni bir partiye ihtiyaç duyulduğu anlatıldı.

Yeni Parti fikrini destekleyenler de oldu, zamansız bulanlar da.

Ama görünen o ki; Yeni Parti birkaç hafta içinde kurulacak.

Ankara’da görkemli bir toplantı ile.

İzmir’den 30, Ege’den de 50’ye yakın otobüsün Yeni Parti coşkusuna katılacağı ifade ediliyor.

İzmir’deki toplantılarda konuşmacı eski bakanlardan Yaşar Okuyan idi.

Okuyan, Yaşar Nuri Öztürk ve Halkın Yükselişi Partisi ile ilişkisini kesti.

Yeni oluşumun içinde.

Yeni Parti’nin genel başkanlığı için de Tuncay Özkan’ın ismi geçiyor.

Özkan, halen Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu.

Genel başkanlığı o cezaevinde iken ilan edilebilirmiş.

Yakında... Çok yakında...
Yazının Devamını Oku

Biz de varız diyebilmek için

13 Aralık 2008
BİRKAÇ gönüllünün omuz omuza vererek oluşturduğu bir sivil toplum örgütü. "Çocuklarımız için ne yapabiliriz" telaşıyla dolu beyinlerini sevgi dolu yürekleriyle perçinleyip, karınca kaderince ama şeffaf bir anlayışla koydukları katkılar... Amaçları, eğitim için çorbada bir parça tuz olmak... Bu hafta Eğitime Güç Verenler Derneği Başkanı Berrin Karakış Cummings ile söyleştik.

Æ Sivil toplum örgütlerinin sermayesi gönüllülük, kárı çözüme kavuşturduğu sorun ya da bilinçlendirdiği kişi sayısıdır. Siz eğitime güç vermek adına bu alanda neler yaptınız?

Æ Milli Eğitim Vakfı Hanımlar Kolu olarak uzun yıllar İzmir’de çalıştık. Taa ki yeni Dernekler Yasası çıkana kadar. Bu yasadan sonra, 2006’da Eğitime Güç Verenler Derneği olarak yeni bir yapılanmaya girdik. Dolayısıyla 2006’dan önce yaptıklarımızı değil de, dernek haline dönüştükten sonraki 2,5 yıl kadar kısa zamanda yaptıklarımızı sıralamak gerekirse; Karşıyaka’da pek çok okula giderek eksiklerini tespit edip maddi yardımda bulunduk. Karşıyaka Anadolu Lisesi, Lamia Karer İlköğretim Okulu, 80. yıl Metaş İlköğretim Okulu, Sabiha-Ahmet Tabak İlköğretim Okulu, Şehit Cesur İlköğretim Okulu, Hakkari Şemdinli Uğuraçan Köyü İlköğretim Okulu, Bergama İsmailli Köyü İlköğretim Okulu ve en son Ardahan Göle Yeniköy İlköğretim Okulu bazıları. Ayrıca çalışkan, vatanını seven, yardıma muhtaç öğrencilere burslar veriyoruz. Devletin yetişemediği yerde ’Biz de varız’ diyoruz.

Æ Sivil toplum örgütlerinin belki en zorlandıkları konu kaynak yaratmak. Sizler nasıl buluyorsunuz?

Æ İşte en zor soru. Biz yürek güçlerimizin verdiği heyecan ve coşkuyla, çıkar gözetmeden bilgi, deneyim, beceri ve kaynaklarımızı derneğe adadık. Tabii ki bizi destekleyen gönüllü bağışçılarımız var. Allah rahmet eylesin bunlardan biri Mesude Cengiz teyzemizdi. Şimdi torunu Berna Onural ondan aldığı bayrağı taşıyor. Bunun yanında bize inanan, yaptıklarımızı gören pek çok bağışçımız var. Dernek olarak yapılan kültürel gezilerden, yemeklerden, kermeslerden de gelir sağlıyoruz.

Deneyimli eğitimci

Malatya doğumlu Berrin Karakış Cummings aslen Aydınlı. Çocukluğu ve lise çağını Nazilli’de geçiren Cummings, Gazi Eğitim Enstitüsü İngilizce Öğretmenliği mezunu. İzmir’in çeşitli okullarında öğretmenlik yaptı ve Karşıyaka Fevzi Paşa Ortaokulu’nda mesleğe veda edip emekli oldu. 2006’da Eğitime Güç Verenler Derneği’nin kuruluşunda yer aldı. Cummings evli ve iki çocuk annesi.

BÜYÜK PROJEMİZ İÇİN YARDIM BEKLİYORUZ

Æ Çıktığınız bu yolculukta ne tür adımlar atmayı planlıyorsunuz? Projeleriniz var mı?

Æ Gönüllü kuruluşların her birinin toplumda bir ihtiyacı karşılamak, sorunlara çözüm aramak ya da belli konulara dikkat çekerek bilinçlendirme hedefleri vardır. Eğitime Güç Verenler Derneği’nde en büyük adım Karşıyaka’da üniversite öğrencileri için bir kız öğrenci yurdu açmak, yardıma muhtaç, çalışkan kız öğrencileri barındırmaktır. Tabii ki büyük bir proje. Bunun için hayırseverlerden, belediyeden yardım bekliyoruz. Bir başka proje ise dar gelirli ailelerin yetenekli çocuklarına sanat merkezi açmak. Geleceğin piyanistlerini, tiyatrocularını, balerinlerini yetiştirmek... Bu konularda bizimle paylaşımda bulunmak isteyenler derneğimize (0 542) 416 90 00 numaralı telefonlardan ulaşılabilirler.

GÖNÜLLÜ ORDUSU İÇİN EMEKLİLERE ÇAĞRI

Æ Toplumda derneklere yapılan bağışların doğru yerlere kullanılıp kullanılmadığı sürekli sorgulanıyor. Siz bunun için ne önlemler alıyorsunuz?

Æ Çok haklısınız. Bizim derneğimize yapılan bağışlar hangi okula, hangi öğrencilere kullanılıyorsa, bağışçılarımızı okul müdürleri veya öğrencilerimiz arayarak bilgi veriyor. Bu da inandırıcılığımıza yardımcı oluyor ve toplum tarafından benimsenerek daha çok bağış sağlıyoruz. Burada şunu da ifade etmek istiyorum. Evde oturan emekli öğretmenler, bankacılar, memurlar... Evde oturmak yerine eğitime adamayı düşündüğünüz maddi, manevi yardımlarınızı tam yerine ulaşmasını ve bizle çalışmak isterseniz derneğimizde her biriniz için yüce görevler bekliyor. Lütfen derneğimize üye olun, sayenizde daha çok öğrenciye ulaşalım. Haydi gelin çok konuşup durmayalım, hep birlikte taşın altında elimizi koyalım. Bu vatan bizim. Bu öğrenciler bizim...
Yazının Devamını Oku

DSP - CHP ittifakı olamaz mı?

10 Aralık 2008
Konak eski Belediye Başkanı Erdal İzgi’nin eski ilçesinde yeniden DSP’den aday olması İzmir’deki dengeleri değiştirebilir mi?<br><br>Öyle ya; Erdal İzgi; sevilen bir isim. Belediye başkanlığı döneminde başarılı hizmetlere imza attı.

Dürüst, ilkeli, halkın içinde.

Elbette gazetecilikten gelme halkla ilişkiler becerisini de kullandı.

Erdal İzgi’nin CHP’yi zorlayacağı ortada.

Bu yüzden hala kulislerde CHP - DSP ittifakı konuşuluyor.

Başarı için bu şart.

Bunun da birkaç yolu var.

Bayramın yoğunluğunda kulislerde hep bu konuşuldu.

Bir kere; "DSP’nin güçlü olduğu yerlerde CHP aday çıkarmaz. Bu bir yol" deniyor.

Örneğin; Konak. Örneğin; İstanbul - Şişli. Ordu ve Eskişehir.

Böylelikle buralardaki DSP potansiyelinin zirve yapması sağlanabilir.

Bunu ileri sürenler "Neden olmasın? Yöntemi genel başkanlar belirler. Türkiye’nin aydınlık bir geleceğe koşması için bunu denemek gerek" diyor.

Bir başka yöntem, daha süre varken CHP listesinde birleşmek.

22 Temmuz seçimlerinde olduğu gibi "tek liste".

Sonrasında ise herkesin kendi yoluna gitmesi!

Böylelikle DSP’nin birçok yerde kurumsal kimliğini koruması.

Birçok yerde DSP’li belediye başkanlarının görev yapmasının sağlanması.

"Eskişehir’de Yılmaz Büyükerşen kaybederse yazık değil mi?"

Ya da "İzmir’de, Konak’ta AKP kazanırsa."

Sosyal demokrat kesimde yorumlar böyle.

DSP - CHP ittifakı ile "belli yerlerde ciddi başarı".

Ve DSP’nin genel seçimlere daha etkin, üstelik yerel yönetimlerde elde ettiği başarılarla gitmesi.

Aksi halde risk büyük.

Yani birçok yerde CHP - DSP çatışması ibrenin AKP lehine dönmesini sağlayabilir.

"Ciddi bir tehlike bu" diyor deneyimli siyasetçiler.

Gerçekten de seçim sonuçlarını irdelediğinizde, gelişmeleri doğru değerlendirdiğinizde bunun AKP’nin ekmeğine yağ süreceğini görmek gerek.

Aynı tehlike İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı için de geçerli.

DSP’nin de "taşın altına elini sokması".

Ya da en azından "sıcak bakacağı bir isim".

Hiç değilse DSP tabanının.

Yoksa 22 Temmuz seçimlerine bakıldığında yüzde 36 CHP, yüzde 32 AKP’lik bir denge var.

Yani; hassas bir denge.

O zaman...

Sağduyulu çevreler de...

Politikayı iyi yorumlayan kesimlerde tavır net:

"CHP - DSP ittifakı şart. Belki de bu kez son. Ve iki liderin de bunu net bir şekilde açıklayacağı bir toplantı ile".

Türkiye için.

Bayramda herkesin dilinde bu vardı.

Kemal Karataş’a dikkat! Kolları sıvıyor!

Onu öyle çok yere yakıştırdılar ki...

Önce "Büyükşehir belediye başkan adayı olacak. Baksanıza projeleri var" dediler.

Konak’taki Kızıl Meydan fikrini öne sürdüler.

Sonra, "Büyükşehir diyor, ama Konak’a razı" dediler.

Konak için onun ismini geçirdiler.

Bazıları "Urla’da yaşıyor, Urla’ya yakışır, Urla adayımız olsun" buyurdular.

Daha bir sürü laf, söz...

Malum CHP’de adaylık için istifa süreci tamamlandı!

Ben ne dedim?

Başkan görevde kalacak, 1989 yılı benzeri bir başarı için mücadele edecek!

Bütün düşüncesi bu!

Kim haklı çıktı?

Evet, Kemal Karataş’tan söz ediyorum.

CHP İzmir İl Başkanı.

O görevinde kaldı.

Genel başkanı ile görüştü, parti tabanının değerlendirmelerini dinledi ve "CHP’nin başarısı için çalışacağım" kararını açıkladı.

Kemal başkan bu haftadan itibaren kolları sıvıyor.

Başkan’la konuştum, söyledikleri şunlar:

"İzmir’de 30 ilçe var. Ben bir hedef koydum. 30’unda da altı ok dalgalanacak. Bunun için mücadele edeceğim. Doğru adaylar, iyi bir koordinasyon ve akılcı siyasi propaganda ile bunu başarırız".

Kendine güveniyor.

Arkasında 1989 zaferinin rüzgarı var.

1989’da SHP İzmir kalesini alırken, O yine il başkanıydı.

İnönü SHP Genel Başkanı, Deniz Baykal da SHP Genel Sekreteri.

Şimdi o yine il başkanı.

Deniz Baykal, Genel Başkan.

Hem de önemli açılımları ile güçlü bir Genel Başkan.

Bakalım Kemal Karataş bu kez nasıl bir sonuç alacak?

Gözler onda?

O da bu yüzden "ille de aday, ille de aday" diyor.

Yani, seçimin "çantada keklik" olmadığını görüyor.

Bakalım, Kemal Karataş’ın gördüğünü başka kimler görecek?

Seçimin kritik eşiği de bu değil mi?
Yazının Devamını Oku

İzmir "ulaşıyor" mu

6 Aralık 2008
Büyükşehirlerde yaşayanların sürekli konuştukları bir konu ulaşım. Okula, işe, alışverişe, ziyaretlere giden onbinlerce kişi her gün yollarda. Trafik sıkıştığında gerilen sinirler ve yaşanan stres... Peki İzmir bu konuda nerede? Bu hafta İzmir’in ulaşımıyla ilgili sorunları ve çözüm önerilerini uzun yıllar bu konuda kafa yormuş ve şimdi İSTÖP Bilim Danışma Kurulu’nun başındaki isim Dr. İsmail Okçay ile konuştuk.

Æ İzmir’in ulaşım sorununun temel nedenleri nelerdir? Çözüm önerileriniz?

Æ Bir kentin ulaşım sorununun çözümlenebilmesi için öncelikle o kentin en az 50 yıllık periyodu kapsayan metropolitan nazım planına ihtiyaç vardır. Maalesef İzmir’in böyle bir nazım planı yok. İzmir’in çağdaş metropol vizyonuna sahip olması ancak ulaşım sisteminin sürdürülebilir stratejik düzeydeki ulaştırma politikaları doğrultusunda planlanmasıyla mümkün olabilir. Hazırlanacak bir İzmir Ulaştırma Mastır Planı ile ulaştırma sisteminin 2025 yılına kadar yapılması amaçlanmalıdır. Çözüm üreten bir ulaştırma ana planı hazırlamak için İzmir’in mevcut durumunu ifade eden sayısal modelin üretimi ilk aşamadır. Daha sonra İzmir’in ulaştırma sorunlarının çözümüne dönük ulaştırma mastır çalışmaları gerçekleştirmelidir. Metropolitan alan toplu taşıma sisteminde yolcuların gideceği yerlere daha hızlı ve kolay ulaşmaları, aktarma yapacakların bir sistemden diğerine geçişi sağlayacak merkezlerin seçimi yapılmalıdır. Planlama sürecine bağlı olarak imar ve uygulama projelerin yapımı sırasında arazi kullanım fonksiyonlarının ulaşım alt yapısına etkilerinin detaylı bir şekilde incelenmesi her bir fonksiyonun ulaşım alt yapısına etkisinin belirlenmesi ve planlanan alanların ihtiyacı olan ulaşım alt yapısının detaylı olarak projelenmesi gerekmektedir. Mevcut nazım imar ve uygulama imar planlarındaki arazi kullanımı sınıflarının tüm kentsel alan için aynı ulaşım talebini oluşturmadığı, bu nedenle farklılık arz eden arazi kullanımlarının alt sınıfları itibariyle detaylandırılarak meydana getireceği ulaşım talebinin irdelenmesi İzmir’in ulaşım sorununu teorik olarak çözümleyecektir.

Konusunun uzmanı

1944 İzmir doğumlu. İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’ndan mezun oldu. Bir süre öğretmenlik yaptı. Ardından Ege Üniversitesi İktisat Fakültesi Kamu Ekonomisi Yönetimi Bölümü’nü kazandı ve TCDD 3. Bölge Başmüdürlüğü’nde memur olarak göreve başladı 1977 yılında lisans eğitimin tamamladı. Aynı üniversitede iktisadi yüksek lisans eğitimini tamamladı. TCDD Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Dairesi’ne uzman ekonomist oldu, ardından DPT’ye geçti. 1984 yılında Pakistan’da Kalkınma Enstitüsü’nde "Doktora" çalışmalarını tamamladı. 1986 yılında Dünya Bankası’nda proje uzmanı olarak görev aldı. 1992’de TCDD Malatya’da Bölge Başmüdürü olarak görev yaptı. 1996’da Başbakanlık Müşaviri görevine geldi ve 1997’de emekli oldu.

İKİ AŞAMALI PLAN ÇALIŞMASI YAPILMALI

Æ İzmir’in gelecekteki ulaşım planları ve yoğunlaşacağı alanlar neler olmalı?

Æ Ulaşım mastır planında çalışmalar 2 aşamalı olur. Birinci aşamada minimum ve optimum maliyet ve yapım süresiyle mevcut kent için trafikteki darboğazları çözmektir. İkinci aşamada ise; orta ve uzun vadede hem mevcut trafiği rahatlatıcı tedbirler ile kentin metropolitan nazım planında ön görülen büyüme akslarındaki trafiği çözecek tedbirlerin alınması gerekir. Kısa vadede İnönü Caddesi, Mithatpaşa Caddesi gibi yolun sağına ve soluna park yasağına rağmen park eden araçlar yüzünden pik saatlerde trafik akış hızını artırmak için bölgedeki mevcut okulların, bahçelerin parkların ve yeşil alanların altına yeraltı otoparkları yapılması ayrıca Atatürk ve Namık Kemal Lisesi bahçesinin altına yeraltı otoparklarının yapılması düşünülebilir. Trafik akış hızını yavaşlatan yaya geçitleri yerine yer altı, yer üstü köprülü yaya geçit yollarının yapılması. Bölgesel modern pazar yerlerinin altlarına da mutlaka yeraltı otoparkları yapılmadır. Orta vadede ise mutlaka örneğin; Üçyol gibi çok önemli trafik birleşim ve ayrım noktalarına köprülü kavşaklar yapılması yine İkiçeşmelik’ten gelen yolun Fevzipaşa ve Gazi bulvarlarının kesim noktalarına Alsancak’ta Sait Altınordu meydanlarına, Fahrettin Altay meydanlarına vb. yerlere köprülü kavşaklar yapılması. Uzun vadede Üçyol’dan Yeşilyurt-Karabağlar-Eskiizmir-Uzundere yeni metro hattı. Üçyol’dan Buca-Dokuz Eylül Üniversitesi Kampüsü-Göletler ve Kaynaklara yeni metro hattı. Üçyol’dan İkiçeşmelik-Montrö-Alsancak-Manavkuyu-İzotaş-Üniversite yeni metro hattı. Çeşmealtı-Urla-İçmeler-Güzelbahçe-Narlıdere-Fahrettin Altay-Mustafa Kemal Paşa Bulvarı-Konak-Alsancak-Atatürk Stadı-Yeni Garajlar hafif yaylı sistem. Pınarbaşı-Altındağ-Tepecik-Yeşildere-Karabağlar-Yeşiller Caddesi-Menderes Hafif yaylı sistem veya Metrobus. Yapılmakta olan 97 kilometrelik Aliağa-Menderes hızlı banliyö hattı kent merkezine günde 500-600 bin yolcu getirecektir. Kent içi trafikte bunun da dikkate alınması gerekir, ayrıca Şirinyer’deki istasyon planlaması Buca ulaşım sistemine uyumlu değildir yanlış bir projedir. İlk etapta Şirinyer istasyonundan Buca-Dokuz Eylül Üniversitesi Kampüsü-Kaynaklar Mezarlığı-Gölet-Kaynaklar belde merkezine kadar mutlaka hafif raylı sistem yapılması gerekir. Bayraklı-Kadifekale gibi arazinin şevinin yüksek olduğu yerlerde dikine tırmanan raylı sistemlerinde etüt edilmesi faydalı olacaktır. İzmir’in 11.5 km.lik mevcut metro hattı fizibıl bir yatırım değildir. Bir metro hattı fizibıl olması için günde 550-600 bin yolcu taşıması gerekir. Şu anda günde 180 bin yolcu taşıyan bir hattı fizibıl göstermek yanlıştır. Ulaşım sistemlerinin ekonomik değerlendirilmelerine göre saatte 5 bin yolcuda otobüs, saatte 7-8 bin yolcuda ağır raylı sistem veya metrobus saatte 7-10 bin yolcuda hafif hızlı raylı sistem, saatte 20 bin ve üzerinde metro taşımacılık sistemi tercih edilir. İzmir’in metro güzergah etüdü yanlış yapılmıştır. Konak cazibe merkezi değildir. Cazibe merkezi Çankaya’dır. Basmane-Bornova güzergahı nüfus yoğunluğu olan yerler değildir. Bu nedenle ulaşım mastır planı analitik etütleri ile trafik provizyonu çalışmalarının çok iyi yapılması gerekir.
Yazının Devamını Oku

Tokat böyle zulüm görmedi!

3 Aralık 2008
Öyle bir hikaye ki; ister gülün, ister... <br><br>Siyasetin ne noktaya geldiği anlamında da önemli. Malum İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu Tokatlı.

Başkanın ailesi orada.

Özellikle bayramlarda Tokat ziyaretleri de ondan.

Tokatlı, Tokat’ın Erbaa İlçesi’nden başkan.

Bir ay kadar önce İzmir’de yaşayan bir grup Tokatlı, dernekleri kanalıyla Kocaoğlu’nu destekler nitelikte bir açıklama yaptı.

50 kadar Tokatlı’nın katıldığı toplantıdaki açıklamayı, daha sonra bazı dernek üyeleri "zamansızdı" diye eleştirse de, çok gürültü koparmadı.

Bir; İzmir’deki Tokatlılar’ın sayısı çok değil.

İki; derneklerin seçmen üzerindeki etkinliği tartışma konusu.

Bu destek bazı gazetelerde yer aldı.

Şimdi sıkı durun; aynı dernek, aynı isimler, bu kez bir başka destekle gündeme geldi. Bir hafta önce.

Aynı Tokatlılar Derneği bu kez de Ege-Koop Başkanı Hüseyin Aslan’a tam destek veriyordu.

Bu seçimde de, "Başkanlık koltuklarından birinde gözü olduğu" anlaşılan Ege-Koop Başkanı Hüseyin Aslan, Tokatlılar Kültürünü Tanıtma Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Narlıdere Şubesi’ni ziyaret etmiş, toplantıda İzmir’in iyi gitmediğini söylemiş ve aday olduğunu açıklamış.

Buraya kadar her şey normal.

Fotoğraflar çektirilmiş, başarılar dilenmiş.

Ertesi gün de Ege-Koop’un basın bürosundan bir basın bülteni geçilmiş.

Bültende derneğin Aslan’a destek verdiği aktarılmış.

İşte gürültü de bundan sonra kopmuş.

Başlıklar da; Aslan’a Tokatlılar’dan tam destek!

En çok şaşıranlardan biri de Tokatlı Başkan Aziz Kocaoğlu tabii.

Bu dernek birkaç hafta önce de kendisine destek açıklamamış mıydı?

Neyse... İşin gerçeği hemen anlaşılmış tabii.

Dernekte büyük sancı yaşanmış.

Ve hemen bir düzeltme açıklaması:

"Destek filan yok. Bir nezaket ziyaretiydi".

Açıklamada özetle şöyle deniyor:

"Türkiye’de temiz siyaseti temel prensip olarak benimseyen derneğimizin bu tür taraflı ve amaçlı yayınlara alet edilmesini de üzüntü ile karşıladık. Kaldı ki kenti yönetmeye talip kişilerin bu gibi siyasi oyunlara başvuruyor olması da düşündürücüdür. Toplum çekişmeleri büyük bir dikkatle izlemektedir."

Tokatlılar da şaşkın gelişmelerden.

Bir Tokatlı ağabeyimiz, "Tokat Tokat olalı böyle zulüm görmedi. Herkes bir yere çekiyor bizi" diyor.

Gerçekten de siyasetin ne noktaya geldiği, etik değerlerin ne olduğu anlamında da önemli gelişmeler bunlar.

Ben yorumsuz aktardım.

Elbette siyasi partiler de, halk da bu yaşananlardan bazı dersler çıkarmalı.

Öyle ya, belediye başkanı "şehremini" değil mi?

Yani şehrin emanet edildiği insanlar!

Eee, o zaman...

Bir uluslararası destek öyküsü...

Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni, Atina eski Belediye Başkanı.

Yerel yönetim kökenli bir siyasetçi.

Atina Belediye Başkanı olarak elde ettiği başarı onun önünü açtı.

Gelecekte Yunan ekonomisinin de ona emanet edileceği konuşuluyor.

Dora Bakoyanni geçenlerde İzmir Ticaret Odası’nın, Türk-Yunan ilişkilerinin gelişimine gerçekten önemli katkılar koyan, başkanı Ekrem Demirtaş’la bir araya geldi.

Bakoyanni, gelecekte Türk-Yunan ilişkilerinin daha da iyi bir noktaya geleceği inancında.

Buluşmada Demirtaş’a hoş sözler söyledi:

"Türk-Yunan ilişkilerine paha biçilmez katkılarınız oldu".

Bir insan için bundan gurur verici bir şey olabilir mi?

Gerçekten de çok sevindi Demirtaş. Ektiklerinin meyvesini görmek...

Ne güzel, ne anlamlı!

Buluşmada bir de ilginç görüntü vardı.

Bakoyanni, kırmızı beyaz bir giysi içindeydi. Kırmızı ceket, beyaz gömlek.

Türk-Yunan dostluğuna giysili katkı!

Ya Ekrem Bey?

O da mavi beyaz kravat takmıştı.

Gözlerden kaçtı belki ama benden kaçmaz!

Ve bir de ayrıntı.

Ekrem Demirtaş’ın İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı için adaylığı.

Vizyon sahibi, iyi ilişkileri olan bir kişi.

Ta Yunanistan’a kadar ulaşmış bu bilgi.

Bakoyanni, "Sizi ne kadar seviyorlar, herkesten sizinle ilgili güzel sözler işitiyorum. Bu yüzden de sizinle buluşmak istedim. Ne güzel böyle sevilmek" diyor.

Başkan Demirtaş’a sınır ötesi destek mi bu?

Neden olmasın?

İzmir bir uluslararası marka değil mi?

İzmir bir turizm kenti değil mi?
Yazının Devamını Oku

Türkiye’nin ilk erkek anaokulu öğretmeni

29 Kasım 2008
HER şeyin onlara endekslendiği ve daha iyi bir gelecek için yıllarca üzerine titrenen en güzel varlık çocuklar. Ve artık çok küçük yaşta başlayan eğitim yolculuğu... Bazen zorunluluk karşısında bazen de biran önce bir şeyler öğretme telaşıyla. Okul öncesi eğitim önemsenen bir konu artık. Bu hafta Türkiye’nin ilk erkek anaokulu öğretmeni, Gelişim Okullarının Kurucusu Serdar Öner ile söyleştik.

Bir erkek olarak anaokulu ve çocuk gelişimi ile ilgilenme fikri nasıl oluştu?

- Açıkçası bu mesleğe başlamadan önce çocuk gelişimi ve eğitimi alanının bu kadar bayanların tekelinde olduğunu bilmiyordum. Ben karakterim gereği hep ileriye bakarım geçmişle çok ilgilenmem. Bu nedenle eğitim ve çocuklar hep ilgi alanımda oldu. Ülkem ve dünya için hayallerim var. Daha mutlu insanların yaşadığı bir dünya yaratmak için eğitimden daha güçlü bir araç olamaz. Ve hepimiz artık biliyoruz ki; okul öncesi eğitimi bireyin kimlik oluşumunun yapılandığı en önemli dönem. İşte bu düşünceler benim bu alana yönelmemin temelini oluşturuyor. Bu alanı seçmemin erkek olmamla pek ilgisi yok. İşe ilk başlamamda erkek olmam bana zorluk yarattı ama sonraları bu değişerek büyük bir avantaja dönüştü.

Peki sizce işinizin zor olan ve avantajlı olan tarafları nelerdir?

- En zor olan taraf; sorumluluk. Bir neslin geleceğinin sorumluluğunu omuzlarınızda taşımak gerçekten zor ve belki hayatımdaki birçok şeyden daha önemli. Çok dikkatli olmamız gerekiyor; çünkü hata yapma lüksümüz yok. Zamanı geri çeviremediğimiz için buna göre bir çalışma planlamalı ve uygulamalıyız. Aileler en sevdikleri varlıklarını ve onların geleceğini bize emanet ediyorlar. Bu durumda sorumluluğu paylaştığımız öğretmenlerimizin seçiminde ve eğitiminde de çok titiz davranıyoruz. Avantajlı tarafı ise; çok geniş bir insan kitlesi tarafından tanınmak, güvenilmek, sayılmak ve sevilmek... Sorumluluğunu aldığımız çocuklarımızın yaşamda iyi yerlere geldiğini görmenin mutluluğunu yaşıyorum. Bu tüm proje ve çalışmalarımız için bizleri motive ediyor; yüreklendiriyor. Bir çocuğun hayatında bir yere sahip olduğumu görmek beni çok mutlu ediyor.

KENDİMİZİ SÜREKLİ OLARAK YENİLİYORUZ

Gelişim Okullarında özellikle okul öncesi eğitime yönelik projelerinizden ve yeniliklerden bahseder misiniz?

- Şu anda 0 - 6 yaş dönemi çocuklarımızın eğitimine 220 öğrenci ile devam ediyoruz. Bu alanda 24 yıllık bir deneyimimiz var. İlkokul ve lisemizin oluşu da öğrencilerimizin eğitim yaşamlarını 18 yaşına kadar izleme ve yönlendirme fırsatı sağlıyor bize. Bu nedenle okul öncesinde uyguladığımız yöntemlerin ileride nasıl bireyler yarattığını objektif bir şekilde gözlemleyebilmemiz sonucunda; programlarımızı sürekli güncelliyoruz. Gelişim Koleji mezunlarının en önemli özelliği kendine güvenli ve bireysel yeteneklerinin farkında olup bunları yaşamda en iyi şekilde kullanma becerileri kazanmış güçlü ve başarılı bireyler olmaları. Yaşamın değişen koşullarına göre çocuklarımızı donatacak programlar geliştirmek ve uygulamak en önemli ve sürekli projemiz.

SPORDA DA HEDEFLERİMİZ YÜKSEK

Hayli iddialı olan Gelişim Spor Kulübü’nün de başındasınız. Yeni dönemdeki hedefleriniz?

- Basketbol başta olmak üzere, voleybol, atletizm, jimnastik, izcilik, satranç gibi branşlarda birçok sporcuyu çatısı altında toplayan kulübümüzde, gerek transferle renklerimize bağladığımız sporcularımız, gerekse okulumuzdan yetişerek alt yapıda oynayan sporcularımızla öncelikle "iyi ve temiz karşılaşmalar" gerçekleştirmek istiyoruz. İzmir temsilcilerinden biri olarak Basketbol Erkekler 2. Ligi’nde yerimizi korumak ve gelebileceğimiz en üst seviyeye kadar mücadele etmek hedefimiz. Gelişim Koleji olarak sporu çok önemsiyoruz. Alt yapımızı oluşturan öğrencilerimize uyguladığımız sistemle öğrencilerin eğitim ve sporu bir arada götürmelerini sağlıyoruz. Antrenman ya da maçlar yüzünden derslerden geri kalan öğrenciler için ek çalışma koyuyor; eksiklerini tamamlıyoruz. Bizim için öncelik eğitim. Derslerinde başarısız olan öğrencilerin takımdan ilişiği kesiliyor. Hedefimiz eğitimle spor arasındaki hassas dengeyi bozmadan sağlıklı bireyler yetiştirmek.
Yazının Devamını Oku

Ne oldu bu başkanlara!

26 Kasım 2008
İZMİR Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun ayağındaki kırık iyileşti. Başkan sokaklarda.<br><br>Yollara düştü bile! Başkan Kocaoğlu’nun 10 günlük bayram tatilinin hemen akabinde "Kaz Dağları’nda ne yaptığı" konusunda rivayetler ise muhtelif.

Biz başkanın yalancısıyız:

"Birkaç gün kafa dinleyecektim".

Laf açılmışken, CHP’li başkanların çevresinde bir şanssızlık zinciri olduğunu da söylemem gerek.

Ne oluyor bu başkanlara!

Hastalıktan kurtulmuyor!

Nazar var, kesin nazar!

Aziz Kocaoğlu ayağını kırdı.

Bir süre önce de aynı şanssızlığa Narlıdere Belediye Başkanı Abdül Batur uğramıştı.

Başkan Batur, epey zorluk çekti. Ağrılardan muzdarip oldu.

O kadar mı?

Geçenlerde Bornova Belediye Başkanı Sırrı Aydoğan da bir kalp operasyonu geçirdi. O da kendini yeni dönem için toparlıyor!

Çiğli’nin sevilen Belediye Başkanı Ensari Bulut’un da uzun süredir kanserle boğuştuğu malum.

Başkan bu amansız hastalığı yendi!

Çevresinin sevgisi, özeni ile.

Torbalı Belediye Başkanı İsmail Uygur da hastalıktan kurtulamıyor.

Uygur birkaç kez hastanelik odu.

Onun derdi de "siroz".

Başkanlar kendilerine bakmıyor mu ne?

Hem acil şifalar, hem de bir öneri:

"Aman kendinize dikkat edin, siz bize lazımsınız!".

MHP, DP, GP ittifakına dikkat!

Yerel seçim heyecanı artıyor.

Daha da artacak.

Özellikle AKP ve CHP’nin amacı; İzmir kalesini kazanmak.

Ege’de de birçok yerde başarılı olmak.

CHP; Manisa ve Denizli’ye de yükleniyor.

Manisa için sürpriz bir aday var.

Denizli’de ismi kulislerde dillendirilen eski genel sekreter ve sosyal demokrat tabanın çok sevdiği bir isim olan Adnan Keskin aday olmayacağını açıkladı.

Keskin’in bu açıklaması AKP’lileri sevindirdi. Çünkü Keskin, AKP için kolay bir rakip olmayacaktı.

Ama CHP Denizli, kulislerdeki isimlerle, AKP kalesini zorlayacağa benziyor.

Aydın ve Uşak’ta da büyük bir mücadele var.

Ama asıl yarış; İzmir’de.

AKP ve CHP en iyi adaylarla seçimi alma çabasında.

AKP, bir süreden beri Aziz Kocaoğlu’nun yıpranması temasını işliyor.

CHP ise siyasi konjonktürün lehine geliştiği düşüncesinde.

Ama MHP de bu yarışta var olma çabasında.

Onun içinde yüzde 14’lerdeki oyunu yükseltmeyi hedefliyor.

MHP, 22 Temmuz’da yüzde 9 oy alan Genç Parti ve yüzde 6.5 oy alan DP’nin oylarının peşinde.

MHP, DP, Genç Parti ittifakı sağlanırsa; yüzde 30’lar düzeyinde bir oy oranına ulaşmak mümkün.

Tabii evdeki hesap çarşıya uyarsa.

GP’nin özellikle göçmen tabandan çok oy aldığı biliniyor.

AKP ve CHP göçmen kökenli bir adayla yola çakarsa, elbette MHP’nin planları sekteye uğrayabilir.

Ama temaslar yoğun. Kulisler de...

İzmir Büyükşehir Belediyesi önemli bir kale.

MHP, DP, GP ittifakı olur mu?

Bu ittifak olunca oylar MHP’ye akar mı?

Bilinmez, ama bu konu gündemde.

Ve çok konuşuluyor. Biline...
Yazının Devamını Oku

Eğitimde farkındalık yaratmak

22 Kasım 2008
YABANCI dil günümüzde kişisel eğitimin olmazlarından birisi haline geldi. Aileler çocukları için yabancı dilde eğitim veren okulları seçmeye başladı. İzmir’de bu yolda başarılı bir kurum da Almanca eğitim veren TAKEV Okulları. TAKEV Okulları Kurucu Temsilcisi Nur Yaraş’la söyleştik.

Dünyaca ünlü Goethe Enstitüsü sınavlarında öğrencileriniz büyük başarı gösterdi. Bunu neye bağlıyorsunuz?- Son beş yılki başarılarımız gerek dil eğitiminde, gerekse akademik anlamda yöntemlerimizin ne kadar doğru ve hedefe yönelik olduğunu gösterdi. Bu konuda mütevazı olmak istemiyorum. Çünkü bu, hem Türk Alman Kültür ve Eğitim Vakfı (TAKEV) çatısı altında görev yapan eğitimci arkadaşlarıma, hem de öğrencilerimize haksızlık olur. Evet, Goethe Enstitüsü’nün dünyanın her yerinde kabul gören dil yeterlilik sınavlarına giren ilköğretim okulu öğrencilerimiz her yıl bir rekora imza atıyor. Avrupa dil standartlarına göre gerçekleştirilen sınavlarda başarılı olan öğrencilerimiz Goethe Enstitüsü’nün Avrupa normlarına göre düzenlenmiş sertifikalarını alıyor. TAKEV öğrencilerinin yüzde 95’i bu uluslararası geçerli sertifikanın sahibi oluyor. Ayrıca okulumuz DSD onayı almış Türkiye’deki ilk özel okul. DSD-2 C1 diploması Almanya’da ve Avrupa’da hazırlık sınıfı okumadan üniversiteye geçiş imkanı sağlayan dil diploması. Bu diploma, Alman Dışişleri Bakanlığı’nın sadece yurt dışında bulunan Almanca eğitim veren seçkin okullarda uyguladığı C 1 seviyesinde bir sınavla veriliyor ve uluslararası geçerliliğe sahip. Yine gururla belirtmek isterim ki okulumuz bu yıl DSD sınavına giren Almanca eğitim veren tüm okullar arasında Türkiye birincisi oldu. Bu başarı bize gururun yanı sıra ağır bir sorumluluk yükledi. Almanca eğitiminde artık Türkiye’de en iyi olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Almanca ve İngilizce eğitim verilen okulumuzda uygulanan program, öğrencilerin her iki dili gerek günlük hayattaki yapısı ile öğrenmelerini, gerekse akademik ve bilimsel araştırmalarda en aktif düzeyde kullanmalarını sağlamaya yöneliktir.Anaokulu ile başlayan eğitim yolculuğu

TAKEV Okulları ve Beyaz Balon Anaokulları Kurucu Temsilcisi Nur Yaraş, 1959 İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde lisans eğitimi alan Yaraş, bir süre özel bir bankanın hukuk müşavirliğini yürüttü. Ardından babası Nuri Nencan’ın hukuk bürosunda çalıştı. Beyaz Balon Anaokulu’nu kurdu ve zincir haline dönüştürdü, İzmir ve Türkiye’nin en büyüğü haline getirdi. İzmir’de Alman okulu kurma çalışmalarını sürdüren Alman Konsolosluğu ile TAKEV Özel İlköğretim Okulu’nun temellerini attı. Sonra TAKEV Fen ve Anadolu Lisesi’ni eğitime kazandırdı. Gazeteci Erol Yaraş ile evli olan Nur Yaraş, bir kız annesi.İki projenin resmi partneriİzmir’e Almanca eğitim verecek üniversite kazandırma çalışmaları ne aşamada?- Türk Alman Eğitim Vakfı kurulurken üniversiteye kadar uzanan bir zincir planlanmıştı. Almanca özellikle akademik anlamda bir bilim ve edebiyat dili. Bu nedenle Almanca eğitim veren bir üniversite neden İzmir’de olmasın? Şu anda Prof. Dr. Faruk Şen ve Hüseyin Aslan bir Alman Üniversitesi’nin Türkiye’deki şubesini açmaya çalışıyor, başarılar diliyoruz. TAKEV Okulları olarak AB projelerimizle de sesimizi Avrupa’da duyurmaya başladık. Brüksel merkezli iki dev projenin resmi partneriyiz. Projelerden birinde TAKEV Okulları, veli iletişimi konusunda hazırlanmış bir projede en donanımlı okul olarak danışman olup, en aktif görevi üstlendi. Diğer projemiz ise okul yönetimi konusunda ve Brüksel kaynaklı en büyük eğitim projesi, 31 ülkenin katılımıyla gerçekleşiyor. Hedefimiz; yalnızca teorik değil, uygulamalı eğitimPeki, TAKEV’in hedefleri, gelecek planları?- TAKEV Okulları büyüyen ve gelişen yapıya sahip. İki yıl önce geleceğin bilim insanlarını buluşturma hedefiyle TAKEV Fen Lisesi ve yine geleceğin liderlerini yetiştireceğimizi iddia ettiğimiz TAKEV Anadolu Lisesi eğitime başladı. TAKEV Fen ve Anadolu Lisesi öğrencilerinin projeleri ile elde ettikleri başarıları ben bile takip edemiyorum. Yüksek teknolojik olanak ve AR-GE laboratuvarları ile donattığımız TAKEV Lisesi, gelecekte Türkiye’nin beyin gücünü oluşturacak gençleri eğitiyor. Hedefimiz, bilimsel araştırma ve teknolojik gelişmelere yönelmiş, matematik ve fen bilimlerinde gereksinim duyulan üstün nitelikli bilim insanları yetiştirmek. En önemli gelecek planlarımızdan birisi ise yalnızca teorik değil, uygulamalı eğitim almış, farkındalık yaratacak bir üniversite gençliğinin oluşmasına zemin hazırlamak. Bugüne kadar Türkiye’de başarılamamışı başarmak ve öğrencilerin yabancı dilde düşünme, akıl yürütme ve yabancı dili bilimsel araştırmalarda da kullanma becerisini geliştirmeyi hedefliyoruz. Büyük ölçüde başardığımıza inanıyoruz. Bizleri çok heyecanlandıran bir proje ise 25 Kasım’da açacağımız "Niçin Matematik" adlı uluslararası interaktif bir matematik sergisi. Türkiye’de ikinci, İzmir’de ilk kez düzenlenecek sergiye ev sahipliği yapacağız. TAKEV Lisesi Sahilevleri Kampusü’nde bir ay açık kalacak ve Ege Üniversitesi Matematik Bölümü öğrencilerinin interaktif sunumuna katkı koyacağı sergi, matematikle ilgili tüm önyargıları yıkacak. Matematiğe ilgi duyanlarla herkesi okulumuza mutlaka bekliyoruz. Uzun vadedeki hedeflerimizden birisi ise artık üniversite sınav gerçeğini gençlerimiz için kábus olmaktan çıkarmak olacak. Bunun için titiz bir program uyguluyoruz. Ayrıca, TAKEV mezunlarının tercihleri Türkiye’deki seçkin üniversitelerle sınırlı kalmayacak. TAKEV’de alacakları Almanca eğitimle elde edecekleri DSD-2 C1 diploması onlara Almanya ve Avrupa’da hazırlık okumadan üniversiteye geçiş imkanı sağlayacak.

Yazının Devamını Oku