Zeynep Atikkan: Bir kafeşantan ayaklanması!

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

KADINA yönelik ‘‘resmi şiddetin’’ sadece bir örneği bu.

Geçenlerde Friday's restoran zincirinin Bağdat Caddesi'ndeki şubesini basan polis, ‘‘kadın servis elemanlarının vesika’’larını istiyor. Vesika dedikleri ‘‘zührevi hastalıklar hastanesinden alınması gereken raporu’’. Yasa, bunu gerektiriyormuş. Bu kafanın, yeni bir yönetmelikle restoranlarda çalışan kadınlardan ‘‘bekáret kontrolü’’ istemesi ve de bunu ‘‘kadını koruyorum’’ diye topluma dayatması şaşırtıcı olmamalı.

Friday's çalışanlarının vesikalarının olmadığı ortaya çıkınca polis, işyeri için beş gün kapatma cezası veriyor. Yani İçişleri Bakanı Tantan'ın dediği gibi yönetmelik uygulanıyor. Mevzuat, bu ‘‘mazarratı’’ meşru kılıyor. Bu mazarratın da kökeni 1934 yılında çıkarılan ‘‘kafeşantan, hamam, bar, gazino ve plajlarda 21 yaşın altında kadın çalıştırılamaz’’ diyen kanunla bağlantılı. ‘‘Kafeşantan’’ dedikleri de Fransa'da bir zamanlar pek moda olan ‘‘şantöz’’lerin aşk şarkılarıyla dinleyiciyi büyüledikleri küçük kafeler. Bugün orta yaşın üzerindekilere Edith Piaf Fransası'nı çağrıştırır ‘‘kafeşantanlar’’. Görüldüğü gibi 1934'ün ‘‘kafeşantandan esinlenmiş yasası’’ bugünün bir tür Taliban mantığıyla uygulamaya konuluyor. İçişleri Bakanı Tantan da ‘‘Ben yönetmelikleri uygularım. Yanlış olan kadınların tek tek değil toplu olarak zührevi hastalıklar hastanesine gönderilmeleri’’ diyor! Bunlar da ayrıntılardaki ‘‘titizlikler’’ işte!

* * *

Turistik işletmelerde çalışmak isteyen hemcinslerimin ‘‘zührevi hastalıklar hastanesine’’ gitmeleri gerektiğini, bu ilkelliğe tepki veren sekiz Friday's çalışanının başkaldırısı ve Pınar Türenç'in haberi sayesinde öğrendik. Siyasi erk, basının karşısına çıkıp ‘‘turizm patladı, döviz geldi’’ diye gerdan kırarken kimbilir turizm sektöründe çalışan kadınlar böylesine onur kırıcı bir uygulamayla karşı karşıya kalırlarmış. ‘‘Doğal ve tarihi zenginlikleriyle bir turizm cenneti’’ olduğu söylenen Türkiye'de ‘‘kadın cenderesi’’ yani! Artık nasıl yorumlarsanız.

Günlerdir ülkenin gündemini kitleyen ‘‘düğme krizi’’ ile ‘‘vesika olayının’’ zihniyet temelinde birbiriyle bağlantılı birer üçüncü dünya gerçeği oldukları o kadar aşikár ki.

Bu noktada ilginç olan, ‘‘çağın dışına’’ düşmüş bir yasanın ve de yönetmeliğin şu günlerde titizlikle uygulamaya konması. Yani Kadıköy Bölgesi'nde başlatılan ‘‘vesikalı kadın arama’’ operasyonunun ‘‘zamanlaması’’.

Neden şimdi? Niçin Kadıköy? Hangi duyum ve dürtüyle? Kadını bu kadar koruyan hangi dünya görüşüyle? Kısaca ‘‘düğmeye kim bastı’’ sorusuyla!

Hayatın çağlayanlarına geçen yüzyılın başından kalma ‘‘kafeşantan yasalarıyla’’ direnmek mümkün değil. Bazı yasalar ve yönetmelikler ‘‘bıyık istibdadı’’yla şekillenmiş olsa da çağın gerçekleri ortada.

Gelişmiş ekonomilerde, ‘‘erkek teriyle’’ büyümüş imalat sanayii 20. yüzyıl müzelerine kalkıyor. Bugünün ekonomisini büyük oranda kadın işgücüne dayalı hizmet sektörü şekillendiriyor. Bunun anlamı, erkek işgücünün, kadın işgücü tarafından ikamesi değil. Ama kadın işgücü modern ekonomilerde giderek ağırlığını hissettiriyor. Friday's'teki kadın başkaldırısını dünya ile entegrasyonun uzantısı olarak görmeli. Bu başkaldırının köfteciden başlaması düşünülemezdi. Ancak köfteciye de sirayet edeceğini gözden kaçırmamak gerekiyor.

Batı'da sanayi toplumunun erkeği, ‘‘zayıfı yani kadını korumak’’ gibi bir rol biçmişti kendisine. 20. yüzyıl kapanırken çalışan kadın, erkeğin bu rolünü iptal etti. Hayatın dinamiği bunu gerektirdi.

* * *

Bugünün gelişmiş ekonomileri ile aramızda onlarca yıllık mesafe var, kültür farkı var, gelenekler var, töreler var. Ama bir de hayatın akışı var işte. Kadınlar, zührevi hastalıklar hastanesine gönderilerek ‘‘korunmak istemiyorlar’’. Böyle bir korumayı ‘‘alın başınıza çalın’’ diyorlar.

Kimsenin şüphesi olmasın; bıyıklı üçüncü dünyalıların ‘‘koruma güdüsünün’’ yarattığı yasa ve yönetmelikler Friday's başkaldırısından sonra bakanlıklar arasında top gibi gidip gelecek. Gidip gelmeye başladı bile. ‘‘Kadın haklarından sorumlu bakan konuşsun, Sağlık Bakanı konuşsun’’ vs demekteler. Gene üçüncü dünyaya özgü sorumluluktan kaçma alışkanlığıyla.

Kim konuşursa konuşsun da aman Sağlık Bakanı konuşmasın. Ve de bizi korumasın. Gerisi kolay, hayatın akışı 21. yüzyılı kadın yüzyılı yapıyor. Kendi yüzyıllarını şekillendirenlerin korunmaya ihtiyaçları olmayacağına göre. Kimse zahmet etmesin.

Yazarın Tüm Yazıları