Umut Fırat Eroğlu

EQ yarışı kazandı, IQ geride kaldı!

30 Temmuz 2023
Araştırmalar gösteriyor ki; duygusal zekâsı yüksek olanlar problem çözme ve iletişim becerilerinde diğerlerine fark atıyor. Bununla birlikte zekânın yanında daha önemli bir etken var ki, o da kalp açıklığı. İş dünyasında yükselmek isteyenlerin, patron ve yöneticilerin alt kademedeki çalışanlara ‘sevgi alanından’ yaklaşması aslında her şeyi kolaylaştırıyor.

Duygusal zekâ hem hislerin farkına varmaya yarıyor hem de doğru hareket etmeyi kolaylaştırıyor.

Yüksek IQ’lu çocuklar oldum olası ailelerin gurur kaynağıdır. Okuldaki başarılarının hayata da aynı şekilde yansıyacağı ve işlerinde yükselecekleri inancı sağlamdır. Bir de daha çok duygularıyla, heyecanlarıyla hareket eden çocuklar vardır. Kimileri içine kapanık ve derin, kimileriyse konuşkan ve aktiftir; dersi kaynatır, hatta haylaz diye çağrılırlar. İngiliz işinsanı, Virgin Atlantic havayollarının ve Virgin Records plak şirketinin sahibi Richard

Bronson IQ’su (zekâ kotası) yüksek olduğu halde ikinci kategoriye girenlerden. Uluslararası başarıları ve İngiltere’ye katkılarından ötürü merhum Kraliçe 2. Elizabeth tarafından şövalye unvanı verilen Bronson, 16 yaşında okulu bıraktıktan sonra “Sınırım gökyüzü” diyerek hayallerine yol almış ve sonunda uzaydan Dünya’ya bakmayı başarmış bir şahsiyet. Bronson, önceki hafta virgin.com blog’unda kısa ama ilham verici bir makale yayımladı. Yaratıcılığın ciddi işlerle dengesini ele alıyordu ve iş dünyasında duygusal davranmakla zeki olmak arasındaki farkı anlatıyordu. Bronson’ın yazısı, ünlü iş blog’u Inc. sitesinde bir makaleye de konu oldu. Makaleye göre duygusal zekâyı destekleyen Bronson’a bilim dünyasının yeni bulguları arka çıkıyordu. Hatta Harvard Üniversitesi’nin uzun yıllara dayalı bir araştırmasına bakılırsa, mesele çoktan çözülmüştü!

Duygusal kasımız

Tüm bulgular değerlendirildiğinde insan ilişkilerinde iyi olmak, hayatta edinilecek en yararlı erdem olarak görülüyor. İletişim, anlayış, düşünme ve davranışları kapsayan insan ilişkilerinde etkili olmamızı sağlayan, bir anlamda duygusal kasımız sayılan EQ’muz (Emotional quotient-Duygusal kota). Türkçede duygusal zekâ olarak karşılık bulan EQ, bilinçli sezgilerle ilerleyebilme, özduyguları ve karşılıklı etkileşimleri farkındalıkla değerlendirmeyi ifade ediyor. “Eğer IQ’mun ve okul notlarımın başarımı belirlemesine izin verseydim, kesinlikle bugünkü yerimde değildim” diyen Richard Bronson, duygusal anlamda zeki olmanın hayatın her alanında önemli olduğunu düşünüyor ve iş ortamını da buna dahil ediyor. “İyi bir dinleyici olmak, empati geliştirmek, duyguları anlamak, etkili iletişim kurmak, insanlara iyi davranmak ve en iyisini ortaya koymak başarı için kritik değer taşır. Aynı zamanda insanları gerçekten anlayan ve sorunlarını çözen bir iş geliştirmenizi sağlar ki bu da mutlu ve sağlıklı bir takım kurmanıza imkân verir.” Böylece iş dünyasında duygusal zekânın işlevi için anahtar niteliğinde bir tanımlama yapan Bronson “Umarım kimse bazı standart test sonuçlarıyla iyi bir fikre engel olmaz” diyerek yazısını tamamlıyor.

‘Stratejik vazgeçme’

Bronson’ın tespitlerinden yola çıkarak Inc.com’da konuyu derinleştiren Jessica Stillman, CEO’ların, patronların ve kurucuların ‘entelektüel alçakgönüllülük’ kavramını okuyarak anlayabileceğini söylüyor. Ancak odadaki en akıllı kişi olduklarını ispatlama derdinden kurtulamazlarsa, yanlış yaptıklarında nasıl yanıldıklarını asla anlayamayacaklarını da iddia ediyor. ‘Stratejik vazgeçme’ şeklinde önerdiği kavramın bazen en akıllı hamle olduğunu söylüyor. Stillman’a göre zeki insanların çoğu, duygularını göz ardı etmiyor. Yazarın bahsettiği konu, bugün mindfulness olarak bildiğimiz, kökeni Budist meditasyonlara uzanan bir bilinç pratiği esasında. Duyguların farkına varmak, örneğin o anda öfkeyle kalkıp zararla oturmamayı düşünmek anlamına geliyor. Bir duygusal enerjiye doğru biçimde yanıt verebilmek için önce bekleyip duygunun adını koyduktan sonra onu neyin tetiklediğini anlamak gerekiyor. Tahlil işini sonra da yapabilirsiniz ve sadece durup nefes almak bile duygusal zekânızın daha sağlıklı işlemesini sağlar.

Stillman’ın bir başka yazısı, Harvard Üniversitesi’nin yaptığı araştırmadaki paralel bulgulara değiniyor. 1938’de başlayan ve 700 erkeği değerlendiren ömürlük araştırmaya göre uzun ve mutlu bir yaşam için en önemli şey insan ilişkilerinizin kalitesi. Yine Harvard imzalı, iş dünyasını kapsayan yeni bir araştırmaysa konuyu somut biçimde özetliyor. 255 kişilik deneyde, işe alım yapılırken çalışanların IQ ve EQ’su test ediliyor. En akıllı ve en yüksek EQ’lu olanlardan ayrı ayrı takımlar oluşturuluyor. Sonuçta duygusal zekâsı yüksek olanlar problem çözme ve iletişim becerilerinde diğerlerine fark atıyor. Duygusal zekâ hem hislerin farkına varmaya yarıyor hem de doğru hareket etmeyi kolaylaştırıyor.

Yazının Devamını Oku

Bildiklerimize güncellemeler geldi

23 Temmuz 2023
Yaşadığımız çağın keşifleriyle onlarca, hatta yüzlerce yıldır emin olduğumuz bilgiler değişmeye başlıyor. Bu haftaki üç haber doğruluğundan emin olduğumuz kavramları temelinden sarsıyor.

Bilim kelimesi, bilmenin yöntemini ifade ediyor. İngilizcedeki ‘science’ kelimesinin kökeni de eski Latincede ‘bil’ anlamına gelen ‘scire’den geliyor. Yalnızca ‘bilimin ispat ettiği şeylere’ inandığını söyleyerek gözle görünenin ötesinde olabilecek her şeye şüpheyle yaklaşanların düştüğü ikilem, tam da bu bilmek ve inanmak kavramları arasında keskinleşiyor. Çünkü inanmak, bilmeye göre eksik bir haldir. Bildiğimiz, emin olduğumuz şeylere inanmamıza gerek kalmaz. Ancak bir şeye inanıyorsak, emin değiliz fakat öyle olsun isteriz anlamına gelir. Orta Asya ve Anadolu kültüründe yeri olan Şamanlar, bilme ve inanma konusuna dair tarihten iyi bir örnek. Sibirya kökenli ‘Şaman’ kelimesi ‘bilen kişi’ anlamına gelir. “Şamanlar tanrıya ve ruha ‘inanmazlar’ çünkü onun varlığını ‘bilirler’” denir. Yaşadığımız çağda yeni keşifler ve teknolojiyle onlarca, hatta yüzlerce yıldır emin olduğumuz bilgiler değişmeye ve güncellenmeye başlıyor. Bu hafta gündeme gelen üç çarpıcı haberin ortak noktası, doğruluğundan neredeyse emin olduğumuz kavramların temelinden sarsılıyor olması. Gelin, zamanın başlangıcından tarihöncesi çağlara, oradan günümüze ve sonra geleceğe uzanan, bildiklerimizi yeniden düşündürecek bir yolculuğa çıkalım.

 

EVRENİN YAŞI 13,8 MİLYAR YIL MI, 26,7 MİLYAR MI?

Geçen yüzyılın büyük keşifleri arasında Big Bang teorisiyle başlangıç noktası açıklanan evrenin 13,8 milyar yıllık yaşı var. Evrenin başlangıcından bu yana geçen zamanı ölçmek için çeşitli teknikler ve matematiksel sabitler kullanılıyor. Işık hızı (c), yerçekimi sabiti (G) ve Plank sabiti (ℏ) bunlar arasında yer alıyor. Şimdiyse, James Webb teleskopuyla derin uzay tarandıkça kozmik süreçlerin farklı gerçekleştiği anlaşılıyor. Şaşırtıcı gelişmelerden biri, evrenin yaşından daha yaşlı galaksilerin varlığının keşfedilmesi. Bu yeni fenomeni açıklayan teorilerden biri, evrenin aslında 26,7 milyar yaşında olduğu. Ottawa Üniversitesi astronomlarından Rajendra Gupta’nın teorisi, Webb’den gelen yeni bulgulara ve 100 yıl kadar önce ‘yorgun ışık’ kavramını ortaya atan İsviçreli astronom Frits Zwicky’nin savlarına dayanıyor. Zwicky, fotonların kaynaktan çıktıktan milyonlarca ya da milyarlarca yıl sonra enerji kaybederek ‘yorgun ışık’ haline gelebileceğini öne sürmüştü. Gupta ışık sabitinin aslında değişken olabileceğini kabul ederek, diğer sabitlerin de değişebileceğini, dolayısıyla evrenin yaş ölçütlerinin güncellenmesi gerektiğini öne sürüyor. Gupta’nın teorisi kabul görürse, okul kitaplarının güncellenmesi gerekecek. ABD’de teoriyi duyuran ilk isim ünlü talk show sunucusu Joe Rogan oldu. Ardından Elon Musk da tartışmaya dahil oldu ve kara madde üzerine kendince yorumlar yaptı… Yaşadığımız evrenin sadece yüzde 5’i bildiğimiz tür maddeden. Geri kalan büyük kısmıysa gizemli kara madde ve kara enerjiden oluşuyor. Sonsuzluğun içinde devasa bir bilinmezlikte yüzdüğümüzün ispatı… Çok sevdiğim bir infografik var, evren hakkında bildiklerimizin oranını yuvarlak pasta dilimi grafiğiyle anlatıyor. Pastanın yüzde 1’inden ince bir diliminde ‘evren hakkında bildiklerimiz’, birazcık daha kalın bir diliminde ‘evren hakkında bilmediklerimiz’ ve pastanın geri kalan yüzde 95’inde ‘bilmediğimizi bilmediklerimiz’ yazar. Varlığını bile bilmediğimiz soruların sonsuzluğunu kabul etmek, sizde de varoluşa karşı derin bir tevazu hissi uyandırıyor mu?

Evren hakkında bildiklerimiz, bilmediklerimiz olduğu gibi bir de ‘bilmediğimizi bilmediklerimiz’ var.

 

DİNOZORLAR BESİN PİRAMİDİNİN TEPESİNDE MİYDİ?

Yazının Devamını Oku

Güneşimden kaç!

16 Temmuz 2023
Gün içinde gölgede kalacak alanlar neresi, güneş ışınları hangi saatlerde zararsız? Güneş kremini ne zaman sürmeliyiz, ne kadar su içmeliyiz? Yaz aylarında ‘en yakın dostumuz’ olacak uygulamaları derledim.

İklim değişikliğinde korkulan döneme geldik. Bu yıl ABD, tarihinin en sıcak 4 Temmuz’unu yaşadı. Sadece ABD değil, dünyanın dört bir yanından rekor sıcaklık haberleri gelmeye devam ediyor. Rekorlar, her yılın bir öncekinden daha da sıcak olduğu anlamına geliyor ki, küresel ısınma için başka ispata gerek kalmıyor. Bu sene iklim değişikliği ülkemizde de bariz hissedildi. Ocak ayında neredeyse tişörtle dolaşırken nisanda donuyorduk. Biliminsanları gelecek yıl iklim değişikliğinin yeni bir faza geçeceği konusunda hararetli uyarılara başladı. Dünya bu konuyu tartışadursun aşırı sıcakların olumsuz etkilerine karşı bireysel çapta önlemler almak mümkün. İşte sıcak hava akımlarında kendimizi bir nebze güvenli hissetmemizi sağlayacak 6 uygulama önerisi.

‘KREM SÜRÜN’ UYARISI

UVIMate

Uzun ve yoğun biçimde maruz kalındığında güneş ışınlarının cilt sorunlarına ve kansere yol açtığı biliniyor. Cildin hücre dokusunu hasara uğratan aşırı ultraviyole (UV) ışınlarından korunmak önemli. Diğer yandan doğal şekilde bronzlaşma ve D vitamininin ciltte aktive olması içinse UV ışınları gerekli. UVIMate uygulaması, ışınların gün boyu en güvenli ve en tehlikeli olduğu saatleri bildirerek bilinçli bronzlaşmaya ve güneşin zararlı ışınlarından korunmaya yardımcı oluyor. Dünyanın her yerinde çalışan uygulama, isterseniz güneş kremi sürmeniz konusunda uyarıyor. D vitamini için en uygun saatleri de bildiriyor. Ücretsiz.

ÜCRETLİ VE ÜCRETSİZ

Yazının Devamını Oku

Sosyal medyada hararet yükseliyor

9 Temmuz 2023
Twitter’a rakip olmaya hazırlanan, Meta çıkışlı Threads uygulaması dünyaya ‘Merhaba’ dedi. Instagram 2,4 milyar, Twitter günlük 250 milyon aktif kullanıcıya sahip. Bir sosyal medya danışmanlık şirketi CEO’su gelişmeleri yorumladı, “Instagram kullanıcılarının 10’da 1’i Threads’i denemeye başlasa, Twitter’ı bir çırpıda yutabilir” dedi. Kullanıcıları taşımak kolay, maharet kalmalarını sağlamak

Sosyal mecralar arasında eşsiz bir konumdaki Twitter’ın kaderi, Elon Musk’ın arka bahçesine düştüğünden beri bambaşka seyirde ilerliyor. Mikroblogging kavramını hayatımıza katan platform, yıllar boyunca özgür ifadenin merkeziydi. Ülke başkanlarından dünyaca ünlü sanatçılara, aktivistlere ve söyleyecek sözü olan herkese yer veren yapısıyla kendine has bir popülaritesi ve gücü vardı. Satışının gerçekleştiği 2022 Ekim ayından bu yana Twitter birçok çalkantı yaşadı ve sarsıldı. Bu haftaysa adeta yıldızlar çakıştı! Tarihinde ilk kez Twitter’a bir kullanım sınırı konuldu ve ortada spekülasyonlar dönmeye başladı. Aynı hafta içinde platforma rakip olmaya hazırlanan, Meta çıkışlı Threads uygulaması dünyaya ‘Merhaba’ dedi. Gelin sosyal medyada pusulaların yön değiştirmesine sebep olabilecek gelişmeleri yakından izleyelim. Her şey cumartesi günü Elon Musk’ın duyurusuyla başladı ve günlük tweet okuma sınırı 600’e indi. Doğrulanmış hesaplar içinse 6 bin tweet sınırı konuldu. Ardından kademeli olarak 800/8000 ve 1K/10K (1.000-10 bin) oranlarına yükseltildi. Elon Musk, kısıtlamaların aşırı oranda veri kırpıklayan ve sistemi manipüle eden yapay zekâ yazılımlara karşı tedbir amaçlı olduğunu belirtti. Twitter’ın yeni CEO’su Linda Yaccarino’nun açıklama yapması da 3 günü bulunca spekülasyonlara iyice yol açıldı. Engellemeyle karşılaşan kullanıcılar isyan ederken sosyal medyanın ‘bilirkişileri’ farklı teoriler üretmeye başladı. İşin içinde CIA’in olduğunu söyleyen de oldu, platformun artık Google Cloud’a para yetiştiremediğini iddia eden de... Üstelik hepsinin bir doğruluk payı var görünüyor. Elon Musk’ın kısıtlamaları duyurduğu ilk tweet’ine baktığımda, paralı üye anlamına gelen ‘doğrulanmış hesaplar’ ve ‘diğerleri’ arasındaki 10 kat erişim farkı, en güçlü sübliminal veri olarak dikkatimi çekti. Twitter’da para ödeyenle ödemeyenin artık bir olmadığı rahatça görülüyor. Web kırpıklama konusundaysa Musk’a hak vermek gerek. Twitter sayfasından okunan her tweet’in bir sunucu maliyeti var. Gerçek insanlar sorun değil, fakat robotlar saniyeler içinde binlerce hesabı taramaya koyulunca sunucu maliyetleri katlanmaya başlıyor. Şirketin ekim ayından beri masrafları kısmaya çalıştığı bilinen bir gerçek. Twitter’ın anlaşmalı olduğu Google Cloud’a bağlı sunucu maliyetlerinin astronomik rakamlara ulaştığı söyleniyor. Ayrıca Elon Musk’ın FBI, CIA gibi istihbarat birimlerinin sürekli ‘kırpıklama’ yapmasından rahatsız olduğu konuşuluyor. Neticede Musk’ın Twitter’dan para kazanma ve maliyet düşürme planı, geçici olduğu söylenen kısıtlama hamlesini bir nebze anlaşılır kılıyor. Ancak bu tepki toplayan sürecin Meta’nın Threads uygulamasının açılış haftasına denk gelmesi manidar oldu. Zamanlama talihsizlik mi, yoksa köprüden önce son çıkış çabasındaki Musk’ın ince bir hesabı mıydı, ileride göreceğiz. Twitter el değiştirdiğinden beri alternatif platform arayışı gündemde. Mastadon ve Blusky gibi projeler ilgi çekse de köklü Twitter’ın tahtına oturacak güçlü bir rakip çıkmamıştı. Instagram sayesinde sosyal medyayı halen domine eden Meta ise boşluğu fırsat bilip Threads adlı benzer platformu geliştirdi. ‘Fikir ve trendleri yazıyla paylaş’ mottosuyla sunulan uygulama, Instagram’ın bir uzantısı olarak geliyor ve aynı kullanıcı adıyla kullanılıyor. Sade, temiz ve kullanışlı Meta bünyesindeki Instagram, daha önce Snapchat ve TikTok gibi platformlardan kopyaladığı hikâyeler ve reels özellikleri sayesinde başarı yakalamıştı. Kopyalama işini iyi beceren Meta, kullanıcı sayısıyla da şimdiki yarışta avantaj sahibi. Instagram’ın 2,4 milyar aktif kullanıcısı var. Twitter’ın günlük aktif kullanıcısı 250 milyon civarında. Reuters’a gelişmeleri yorumlayan Battenhall sosyal medya danışmanlık CEO’su Drew Benvie, “Instagram kullanıcılarının 10’da 1’i Threads’i denemeye başlasa, Twitter’ı bir çırpıda yutabilir” tespitinde bulunuyor. Elbette herkes bir anda Threads’i baş tacı yapmayacaktır. Meta’nın kullanıcıları taşıması kolay olur fakat orada kalmalarını, yaşamalarını sağlamak asıl maharet. Perşembe günü dünyaya açılan platformu hızlıca inceleme imkânı buldum... Threads’in arayüzü, Instagram havasında bir Twitter gibi. Sade, temiz ve kullanışlı. Instagram’daki tüm listenizi otomatik takip etme seçeneği açılışta sunuluyor. Uygulamanın ilk saatleri olmasına rağmen muhabbet hızlı başlamış. Yeni mecranın rahatlığı ve heyecanı paylaşımlarda hissediliyor. Ünlüler de gelmiş, herkes serbest takılıyor. İrem Derici’nin “Kimse yokken rahat rahat küfredelim bari” mesajını görünce “Burası da olmuş” diyorum. Karakter limitinin 500 olduğunu bir paylaşımdan öğreniyorum. Threads ismi, alt alta eklenebilen mesajlardan geliyor. Yani ana eylem tweet atmak gibi değil, bir akış başlatmak. Her türlü medya paylaşılıyor. ‘Tweet’ Türkçede ‘tivit’ olmuştu, ‘thread’ ise zamanla ‘tred’ şeklinde lügate girebilir diye düşünüyorum. Threads’e şimdilik ‘tred açma’ dışında çok fazla özellik konulmamış. Yeni özellikleri yavaş yavaş ekleyeceklerdir. Threads, Twitter’a gerçek bir rakip olur mu zamanla göreceğiz. Her durumda, kendi akımıyla insanları sürükleyeceği ve popüler olacağı kesin görünüyor.
Web’den toplanan veriler nasıl değerlendiriliyor?

Web kırpıklama (scraping, hurdacılık anlamına da geliyor) olarak bilinen işlem, internet sayfalarından büyük miktarda metin kopyalayarak bunları toplu veri haline getirmeye deniyor. Yasadışı bir yönü yok. Şirketler internetten topladıkları verileri rekabet geliştirmek, piyasa ürünlerini incelemek gibi çözümler için kullanırken, ürün kıyaslama siteleri, istatistikler, spor karşılaşmaları ve bahisler, finansal analizler, metin ve içerik üretimiyle daha birçok alanda internet üzerinden toplanan veriler değerlendiriliyor. Yapay zekâ marifetiyle bu verileri anlaşılır ve kullanışlı hale getirmek çok kolaylaştığı için son dönemde kırpıklama işinin aşırı oranda yaygınlaştığı gözlemleniyor.

Yazının Devamını Oku

Beyinde arandı, bulunamadı ‘Benlik nerede?’

2 Temmuz 2023
Nörobilim alanında yıllardır yapılan araştırmalar beyinde ‘benlik’ kavramını yöneten sabit bir merkez bulunmadığını ortaya koyuyor. Gelinen nokta binlerce yıllık Doğu felsefelerini destekliyor.


 

Deneyler beyin yarım küreleri ayrıştığında sol beynin sağın komutlarını anlamlandırmak için hikâyeler uydurduğunu gösteriyor.

Yaşamı ve varoluşu sorgulamaya gönüllü her insanın muhakkak uğradığı soruların başında gelir: “Ben kimim?” Kendimizce yanıtlar üretiriz; kimilerimiz özgün ifadeler yaratır, kimilerimizse toplumsal vasıfları kendine yakıştırır. İnsanın varoluşuna anlam arayışı dünya felsefelerinin daimi meselesidir.

Batı felsefesi ‘benliği’ zihni ve bedeni kontrol eden, olayları ve durumları yöneten bir pilot gibi tanımlar. Doğu felsefesiyse ‘ben’ diye bir şey olmadığını, ‘kendim’ düşüncesinin bir sanrı ya da illüzyon olduğunu anlatır. Nörobilim alanında yıllardır yapılan araştırmalar da beyinde ‘benlik’ kavramını yöneten sabit bir merkez bulunmadığını ortaya koyuyor ve Doğu felsefelerini destekliyor.

Peki, beynimizde benliği tanımlayan bir merkez yoksa şayet, ‘Ben buyum, ben böyleyim, ben şöyle bir insanım’ gibi fikirler nereden aklımıza düşüyor? Dahası, bulduğumuz yanıtlar gerçekten olduğumuz şeyi mi ifade ediyor, yoksa kendimizi öyle mi sanıyoruz? Benlik meselesinin bir karış derinine inerken, Batı’dan Doğu’ya üç farklı felsefenin yüzyıllar içinde keşfettiği yanıtlara uğramayı faydalı buluyorum. İlki, yeni çağ felsefesinin kurucusu René Descartes’ın meşhur kuramı: “Düşünüyorum, öyleyse varım.” Descartes felsefesini sarsılmaz bir gerçeklik temeline dayandırma arayışındayken şüphe götürmeyecek bir hakikat olarak ‘düşünen unsurun varlığının kesin olduğuna’ kanaat getirmişti. Varlığın temel özelliğini düşünebilmek, yani bilinçli olmak şeklinde ifade etmişti.

Ortadoğu’ya hâkim Sufi felsefesindeyse benlik, nefs kavramıyla karşılık bulur. Nefsin bir yanılsama, kendini evrensel bütünlükten ayrı bir şey sanma hayali olduğu tasavvuf felsefesinde anlatılır. Çağdaş spiritüel anlayışta dünyanın manevi enerji merkezlerinden biri kabul edilen Anadolu’nun şairane bilgelerinden Yunus Emre’nin “Bir ben var benden içeri” demesi eylemlerimiz üzerindeki hâkimiyetimizi sorgulatan, benlik bilincini şaşırtan bir öğretinin yolunu açar. Nitekim dervişlerin aydınlanma yolu da benlik sanrısını bitirmek ve hiçliğe dönüşmekten geçer. Daha da doğuya ilerlediğimizde, somut tanrı inancı bulunmayan Budizm felsefesinin benliği tümden yoksaydığını ve temel anlayışını bu fikir üzerine geliştirdiğini görüyoruz. ‘Bensizlik’ ya da ‘benlik yokluğu’ (no-self) şeklinde çevrilebilecek bu kavrama ‘anatta’ deniyor.

Şimdi hepimiz, “Yahu varım işte, ben benim” diyecek olabiliriz. Haksız da sayılmayız! Peki bunun bir ispatı var mı? Buyurun bilimin açmaza girdiği noktaya... Konuya dair araştırmaların başlangıcı

Yazının Devamını Oku

Yapay zekâdan son haberler... Gelecek çok çabuk geldi

25 Haziran 2023
Temelleri Kaliforniya’da atılan bir proje insan dışı iletişimin şifresini çözmemize yardım edebilir. Yapay zekâ şimdiden müzik dünyasını değiştiriyor. 4 bine yakın işten çıkarmanın ana sebebi yapay zekâ sohbet botları...

Hayvanların dilini öğrenebilir mi?

ChatGPT benzeri yapay zekâ modelleri insan gibi konuşmayı öğrendiğinden beri dünya farklı bir yer olmaya başladı. Peki, sıra hayvanların iletişim dillerini anlamaya gelir mi? Kaliforniya’da kurulan Earth Species Project (ESP-Dünya Canlıları Projesi) adlı kâr amacı gütmeyen oluşum, yapay zekâ marifetiyle hayvanların iletişim biçimlerini insanlar için anlaşılır hale getirmeyi amaçlıyor. 2017’de başlatılan projeyi hayata geçirenler arasında Silikon Vadisi’nin deneyimli isimleri var. Mozilla Labs’in kurulumuna yardım eden Aza Raskin ve Twitter’ın kurucu takımından Britt Selvitelle’in hayata geçirdiği oluşumun bugünkü CEO’su Katie Zacarian ise Facebook’un ilk çalışanlarından biri.

Organizasyonun amacı ‘insan dışı iletişim’in şifresini yapay zekâ marifetiyle çözmek. Doğadaki farklı dilleri insan tarafından anlaşılır hale getirdiklerinde doğayla olan ilişkimizin olumlu yönde dönüşebileceğine ve gezegene fayda sunacaklarına inanıyorlar. Şimdiden biyoloji, doğal çevre ve ekolojiyle ilgili birçok bilim dalına veri ve bilgi desteği sunmaya başlayan ESP hayvanların dillerini çözmek için disiplinlerarası teknolojiler kullanıyor. Etoloji (davranış bilimleri), linguistik, matematik ve nörobilim bunlardan başlıcaları. Hayvan seslerindeki örüntülerin makine öğrenimiyle çözümlenmesi sık kullandıkları bir yöntem. Ayrıca hayvanların beden dili, ifadeleri, toplu hareket biçimleri ve daha birçok parametre ölçümleniyor ve tanımlanıyor. Aynı zamanda kimi hayvanların bedenlerine zarar vermeden monte edilen cihazlarla kalp ritimleri, süratlenme verileri ve mikrosesleri de kaydediliyor. Girişim sayesinde şimdiden ‘Kokteyl Partisi Problemi’ adı verilen, aynı anda birçok hayvanın ses çıkardığı durumlarda oluşan karmaşık verilerin sadeleştirilmesi başarılmış. ESP tüm dünyadan nitelikli katılımcıların desteğine açık bir oluşum. earthspecies.org

Yepyeni The Beatles şarkısı

Efsanevi İngiliz müzik grubu The Beatles’ın üyelerinden Paul McCartney, John Lennon tarafından kaydedilip hiç yayımlanmamış bir demoyu yapay zekâ yardımıyla şarkı haline getireceğini BBC üzerinden duyurdu. Mayıs ayında da Dae Lims isimli bir YouTuber, McCartney ve Lennon’ın solo şarkılarını yapay zekâ kullanarak Beatles şarkılarına dönüştürmüştü.

Müşteri hizmetleri artık onlarda

Çok değil, 1-2 sene önce gelecekte yapay zekâ teknolojisinin kimi mesleklerdeki insanları işlerinden edebileceğini yazıyorduk. Gelecek çok çabuk geldi! Insider dergisinin raporuna göre geçen ay ABD’de gerçekleşen 80 bin işten çıkarılmanın

Yazının Devamını Oku

Uzaylı ifşası mı yaklaşıyor, dikkatimiz mi dağıtılıyor?

18 Haziran 2023
ABD Hava Kuvvetleri’nden ayrılan ve ordudayken UFO’larla ilgili birimde çalışan David Grusch’ın hükümetin elinde uzay araçları olduğuna ilişkin açıklaması ve bazı meslektaşlarının onu desteklemesi dünya gündemini değiştirdi. Kimileri bu açıklamaları oldukça ciddiye alırken kimileri de dikkat dağıtmaya yönelik olduğunu düşünüyor.

Geçen ekim ayında NASA’nın UFO ve Dünya dışı yaşam ihtimalini araştırma birimi kurduğunu bildirmiş, 2023’te ABD hükümeti tarafından ‘uzaylıların’ ifşa edilebilme ihtimalini değerlendirmiştik. Astrolojik olarak da desteklenen konuya dair beklenen gelişmeler ortaya çıkmaya başladı. ABD Hava Kuvvetleri’nden yakın zamanda ayrılan, ordudayken UFO’larla ilgili istihbarat biriminde görev yapan David Grusch isimli subayın açıklamaları dünya basınının gündeminde. İlk kez kurum içinden kıdemli bir subayın ifşacı olması konuyu ileri bir seviyeye taşıdı. Üstelik Grusch mevcut hükümetin elinde hasarsız ve kısmen hasarlı, Dünya dışı teknolojiyle üretilmiş uzaylı araçları bulunduğunu net bir şekilde öne sürdü. Teşkilattan bazı meslektaşları da Grusch’ı destekleyince konu Ulusal Kongre’ye taşındı. ABD’li araştırmacı gazeteci Leslie Kean, UFO’lar ve ET’ler (Dünya dışı varlıklar) alanında tanınmış isimlerden. Deneyimli bir haberci. Politik medya kanalı The Hill’e verdiği TV röportajında David Grusch’ın şimdiye kadarki ifşacılardan farkını anlattı. Grusch, Pentagon’dan onur madalyaları olan bir asker. UFO araştırma programlarında çalışan bir istihbarat subayı. Kurumun en güvenilir personeli olarak tanınıyor. Grusch’ın röportajını izlediğimde vazife tutkusuyla hareket eden kararlılığı dikkatimi çekiyor. Öte yandan ABD hükümetinin sırlarını ifşa eden ve Pentagon’u karşısına almış birine de hiç benzemiyor, kendinden gayet emin ve kaygısız görünüyor. Arkası sağlam bir hali var adeta.

‘Derin devlet’in işi mi?

Bu konumdaki bir personelin UFO’ları tanımsız obje değil, Dünya dışı teknoloji olarak anlatmasını, üstelik hükümeti elindeki araçları açıklamaya çağırmasını ‘şimdiye kadarki ifşaların ötesinde’ şeklinde yorumluyor Kean. Deneyimli gazetecinin ‘içeriden’ aldığı duyumlara göre, istihbarat birimlerinin bütçeleri UFO’lar ve ET’ler hakkında yapılan çalışmalardan çok, gizlilik sağlamaya harcanıyormuş. Yani güvenlik projelerden daha maliyetliymiş. Muhabirin “Bütün bunlar (uzaylıların varlığını açıklamak için) bir ön lansman olabilir mi” şeklindeki sorusuna katıldığını söylüyor Leslie Kean: “Belki de sonsuza kadar saklı tutulabilecek bir şey değildir. Sonunda David Grusch gibi kendini bunu yapmak zorunda hisseden birini çıkarırsın ve her şey değişmeye başlar. Olayın nereye gittiğini göreceğiz.”

Dünya dışı yaşamın resmiyet kazanması hakkında emin olduğum tek bir şey var: Şayet gerçekleşirse o günden sonra medeniyetimiz eskisi gibi olmayacak. Eğer bu bilgi kanıtlarıyla mevcutsa, tek kullanımlık bir ‘Dünya’yı değiştir’ düğmesini elinizde tutuyorsunuz demektir. Pentagon’un ve muhtemelen başka süper güçlerin oynamak için son eli beklediği kart bu olabilir. ABD Kongresi de konuyu hararetli bir gündem haline getirmiş durumda. Bir grup senatör, bu tür ifşaların kongreyi ve gündemi oyalamaktan başka bir şeye yaramadığını düşünüyor. Bazı üyeler ‘deep state’ dedikleri ‘derin devlet’in algı yönetme ve odak kaydırma projesi olduğunu, arka planda başka büyük mevzular döndüğünü öne sürüyor. (Tayvan üzerinden yaklaştığı hissedilen ABD-Çin savaşı, kongre dışında konuşulan teorilerden biri). Senatörlerden oluşan başka bir grupsa hükümetin ve Pentagon’un büyük bütçeler kullanan kayıt dışı birimlerinden rahatsız. Bunların üzerine gidilmesini istedikleri için iddialara pay veriyorlar.

‘Varsa açıklayın’

Yeni ve farklı olansa, kimi senatörlerin iddiaları gayet ciddiye alıp “Varsa açıklayın artık” şeklindeki net tavırları. Malum, şimdiye kadar hiçbir federal hükümet uzay aracı ele geçirdik demediği gibi ‘Yoktur, görmedik’

Yazının Devamını Oku

Vision Pro: Apple’ın gerçeküstü vizyonu

11 Haziran 2023
Devrim niteliğinde bir üründen bahsedeceğim. Kayak gözlüğüne benzeyen, gelişmiş bir kişisel bilgisayar aslında bu... Geleceğin bilgisayarını dünyaya göstermek için tasarlanan Vision Pro’yu test eden biri, NBA maçını seyrederken kendisini saha kenarında hissetmiş.

Apple şimdiye kadarki en gösterişli numaralarından birini yaptı mı? Görünüşe bakılırsa evet! Geçen hafta görücüye çıkan sanal başlık Vision Pro, Apple’ın iPhone’dan bu yana dijital dünyaya sunduğu en önemli yenilik olarak kayda geçiyor. Peki, bu yenilik kimin için? Teknolojik bir oyuncağa 3 bin 500 dolar yatırabilecek herkes muhteşem sanal dünyaların keyfini pekâlâ sürebilir. Evet, yanlış okumadınız, bu havalı cihazın ABD satış fiyatı, teknoloji mağazalarındaki son model ürünlerin birkaç katı üstünde... VR ve AR teknolojilerini sunan sanal donanımlar kategorisindeki baş rakibi olan Zuckerberg’in Meta’sına ait Quest 3’ün fiyatı 499 dolar, Quest Pro’nun fiyatıysa 999 dolar örneğin. ‘Ne de olsa Apple, pahalı olmasına alıştık’ diye düşünseniz bile marka imajı aradaki astronomik farkı açıklamaya yetmiyor. Haber servisimizde konuyu gündeme alırken “Türkiye’ye gelince fiyatı 100 bin’i bulur, yok yok 200 bin bile olur” diye esprisini yaptığımız akşamın ertesinde dolar 23 lira olunca artık o şakayı yapmayı da bıraktık. Atalarımız “Zenginin malı züğürdün çenesini yorar” diye ne güzel söylemiş. Neyse ki bizde zenginlerin bile Vision Pro’ya eli varmaz kolay kolay, o yüzden içimiz rahat. Dünya gözüyle görüp size bir değerlendirmesini yapabilirsem ne âlâ...


Bu ürün bilimkurgu filmlerinde gördüğümüz bilgisayar deneyimini geliştirmek için yaratılmış adeta.

İşin aslı, bu fiyat sadece bizi değil ABD’li tüketicileri de, teknoloji gurularını da hayli şaşırtmış. Kimi teknolojik bir devrim olduğunu düşünüyor, kimi işin ‘Suyu çıktı artık’ diyor. Konuyu markaja alıp Vision Pro hakkında birçok değerlendirme okudum, izledim. Wired, Mashable, 9to5Mac, YankoDesign sitelerindeki izlenimler sonucunda benim görüşüm açık arayla ilk gruba kaydı. Vision Pro bir sanal başlık ya da pahalı bir oyuncak olmanın çok ötesinde, geleceğin bilgisayarını dünyaya göstermek için tasarlanmış bir ürün. Apple, Vision Pro’yu geliştirirken 5 binin üzerinde yeni teknoloji patenti almış. Ar-Ge ve üretim için milyonlarca dolar harcanmış. İlk etapta bu fiyatla kârlı ve popüler bir ürüne dönüşmesini Apple’ın da beklemeyeceği herkesin ortak fikri. Ürün henüz tam olarak piyasa çıkmadı, gelecek yılın başlarında dünyada satışa sunulacak. Satışa çıktığında fiyatının 2 bin-3 bin dolar bandına ineceği konuşuluyor.

Şimdilik Apple, ürünün uygulama geliştiriciler ve film-video içerik üreticileri tarafından test edilmesini tercih ediyor, hatta herkesin eline düşmesini istemiyor şeklindeki yorumları yerinde buluyorum. Apple, tanıtımını yaptığı hiçbir mecrada Vision Pro’yu bir ‘headset’ yani başlık olarak nitelendirmemiş. Ürün bir ‘spatial computer’ yani ‘uzamsal bilgisayar’ olarak görülüyor. Uzamsal bilgisayar nedir? ‘Minority Report’ (Azınlık Raporu) filmini izlediyseniz, Tom Cruise’un holografik dev ekran karşısında el hareketleri ve özel gözlüğüyle yönettiği bilgisayarı hatırlarsınız. Vision Pro, adeta bilimkurgu filmlerinde gördüğümüz bilgisayar deneyimini tanımlamak ve geliştirmek için yaratılmış. İşletim sisteminin VisionOS ismiyle anılması bu hedefi destekliyor. Dünyanın ilk ‘uzamsal bilgisayar işletim sistemi’ olarak anılıyor. Yani karşımızda bir sanal başlık değil, kayak gözlüğüne benzeyen gelişmiş bir kişisel bilgisayar var.

Yazının Devamını Oku