Osman Müftüoğlu

Düşmemek için yürüyün

6 Nisan 2024
Sık sık tekrarladığım ve iyi yaşlanmanın da yaşlılıkta hayat kalitesinin korumanın da en önemli belirleyicileri olarak kabul ettiğim “ALTIN ÜÇGEN”in -hatırlayalım, o üçgenin bir köşesinde DURMA! bir köşesinde DÜŞME! bir köşesinde de ÜŞÜTME! yazar- vazgeçilmez belirleyicilerinden biri olan “DÜŞME SORUNU”nun aslında 2 temel sebebi var.

BİR: KAS KAYBI.

İKİ: DENGE DUYGUSUNUN KÖTÜLEŞMESİ.

Her gün tekrarlayacağınız düzenli yürüyüşlerin hem kas kaybını önleyerek hem de denge duygusunu güçlü tutarak düşme problemini de engelleyebileceğini bir kenara lütfen dikkatle not edin. Yürümenin sadece kas kaybını değil denge duygusundaki yaşlanmaya bağlı kötüleşmeyi de frenleyebileceğini sakın unutmayın. Nedenine gelince...

ÖNEMLİ

DENGE İÇİN YÜRÜYÜN

Her gün tekrarlanan iyi bir yürüme planı yaşlılığa bağlı denge sorunlarının birçoğunu önleyebilir. Yürüme hele bir de güç çalışmaları ve özel egzersizlerle de desteklenirse -mesela çömelme egzersizleri- dengeyi ciddi ölçüde değiştirip güçlendirir. Yürümenin faydası her yaşta her zaman var. Ama “yürüme-denge ilişkisi” özellikle yaşlılıkta daha da önemlidir. Yürüme, dengenin en önemli belirleyicisi olan “alt beden gücü” yapılanmasına yardım eder. Bir taraftan kasları güçlendirerek -kas erimesini önleyerek- diğer taraftan kas-sinir ilişkisini ve beyindeki denge merkezlerini etkileyerek düşmeleri frenler. Bu nedenle kısa ya da uzun olmaları fark etmiyor gün içinde yapılan ve her fırsatta tekrarlanan düzenli yürümeler “en güvenli yaşlılık egzersizi” olarak kabul ediliyor.

Yazının Devamını Oku

Glutene fazla mı yükleniyoruz

4 Nisan 2024
“Gluten intoleransı” daha açık tanımıyla “gluten duyarlılığı” sebebiyle bir ara neredeyse bir numaralı sağlık konusu haline getirilen “GLUTEN MESELESİ” şimdi de “GLUTEN-KANSER İLİŞKİSİ” nedeniyle yeniden gündemde.

Son günlerde dost sohbetlerinde pek çok tanıdık bana sık sık şu soruyu yöneltiyor:

Hocam gluten kanser de yapıyormuş, doğru mu?” Konu kanser olunca, sorular da giderek sıklaşınca bu konularda sık sık fikrini aldığım bir hekim dostumun tıbbi onkoloji uzmanı Prof. Dr. Mustafa Özdoğan’ın kapısını çaldım ve bize bu meseleyi enine boyuna anlatmasını rica ettim.

Müsaade ederseniz bugün köşemi bu önemli konunun yanıtı için kıymetli kardeşim Dr. Özdoğan’a bırakıyorum. Bakalım Mustafa Hoca bize neler anlatıyor... Kısacası Mustafa Hoca’ya soralım o yanıtlasın...

SORU 1

GLUTEN HANGİ BESİNLERDE VAR

Yazının Devamını Oku

Damarlardaki plaklar nasıl önlenir

30 Mart 2024
DAMAR sertliği daha açık ve net tarifiyle damarların yaş ilerledikçe kalınlaşıp sertleşmesi, içinde plaklar/pıhtılar biriktirme meselesi, yaşlılığın bir numaralı sağlık sorunu olmaya devam ediyor.

Bu plaklar nedeniyle kalp damarları daralıp tıkananları bir taraftan kalp yetmezliği, kalp ritmi bozukluğu, kalp krizleri gibi tehditler beklerken aynı sorun nedeniyle aynı kişiler felç/inme, geçici iskemik beyin atakları, bunama vb. gibi hayatı tehdit edebilecek sorunlar yaşayabiliyor. Bu nedenle konu çok önemli, biraz daha bilgilenmemizde fayda var.

UNUTMAYIN

MESELE SADECE KOLESTEROL YÜKSEKLİĞİ DEĞİL

Modern tıp ve tabii ki onun vazgeçilmez yol arkadaşı ilaç endüstrisi yaklaşık 50 yıldır damar sertliği meselesini çözmeye, önlemeye, en azından yavaşlatmaya çalışıyor. Ama ne var ki odak noktası ve sorumlu olarak da daima ve sadece “KOLESTEROL MESELESİ”ni ön plana çıkarıyor. Özellikle kolesterol dengeleyici ilaçların bulunmasından sonra damar sertliği meselesinin neredeyse ve öncelikle kolesterol meselesi olarak algılanmasının nedeni biraz da budur. Peki, ya KOLESTEROL İLACI KARŞITLIĞI MESELESİ? Bir de o mesele var. Bir grup hekim de haklı olarak bu ilaçların tek başına çözüm olamayacağını ileri sürüyor.

Bitmedi! Bir başka hekim grubu da haksız olarak kolesterol ilaçlarının/statinlerin kullanılmalarını şiddetle reddediyor. Peki, kim haklı? Bu anlaşmazlıktaki son durum ne?

ŞİMDİLİK

Yazının Devamını Oku

Şahdamarlarımız nasıl ve neden tıkanır

28 Mart 2024
Tıbbi adıyla “KAROTİS ARTER HASTALIĞI”, pratikteki adıyla “ŞAHDAMARI TIKANIKLIĞI” önemli ve yaygın bir orta ve ileri yaş sağlık sorunudur.

Hatırlayalım: Geçtiğimiz yıllarda rahmetli Deniz Baykal’ı, geçtiğimiz aylarda rahmetli Metin Uca’yı bu hastalık nedeniyle kaybettik. Şimdi de kıymetli sanatçımız Kadir İnanır’ın gördüğü tedavi nedeniyle bize kendini yeniden -maalesef- hatırlattı ve adeta “Ben buradayım, dikkatli ve tedbirli olun” mesajı verdi. Peki, nedir, neden olur, belirtileri, sonuçları nelerdir ve nasıl önlenir bu sağlık problemi? İşte o önemli soruların yanıtları...

SORU 1 

KAROTİS ARTER HASTALIĞI NEDİR

Karotis damarları/şahdamarlarımız boynumuzun her iki yanında yer alan ve kalpten gelen oksijen ve besin yüklü kanı baş ve beyin bölgesine ileten hayat borularımızdır. Ne var ki zaman içinde en çok da orta ve ileri yaşlarda bu damarların içinde ve duvarında damar sertliği/ateroskleroza bağlı olarak duvar kalınlaşması ve sertleşmesi, plaklar/pıhtılar oluşmaya başlar. Sonuçta şah damarlarımızın iç duvarı daralır, beyin beslenemez ya da pıhtılardan kopan parçalar nedeniyle hasar görür.

SORU 2

ŞAHDAMARINDAKİ O PLAKLAR NEDEN TEHLİKELİ

Yazının Devamını Oku

Bahar geldi hoş geldi

25 Mart 2024
Sağlıklı ve zinde, formda ve huzurlu bir hayatın önemli ayrıntılarından biri de “RUH VE ZİHİN SAĞLIĞI” yani “İÇSEL HUZUR”dur.

Farklı nedenlerle hepimizin az ya da çok huzursuz günler geçirdiği dönemler olabiliyor, bu gibi dönemlerde de baharın en etkili “antihuzur ilaç”, kendini daha iyi hissetmenin en mucizevi anahtarı olduğunu bilmemiz gerekiyor. Zira her bahar toprağı yine ve yeniden iyi ve güzel tohumlarla doldurma, bir başka deyişle toprağı yeni baştan tohumlama zamanıdır.

Nelson Mandela’ya ait olduğunu hatırladığım önemli bir cümle var: “Küskünlük bir zehri içmek ve bunun düşmanlarınızı öldüreceğini ummaktan farksızdır.

Sadece bu nedenle bile her bahar hüzünleri, kırgınlık ve kızgınlıkları geride bırakma, ruhu yeniden iyi ve güzel şeylerle besleyip yeni yolculuklara çıkma fırsatıdır.

Doğanın bizi kucaklarını kocaman kocaman açtığı, bu aydınlık, bu ılık, bu sevimli günlerde kendinizi doğayla daha çok baş başa bırakın, uyumlayın. Kediler gibi esneyip, karıncalar gibi koşmayı, gün ışığından, güneşten, rüzgârın, kuşların sesinden daha çok ve sık faydalanmayı unutmayın.

Bırakabilme ve vazgeçebilme gücünüzden daha sık ve çok faydalanın. Kırgınlık ve küskünlüklerinizi kışta, kışın soğuk ve karanlık günlerinde bırakın. Baharın aydınlık fırsatlarını “affedebilme, eşle dostla daha sık görüşme, daha sık sosyalleşme ve başkalarına daha çok yardım edebilme fırsatı” yapın.

Unutmayın! Her bahar her birimiz için yine ve yeniden iyi ve güzel şeyler düşünme, yüzümüze çocukluğumuzdaki o harika, o saf, o temiz ve o samimi gülümsemeleri yeniden ekleyebilme fırsatıdır.

Ve bir bahar tazelenmesine hepimizin her zaman ihtiyacı vardır.

Yazının Devamını Oku

Mikroplastikleri damardan da almaya başlamışız

23 Mart 2024
Şunu iyi bilelim: Geçtiğimiz günlerde dikkatinize sunduğum “mikroplastik tehdidi”nin boyutları ve sonuçları düşündüğünüzden çok daha büyük.

Bu nedenle hepimiz son derece dikkatli ve duyarlı olmak zorundayız. Ama nedense ne Çevre Bakanlığı’ndan ne de Sağlık Bakanlığı’ndan konunun çözümüne ilişkin herhangi bir açıklama gelmedi, gelmiyor.

Diğer taraftan Adana Çukurova Üniversitesi ile Danimarka Roskilde Üniversitesi’nin yaptığı ortak bir çalışma ise mikroplastiklerin artık ilaçları damar yoluyla verdiğimiz serum torbalarına bile girdiğini gösteriyor. Kısacası mesele zannettiğimizden çok daha önemlidir. Mikroplastik tehdidi geleceğimizi tehdit eden en önemli sağlık bozuculardan biridir. Eğer damardan da mikroplastik almaya başladıysak vay halimize!

KISA BİLGİ SİVİLCELİ GENÇLER NE YEMELİ, İÇMELİ

Sivilce meselesi hepimiz için can sıkıcı bir sorun ama özellikle ergen çağdaki gençler konuya daha fazla önem veriyor. Haksız da sayılmazlar. Ama bilelim ki özellikle ergen çağdaki gençleri çok üzen o sivilceler beslenme seçimlerinden bile etkileniyor.

Un ve şeker içeriği azaltılmış, işlenmiş/rafine karbonhidrat oranı düşürülmüş bir beslenme tarzı bu gibi sivilceleri azaltmada yağları kısıtlamaktan daha etkili netice veriyor. Kısacası bu sivilcelerle mücadelede öncelikle şekeri, şekerli içecekleri, gazlı, kolalı meşrubat ve meyve suyu konsantrelerini, soğuk çayları (buzlu çay!), fırın, pastane ürünleri, bisküvi, cips ve gofretleri kesmek gerekiyor.

Yazının Devamını Oku

Hastalanmadan yaşlanmak mümkün mü

21 Mart 2024
MÜMKÜN!

Eğer sağlıktaki yeni gelişmelere bakılırsa kronik bir hastalığa yakalanmadan, şekere, tansiyona, Alzheimer’a kansere, romatizmaya, kalp ve beyin krizine paçanızı kaptırmadan yaşlanmanız hatta ömrünüzün son nefesi ve kalp vuruşuna kadar formda ve zinde bir hayat sürmeniz mümkün olabilecek. Peki nasıl? Longevity sayesinde. Nedenine gelince...

Longevity muazzam bir hızla büyüyen yeni ve önemli “interdisipliner/farklı disiplinlerin işbirliğini gerektiren” muazzam ve yeni bir sağlık alanı. Son yıllarda bu kadar popülerleşmesinin sağlık sohbetlerimizin bir numaralı konusu haline gelmesinin öncelikli nedeni de insan ömrünün hızla uzaması. Eskiden 60’lı 70’li yaşlara kadar yaşamaya razı olan bizler, şimdilerde 80’ler, 90’lar için bile “Bir tık daha fazlası olmaz mı?” arzusu içindeyiz. Bana sorarsanız haksız da sayılmayız.

İsterseniz gelin öncelikle longevity ne demektir ve niçin bağımsız bir bilim ya da uzmanlık alanı değil de pek çok bilim insanı ve uzmanın birlikte çalışmasını gerektiren çok yönlü bir kavramdır, onu bir anlamaya çalışalım.

İYİ BİLGİ LONGEVİTY=İYİ YAŞLANMA

Eğer longevityi “iyi yaşlanmanın yeni standardı” ve “kronik bir hastalığa yakalanmadan yaşlanmak” daha da önemlisi “zamanın ötesinde bir gençlik halini son nefesine kadar korumak” olarak düşünüyorsak bu yeni ve dönüştürücü gücün önemini ve bilimsel dayanaklarını daha iyi kavramamız lazım. Longevity muazzam bir sağlık işbirliği gerektiren yeni ve sınırsız bir alan. Siz işte bu nedenle ortalıkta “Longevity uzmanıyım” diye dolaşan sözde uzmanları pek ciddiye almayın. Longevity kavramının “yetenekli, işinde uzmanlaşmış, tecrübeli bir sağlık takımının ‘nörolog, psikiyatrist, iç hastalıkları uzmanı, endokrinolog, kadın sağlığı uzmanı, diyetisyen, fizyoterapist, genetik uzmanı ve geriatrist...’ gibi pek çok klinik tecrübesi olan uzmanın işbirliğini gerektirdiğinden” de hiç şüphe duymayın. Kısacası longevity uzmanlığı diye özel bir uzmanlık alanının olmadığına ve bu işin mükemmel bir takım çalışması gerektirdiğine yürekten inanın. Eğer birisi size “Ben longevity uzmanıyım” derse de o uzmanlığı “nerede, nasılve hangi eğitimlerden geçerek” kazandığını sorgulamaktan çekinmeyin.

UNUTMAYIN EPİGENETİK ‘LONGEVİTY’NİN ANAHTARIDIR

Yazının Devamını Oku

Gen tiyatrosuna hoş geldiniz

18 Mart 2024
Uzun zamandır kafama fena halde takılan, önemli mi önemli olduğundan hiç şüphe duymadığım yeni bir bilimsel alan var: EPİGENETİK!

Epigenetik değişikliklerin sadece hastalık süreçleri, daha da önemlisi yaşlanmanın getirdiği problemlerimiz üzerinde değil, kişilik ve karakterlerimizin şekillenmesi ve gelişmesi üzerinde de etkili olabileceği kanaatindeyim. Bu nedenle de “KARAKTER Mİ, KOŞULLAR MI?” sorusuna yanıt arıyorum.

Aradığım yanıtlardan birini uzun zamandır elimden düşmeyen ve içeriğini zaman zaman bu köşede sizlerle de paylaştığım DANİEL J. LEVİTİN’İN BAŞARILI YAŞLANMA kitabında buldum: Dr. Levitin de benimle aynı fikirde. O da gen tiyatrosunun önemli, çevre gen tangosunun mühim olduğunu düşünenlerden. O da benim gibi karakter çizgilerimizin oluşumunda genler kadar yaşadığımız çevrenin ve koşulların da etkili olduğunu söylüyor. Kısacası gen tiyatrosunun önemine işaret ediyor.

İYİ BİLGİ

HAYAT BİR TANGODUR

Dr. Levitin’e göre, “Karakter çizgilerimizin oluşumunda genlerimiz kadar çevre de çok önemlidir. Genlerimizin ‘saç rengi, ten rengi ve boy gibi fiziksel özelliklerimizi’ etkilediği kesindir. Ne var ki genler fiziksel özelliklerimizin yanı sıra ‘kendinden emin olma, şefkat eğilimi ve duygusal/zihinsel/kişilik özelliklerimizi de’ etkilemektedir. Bedenimizde uyku halinde mevcut olan genler yaşadığımız çevresel tetikleyicilerin etkisiyle -KOŞULLAR- karakterimizi bile değiştirebilir”.

Dr. Levitin’e göre, “Beynimizin -dolayısıyla davranışlarımız ve karakter çizgilerimizdeki değişimlerin- kendini yapılandırma biçimi ‘genetik olasılıklar ve çevresel etkenler arasında süregiden ve ritmi zaman zaman değişebilen muazzam bir tangodan ibarettir”.

Yazının Devamını Oku