Müfredat bugüne kadar birkaç kez değişti. Ancak hâlâ ne öğrenciler ne de öğretmenler mutlu. Müfredatımız ağır ve tekrarları içeriyor. İlkokul, ortaokul ve lisede; Bakan Yusuf Tekin’in dediği gibi tekrar eden ve özellikle üniversite öğrencilerinin anlayacağı zorlukta konular yer alıyor. Müfredatı sadeleştirmek doğru karar. Ancak bu değişikliği yaparken sınav sistemini de gözden geçirmek gerekiyor.
YÜZE YAKIN YENİLEME
2000’li yıllardan itibaren bazen okul bazında bazen de ders bazında müfredatta değişiklikler yapıldı. Müfredatları geliştirme, yenileme ve güncelleme adıyla bugüne kadar yüze yakın yenileme ve düzenlemeler oldu. Bazen pilot olarak çalışmalar başladı, sonrasında uygulamaya geçildi. Bazen de 2017’de olduğu gibi Bakanlık 1 ay internet sitesinde yeni müfredatı askıya alarak görüş ve önerileri toplayıp, 1., 5. ve 9’uncu sınıflar için uygulamaya geçildi. Daha sonra da kalan tüm sınıflar için aynı uygulama kademe kademe yapıldı. Bu yılki uygulama nasıl yapılacak? Henüz ayrıntılar belli değil. Ancak, süreç kapsayıcı ve uzun olacak gibi...
ÖĞRENCİLERİ RAHATLATIR
Özellikle lise seviyesindeki okul terklerinin son yıllarda artmasını bazı uzmanlar derslerin yoğunluğuna ve ağırlığına bağlıyor. Özellikle son sınıf öğrenciler de işte bu yoğun derslere girmek yerine sınava daha rahat hazırlanmak için Açıköğretim Liseleri’ne geçmeyi tercih ediyor. Dijital çağın çocukları 40 dakikalık klasik ders ortamında adapte olamıyorlar.
GELECEK YILA HAZIRLIK
Ancak, müfredat değişimi her ne kadar önümüzdeki ay açıklanacak olsa da uygulamanın gelecek öğrenim yılını kapsaması bekleniyor. Çünkü, şu anda öğrenci ve öğretmenlerin ellerindeki kitapların ders yılı ortasında değişmesi ve özellikle son sınıfların bu müfredata göre sınavlara hazırlanması zor.
DETAYLAR ARALIKTA
Dijitalleşme hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Çocuklarımız artık dijital bir dünyaya doğuyor. Bu sayede her şeyi çok daha hızlı öğreniyor ve kavrıyorlar. Ancak uzmanlar, dijital dünyanın özellikle de çocuk ve gençler için bir de karanlık yüzünün olduğuna dikkat çekiyor. Bu karanlık yüzde saklı olan tuzaklardan biri de siber zorbalık. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Ali Murat Kırık, “Siber zorbalık, genellikle internet ortamında ve akıllı telefonlar aracılığıyla gerçekleşiyor. Özellikle gençler ve çocuklar arasında yaygınlaşan bir sorun. Üzülerek söylüyorum; siber zorbalık mağdurların fiziksel ve duygusal sağlığını olumsuz yönde etkiliyor, ruhsal çöküntüye neden olabiliyor. Aile iletişiminin sağlıklı olmadığı ortamlarda daha hızlı ortaya çıkıyor. Ancak bununla mücadelede on altın kural var” diyor. Doç.Dr. Kırık, çocukları ve gençleri koruyacak 10 kuralı şöyle sıralıyor:
1- BİLİNÇLENDİRME: Gençlere ve çocuklara, çevrimiçi zorbalığın ne olduğunu ve nasıl gerçekleştiğini anlatmalı, internet ortamında kötü niyetli kişilerin olabileceğini söylemeliyiz.
2- GÜVENLİ İNTERNET KULLANIMI: Yeni nesile interneti nasıl güvenli bir şekilde kullanabileceklerini öğretmeliyiz. Örneğin; kimlik bilgilerini paylaşmamaları, tanımadıkları kişilerle iletişim kurmamaları ve eğer siber zorbalığa uğrarlarsa ne yapmaları gerektiğini bilmeliler.
3- GİZLİLİK AYARLARI: Sosyal medya ve diğer internet platformlarında gizlilik ayarlarını doğru bir şekilde yapılandırmalılar. Hangi bilgilerin paylaşılabilir, hangilerinin gizli olduğunu bilmeleri gerekir..
4- ŞÜPHELİ İÇERİKLERİ BİLDİRME: Kötü veya rahatsız edici içerikleri hemen ailelerine bildirmeliler. Aksi takdirde bu durum ciddi problemlerle karşı karşıya kalmamıza sebebiyet verebilir.
5- DUYARLILIK EĞİTİMİ:
TÜRKİYE’de ilk defa İstanbul Kültür Üniversitesi Adalet ve Suç Psikolojisi Laboratuvarı, çocuk yaşta bireylerin suçtan korunması için çalışmalar yapıyor. Laboratuvarın Direktörü Doç. Dr. Ayhan Erbay, normalde çocukları suçtan ve yanlıştan koruması beklenen okulların geleneksel rolünün değişip değişmediğini 113 lisans öğrencisiyle araştırıyor. Ve yapılan ön çalışmalar, okulların suçu önleyici değil maalesef tam tersine suçun yaygınlaşmasına neden olan bir takım dinamik risk faktörleri barındırdığını ortaya koyuyor. Doç. Dr. Erbay, “MEB’in ve ilgili müdürlüklerin okullarda acilen önlem alması gerekiyor” diyerek okullarda suçların azaltılmasına yönelik 15 önerisini şöyle sıralıyor:
1- DIŞLAYICI YAKLAŞIMI TERK EDİN: Sınıf düzenini bozma, öğretmen desteğini reddetme, zayıf motivasyon, akademik başarısızlık gibi nedenlerle cezalandırılan veya okulda kötü öğrenci olarak kabul edilen çocuklara yönelik dışlayıcı yaklaşım acilen terk edilmeli.
2- HEMEN OKULDAN ATMAYIN: Yıkıcı davranışlara sahip veya yerinde duramayan öğrenciler uzaklaştırma yerine sınıf içinde yönlendirilmeli. Okuldan uzaklaştırma öncesinde çocuğa tamamlaması için farklı görevler vermek ve iyi davranışı teşvik edecek bir ödül sistemi kullanmak gibi yollar denenmeli.
3- ÖTEKİLEŞTİRMEYİN: Bir eğitim kurumu içinde yaptırım gören çocukların okuldaki diğer akranları, öğretmenleri ve veliler tarafında da ötekileştirilmesi, izole edilmesi riskli davranışları ve beraberinde suç davranışını getirir.
4- ŞİDDETİ ÖNLEYİCİ TASARIMLAR YAPIN: ‘Okulda şiddet’ fail ve mağdurun dışında tüm okul atmosferine doğrudan etkisi olan bir durumdur. Şiddet davranışlarını azaltmaya yönelik her türlü program, iç yapısı birbirinden farklı her okul için ayrı ayrı tasarlanmalı.
5- SUÇ VE ŞİDDETE EĞİLİM TAHMİN EDİLEBİLİR: Çocukların suç veya şiddete eğilimli olup olmadığı tahmin edilebilir. Aile içi şiddete maruz kalmak, uyuşturucu kullanan arkadaşı olmak, öfke kontrolüne sahip olmamak, alkol ya da uyuşturucu madde kullanmak, okuldan kaçmak, sık sık kavga etmek suç ve şiddete yatkınlık konusunda kolayca tespit edilen risk faktörleridir. Eğitimciler bu konularda özel eğitimlerden geçirilmeli.
6- ÇOCUĞUN KENDİNİ GÖSTERME ÇABASINA DİKKAT:
Zanzibar Devlet Başkanı Hussein Ali Mwinyi uzun yıllar önce üniversite tahsili için Türkiye’ye gelmiş ve burada Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olmuştu. Tıp fakültesinde İslam Kalkınma Bankası bursuyla 1985-1991 yılları arasında okuyan genç Mwinyi diplomasını aynı zamanda hocası olan o dönemin rektörü Prof. Dr. Orhan Oğuz’un elinden almıştı. Aradan yıllar geçse de İstanbul’da geçirdiği öğrencilik yıllarını hiç unutmadı. Yıllar sonra Türkiye’ye geldiğinde de aklında yine tıp fakültesinde okurken biriktirdiği anılar ve 2021 yılında hayata veda eden hocası Prof. Dr. Orhan Oğuz vardı.
ESKİ GÜNLERİ YAD ETTİ
Mwinyi, Prof. Dr. Sedefhan Oğuz’a öğrencilik anılarını anlattı.
Başkan Mwinyi, Prof. Dr. Oğuz’un kızı Prof. Dr. Sedefhan Oğuz’u ziyaret ederek, üniversite yıllarındaki anılarını paylaştı ve Türkiye’de okumaktan duyduğu memnuniyetini dile getirdi. Türkiye’de bulunduğu yıllar boyunca çok güzel zaman geçirdiğini Prof. Dr. Oğuz’a aktaran Mwiyni, eski hocasının kızıyla kendi eşi ve kızını da tanıştırdı.
Mwinyi, 2020 yılında Zanzibar Devlet Başkanı oldu.
‘ÇOK GÜZEL ANILARIM VAR’
2004 yılından beri dünyanın en iyi üniversitelerini seçen THE 2024 sıralamasında Türkiye’nin ABD (169), Japonya (119), Birleşik Krallık (104), Hindistan (91), Çin (86) ve Rusya’dan (78) sonra 7’nci en iyi temsil edilen ülke unvanı almasının ardından YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar’a bu başarının arkasındaki nedenleri sordum. İşte Prof. Dr. Erol Özvar’ın yanıtı: “Üniversitelerimizin uluslararası görünürlüğünü artırmak için başta büyük veri projesi olmak üzere pek çok projenin stratejik bir hedef olarak uygulanmasına rehberlik ediyoruz. Uluslararası etkileşimi artırmak, sıralamalarda üst sıralara çıkmak için yapılması gereken akademik faaliyetleri belirlemek adına özel çalışma grupları oluşturuldu. Üniversite işleyişini esas itibarıyla akademik performans ve üretkenlik üzerine inşa etmek için yönetimler ile tam bir eşgüdüm içinde çalışıyoruz. Bütün adımlarımızı bu stratejiye uygun olarak atıyoruz.
AMACIMIZ NİTELİĞİ ARTTIRMAK
Üniversitelerimizin uluslararası sıralamalardaki bu başarısını takdirle karşılıyoruz. Ancak eğitim öğretim ve araştırma çıktılarının niteliğini daha da artırmak temel hedefimiz. Kurumlarımız bu hedeflere odaklandığı sürece, niteliklerini artıracaklarına ve başarıya ulaşacaklarına inancımız tam. Uluslararasılaşmaya önem veriyoruz. Son yıllarda dikkate değer adımlar attık. Uluslararasılaşma, akademik üretkenlik ve araştırma kalitesini artırmaya odaklanarak, önümüzdeki yıllarda uluslararası sıralamalarda daha fazla üniversite ile temsil edilip, daha üst noktalara ulaşmanın önünde bir engelin olmadığını düşünüyorum.
Hedefimiz sadece uluslararası sıralamada öne çıkmak, ilk 100’e 500’e girmek değil. Bunları tabi arzu ediyor, önemsiyoruz ancak özellikle amacımız üniversitelerde araştırma ekosistemini güçlendirmek ve nitelikli insan yetiştirilmesini sağlamak. Zaten bunun çıktısı olarak uluslararası sıralamada da öne geçiyoruz.”
1- ARAŞTIRMA KAYIPLARI ÖNLENDİ: Üniversiteleri daha görünür kılmak için öncelikle araştırma ve yayın verilerinin doğru bir şekilde ortaya konması gerekiyordu. Büyük veri konusunda farkındalığın arttırılması için büyük çaba sarf ediyoruz. Verisine sahip çıkamayan, üniversitesine sahip çıkamaz. Bu amaçla 2022’den itibaren YÖK Üstün Başarı ödülleri arasına dijital dönüşüm ve büyük veri kategorisi ekledik. Araştırma ve yayın verilerinde ciddi kayıplar vardı. Son iki yılda farkındalık oluşturduk, araştırma üniversiteleri bünyelerinde veri kayıpları asgariye düşürüldü. Yapılan araştırma ve yayınların gerçek durumu yansıtması için “Veri Ofisleri”nin kurulmasını önemsiyoruz. Aralarında ODTÜ, İTÜ ve Sabancı’nın da bulunduğu 8 üniversitenin katılımıyla büyük veri projesi pilot olarak başlatıldı. Bunu diğer üniversitelere yaygınlaştıracağız.
2- YABANCILARLA ORTAK ÇALIŞILDI: Üniversitelerin uluslararası görünürlüğünün artırılması için iletişim ağlarının genişletilmesi gerekiyor. Daha çok uluslararası projede yer almalılar. Öğretim elemanlarının dünyanın önde gelen üniversitelerde meslektaşları ile ortak çalışmalarını teşvik ediyoruz. Ufuk Avrupa Programı kapsamında daha fazla üniversitenin proje yapması için TÜBİTAK ile iş birliği yapıyoruz.
3- 200 ÖĞRETİM ÜYESİ YURTDIŞINA ARAŞTIRMACI OLARAK GİTTİ:
Doç. Dr. Murat Mücahit Yentür, İstanbul’un yeni milli eğitim müdürü. Yani 3 milyon öğrencisi, 175 bin öğretmeni olan bir kentin eğitimi ondan sorulacak. Dicle nehri kenarında Ahmet Hamdi Tanpınar ve şair Sezai Karakoç’unda bir süre yaşadığı ufak bir Anadolu kasabası olan Maden’de doğdu. Emekçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Yentür, Yalova Lisesi’nden mezun olduktan sonra 1993’te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne girdi. Sonraki yıllarda yüksek lisans ve doktorasını yapan Yentür, “1993’ten bu yana öğrenci olmadığım bir yılım yok” diyor.
YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ
Eğitim yönetimi, fiziki coğrafya, küresel girişimcilik ve liderlik alanında çalışmaları bulunan Yentür, halen İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa’da eğitim yönetimi ve denetiminde yüksek lisans öğrencisi. Doçentliğini de eğitim bilimleri alanında 2023 yılında alan Yentür, çalışma hayatının ve sosyal yaşantının getirdiği yoğunluk içinde zihninin bir köşesinde öğrenci kalmanın kendisini canlı tuttuğunu söylüyor ve bunun yaşama dair güçlü bir motivasyon olduğunu şu sözlerle anlatıyor: “Resmiyetin ötesinde, sürekli okumak, bilgilenmek ve gelişmeleri yakından takip etmek beni günlük rutinin dışına çıkarıyor. Bir eğitimci olarak bu tutumu, sadece kariyer perspektifinden değil, aynı zamanda rol model olma ve hayat boyu öğrenme açısından da değerli buluyorum. Çocuklarımıza ve öğrencilerimize daima hayat boyu öğrenmenin ve kendini geliştirmenin önemini vurguluyoruz. Ancak bu ilkeyi sadece sözlerle değil, davranışlarımız ve eylemlerimizle de yaşamaya çalışıyoruz.”
HER KADEMEDE ÇALIŞTI
Biri ortaokul, ikisi lisede üç çocuk sahibi olan Murat Mücahit Yentür’ün eşi de rehberlik öğretmeni. 48 yaşında olan Yentür, mesleğin her aşamasını deneyimlemiş ve bu deneyimlerini İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nde sürdürecek olan tecrübeli bir eğitimci. 1997’de mesleğe öğretmen olarak başladı, 5 yıl coğrafya öğretmenliği, 5 yıl müdür yardımcılığı yaptı. 2007-2014 yılları arasında Bahçelievler Anadolu Lisesi ve Çapa Fen Lisesi’nde müdürlük yaptı. 7 yıl Şişli İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü görevinde bulundu. İki yıl önce de İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü’ne atandı. 29 Ağustos’ta İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğü görevine başlarken yanında birçok yenilikçi ve dikkat çekici proje getirdi. İşte Yentür’ün eğitime kazandırmayı planladığı projelerden bazıları:
İŞTE YENİ MÜDÜRDEN YENİ PROJELER
HARİKA ÇOCUKLAR
OKULLAR 11 Eylül Pazartesi günü açıldı ve bir haftayı geride bıraktık bile. Geçen bu bir haftalık süre, eğitim dünyasında neler olduğunu bu sene bizi ne gibi yeniliklerin ya da değişikliklerin beklediğini, öğrenci, öğretmen ve velilerin hangi uygulamalardan memnun, nelerden mutsuz olduğunu şöyle kabaca görmemizi sağladı. Benim bu ilk haftada gözüme çarpan önemli konulardan biri sınıf anneliği uygulaması oldu. Sanırım bu uygulama bu yıl yine tartışmaların odağında yer almaya devam edecek. Bilindiği gibi bu uygulamanın amacı özellikle kalabalık sınıflarda öğretmenin yükünü hafifletmek. ‘Sınıf annesi’ olarak görev yapan kişiler çocuklara okula uyum sürecinde ve mesela beslenme saati gibi zamanlarda yardımcı olmalarının yanı sıra öğretmenin bütün velilerle tek tek iletişime geçmesi yerine bir nevi sekreterlik görevi de üstlenebiliyor. Mesela sınıfa lazım olan kırtasiye malzemeleri gibi eksikleri tamamlama konusunda velilerden yardım isteyebiliyor. Ancak bazı sınıf anneleri rollerine kendine iyice kaptırıp, neredeyse öğretmene parmak sallayacak konuma gelebiliyor. İşte bu noktada da uygulama tepkilere neden oluyor.
BAHÇEDE BEKLİYORLAR
Aslında konumları yasal değil. Okul yönetmeliklerinde yer almıyor. Yani Milli Eğitim Bakanlığı bunu yasakladı. Ancak, özellikle kalabalık devlet okullarında ihtiyaç olduğu için okul yönetimi de sınıf öğretmeni de göz yumuyor, hatta sınıf anneliği uygulamasını destekliyor. Öğretmen ve idare parasal konularda velilerle muhatap olmak istemediğinde en büyük yardımcıları sınıf anneleri olduğu için okul kapıları onlara açılıyor. Sınıfın ders dışında her türlü ihtiyacı ile ilgileniyorlar. Çocukların teneffüs, yemek zamanlarında yanlarında oluyor, etkinlikleri takip ediyor, öğretmenin sınıf düzenini kurması için destek veriyorlar.
Özellikle büyükşehirlerde kalabalık sınıflarda etkili olabiliyorlar. Öğretmenle veli arasında köprü kuruyorlar. Örneğin 40 kişilik sınıfta öğretmen her veliyle iletişim kurmak yerine sınıf annesini aracı kılmayı tercih edebiliyor.
PARA TOPLUYORLAR
Bazen diğer velilerin beklenti ve isteklerini öğretmene iletiyor, sınıfın fiziki ihtiyaçlarının karşılanması için para topluyorlar. Kitap mı alınacak, sınıfın bir eksiği mi tamamlanacak işte o zaman sınıf annesi kolları sıvıyor. Sınıf anneleri zamanı ve isteği olanlar arasından öğretmenler tarafından seçiliyorlar. Okulun ilk günleri teneffüslerde sınıfa girerek çocuklara destek oluyorlar, daha sonraki zamanlarda bahçede ya da okula yakın bir yerde bekleyip öğle yemeklerinde sınıfa girerek çocukların beslenmesini destekliyorlar. Okul etkinliklerinde, okuma bayramı, yerli malları haftası gibi dönemlerde öğretmenin yardımcısı oluyorlar. Aslında birçok işe koşturuyor, emek harcıyorlar. Zamanlarının büyük bölümü okulda geçiyor. Tabii bu arada ortak harcamalar konusunda elini cebine atmak istemeyen velilerle cebelleşmek de sınıf annesine düşüyor.
Kuşkusuz eğitim yılının başlamasıyla öğrenci ve velilerin birçoğunda bazı endişeler de var. Çoğu öğrenci yaz tatili boyunca düzenli ders çalışma alışkanlığından uzaklaşmış durumda. Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Engin Deniz, öğrenim yılı başlarken verimli ders çalışma yöntemlerini 15 madde halinde sıraladı:
1- Başarı için cesaretlendirin: Ders çalışma ve başarılı olmak için önce kendinize inanın. Başarılı olduğunuz örnekleri hatırlayın. Örneğin spor alanında çok başarılıysanız aynı başarıyı ders çalışmada da gösterebileceğinizi düşünün.
2- Çalışma ortamını düzenleyin: Çalışma ortamını dikkatinizi dağıtacak nesnelerden arındırın. Sade döşenmiş, fiziksel olarak ders çalışmaya uygun, gürültülü ortamlardan uzak, çalışma dikkatini toplamaya elverişli mekân oluşturun.
3- Ulaşılabilir hedefler belirleyin: Kolaydan zora, özelden genele olan hedefler öğrencilerin ders çalışma isteğini artırır. Örneğin öğrencinin genel hedefi üniversite sınavlarında başarılı olmaktır. Bunun için günlük, haftalık aylık zaman dilimlerinde ara hedefler oluşturun. Ama gerçekleştirebileceğiniz hedefler belirleyin ki motivasyonunuza olumlu katkı sağlasın. Örneğin daha önce ders çalışma alışkanlığınız yoksa günde 5 saat çalışma hedefi koymak gerçekçi olmaz. Önce günde bir saat, ertesi gün bir saat on beş dakika gibi kademeli çalışma hedefleri koymak daha faydalı olur.
4- Çalışma planı oluşturun: Planlı ve programlı çalışma motivasyonu artırır. Hangi zaman diliminde ne yapılacağının kararlaştırılması, aile bireyleri ve öğretmenlerin de bu programa uyarak öğrenciyi desteklemesi önemlidir.
5- Dersi derste öğrenin: Okula düzenli devam etmek, anlatılan konuları dikkatli dinlemek, anlaşılmayanları mutlaka öğretmenlere sormak gerekiyor. Etkili çalışmanın en önemli unsurlarından biri okullardaki akademik görevlerini düzenli bir şekilde yerine getirmektir.
6- Düzenli ders tekrarı yapmalı: