Mümkün

İşte bu alem, dünyamız ve biz..

Haberin Devamı

 

Yaratılış itibariyle tüm olasılıklar alanında anlık bir “mümkün”üz, “hayır”(la) ile “evet”(illa) arasında titreşen.. Manamız Allah tarafından isimlendirilmiş, akseden suretlerimiz biricik, Rahman’ın “İlahi Nefes”iyle her şen yeniden niteleniriz. Bölünmez birlikte(vahdet), çokluk(kesret) görünümlü birleşik mümkünler… Mümkünüz çünkü evet(varlık) ile hayır(yokluk) arasındaki süreç, alanız; Hem devinir, ilişki kurarız. Kah damla(parçacık) kah dalgayız. Taşınan ve taşıyanız…

“Bir gün Kurtuba’da şehrin kadısı Ebu’l-Velid İbn Rüşd’ün huzuruna girdim. Halvetimde, Allah’ın bana açmış olduğu şeyleri duyup öğrendiği için benimle karşılaşmak istiyordu. Duyduklarından sonra şaşkınlığını izhar ediyordu. Babamın arkadaşlarından birisi olduğu için babam, İbn Rüşd’ün arzusu üzerine benimle bir araya gelsin diye bir vesileyle beni ona gönderdi. O esnada bıyıkları terlememiş bir delikanlıydım. Huzuruna girdiğimde sevgi ve saygıyla beni kucakladı ve şöyle dedi: -Evet! Ben de cevap verdim: -Evet! Söylediğini anladığım için sevinci arttı. Sonra sevincinin sebebinin farkına vardım ve ona ‘Hayır’ dedim. Bunun üzerine üzüldü ve sahip olduğu şeye karşı kuşku duydu. Bana şöyle dedi: -Keşf ve ilahi feyizde, işin nasıl olduğunu gördün? Acaba teorik düşüncenin bize verdiği gibi midir? Şöyle cevap verdim: -Evet ve hayır! Evet ve hayır arasında ruhlar maddelerinden, boyunlar bedenlerinden uçar.. Bunun üzerine rengi sarardı ve kendisini sıkıntı bastı, bağdaş kurup oturdu ve işaret ettiğim şeyi anladı”(İbnü’l Arabi - Fütuhat)

Haberin Devamı

Ki mümkünlüğümüzün bir yönü karanlık, diğeri ışık, biri doğa, öbürü ruh; gayb ile şehadet, örtünme ile açığa çıkma.. “Bütün bu zikrettiklerimiz arasında sırf varlığa dönen şey ışık ve ruh iken, sırf yokluğa ait olan ise karanlık ve cisimdir. Bunların toplamı ile de suret meydana gelir” der Şeyh’ül Ekber Fütuhat’ında. “Ya biz bunun neresindeyiz?” derseniz, anlaşılan ne yöne dönersek oluşumuz onca; “Toplam terk edildiğinde, Hak ve halk denilir. Hak sırf varlığa, halk ise(yaratılmış) sırf imkana aittir. O halde alemden yok olan ve kaybolan şey, yokluk yönünü takip eden kısımdır. Geride kalan ve yokluğu mümkün olmayan kısım ise varlık yönünü takip eden şeylerdir”…

Haberin Devamı

Meramın daha iyi anlaşılması için Hazret’in şu cümleleriyle temellendirelim; (Yaradılışta, zıtlıklar alemi boyutunda)“Hak, sürekli ve daima sırf varlık iken, halk sürekli ve daimi olarak sırf imkandır(mümkün). Bir de sürekli ve daimi olarak sırf yokluk vardır. Sırf varlık, ezelde ve ebedde yokluğu kabul etmez. Sırf imkan, ezelde ve ebedde bir nedenle yokluğu bir nedenle varlığı kabul eder. Sırf varlık Allah, sırf yokluk imkansız, sırf imkan ise alemdir. Alemin yeri, sırf varlık ile sırf yokluk arasında bulunur” Velhasıl ayna misali; “Alem, yokluğa bakan yönüyle yokluğu, varlığa bakan yönüyle varlığı kabul eder. Bir kısmı karanlık-ki doğadır-, bir yönü de ışıktır(nur). Bu ise mümküne varlığı veren Rahman’ın nefesidir”…

Haberin Devamı

Şimdi “kuantum” düzleminde devam edecek olursak; "Kuantum alanları, bir olay ile diğeri arasında bilgi alışverişi yaparak uzayı, zamanı, maddeyi ve ışığı meydana getirir. Gerçeklik bir tanecikli olaylar ağıdır; onları birleştiren dinamiğin temelinde de olasılık vardır; iki olayın gerçekleşmesi arasında uzay, zaman, madde ve enerji, bir olasılık bulutu içinde erir"(Carlo Rovelli-fizik kuramcısı).. O halde, Hz.İbn-i Arabi’nin Kuran ayetleri ve hadislere dayanarak etraflıca şerh ettiği -birkaç cümlesini yukarıda alıntıladığımız- keşiflerinin izinden gidecek olursak, “olasılık”(mümkünat) diye ifade bulan kavramı aslında basitçe iki temel yöne indirgeyerek değerlendirebiliriz; varlığa yahut yokluğa, aydınlığa yahut karanlığa doğru seyir olasılıkları.. Ve bu olasılıkların türlü gerçekleşme biçimleri… Ki bunlar “olay”lar neticesinde belirginleşmektedirler, dolayısıyla “olay” kavramı da açıklanmalı. O da fakire göre; “Allah’ın, tek kaynaktan çıkmaları bakımından ‘dolaşıklık’a(entanglement) sahip esma; isim, sıfat ve fiillerinin birbiriyle olan ilişkiselliklerinin çeşitlenerek fark edilebildiği alanlar” olsa gerektir…

Haberin Devamı

Varoluş açısından (“taneciklilik” ve “belirsizlik” prensipleri yanında) kuantum fiziğinin öne sürdüğü üç asli prensipten biri de “ilişkisellik”tir. “Her şey ilişkiseldir. Elektronlar her zaman var olmaz. Yalnızca etkileştiklerinde var olurlar. Bir noktada bir şeye çarptıklarında maddeleşirler. Bir yörüngeden diğerine yaptıkları ‘kuantum sıçramaları’ gerçek olabilmeleri için tek yoldur. Bir elektron, bir etkileşimden diğerine yapılan sıçramaların toplamıdır. Kimse ona dokunmadığında bir elektron hiçbir yerde değildir”(Werner Heisenberg)

Ve akabinde Rovelli’nin açımladığı gibi; “Kuram bir parçacığın nerede olduğunu değil, ‘diğerleri’ tarafından nerede görünür kılındığını belirtir(bkz.çift yarık deneyi, peki “bir’den bir zamanda ancak bir çıkabilir” ilkesince nedir diğerleri?..). Var olan şeylerin dünyası, olası etkileşimler dünyasına indirgenir. Gerçeklik etkileşime indirgenmiştir, ilişkiye indirgenmiştir. İlişkiye giren şeyler nesneler değildir, nesne kavramını doğuran şey ilişkilerdir(ve buna bağlı olaylar)”… Nitekim; “Nesneler bu temel olayların olmasıyla meydana gelmektedir. Dalgalar ve diğer tüm nesneler gibi (bir bakıma)biz de bir olay akışıyız” Bağlaşık.. Şeyler değil süreçler…

Haberin Devamı

Bir süreç bir etkileşimden diğerine geçişse… Allah indinde birden biredir. Ve “Allah, mutlak birliği yönünden bütün birlerle beraberdir”. Burada belirmişliği oluşturan biliştir(bkz.tevhid makamları). Zaman ise bizim bilgisizliğimizdir. Bizim açımızdan zaman, sahip olmadığımız bilgidir(perde olabileceği gibi yönelişimizdeki hareketliliği açıklamak bakımından ussal düzlemimizde faydalı bir kavramdır). Keza her bilgi doğası gereği ilişkiseldir(şu üçlemeyle açıklanır: ‘Bilen’, ‘bilinen’ arasındaki ‘bilme’ işlemi/alanı/zamanı…); bu nedenle hem öznesine hem nesnesine bağlıdır. Bu ilişkisellik bir cezbe meydana getirir. Ancak gölgeler(tersi) de sözkonusudur. Evren ve içindekiler, olasılıklarındaki belirsizlik ilkesi gereği arada titreşmektedirler(bir başka deyişle de O’nun Azametli İsmi karşısında..). Sanki kendilerini müstakil(bağımsız) varlık olarak gördükleri an cehaletin gölgesinde “la ilahe” gereği yok olmakta, “illallah” gereği Yaradan tarafından -lutfen- var edilmektedirler. Biz de bu sürekli tecrübeyi -farkındalıkla- tekamül vesilesi kılma gayretindeyiz.. “Göklerde ve yerde olanlar, O’ndan isterler(dilerler). O hergün(her an) bir şe’n(ayrı bir tecelli, yeni bir oluş) üzerindedir”(Rahman 55;29)

Dolayısıyla insan odur ki -mümkün olan nicelikleri(quantum) içersinde- aslında, ilişkisi niteliğince değerlenir. Demek tüm imkanını Rahman’ın nefesini alabildiğince içine çekmek üzere kullanan neticede, yaşadığı gerçek ilişkinin cezbe ve feyiziyle öyle bir sıçrar ki, “Kamil İnsan” vücudunda artık ölmemecesine “Hakikat”te dirilir… Anlayabilene aşk olsun! Hu

Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ

+ konu haftaya devam edebilir, etmeyebilir de…

+ yararlanılan kaynaklar: “Gerçeklik Göründüğü gibi değildir-Carlo Rovelli-Can y.-ç.Tolga Esmer”, İbnü’l Arabi/Zaman ve Kozmoloji-Muhammed Hacı Yusuf-Nefes y.-ç.Kadir Filiz”

 

Yazarın Tüm Yazıları