Kurthan Fişek: Erken seçim paklar ama, o cesaret kimde?







Kurthan FİŞEK
Haberin Devamı

BÜYÜK haberlerin arkasında mutlaka ince hesaplar vardır. Yanlış anlamayın, kabahat kesinlikle gazetecide değil... O haberi sızdıranlarda... Haber haberse soruşturulur, doğruysa, ciddiyse, gazeteci yazar. Yazmak zorundadır.

Şükrü Sina Gürel otuz yılı aşkın süredir dostluğunu, sevgisini paylaştığım bir insandır. Profesörlüğü bırakıp politikaya atıldığında çok üzülmüş, üzüldüğümü de kendisine söylemiştim.

Bir hafta önceydi.

Siyasi kulislerde ‘‘Ecevit'e Veliaht Aranıyor’’ dedikoduları dolaşıyor, Şükrü'nün adı geçiyordu.

Geçiyordu, çünkü, hem dış politikada, hem özelleştirme konusundaki kabine içi tavırlarıyla yıldızı yükseliyor, parlıyordu.

‘‘Bülent beyden önce ben giderim!’’ dedi, hiç bir talep ve beklentisinin olmadığını söyledi.

Bilirim, tanırım, siyasi ihtirası yoktur.

İşini bilir, çok da iyi yapar.

Akademisyenken de öyleydi, politikacıyken de öyle...

Derken, şu ‘‘son olay’’ çıktı. Basına kim sızdırdı acaba?

* * *

Çeyrek asır önceydi, Hasan Fehmi Güneş çok başarılı bir içişleri bakanıydı. Ankara'daki Mısır büyükelçiliğini basıp bir sürü masum insanı rehin alan teröristlere tek başına gitmiş, teröristleri teslim olmaya ikna etmiş, rehineleri serbest bırakmıştı.

Yıldızı hakkıyla parlamıştı Güneş'in...

‘‘CHP'nin bundan sonraki lideri Güneş'tir!’’ deniliyordu.

Küçük kuşlar haberi sızdırdı. Hafta Sonu dergimiz de durumu tesbit etti.

Haberdi, bomba gibi haberdi, çünkü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne göre, ‘‘Kamuya málolmuş kişilerin özel hayatı olmaz, olamaz!’’

Bir sanatçı hanımla asansörden inerken yakalandı.

En başarılı olduğu, daha bir sürü başarıya imza atacak durumdayken, istifa etmek zorunda bırakıldı.

Ben gazeteciyim, doğruluğuna inanıyorsam yazarım.

Ama, bu haberler, bu duyumlar gökten zembille inmiyor. Bazı ‘‘güvenilir kaynaklar’’, kendi iç ve içten pazarlıkları yüzünden sızdırıyor.

İki örnek olaya bakarak, bilin bakalım kim?

* * *

1981 anayasasının geçici 15'inci maddesi değiştirilecek...

O maddeye göre, 12 Eylül 1980 tarihinden yeni TBMM'nin oluştuğu güne kadarki hiç bir suç dosyası işleme alınamıyordu.

Belki yine de alınamaz, ‘‘zamanaşımı’’ diye bir şey var, ama, dönemin havacı paşası Tahsin Şahinkaya'nın Merzifon'daki babadan kalma gecekondusunun bu kadar büyük bir servete nasıl dönüştüğünü de merak etmiyor değilim...

Tam bunları konuşacaktık, ‘‘28 Şubat ihbarı’’ yapıldı.

Ağzı olan konuşmaya başladı. Bülent Ecevit girdi devreye... Mesut Yılmaz askeri suçladı, asker cevapladı.

İş ‘‘asker-sivil çatışması’’ hálini aldı.

Daha doğrusu o hále getirildi.

Düğmeye kim bastı?

Bana sorarsanız, 12 Eylül sonrasının ‘‘hüdá-i zabit’’ partileri...

* * *

Haaaa! Noolacak şimdi?

12 Eylül anayasasının değiştirilmesi unutuldu.

Eski dosyalar gündeme gelmeyecek, herkese eğlence çıktı, çıkartıldı.

Bu haftayı da böyle geçiriyoruz.

Bu meclisi erken seçim paklar, ama, kimin ne haddine, cesaretine?

Yapılan kamuoyu araştırmalarına göre, mecliste temsil edilen partilerin hepsi ulusal oy barajı sınırında gidip geliyor.

Ya dışarıda kalanlar?

Onlar da ‘‘feminen’’ takılıyor.

Yazarın Tüm Yazıları