Zonaro’nun kapısına bir levha asmalıyız

Erol Makzume'yi tanımıyorum ama İskenderun'lu Levanten bir aileye mensup olduğunu ve isminin bir zamanlar en yüksek vergi ödeyenler listesinde geçtiğini biliyorum.

Makzume, aşağı yukarı üç senedir bir Zonaro sergisi yapıp kitabını basmak üzere uğraş veriyordu. Neyse ki uğraşları bir neticeye vardı. Demek ki insanoğlu sebat ederse bütün istekler yerine gelebiliyor. Hayalini, en nihayet Yapı Kredi Bankası ile gerçekleştiriyor.

Sergiyle birlikte hazırlanan Zonaro kitabı daha çıkmamıştı ama bana kitabın yayına hazırlanmış kopyalarını yolladılar ve bir kısmını okumak imkanını elde ettim. Okuduğum zaman Zonaro ve çevresinin çok güzel bir entelektüel ortam içinde olduğunu gördüm ve ‘‘Acaba o devirde yaşamak ister miydim?’’ diye de kendi kendime uzun uzun düşündüm.

Fausto Zonaro 18 Eylül 1854'de Padova'nın Masi kasabasında doğmuş. Yoksul bir ailenin çocuğuymuş. Resim yapma kaabiliyetini keşfeden babası eğitimini ressam olması yönünde teşvik etmiş. Ders de veren Zonaro, talebesi Elizabetha Pante'ye aşık olmuş. Edmondo De Amicis'in İstanbul hakkında yazdığı kitabı okuyarak Istanbul'a gelmeye karar vermişler. O devirde bir kız ve bir erkek el ele tutuşarak yola çıkabiliyorlar, ne kadar enteresan?

Bir müddet İstanbul'da, Yüksekkaldırım'da tuttukları odada kalmışlar sonunda evlenmeye karar vermiş ve St. Esprit Kilisesi'nde, yani Dame de Sion Fransız Lisesi'nin içindeki kilisede evlenmişler.

Bir kadın kocayı rezil de eder, vezir de. Eliza son derece akıllıymış, hayatı boyunca kocasına yardım etmiş. Beş çocukları olmuş ve beşi de İstanbul'da doğmuş ama bazıları yaşamamış.

Zonaro, ilk etapta İstanbul'un hariciye erkánı tarafından gerek resim yaptırılarak, gerekse yaptığı resimler satın alınarak ayakta tutulmaya çalışılmış. Çok parasızlık çekmişler. Buna mukabil karısı da bir Fransız tiyatro artisti olan Osman Hamdi Bey ve ailesi, Teşrifat Müdürü Münir Paşa, Hoca Ali Rıza Bey ve Celal Esad Arseven gibi isimler, hepsi Zonaro ile dostluk kurmuş ve oldukça iyi entellektüel bir grup meydana getirmişler. Teşrifat Müdürü Münir Paşa vasıtasıyla saraya takdim edilen Zonaro, kısa zamanda ‘‘Saray Ressamı’’ ünvanını almış ve kendisine Sultan İkinci Abdülhamid tarafından pek çok nişan takılmış, üstelik Beşiktaş Akaretler'deki 50 numaralı bina da armağan edilmiş. Ben, bu bilgiyi bu kitaptan edindim. Bir Beşiktaş Belediye Meclisi Üyesi olarak bu binanın kapısına ‘‘Fausto Zonaro burada yaşamıştır’’ diye bir levha asıp halkımızı da bilgilendirmemiz lázımdır. Viyana'ya gitttiğinizde, her kapıda bir levha görüp o binalarda kimlerin yaşadığını öğrene öğrene gezersiniz. Bizim ülkede kadir bilmek diye bir mefhum olmadığı için, bu kadar önemli isimlerin yaşadığı binalara sahip olmamıza rağmen, kapılarına bir plaka çakmak aklımıza gelmez.

Jön Türkler Sultan Abdülhamid'i sürgüne zorladıkları zaman, Enver Paşa'nın yakını olmasına rağmen Zonaro ve ailesi de ne günahları varsa İtalya'ya dönmeye mecbur edilmişler ve San Remo'ya yerleşen Fausto Zonaro, 19 Temmmuz 1929'da hayata gözlerini yummuş.

Zonaro'nun ressamlığı hakkında ahkám kesecek değilim fakat belirtmek istediğim bir iki nokta var. Bir kere, dört teknikle de resim yapmış ki, çok az ressam üç ve hatta dört tekniği bir arada kullanmıştır. Zonaro'nun sergisine giderseniz hem suluboya, hem yağlıboya ve hem de pastel kullanmış olduğunu farkedeceksiniz. Arada dördüncü teknik olarak kara kalemle yapılmış çok hoş resimler de bulunuyor.

İkinci özelliği ise, çok iyi bir portre ressamı olması. Zonaro herhalde mutlu bir hayat geçirmiş ki, resmettiği bütün kadınlar güleryüzlü, mutlu ve insanın içini açacak gibi tebessüm ediyorlar. Doğrusu ben de evime tablo astığım zaman içimi karartan konular istemiyorum.

Kitap çok sade bir dille oldukça derinlemesine araştırılarak yazılmış. Öyle anlamsız edebi ve sanatlı kelimelerle dolu değil ve size İstanbul'un bir zamanından hoş bir kesit veriyor.

Zonaro sergisini gidip gezin. Pek çok eser ressamın ailesine ait ve İtalya'dan gelmiş. Kitaptan da mutlaka alın, zira Istanbul yaşamını sizlere yansıtıyor.
Yazarın Tüm Yazıları