Yalçın Granit

Basketbolcunun gayesi her gün daha iyi oyuncu olmaktır

16 Nisan 2012
Geçen haftaki yazımda düşündüklerimi, fikirlerimi iyi açıklayamadığımı gelen yorumlardan anladım. İyi anlatamadığım iki konu var.

İlki siyah koçlarla ilgili. Diğeri ise iyi oyuncu ile büyük oyuncu farkı konuları. Bugün artık Türkiye’de basketbolumuzda savunma sorun olmaktan çıktı. Hemen her takımımız, oldukça iyi ve sert savunma yapabiliyorlar. Eskiden hücumdaki en iyi oyuncularımız bile savunmayı tenefüse çıkma sayıp, savunmada dinlenmeyi seçerlerdi. Hatta farkında olmadan, sıkıntıdan “Şu savunma bitse de artık hücumda geçsek” diye beklerlerdi. Başta Tanjevic ve Yugoslav kökenli koçlar, kenarda durmadan bağırıp, çağırarak savunmada tetik (alert) olmayı ve savunmaya odaklanmayı basketbolumuza eklediler. Savunma giderek savaşma anlamına doğru ilerliyor. Ama hücumda Avrupa’nın zirvesine çıkmak için, büyük yıldız oyunculara ihtiyacımız var. Bunu gerçekleştirmede zorlanıyoruz. Oyuncu yetiştiriyoruz ama onları yeteneklerinin tümünü kullanacak kadar geliştiremiyoruz. Bunun çaresinin yıllardır (oyuncu geliştirme koçu) uygulamasının yerleşmesi olduğunu söylesek de henüz bu konuda bir gelişme yok. Bu yüzden de birçok iyi oyuncu yetiştiriyoruz ama sıra büyük oyuncularımızı saymaya geldiğinde birbirimize bakıyoruz. Hele bugün, giderek artan yabancı oyuncu sayısı yüzünden büyük oyuncu yetiştirmek daha da zor. Bunun için kestirme ama etkili yeniliklere ihtiyacımız var.

 

Türk çocuğunun şutu iyi ama Avrupa’da gençlerin şuta yatkın olduğu birçok ülke var. Savunma geliştikçe boş şut pozisyonu bulmak giderek zorlaşıyor. Bu yüzden dribblingle adam geçme, sürat ve yön değiştirme gibi birçok hüner ve mahareti geliştirmemiz şart. Hep söylüyoruz. Sadece biz değil, bütün Avrupa’daki beyaz oyuncular genç takımlarında yeteri kadar 1e1 oyuna konsantre olmadıkları için, kendilerine sayı fırsatı yaratmakta zorlanıyorlar. Siyah oyuncular ise çocukluklarından itibaren sadece sahada değil arsalarda bile 1e1 oynayarak büyüyorlar. Adale yapıları olarak zaten çabuklar. Çabukluğa top kullanma yeteneklerini geliştirip, eklediklerinde tutulması çok zor oyuncu oluyorlar. Bugün ABD’de kolej takımlarının tümünde en az 8–10 tane siyah oyuncu var. Basketbol siyahların sporu olma adına hızla ilerliyor. Avrupa’da bu henüz çok belli değil. Ama bir gün yabancı oyuncu sayısı sınırı kaldırılırsa Avrupa’da da takımların rengi siyah olabilir. Bu yüzden ben Türk çocuğuna, siyahların 1e1 adam geçme yeteneklerini eklemekten yanayım. Ben Türk çocuğunun 1e1’ini geliştirirse, basketbolumuzun Avrupa’nın en iyisi olacağına inanıyorum. Bunu Türk koçlarla yapmak çok zor. Zira Türk koçlarda oyunculukları sırasında bu özelliklerini geliştirmenin fırsatını bulamamışlardı. Ben, siyah asistan koçları getirirsek, onlara maçlarda hiçbir yetki verilmesinden yana değilim. Maçlara çıkmasalar bile bir şey kaybetmeyiz. Ama gençlerimize hafta arası hele ölü mevsimde karşılıklı oynayarak çok fayda sağlarlar. Tekrarlıyorum 1e1’i anlatarak, film göstererek öğretemiyoruz. Bunun en geçerli yolu siyah asistan koçlarla karşılıklı oynamaktır

 

AMAÇ DAHA İYİ OLMAK

 

İkinci konu ise en az bu kadar önemli. Biz artık gençlerimizin yeteneklerinin tümünü kullanmalarını sağlayamıyoruz. Oyuncu yetiştiriyoruz ama oyuncu geliştirip, onları iyi oyunculuktan, çok iyi oyuncu (büyük oyuncu) seviyesine çıkartamıyoruz. Bu yüzden de gençlerimiz yeteneklerinin tümünü kullanmadan yaşlanıp, basketbolu bırakıyorlar. Yeniliklere açık olmalıyız. Yeteneklerinin tümünü kullanmanın yolu gençler için (kendilerini tanımakla) başlıyor. Hep söyleniyor, bugün antrenmanları filme almıyor ve istatistik tutmuyorsanız, boşuna antrenman yapmayın deniyor. Ben, Türkiye’de antrenmanlarının filme alındığı bir kulüp henüz duymadım. Salona çıkıp oynamak ile sert ve sıkı antrenman arasındaki farkı artık anlamalıyız. Oynama ile çalışma arasındaki ortak yan, terlemedir. Oyuncu terlediği her gün iyi çalıştığını zannediyor, hâlbuki terleme yetmiyor.

 

Yazının Devamını Oku

Siyah-beyaz farkı

9 Nisan 2012
Geçtiğimiz hafta bizi motive eden gururlandıran kulüp takımımız bandırma Kırmızı oldu. Bandırma Kırmızı’nın, Anadolu Efes maçındaki mücadelesi performansı görülmeye değerdi.

Ama bu maçın sonunda, Türk oyuncuların çoğunlukla olduğu Bandırma Kırmızı’dan başka yabancılara dayanmayan, genç Türk oyuncuların gelişimini müjdeleyen başka bir takımımız ne zaman sahalarda gözükecek diye de düşünmeden edemedik.

Bizi diğer düşündüren olay da gerçekleşti. Türkiye’de yapılacak Euroleague final four serisinde iki Yunan takımı Panathinaikos ve Olympiakos yerlerini aldılar. Bazı gerçekleri görmemiz gerek. Biz hep “Beko Basketbol Ligi, İspanya’dan sonra Avrupa’nın en güçlü ligidir.” diye övünüyoruz. Haklıyız da. Ama bu güçlü ligin arkasında yabancı oyuncuların bulunduğunu görmemiz gerek. Spanoulis ve
Diamantidis gibi ki Yunan oyun kurucu takımlarını final foura taşıyorsa, bizim de artık bazı gerçekleri görmemiz ve çare aramamız lazım. Daha açık konuşayım. Biz genç Türk oyuncuları iyi oyuncu yapabiliyoruz ama hayranlıkla izlenecek büyük oyuncu seviyesine çıkaramıyoruz.

“Bizim süper yıldızlarımız NBA’de.” diyorsanız bence NBA maçlarını yeterince izlemiyorsunuz demektir. Dün gece Ömer Aşık’ı seyrettim. Koçu, Ömer’i sahada sadece savunmadaki cesareti yüzünden oynatıyor. Hücumda Ömer oyunda kaldığı sürece, ona kimse tek bir pas bile vermedi. Özetle, Ömer’in hücumda eline topun değmesi için, onun hücum ribaundunu alması gerekiyor. Zaten o da ribaunttan aldığı topları hemen yanındaki arkadaşına veriyor.

Yazının Devamını Oku

Acele mi, çabuk mu? (Videolu)

4 Nisan 2012
Karar şut makinesinde.

Kadınlar Avrupa Kupası Final Serisi’ndeki iki takımımız Galatasaray ve Fenerbahçe ile gururlandık. Ama erkekler Euroleague Final Four’u yaklaşırken, yeniden düşünmek zorunda kaldık. Sinan Erdem’deki Final Four’a ilk ismini yazdıran Yunan takımı Olympiakos oldu. İkinci Yunan takımı Panathinaikos ise kapıda bekliyor. Bir gün Yunan basketbolu için yazı yazmak zorunda kalacağım hiç aklıma gelmezdi. Ama iki Yunan takımını Euroleague Final Four’unda görürsek, bugüne kadar onlardan hiç bahsetmeyişimizin yanlış olduğu ortaya çıkacak

Yunan takımlarının bizi düşündüren yanı başarılarının siyah Amerikalı oyunculara bağlı olmayışı. Bugün Final Four’a kalacak gibi gözüken 4 Avrupa takımında da Yunan oyun kurucular var. Spanoulis, Avrupa’daki ikili sıkıştırmalar arasından geçebilecek kadar iyi dribbling yapan tek oyuncu. Diamantidis, Panathinaikos’un lideri. Zisiz ve Papaloukas ise oynadıkları Maccabi ve Siena’nın en önemli oyuncuları arasında. Bizimde NBA’de oynayan 6 oyuncumuz var. Ama bunların hiçbiri oyun kurucu değil. Hep söylüyoruz. Artık sadece kulüp takımları değil, ülke basketbolları da oyun kurucularıyla ölçülüyor. Bugün bizde Kerem Tunçeri’den başka oynadığı takımın sorumluluğunu taşıyacak başka bir oyuncu yok.

Ben, Anadolu Efes’in Yunan koç Zouras ile anlaşıp, takımın başına Yunan bir koç getirince hem şaşırmış hem de üzülmüştüm. Zouras’ın savunmadaki başarısını canlı görebilmek için bu hafta Anadolu Efes - Antalya maçına gittim. Gerçekten de Efes’in savunma dozunda artış var. Devamlı oyuncu değiştirerek, rakibi tüm sahada sıkıştırıp, yıpratıyorlar. Savunma konsantrasyonları yoğunlaşmış durumda. Konsantrasyona hareketi, hatta SAVUNMADA SALDIRMAYI da ekleyip başarılı oluyorlar.

İŞTE ŞUT MAKİNESİ -  WEB TV
Ama bizim basketboldaki sorunumuz yabancı koçlarla değil, yıldız oyuncu yetiştirmekte. Özellikle oyun kurucu yaratmakta zorlanıyoruz. Tüm takımlarımız oyun kurucu mevkiine yabancı oyuncu seçme yolunda süratle ilerliyorlar. Bu hafta 2. lig takımlarından Darüşşafaka - Gelişim Koleji maçını izledim. Gelişim Koleji’ndeki siyah, kısa boylu Amerikalı guard, Gelişim’in 68 sayısının, 33’ünü attı. Ama maçın esas düşündüren yanı, 40 dakika boyunca Türk oyuncuların her hücumda siyah Amerikalı guardı arayıp, topu ona vermek için telaş içinde olmalarıydı. Siyah guard da takımın geri kalan 8 oyuncusunun tamamından fazla top kullandı. Bunu şunun için yazıyorum. Eğer biz 2. kümeden yıldız Türk oyun kurucular bekliyorsak, çok bekleriz. Bu yabancı oyuncu problemine bir çare bulmamız şart. Biz ülkemizin yaptığı organizasyonlarla gurur duyuyoruz ama beklediğimiz çapta iyi oyuncu yetiştiremediğimiz için de üzülüyoruz. Fenerbahçe - Olin Edirne maçını da televizyondan izledik. Fenerbahçe daha iyi bir takım olma yolunda. Play-offlarda bu görülecek. Ben ilk defa kenarda tüm sezon kıpırdamadan oturan yardımcı koç Ertuğrul Erdoğan’ın ayağa kalkıp takıma destek ve moral vermesine çok sevindim. Ama beni esas mutlu eden Olin Edirne’de siyah oyun kurucu sakat olduğu için onun yerine oynayan Mustafa Abi oldu. Mustafa Abi sorumluluk verilince Türk oyuncuların ne kadar başarılı olabileceğini bize ispatladı. Tabi Mustafa Abi için artık çok geç. Ama basketbolda (takımın en kısa boylu oyuncusu oyun kurucu yapılır) diye bir kaide yok. Genç koçlarımıza hep sesleniyoruz, elinizdeki en yetenekli oyuncuyu boyu ne olursa olsun oyun kurucu yapın diyoruz. Basketbolumuzun genç Mustafa Abi’lere çok ihtiyacı var. Türk basketbolunun temelinde, önde gençlerimizin şut yetenekleri geliyor. Avrupa’da en atletik oyunculara sahip değiliz. Ama şuta en yetenekli gençler bizde. Artık Türk basketbolunda savuma diye bir problem yok. Eğer biz şuta yetenekli gençlerimizi dribblingle de üst seviyelere çıkarırsak önümüzde kimse duramaz. Dönelim yine Spanoulis’e. Spanoulis eğer dribblingi ile kendisini sıkıştıran iki oyuncu arasından geçebiliyorsa, bizim çocuklarımız bunu niye yapamasın? Üstelik Spanoulis’in şut stili bozuk. Faul atarken onun topu omzuna yakın, avucuyla tuttuğunu görüyoruz. Türk çocuğunun ise şut stili mükemmele yakın. Yeter ki, yeteri kadar çabuk ve çok sayıda şut atalım. Basketbolda boş kaldığınız zaman hemen şut atıp kaçırılan şuta ACELE, sayıya dönen şuta ise ÇABUK şut deriz. Bu iki terimin kararını çember ve fileler verir. Siz eğer iyi şutörseniz çember size boyun eğer, attığınız şut başarılı ve çabuk şut olur. İyi şutör değilseniz top çemberden geçmez ve yorumcular attığınız şuta acele şut derler. Türk çocuğunun ÇEMBERLERİN, FİLELERİN PATRONU olma şansı büyük.

Şut makinesi Türk oyunculara çok faydalı olacak özelliklere sahip. Dakikada 20, saatte 1200 şut attırarak bizim yavaş geçen antrenman saatlerimizin önüne geçiyor. Ama esas faydası, attığınız şutların kaçının sayıya dönüştüğünü de size bildiriyor. Makinenin yanında, şut atarken tabelasından attığınız şutların kaçının sayıya dönüştüğünü görebiliyorsunuz. Bu tabii şut atan oyuncuda önce gerilim yaratıyor. Çünkü biz şut atmak deyince 50 veya 100 şut atıp giren, çıkana aldırmadan antrenmanı tamamlamaya alışığızdır. Makinedeki sokamadığınız şut sayısı sizi önce korkutuyor, geriyor ama zamanla soktuğunuz şut sayısı arttıkça bu gerilim özgüvene dönüşüyor. Kendinize olan itimadınız artıyor bu özgüveni maçlarda da rahatça sergileyebiliyorsunuz. Daha da önemlisi çalışma sonunda alet size kaç şut atıp, kaç şut soktuğunuzu yazan bir istatistik kağıdı teslim ediyor. Siz böylece yazılı kağıtları bir hafta, bir ay sonra kontrol ederek gelişmenizi görebiliyorsunuz. Makine yarım daire şeklinde 20 yere pas verebiliyor. Ama işaretlerseniz, ard arda örneğin 10 şut sokmadan bir sonraki şut noktasına pas vermiyor ve siz ard arda 10 şut sokmak için uğraşıyorsunuz. Ard arda 10 şut soktuktan sonra rahatlıyor özgüveninizi artıyorsunuz.

Daha birçok yenilik var. Ben öğrendikçe sizinle paylaşacağım.

Yazının Devamını Oku

Rüya gerçek oldu şut tabancası Türkiye'de

26 Mart 2012
Geçtiğimiz hafta hangi televizyon kanalını açsak basketbol maçlarını gördük. NBA, NCAA, Euroleague, Beko Basketbol Ligi maçlarını izleme fırsatını bulduk.

Önce NCAA’ den başlayalım.

Final serisi yaklaştıkça takımlardaki siyah oyuncusu sayısının arttığını gözlemledik. Birbirinden atlet bu siyahi oyuncuların çoğu Avrupa'ya geliyorlar. Dikkatli olalım. NBA’ de bizim oyuncularımızın bazıları artık yaşlandılar. NBA yeni Türk oyuncu bekliyor.

Beko Basketbol Ligi'nde ise en önemli maç Beşiktaş - Banvit maçıydı. Beşiktaş’ta oyun kurucunun ne kadar önemli olduğunu Carlos Arroyo'nun olmayışıyla bir kez daha gördük. Ama iki takımda da o kadar çok yabancı oyuncu ön plandaydı ki, maç yabancılar karması gibi bir izlenim veriyordu. Bu gidişe bir çare aramak ve bulmak durumundayız. İleride sahada tek bir yıldız Türk oyuncu göremezsek şaşırmayın. Beşiktaş için olumlu sayılabilecek tek şey tribünlerin dolu olmasıydı. Daha önemlisi ise Beşiktaş alt yapısından yetişen ve parlak bir gelecek vaat eden 1995 doğumlu Kartal Özmızrak'tı. Banvit için söylenecek çok şey var. Banvit alt yapıya önem veren sağlam temeller üzerine kurulmuş bir kulübümüz. Ama hala yıldız oyuncu yetiştirmekte zorlanıyor. Maçta İzzet Türkyılmaz yoktu. Bence, Banvit'in gerçek başarısı Türk basketbolunda yıldız oyuncu yetiştirmesiyle ölçülmelidir. Banvit kenardaki bilgili, tecrübeli, hırslı, asistan koçları ile Türkiye'nin tartışmasız en iyi teknik kadrolarından biridir. Türk basketbolu onlardan, İzzet Türkyılmaz ve benzerleri ne zaman yıldız oyuncu olacak diye soruyor ve cevap bekliyor.

Bence, İzzet için ilk yapılacak iş ona bir not defteri açmak olacaktır. Bu not defterinde İzzet'in başarılı yanları ve yetersiz vasıfları ayrı ayrı yazılmalır.

Drriplingi, şutu, pası, savunması ayrı ayrı incelenmelidir ve yetersiz yerleri, ne yapılırsa tamamlanır sorusuna cevap aranmalarıdır. Özel çalışmalarla İzzet, yıldız oyuncu olmak yolunda ilerliyor mu sorusuna her hafta sonu not defterindeki notlar incelenerek karar verilmelidir. Detaya girmek istemiyorum. Ama artık dünyada oyuncu geliştirmenin yolu özel not defteri tutmaktan ve oyuncunun antrenmanları filme alınarak onun kendisini tanımasını sağlamaktan geçiyor. Her hafta not defterinde hangi konuda ilerleme sağladığı konusu koçlarla beraber tartışılıyor. Banvit için olumlu haber, onun pilot takımı Bandırma Kırmızı'da mevcut. Bugün basketbolda driplingin en zor yanının, ikili sıkıştırmalar arasından driplinge geçmek olduğunu artık herkes biliyor. Türkiye'de bu hünere sahip henüz hiç bir oyuncu yok. Bunu deneyen ve başarıya yaklaşan 2 genç oyuncumuz var. İkiside Bandırma Kırmızı'da oynuyorlar. Yiğitcan turna ve Şafak Edge bu oyuncular bu anlamda ilk Türk oyuncu olma şansları var. Hep söylüyoruz Türk çocuğunun şut yeteneği yeterli. Ama driplingle adam geçen oyuncumuz hemen hemen hiç yok. Driplingini geliştiren oyuncu, topa teması arttıkça el hassasiyeti kazanıyor ve hassas ellerle daha iyi şut atmanın ve daha iyi pasör olmanın önü açılıyor. Teknik konuya girmek gene istemiyorum. Ama konunun başlığı "İKİ TOP BİR TOPTAN DAHA FAYDALI"dır. Tek topla çalıştığımız hemen her şeyi iki topla çalışmak dripling yeteneğimizin gelişmesi için en kestirme yol, bunu söylemeliyim.

 NBA'da oyun kurucu anlamında bir değişiklik var. Eskiden oyun kurucu için ona koçun sahadaki uzantısı denir ve sahada sadece oyuncu düzenini kurması istenirdi. Şimdi (combo guard) diye yeni bir kavram var. Combo guard sadece oyun kurucu vasıflarına sahip olmayıp skorer guard gibi de oynayabilen oyunculara deniyor. Özetle, ondan gerektiğinde oyuna hakim olması gerektiğinde ise kendisine sayı fırsatı yaratarak skorer guard olması beklenmektedir. Bu anlayışın şuanda NBA'daki en önde temsilcisi Tony Parker. Parker hem takımı yönetiyor, hemde takım sıkışınca skorer guard gibi oynayıp maçın gidişatını değiştiriyor. Bazı maçlarda 20 asist yapıyor, bazılarında ise 40'a yakın sayı atıyor. Combo guardın Avrupa'daki en iyi temsilcisi ise Siena'da oynayan McCALEBB gösteriliyor. Böylece oyun kurucu üzerindeki moral baskı azalmış oluyor. 1 ve 2 numaralar sorumluluğu paylaşılıyorlar. Bizde bu duruma en çok yatkın oyuncular Fenerbahçe'deki Ukic ve Engin Atsür ikilisi.

Yazının başlığında da, rüya gerçekleşti, diye, şut tabancalarının artık Türkiye'de de olduğunu belirtmek istedim. Şut tabancaları şu anda Efes'te ve Galatasaray Kadın Basketbol takımında ve Darüşşafaka'da mevcut. Ben, Darüşşafaka'ya bu imkanı sağlayan Ergün Bey'e, Tuncay Bey'e, Leyla Alaton Hanım'a, Saffet Karpat'a ve Rıza Bey'e yürekten teşekkür ediyorum. Bu aletle her oyuncu dakikada 20 şut atabiliyor bu toplamda, saatte 1200 şut demek. Türk çocuğu bir ayda attığı şut kadar artık 1 saatte şut atabiliyor. Türk Basketbol ekolünün temelinde artık çabuk ve isabetli şut atma özelliği olabilir. Bu makineleri bu hafta daha iyi tanıyıp detayları size ileteceğim,

Yazının Devamını Oku

Avrupa'nın çekişmeli liglerinden biriyiz

19 Mart 2012
Beko Basketbol Ligi'nin en çekişmeli haftalarından birini daha geride bıraktık.

Hep söylüyoruz kimin kimi yeneceği belli olmayan bir ligimiz var. Eğer siz bu kadar çok ‘yabancı oyuncu olmasaydı ligimiz  bu kadar çekişmeli olur muydu’ diye soruyorsanız. Evet haklısınız. Bu konuyu tartışmak gerek...

Yabancı oyuncular ligin kalitesini artırıyorlar. Ama aynı zamanda genç Türk oyuncuların yetişmesinin önünü tıkıyorlar. Bu problem sadece bizde değil. Avrupa'nın birçok ülkesi için de aynı sıkıntı geçerli.

Sonuçta o ülkenin başarısı kazanılan Avrupa kupaları ile ölçüldüğü için kimse yabancı oyuncu transferinden vazgeçemiyor. Ama bir yandan da genç oyuncuların önünü açmak için uğraşıyorlar. Bugün Avrupa'nın bir çok yerinde oyuncu geliştirme ligleri var ve oralarda sadece ülkenin genç çocukları oynatılıyor. Bu liglerde genç oyunculara fırsat tanınıyor.

Bununla da kalınmıyor. Biz de basketbol okulu dendiğinde 8-10 yaşlarındaki çocukları basketbolla tanıştırmak için açılan ücretli okullar var.  Bugün ABD'de oyun kurucu kolejleri hatta pivot oyuncu okulları var. Burada 18-20 yaşında yüzlerce genç oyuncuyu daha iyi oyuncu yapmanın çareleri aranıyor.  Biz de eğer yabancı oyunculardan vazgeçemiyorsak bu yenilikleri uygulamamız gerekiyor.

AKATLAR ARTIK DOLUYOR

Hafta sonu oynanan maçları analiz etmeye önce Beşiktaş ile başlayalım.

Beşiktaş’ta Koç Ergin Ataman, siyah beyazlıları zirve yoluna yerleştirdi. Daha önemlisi ise onun da arzuları arasında en önde yeri olan tribünleri doldurma gayesine erişti. Akatlar artık doluyor.

Ama Beşiktaş için sahadaki 5'te bazen o kadar çok siyah yabancı oluyor ki beyaz bir Türk oyuncu görmek için uğraşıyorsunuz. Beşiktaş'ta genç Türk oyuncuların yetişme ortamını hazırlama görevi yine Ergin Ataman'ın omuzlarında.

Yazının Devamını Oku

Beko Basketbol Ligi 4 takımlı bir lig değil

12 Mart 2012
Geçen hafta BBL’de yaşanan olaylar, bizi istesek de istemesek de hakemler konusuyla yazıya başlamak zorunda bıraktı.

Basketbol, kaideleri bakımından dünyanın en güç sporlarından biridir. Basketbolcu olmak zordur. Hiçbir sporda “pivot ayağını topu yere vurmadan kaldıramazsın” gibi, çok güç uygulanan steps kuralı gibi kaideler yoktur. Ayakla ilgili kaidelere şimdi yenileri de eklendi. Dribbling yaparken elinizdeki topu taşırsanız, yine kaide ihlali sayılıyor. Sayılamayacak kadar çok kaidelere basketbolcuların uyum sağlaması çok zordur. Ama aynı problem bu kaideleri uygulayan hakemler için de geçerlidir. Özetle hakemlik yapmak basketbolcu olmaktan daha da zordur. Bu yüzden biz bugün hakemlik mesleğini seçen kardeşlerimize teşekkür borçluyuz. Onlar olmasaydı, basketbol olmazdı. Ama bu güç mesleği yeterince iyi uygulayamadığınız zaman, basketbol oyunu kargaşaya döner. Başa baş geçen maçlar sonunda kaybeden her takım, haklı haksız hakemleri suçlar. Ben hakemlerin taraf tutmadıklarına yürekten inanıyorum. Ama onların yanlış kararları, daha çok güçlü takımların maç kazanmalarına yardımcı oluyor. Hakemlerin oyun başlamadan “şu takım daha güçlü maçı onlar kazanır” diye tahminde bulunmaları bile zararlı oluyor. Bu tahminlerin maç içinde zor pozisyonlarda farkında olmadan güçlü takımlar lehine düdük çalmaya zorladığı bilinen bir gerçek. Araştırmalar, hakemlerimizin maçtan önce beyinlerini yıkayarak seyirciden etkilenmeden ve hiçbir takımı favori görmeden maç yönettiklerinde performanslarının arttığını gösteriyor. Geçen haftaki maçların sonunda Karşıyaka Koçu Hakan Demir’in ilginç bir demeci vardı. Hakan, “Türkiye’deki lig 4 takımın ligi değildir. Bizde ligdeyiz, bizde varız” diyordu. Hakemlerimizin görevi bu 4 takımlık lig izlenimini silmek olmalıdır.

Koç ve oyuncuların hakem kararlarına itirazları yine çok arttı. Biz yine her düdüğe itiraz edilen bir lig olarak dünya rekoru kırmak üzereyiz. Hakemlerimizin önceliği, koçların üzerinden otorite sağlayarak, onları sakinleştirmek ve susturmak olmalıdır. O zaman oyuncular da hakeme itiraz etmeyi bırakıp, basketbola konsantre olacaktır. Örnek olarak Oğuz Savaş’ı ele alalım. Oğuz Savaş, aleyhine çalınan her düdükte hakemlere itiraz etmekten basketbolunu geliştirememektedir. Hâlbuki Türk basketbolun ona çok ihtiyacı var. Kenarda sakin ve kişilikli birçok koçumuz var. Mete Babaoğlu’da bunlara eklendi. Özetle “Spahija’yı susturun her şey düzelsin” diyoruz.

İsterseniz yine oyun kurucu konusuna dönelim. NBA’de geçen hafta bizi de üzen bir olay yaşandı. 21 yaşındaki İspanyol oyun kurucu Ricky Rubio sakatlandı. Onun sezonu kapatma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu söyleniyor. Ricky Rubio’nun şutu zayıf ama sahayı görüşü ve pasları mükemmel. Bu yüzden sadece daha birkaç aydır NBA'deyken çaylaklar all-star kadrosuna seçildi. NBA’de oynamayı gaye edinen Türk oyuncular için öncelik, pas yeteneğini geliştirmek olmaktır. Çünkü NBA’de hatta Amerika’da da artık pas denince akla sadece aley-oop pas geliyor. En olmadık yerlerden bile havaya topu atıp, atlet siyah oyunculara smaç yaptırırsanız öne çıkıyorsunuz. Belli ki Amerika’da oyuncular boş zamanlarında aley-oop pas çalışmalarına odaklanmış durumdalar. Diğer beyaz Çinli oyun kurucu Jeremy Lin ise her maçta dikkatle izleniyor. Lin’de çok iyi bir şutör değil. Onun NBA’de öne çıkışı diğer takımların oyun kurucularını kızdırmış durumda. Bu yüzden Lin’e karşı oynarken, sanki milli takımda oynuyormuş gibi korkunç bir gayret sergiliyorlar. Lin’den çok sayı atıp, ondan çok asist yapıp gururlanmak istiyorlar. Bu yüzden Lin’de duraklama devrinde. Fakat o New York Knicks Koçu Mike D’Antoni’ye güveniyor. Koç D’Antoni’nin oyun kurucularına tanıdığı yetki inanılmaz boyuttadır. Phoenix Suns’da Steve Nash’in iki kere üst üste MVP seçilecek kadar süper basketbolcu oluşunun temelinde D’Antoni var. Steve Nash onun zamanında bir maçta beraber oynadığı tüm oyuncuların toplam sayısı kadar dribbling yapar ve top onun elinde sınırsız kalırdı. Şimdi Nash 38 yaşında ve hala NBA’in en iyi oyun kurucularından biri. “D’Antoni, Lin’i yeni bir Steve Nash yapabilecek mi?” suali herkesin kafasında dolaşıyor.

Benim dikkatimde Türk oyun kurucular üzerinde yoğunlaşıyor. Bu hafta Tofaşlı genç oyun kurucu Kenan Sipahi beni çok heyecanlandırdı. Koç Nihat İziç, Hidayet’i oyun kurucu olarak oynatarak onu Türk basketboluna kazandırmıştı. Kenan Sipahi’nin de önü çok açık. Bence haftanın en iyi genç oyun kurucusu Kenan Sipahi’ydi.

Birazda Ankara Hacettepe Üniversitesi takımından bahsetmek istiyorum. Hacettepe - Anadolu Efes maçından önce kulübün spor sorumlusu ile televizyonda bir röportaj vardı. Konuşmada yetkili yönetici “Hacettepe’de gayemiz büyük. Sadece basketbolda değil tüm sporlarda üst sıraları hedefliyoruz” diyordu. Hacettepe yetkililerinden önceliği basketbola tanımalarını rica ediyorum. Ankara bir süre önce Türk basketbolunun kalbiydi. Milli takım oyuncularının çoğu Ankara kökenliydi. Biz İstanbullu koçların en büyük hedefi, Ankara’da yetişen milli oyuncuları transfer etmekti. Şimdi durum çok farklı. Ankara, basketbolun kalesiyken şimdi sessiz bir yuvası oldu. Hacettepeliler, Ankara basketbolunu layık olduğu yere taşırlarsa, basketbol tarihimizde çok özel bir yere yerleşirler. Bunun ispatı önümüzdeki yıl bir Ankara takımının BBL’de son 4’e kalmasıdır hatırlatıyoruz.

İlginç not: Şut makinelerinin ilki Anadolu Efes’te kullanılmaya başlandı. Galatasaray ve Darüşşafaka’nın şut makineleri ise gümrükte bu hafta alınıyor.

Son nokta: Avrupa kupalarındaki son temsilcimiz Beşiktaş Milangaz’a başarılar diliyoruz.

 

Yazının Devamını Oku

Sahadaki koçumuz oyun kurucumuz

5 Mart 2012
3 kulübümüz de Euroleague’den son 8’e girmeden elenmesi bizi üzdü. Hayat garip. Eğer Final Four, İstanbul’da olmayıp başka bir ülkede olsa üzülmez, 3 takımımızın son 16’da oluşu için sevinirdik bile.

Olan oldu. Şimdi, Sinan Erdem’de Final Four’u izlerken aklımız hep “Bizim takımlarımız bu takımları yenemez miydi?” sualiyle dolu olacak. 3 takımımız arasında en başarılı olan, ilk kez katıldığı Euroleague’de son 16’ya kadar yükselen Galatasaray. Biz, Galatasaray Koçu Oktay Mahmuti’yi ve oyuncularını kutluyoruz. Diğer taraftan da “Acaba Galatasaray, kadrosuna Beşiktaş’ın son transferi Mensah Bonsu veya benzerini alıp pota dibini karartsa, Sinan Erdem’de tribünleri Galatasaray taraftarları doldurur mu?” diye düşünmekten edemiyoruz.

 

Yabancı oyuncular önünü tıkıyor

 

Bizi 5 takım arasında çok çekişmeli geçecek BBL play-off’ları bekliyor. Ama kulüp yöneticilerinin kafalarının, önümüzdeki yıl oynanacak Euroleague kadrolarını kurmak üzere yoğunlaşacağı tartışılmaz. Bu planlamaların, basketbolumuza kulüpler seviyesinde faydalı olacağı muhakkak. Ama olayı milli takım seviyesinde düşünürsek, aklımıza soru işaretleri takılıyor. Çünkü kulüplerin önümüzdeki yıl planlamalarının hemen tümünün, transfer edecekleri yabancı oyuncular üzerine kuracağı muhakkak. Bütün yaz “Türk basketbolunu geliştirmek için hangi yabancı oyuncuları getirsek?” sorusuna cevap arayacağız. Ama yabancı oyuncular, bir yandan da basketbolumuzun önünü tıkıyor. Yeni, genç ve iyi oyuncular yetiştirmekte zorlanıyoruz. Bu problem, daha çok oyun kurucular üzerinde yoğunlaşıyor. Bugün, 2. ligimizdeki takımların hemen hepsinde oyun kurucular, Amerikalı siyah oyuncular. Beko Basketbol Ligi’ni konuşmaya lüzum yok Orada da siyah oyun kuruculardan geçinmiyor. Bugün Türkiye’de çok yetenekli genç uzun oyuncularımız var. Furkan, İlkan, Birkan, İzzet Enes Kanter bunlardan bazıları. Ama yeni yetişen kısa forvet ve oyun kurucu sayımız çok sınırlı. Peki, koçların ve yöneticilerin kafaları yabancı oyunculara konsantre iken Türk genç oyuncular nasıl yetişecek? Türk basketbolunun sorunu bu. Önümüzdeki yıllarda milli takımımız oyun kurucularını arayacak, buna şüphe yok.

 

Oyun kurucu, koçun sahadaki uzantısıdır

 

Yazının Devamını Oku

En güçlü adaleniz: Beyniniz

27 Şubat 2012
Olaylı bir haftayı geride bıraktık.

Ama ben kötümser değilim. Basketbolumuzun önü giderek açılıyor. Fenerbahçe Ülker Sports Arena'nın dolu oluşu bunun bir ispatı. Önümüzdeki hafta Fenerbahçe ve Galatasaray için kritik bir hafta. Euroleague için karar haftası. Biz her iki takımımızın da iyi sonuçlar alıp son 8’de sahada olmalarını gönülden diliyoruz. Euroleague’i bu yüzden haftaya masaya yatırmak doğru olur. Ama Beko Basketbol Ligi’nin bu yılki play- off serisinde, basketbol tarihimizin en heyecanlı, çekişmeli belki de yine olaylı maçlar olacağı artık ortada. Bu olaylar için çözümü seyircilerden beklemek haksızlık olur. Onların basketbol sevgilerinde daha sakin davranmaları için zamana ihtiyaç var. Bu yüzden play-offlar'da sorumluluk daha çok hakemlerimizin üzerinde olacak. Fenerbahçe Ülker-Beşiktaş maçında hakem üçlüsü daha güçlü tecrübeli ve sakin olsaydı bu olayların hemen hemen hiçbiri olmazdı. Ben bu olaylardan sadece Ergin Ataman’ın oyundan atılması konusundan fikirlerimi söyleyeceğim.

Biz Türkiye’de yeni ve büyük oyuncular yetişsin diye uğraşırken elimizdeki kıymetli ve bilgili koçları kaybetmek istemiyoruz. Ergin bu sene yönetimin finansal desteği ile tek başına Beşiktaş taraftarlarının tribünleri doldurmasına çalışıyor. Beşiktaş’ı Türk basketbolunda layık olduğu yere çıkarmak için çılgınca gayret içinde. Fenerbahçe maçındaki hakemler bu gerçeğin farkında olsalardı, Ergin Ataman olayı olmadan biterdi.

Hafta sonu Fenerbahçe Ülker Sports Arena'nın dolu oluşu çok önemliydi. Galatasaray artık Abdi İpekçi’nin kralı. Geriye Beşiktaş kalıyor. Ve Ülker’in patronu Sayın Murat Ülker’den ve Yıldırım Demirören’den bir araya gelip Beşiktaş’a da bir salon kazandırmaları için ilk adımı atmalarını rica ediyorum. Bir gerçek her gün güçleniyor. Basketbolumuz geliştikçe tribünler doluyor. Tribünler doldukça basketbolumuz büyüyor. Siz Euroleague son 8’de 1 veya 2 takımımızın katılımıyla Sinan Erdem Salonu’nu düşünebiliyor musunuz? Tabi yine malum konuya geliyoruz. Basketbolumuzun büyümesi için, büyük Türk oyunculara ihtiyacımız var. Yabancı oyuncu sorunu giderek artıyor. Siz son günlerde NBA All-Star organizasyonu dolayısıyla NBA maçlarını seyredemiyorsanız size tavsiyem ESPN’deki kolej maçlarını izlemeniz olacaktır. Bugün Amerika’nın kolej takımlarında yüzlerce siyah oyuncu var. Bunlardan her yıl 40-50 tanesi mezun oluyor. Bunların tümünün NBA’de yer bulmaları imkansız. Çünkü NBA kadroları zaten dolu. Üstelik NBA’de kamuoyuna açıklanmayan bir kaide var. Her kulüp, en az 2 veya 3 beyaz oyuncuya kadrosunda yer vermek zorunda. Aksi halde Amerika’da basketbol “siyahlar sporu” olma yolunda tartışılmaz bir noktaya gelmek üzere. NBA yönetimi, sadece siyahlardan oluşan takımları beyaz seyircilerin izlemeye gelmeyeceğinden çekindikleri için en az 2-3 beyaz oyuncu kuralı geçerli. Bu yüzden her yıl 40-50 siyah oyuncu, Avrupa veya Asya yolunda oluyor. Bunların önünü kesmek imkansız, hepsi iyi oyuncular. Zira biz basketbolu bir spor olarak görürken, onlar basketbolu bir geçim imkanı olarak görüyorlar. Ucuza gelecek siyah oyuncu sayısı arttıkça, Türk çocuklarının öne çıkma şansı azalıyor. Ne yapılabilir? Yabancı sayısı sınırlanabilir mi? Buna federasyon karar verecek. Biz basketbol adamlarımızın görevi, iyi Türk oyuncu geliştirme gayesini yaymakla sınırlı. Son Fenerbahçe-Beşiktaş maçında Engin Atsür bizi ümitlendirdi. NBA’de çaylaklar All-Star maçında en çok ilgi çeken oyuncular, İspanyol Ricky Rubio ve Çinli Linn oldu. Bu iki beyaz oyun kurucu gösterinin zirvesindeydiler. “Ne zaman Türk oyun kurucular NBA’de yer alacak” diye düşündükçe düşünüyoruz. Bunun çaresini söylüyorum. Türkiye’de genç koçlar, ellerindeki en yetenekli oyuncuları boyu uzunda olsa oyun kurucu yapmalıdırlar. Örnek olarak Cenk Akyol’u ve Serhat Çetin’i alalım. Eğer bu oyuncular yıldız ve genç takımlarında oyun kurucu olarak oynasalardı, bugün basketbol seviyeleri nerelerde olurdu siz düşünün. Yeniliklere de açık olmalıyız. Türkiye’de bir an önce (oyuncu geliştirme koçu) anlayışı artık uygulamaya geçmelidir. Ben bu yeniliğin bir an önce Aydın Örs’ün gerçekleştirmesini bekliyorum.

Şut makineleri geldi geliyor. Sporcularda ADALE HAFIZASI diye bir özellik vardır. Bir oyuncunun ritim kazanması, özgüven sağlayıp iyi şutör olması için on binlerce tekrar gereklidir. Şut makineleri bunu gerçekleştirecek mi göreceğiz. Son günlerde bu aletlere bir yenisi daha eklendi. Biz hep antrenman deyince bacaklarımızı, kollarımızı kuvvetlendirmeyi anlarız. Ama bir basketbolcunun en güçlü adalesi beynidir. İyi oyuncu olmak, çabuk ve doğru kararları vermek ve özgüven için beyin jimnastiği de şarttır. İlk fırsat da beyin jimnastiği yenilikleriyle tanışacağız.

Yazının Devamını Oku