Arap Kaymakam'ın Oğlu…

Özellikle Osmanlı son dönemine dair önemli araştırmalarıyla bilinirdi. Bir gazeteci olarak basın tarihi kitapları da yazmıştı. Eserlerine işleyen duru bir dili, sağlam bir muhakemesi vardı. Hem hem gazeteci hem tarihçi hem diplomattı. Kariyerini ve eserlerini sadece özetlemek gerekse sayfalar tutar…

Haberin Devamı

 

Kitaplarından ve televizyon programlarından tanıyordum. Pekçok kitabını okumuştum. Bazı kitaplarının baskıları da bulunmuyordu. Sahaflar tek çareydi. Üslubunu Ziya Şakir’e benzetirdim. Onun gibi çok çeşitli konularda kitapları vardı. Kendi kuşağının deyimiyle ‘pek velûd’ (çok üretken) bir yazar olduğunu anlamak zor değildi.

Libya iç savaşının en sıcak olduğu dönemlerde aklıma gelmişti. Onunla Libya’yı konuşmak iyi olacaktı. Zira o konuda çok mühim kitapları vardı. Kaynak niteliğinde… Ondan daha iyi bilen olamazdı elbet. Çünkü o Arap Kaymakam’ın oğluydu…

Arap Kaymakamın Oğlu…

Babası Sadullah Bey, Libya’da doğmuştu. Dedeleri Barbaros zamanında oraya yerleşmişti. Padişahın ‘kul taifesi’ Yeniçerilere atfen ‘Kuloğulları’ olarak biliniyorlardı. Sadullah Bey Anadolu’nun birçok yerinde kaymakamlık yapmıştı. Libyalı olduğu için de ‘Arap Kaymakam’ olarak ünlenmişti. 1940’ların sonunda Libya’da yeni bir dönem başlarken o İstanbul’da emekli bir valiydi. Libya’nın ise yetişmiş ve yetkin kadrolara ihtiyacı vardı. Sadullah Bey köklü ilişkileriyle biçilmiş kaftandı. Doğduğu topraklara yıllar sonra resmî davetle döndü. Başbakan oldu. Orhan Koloğlu da babasının görev yaptığı 1949-1952 arasında Libya’daydı.

Haberin Devamı

Orhan Bey’in huzurevinde olduğunu biliyordum. Tesadüfen öğrenmiş ve gerçekten ‘teessüf’ etmiştim. Hayat ona da acımasızdı demek. Üç ayrı sahada kariyerini zirveye taşımıştı. 1947’de adım attığı ‘Kırk Odalı Konak’ Babıâli’nin nice odalarına girip çıkmıştı. Son Saat’te başlamış en son Hürriyet’te çalışmıştı. Bir zaman Ecevit’in Libya özel temsilcisiydi. Roma’da basın ataşesiyken, atandığı Karaçi’ye otomobiliyle giden adamdı. Çoğu alanında eşsiz onlarca eserin yazarıydı. Birçok konuda son söz ona aitti.

Belki huzurevi gerçekten huzur bulduğu bir yerdi. Özellikle de orada olmayı istemişti belki. Ama yine de sanki nankör bir son gibiydi.

Ocak ayının ilk haftasıydı. Santralden odasını bağlattım. Talebimi nazikçe kabul etti. Birkaç saat sonra oradaydım. Odasına girdiğimde plastik masasının üstünde Fransızca notlar vardı. Yıllar önce Strazburg’da hazırladığı doktorasını kitaplaştırıyordu. 91 yaşındaydı ama sanki yolun başında gibiydi. Babası Sadullah Bey’i ve Libya’yı konuştuk. Gayet berrak bir zihinle eski zamanları anlattı. Babasından bahsederken gururluydu. Kendi çok kıymetli çalışmalarını ise sıradan şeyler gibi anlatıyordu. Libya’nın son halini yorumladı. Farklı kültür ve kimliklerden oluşan toplum yapısını idare etmenin ne kadar güç olduğunu vurguladı. ‘Evvela güçlü bir donanma şart’ dedi. Nezaket, ciddiyet ve mâziyle dolu iki saat geçirdik. Röportajımız manşet oldu. Gazeteyi kendisine ulaştırdım. Aynı nezaketiyle teşekkür etti. Sonra birkaç kez daha halini hatırını sormak için aradım. Telefonda çok iyi duyamıyordu maalesef.

Arap Kaymakamın Oğlu…

Haberin Devamı

Her faninin boynunun borcuymuş gibi ahir ömründe yakasına yapışan bir marazdan muztaripti. Kalbi rahatsızdı. ‘Bana yetiyor’ dediği eski arabasıyla hastaneye gidip geliyordu. Bir sefer arabasını çalışır vaziyette bırakmıştı da hastane önünden polis alıp götürmüştü. Çalındığını sanmıştı işin aslı ortaya çıkana kadar. ‘Olur böyle şeyler, hayat bu’ diye anlatmıştı bunu da…

Ardında hem hoş bir seda hem de devasa bir külliyat bırakarak dün aramızdan ayrıldı.

Dünün akşamında malûm mecrada bildik ‘geyikler’ deveran ediyordu. Gazetecilikte ve tarihçilikte ise bir devir sessizce kapanmıştı.

Kuşaklar boyu istifade edilecek eserlerinden payıma düşen vefa borcuna istinaden yazdım.

Haberin Devamı

Huzur içinde yatsın, rahmeti bol olsun…

Yazarın Tüm Yazıları