Muharrem Sarıkaya

DSP'nin yönetim yapısı

2 Temmuz 2002
<B>BAŞBAKAN Bülent Ecevit'</B>e parti içinden dahi <B>‘‘çekil’’</B> çağrıları gelirken, DSP birkaç haftadır geleceğinin formülünü arıyor. DSP'de, herhangi bir kanatta yer almamış ‘‘akil’’ isimlerin değerlendirmesi bu aşamada ağırlık kazanıyor.

Öncelikle şu duruma dikkat çekiliyor:

‘‘DSP'nin diğer partilerden farkı yönetim yapısındadır. Bugüne kadar partide ikili yönetim yapısı hep hákim olmuştur...’’

Ecevit
ve eşinin parti hákimiyetini sürdürdüğü bugün dahi, bu durumun devam ettiği kayda şöyle geçiriliyor:

‘‘Bülent Ecevit'in, parti işleyişi ve örgüt politikasına, Rahşan Ecevit'in de hükümet ve Meclis grup işleyişine son günler dikkate alınmazsa müdahalesi olmamıştır. Örgüt ile hükümet ve parlamento işleri ayrı yürür.’’

Ecevit
sonrasına dönük plan da bunun üzerine oturtuluyor.

DÖRTLÜ YAPI

Ecevit
sonrası DSP için öngörülen yapılanma, bir anlamda Japonya'da yarım asırdır iktidarı elinde tutan Liberal Demokrat Parti benzeri.

Yani parti içi dörtlü koalisyonla yola devam...

Buna göre, kamuoyu ve DSP teşkilatlarından gelen talepler de dikkate alınarak İsmail Cem'in genel başkan olacağı bir yapılanma.

Ancak bu yapılanmada genel başkan tek belirleyici ve seçici olamayacak.

Eşitler arası öncelik hakkı bulunacak.

Diğer iki isim Hüsamettin Özkan ve Kemal Derviş.

Dördüncü isim bugün Rahşan Ecevit tarafından yürütülen ‘‘örgüt sorumluluğu’’ görevini devralacak kişi olacak.

Bu ismin kim olacağına verilen yanıt ise şöyle:

‘‘O ismin kim olacağına karar verecek kişi Rahşan Ecevit'tir...’’

Buraya kadar her şey normal gözüküyor.

Ancak, DSP'de ‘‘Ecevit'in önderliğinde Ecevit'siz yola devam’’ açıklamasını yapan milletvekilleri gibi, Ecevit sonrasına dönük gayret gösterenlere İsmail Cem'in sessiz kalmasına, hatta manevi destek dahi vermemesine işaret ediliyor.

‘‘Her şeyi birileri kotarsın, ondan sonra ben gelip oturayım anlayışında olması doğru değil’’ tepkisi gösteriliyor.

UYGULAMA ZORLUĞU

Ayrıca, dörtlü yapının gerçekleşmesi için öncelikle Başbakan Bülent Ecevit'in istifa zorunluluğu bulunuyor.

Ecevit çekilmeye ikna edilse dahi yeni bir risk ortaya çıkıyor.

Bu aşamada şu soruya yanıt bulunamıyor:

‘‘Ecevit çekilip kongrenin yolunu açarsa ve yeni liderle yola devama olanak tanırsa, DSP'nin yeni liderini koalisyon ortaklarımız başbakan olarak kabul eder mi? Koalisyon aynı yapısıyla yoluna devam edebilir mi?’’

Soruya MHP'den gelen yanıt, ‘‘Kesinlikle hayır. Bahçeli'nin başbakanlığı dışında bir formüle kapalıyız’’ oluyor.

ZORUNLU DEVAM

Liderler zirvesi dün tamamlanıp ‘‘yola devam kararı’’ alınırken, DSP kulislerinde aranan formülün ne zaman gerçerli olacağına yanıt bulunamıyordu.

Hatta o kadar ilginç ki, Başbakanlık'ta bir odada bu formül tartışılırken, karşıdaki diğer odada ANAP'sız, bir diğerinde de MHP'siz yola nasıl devam edilebileceğinin hesabı yapılıyordu.

Sonuçta bulunan formüllerin hemen hepsinin de açmazı kendi içinde ortaya çıkıyordu.

Liderler zirvesi sonrası Ecevit açıklama yaparken söylenen tek söz vardı:

‘‘Gidebildiği yere kadar gider...’’
Yazının Devamını Oku

Tıkanıklık...

27 Haziran 2002
<B>BİR </B>noktaya kadar işi getirip, orada tıkanıp kalmak.<br><br>Atasözünde de olduğu gibi: ‘‘Yüzüp yüzüp, kuyruğunda bırakmak...’’

Türkiye'de sıkça yaşanan bir olgu.

Milli Takımımız'ın dünkü maçında da ortaya çıkan bu gerçek, aslında bir diğer alanda, Türkiye'nin AB sürecinde de yaşanıyor.

TOBB'un, AB kulisi yapmak için 200'e yakın oda ve borsa başkanı ile Brüksel'e yaptığı gezi sırasında, yabancı muhatapların sorusu da bu duruma işaret ediyordu:

‘‘Önemli bir noktaya kadar geldiniz. Gümrük Birliği gibi daha ağır şartları yerine getirdiniz. Neden bir adım daha atmıyorsunuz?’’

Soruya verilen yanıt da hep aynı.

‘‘Bizim durumumuz çok özel...’’

KAPALIÇARŞI PAZARLIĞI

İki gündür yapılan temaslarda, AB yetkililerinin Türkiye'den gelen bu söze verdiği yanıt da birbirinden farklı değil:

‘‘Kapalıçarşı pazarlığını bir tarafa bırakın artık. Net olun...’’

Her ne kadar TOBB üyeleriyle, Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, MHP'li Devlet Bakanı Tunca Toskay da AB kulisi için Brüksel'e gelmiş olsalar da, öncelikle hükümet içinde netlik yoktu.

Yılmaz, AB'den aralık ayında müzakere tarihi almak için idam cezasının kaldırılması, anadili öğrenme hakkı ve yayın konusunun bir an önce çözülmesi gerektiğini her konuşmasında vurguladı.

GB NE OLACAK?

Toskay'
ın konuşmasında durduğu nokta ise şöyle özetlenebilir:

‘‘Önce müzakere tarihini verin. Türkiye karar alma mekanizmalarının içine girsin. Süreç devam ederken biz de gerekli adımları atalım.’’

Toskay'
ın, bunlar olduğu takdirde ne olacağına ilişkin AB'ye verdiği mesaj ise rest niteliğindeydi:

Gümrük Birliği ve ticari ilişkilerin yürütülmesi zorlaşır...

Brüksel'den dün dönerken Başbakan Yardımcısı Yılmaz'a, uçakta hemen yan koltukta oturan Toskay'ın bu sözlerini anımsattık.

‘‘AB, Türkiye'ye bir tarih vermez ve süreç belirsizliğe giderse, Gümrük Birliği gözden geçirilir mi?’’

Yılmaz'
ın görüşü Toskay'dan farklıydı.

Gümrük Birliği öncesinde Türkiye'nin birçok ürününe Avrupa'nın koyduğu kotaları anımsattı. Türkiye'nin de kazanımları olduğunun altını çizdi.

KIBRIS'IN AĞIRLIĞI

İdam ve anadile ilişkin konunun da Meclis'in olağanüstü toplantıya çağırılarak çözümlenebileceğini vurguladı.

Her ne kadar Ankara, idam ve anadil ile ilgili tartışmalara odaklansa da AB'nin başkenti Brüksel'in yoğunlaştığı konu Kıbrıs...

Hatta, konunun uzmanlarının vurguladığı gibi; Türkiye'nin önünde idam ve anadil yüzde 35'lik bir engel teşkil ediyorsa, Kıbrıs konusunun bir sonuca ulaşmamasının yarattığı engel yüzde 65...

Aralık ayına kadar Kıbrıs'ta bir sonuca ulaşılmaması halinde, bu oranın 80'leri aşacağı da kayda geçiriliyordu.

ÇÖZÜMSÜZLÜK

İki gün AB konusuyla yatıp kalkan, Türkiye dışındaki kişilerden de konuyu dinleyen TOBB üyelerinin dönüş yolunda kafaları netti:

‘‘Bir an önce atılması gereken adımlar atılsın. Bu işte gecikilmesin...’’

Bunun nasıl olacağı sorusuna aranan yanıtta da çözümsüzlük karşılarına çıkıyordu.

Hükümet içinde ortaya çıkan anlaşmazlığa kendi içinde çözüm bulunamıyor, hükümet bugün bozulup yerine yenisi kurulamıyor, dışardan sinyal veren çözüme ise güvenilmiyor.

Sonuç da farklı olmuyor.
Yazının Devamını Oku

Yılmaz: Aralığa kadar Kıbrıs'ı çözmeliyiz

25 Haziran 2002
<B>TÜRKİYE'</B>nin her bir tarafından gelmiş, TOBB'a bağlı oda ve borsa başkanları ile AB'nin başkenti Brüksel'deyiz. Başkanlar sırayla kürsüye geliyorlar.

TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, ‘‘Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz ve Devlet Bakanı Tunca Toskay aramızda iken, sadece bölgesel sorunlarınızı onlara aktarın’’ uyarısını birkaç kez yinelemesine rağmen, tek bir noktaya odaklanıyorlar:

‘‘AB ile ilgili yapılacak reformları bir an önce yapın. Bu reformların gerçekleşmesine destek vermeyen muhalefet partisi ömür boyu muhalefette kalır. Koalisyon partisi ise bir daha iktidarda olamaz.’’

Çağrıları kadar, bu sözleri söyledikleri zaman da çok önemli.

Öyle bir zaman ki, Ankara'nın uzun uğraşı sonucu AB'nin terör örgütü listesine aldığı DHKP-C'nin Brüksel'deki yöneticilerinden birinin, salona girip Yılmaz'a ölüm tehdidinde bulunmasından yarım saat sonra....

Bu sözlerin sahiplerinin geldikleri bölgeler de bir o kadar dikkat çekici.

Iğdır Ticaret Sanayi Odası Başkanı Tayyar Oral, Kuşadası Ticaret Sanayi Odası Başkanı Ali Ergül, Manisa Ticaret Odası Başkanı Bülent Korkmaz.

YÜZDE 70'LİK KATKI

Ardından kürsüye Mesut Yılmaz geliyor.

Bugüne kadar AB konusunda fazla öne çıkmaktan çekinir bir tavır sergileyen TOBB'un son atılımından memnun.

Başkan Hisarcıklıoğlu'nun verdiği İspanya örneğini Yılmaz da kayda geçiriyor. İspanya'nın Oda ve Borsalar Birliği, ülkelerinin AB'ye üyeliğinde yüzde 70 etkili olmuş.

Yılmaz, ardından, AB'nin kendi tarihiyle yüzleşip yol alırken, Türkiye'nin tarihiyle yüzleşemediğini kayda geçirip devam ediyor:

‘‘200 yıldır Batılılaşmak isterken, Batı'ya ayak uyduramıyoruz. Tarih deyince Fatih'i anarken, 18 ve 19'uncu yüzyılları kaçırdığımızı unutuyoruz... Atatürk'ü Atatürk yapan, Batı'ya karşı savaş kazanmasına rağmen, Türkiye'nin geleceğinin Batı'da olduğunu söylemesidir.’’

Yılmaz,
İspanya'dan örnek vermeye devam ediyor:

‘‘Geçen 5 yıl içinde İspanya'ya 53 milyar dolarlık yabancı sermaye gelirken, aynı dönemde Türkiye'ye gelen yabancı sermaye miktarı 3 milyar dolar...’’

DENKTAŞ'A DESTEK

Yılmaz
ile baş başa sohbet olanağı buluyoruz.

Daha 3 gün önce Hisarcıklıoğlu'nun Brüksel'de yaptığı temaslarda AB'nin önde gelen yöneticilerinin, ‘‘Kıbrıs'ta işi çözümsüzlüğe götüren tarafsınız. Kıbrıs meselesi için çözüme katkı sağlamalısınız’’ dediklerini hatırlatıyoruz.

AB'nin en etkin ağızlarından gelen bu sözlere Yılmaz, ‘‘Denktaş'a haksızlık yapıyorlar’’ diyor. Birkaç ay önce eleştirdiği KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'a bu kez sahip çıkıyor:

‘‘Denktaş'ın 29 Nisan belgesi önemli bir açılımdır. Çözüm getirdi. Kıbrıs meselesinde yol katedilmesini sağladı. Bunu kimse yok sayamaz.’’

Bu görüşlerini AB yetkililerine söylediğini vurguluyor. Ancak hemen ardından önemli bir tespitte de bulunuyor:

‘‘Kıbrıs meselesine eğer aralık ayına kadar çözüm bulamazsak bu tarihten sonra çözüm de zora girer, bu Türkiye'yi daha zor duruma sokar...’’

Bugüne kadar AB konusunda sessiz kalan Türkiye'nin en büyük sivil toplum örgütü TOBB, Brüksel'de önemli bir adım atıyor. Yanına sendika başkanları, diğer sivil toplum örgütlerini de alıyor.

Siyasetten ekonomiye kadar geçmişte ortaya koyduğu tavrıyla birçok olayda dediğini yaptırma gücünü gösteren TOBB, şimdi de AB konusunda Brüksel'den Ankara'ya mesajını yolluyor:

‘‘AB yolunu açın.’’
Yazının Devamını Oku

Kıta taraftarları

23 Haziran 2002
<I>ÜRGÜP<br><br><B></I>SAAT </B>16.30... Davul-zurna çalıyor. Herkes halay çekiyor. Halayda el ele tutuşanlara bakıyorum. Avusturya, Hırvatistan, Yugoslavya, Makedonya, Litvanya, Slovenya, Ürdün, Finlandiya ve Kazakistan'ın Ankara büyükelçileri.

Ekip başında da Turizm Bakanı Mustafa Taşar. İnanılmaz bir görüntü hákim. Herkes birbirine sarılıyor ve sanki kendi takımları yenmişçesine birbirlerini kutluyor.

Üzerlerinde kırmızı beyaz tişörtler. Göğüslerinde de Türkiye yazısı.

Hepsi Senegal'in karşısında tarih yazan Türk Milli Takımı'nın en hararetli taraftarı.

Salonda üzülenler de var. Özellikle de Afrika ülkelerinin büyükelçileri.

Onlar da mahzun bir halde gelip Avrupa ülkelerinin büyükelçilerini ve buruk bir yüz haliyle gelip bizleri kutluyorlar.

Maç süresince Senegal'i büyük bir hararetle destekleyen Güney Afrika büyükelçisinin eşi Lindwie Mngqikna ise en çok üzülenlerden.

AB TAKIMI

Avusturya Büyükelçisi Dr. Marius Calligaris, eşi Adelaida Calligaris, salonda zıplıyor. Özellikle de baştan beri Senegal'i destekleyen Güney Afrika büyükelçisi ve eşinin karşısında üzerlerindeki kırmızı beyaz tişörtleriyle nispet yaparcasına seviniyorlar.

Hepsi beraber ‘‘Türkiye, Türkiye’’ diye bağırıyor.

Bakıyorum kıtalar arası bir sevinç ve üzüntü söz konusu.

Zaten maç süresince mücadelenin destekçileri kıtalar arası tavrını açıkça koyuyor.

Futbolda dahi mücadele ‘‘ulusallıktan’’ farklı bir boyuta, ‘‘kıtasallığa’’ dönüşüyor.

Herkes takımının hangi kıtadan olduğuna bakıyor.

Türkiye'de Avrupa Birliği konusunun en çok tartışıldığı şu günlerde Türk Milli Takımı bir anda AB milli takımı haline dönüşüyor.

Avrupa kıtası salonda zıplayıp naralar atıyor, Afrika kıtası mahzun bir şekilde yerinden kalkmayıp coşkuyu seyrediyor.

Altın golün geldiği o muhteşem 94. dakikaya gelene kadar da hep böyle oluyor.

Turizm Bakanlığı'nın organizasyonuyla Ankara'daki büyükelçilerin Ürgüp gezisinde dün yaşanan bu görüntüler hepimizi etkiliyor.

Maç süresince kıta taraftarlığı hep ön plana çıkıyor.

Makedonya Büyükelçisi Muhedin Rüstemi maç süresince yerinde duramıyor.

Muhteşem Türkçesiyle sürekli ‘‘Haydi haydi bir gol’’ deyip duruyor. Hepsi de Hakan Şükür'ün kaçırdığı gollere yanıyor.

Tanıtımın en mükemmeli.

Turizm Bakanı Taşar, Türk Milli Takımı'nın elde ettiği başarı karşısında oldukça keyifli.

‘‘Milyarlarca dolar harcasak bu kadar güzel tanıtım yapamazdık’’ diyor.

Zaten Turizm Bakanlığı da Türk Milli Takımı'nın çeyrek finale kalması üzerine Eurosport'a Türkiye tanıtım reklamı vermeye başlamış.

Türk takımının elde ettiği başarının turizme bu yıl ve gelecek yıl getirisinin çok yüksek olacağını vurguluyor. Sadece Taşar değil, büyükelçiler de aynı görüşte.

Daha da önemlisi, Türkiye dün Milli Takım'ının elde ettiği başarıyla önemli bir ‘‘toplumsal özgüveni’’ de yeniden uyandırıyor.

Avusturya Büyükelçisi Calligaris, ‘‘Türkiye'nin AB'ye giden treni kaçırmasının olanağı yok. Tren Helsinki'den kalktı, artık geri dönecek durumda da değil. Hızı Türkiye'ye bağlı’’ diyor.

Dikkat ediyorum, Türk Milli Takımı'ndan söz ederken, ‘‘bizimkiler’’ diyorlar.

Bir de tahminleri var:

‘‘Finali biz, Kore ile oynarız.’
Yazının Devamını Oku

Ecevit: AB yasaları sonbahara...

20 Haziran 2002
<B>BAŞBAKAN Bülent Ecevit</B>, başta idam cezasının kaldırılması olmak üzere AB ile ilgili yasal düzenlemelerin bu ay sonunda Meclis tatile girmeden çıkmasını güç görüyor.Ecevit, dünkü söyleşimizde bunu kayda geçirmekle birlikte, yine de temkini elden bırakmadı.

‘‘İdam ile ilgili çalışmaları yürüten partisinin grup yöneticileriyle bugün görüştükten sonra kesin kararını’’ vereceğini söyledi.

Meclis'in haftaya tatile gireceğini hatırlattığımızda ise şöyle dedi:

‘‘AB ile ilgili yasaların bu döneme yetişmesi biraz zor görülüyor. Sonbahara kalma ihtimali daha yüksek gibi görülüyor. Ancak yine de arkadaşlarımla görüştükten sonra kararımı vereceğim.’’

ÇİLLER'LE RANDEVU YARIN

Ecevit,
AB sürecinin önünü tıkadığına inandığı DYP lideri Tansu Çiller'in randevu talebine de yanıt vermiş.

‘‘Sayın Çiller ile cuma günü (yarın) görüşeceğiz’’ dedi.

Ecevit, kendisiyle görüşmeden, DYP'nin AB konusundaki tutumu üzerinde de yeni bir şey söylemek istemedi.

Başbakan'ın da vurguladığı gibi Meclis'te dün ortaya çıkan tablo, anadilde yayın ve öğrenim ile birlikte idam cezasının da sohbahara kaldığını açıkça gösteriyordu.

Daha iki hafta önce, AB'nin bu hafta sonu yapılacak Sevilla zirvesine idam cezasını kaldırmış olarak gitme düşüncesinin suya düşmesinin en önemli nedeni, Meclis'teki partilerin samimiyeti...

Söylemlerine bakıldığında, ‘‘AB'ye karşıyız’’ diyen hiçbir parti yok.

Hatta, hepsi AB'nin en büyük savunucusu...

RAMPA YÜKSELTME

Konu, AB'ye girme koşullarını yerine getirmeye gelince, söze ‘‘Ancak’’ diye başlıyorlar.

MHP baştan beri koyduğu, ‘‘Bu dönemde idam ve kültürel haklar öncelikli mesele değil. Zamanı gelince bakarız’’ çizgisinde duruyor.

Muhalefet partileri ise her gün AB yolunun rampasını biraz daha yükseltmekle için kriko basıyor.

Geçmişte AB'nin öncülüğünü yapan DYP, AB yolunun bu iktidar tarafından açılmasını istemiyor.

Bunun için AB yetkililerinin, ‘‘öncelikli meselemiz değil’’ açıklamasına rağmen, konuyu Kıbrıs meselesine getirip dayamış durumda.

Oysa DYP'de, milletvekilleri ve parti yönetiminin aynı noktada buluştuğunu söylemek zor.

Nitekim, DYP'nin ‘‘çınarlarından’’ Şanlıurfa Milletvekili Necmettin Cevheri, ‘‘Büyük fırsat yakaladık. Eğer AB yolunu açmazsak, asıl o zaman Anadolu'nun parçalanmasının yolunu açarız’’ görüşünü açıktan söylüyor.

AKP ise rampayı, Anayasa değişikliği şartıyla yükseltiyor.

AB üyesi ülkelerin dahi ileri adım olarak gördüğü ‘‘savaş ve yakın savaş hallerinde de idamın kaldırılması’’ için Anayasa değişikliği istiyor.

Böyle bir düzenlemenin Meclis'ten geçmeyeceğini kendisi de görüyor.

AKP'nin bu davranışının nedeni ise tabanı.

Genel Başkan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in aktardığına göre, seçim bölgesi Sıvas'ta ‘‘Seçmenin yüzde 55'i AB'ye hayır’’ diyor.

Hatta, anketlerine göre AKP tabanı, AB konusunda MHP'den daha katı. SP de gelinen son tahlilde işi kolaylaştırmak yerine zorlaştırıyor.

Durum böyle olunca, idam cezası teklifinin sadece DSP ve ANAP oyuyla Meclis Adalet Komisyonu'ndan dahi geçmesi zor.

Dolayısıyla, Ecevit'in de öngördüğü gibi, AB yasaları sohbahara kaldı.

Aralık'taki Kopenhag zirvesi öncesinde bu yasaların çıkıp çıkamayacağını ise bugünden kimse kestiremiyor.
Yazının Devamını Oku

Sevilla treni...

18 Haziran 2002
<B>İDAM</B> cezası, koalisyon ortaklarını ciddi anlamda Meclis'te ikinci kez karşı karşıya getirecek. Ortaklar geçmişte, TCK'nın düşünce ve devlete karşı işlenen suçlarla ilgili 312 ve 159'uncu maddelerinde ilk kez karşı karşıya gelmişti. DSP ve ANAP değişiklik yönünde tavır koyarken, MHP karşı direnişini oylarına da yansıtmış, değişiklikler yine de Meclis'ten geçmişti.

Şurası kesin ki, geçmişte TCK değişikliklerinde olduğu gibi, idam cezası da koalisyonu bozucu bir etki yapmayacak.

Nitekim, MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır da dünkü görüşmemizde bunun altını özellikle çizme gereği duydu.

Şandır, ‘‘İdamın kaldırılmasını biz de istiyoruz’’ diye söze başladı.

Ardından ‘‘ama’’ diyerek, konunun Ulusal Program'da da belirtildiği şekilde, orta vade olarak gösterilen 2004'te çözülmesi gerektiğini söyledi.

İdam cezasının bu dönemde kaldırılmasına karşı çıkışlarının nedenini, ‘‘AB'nin PKK'ya (KADEK) siyasi desteğinin sürüyor’’ olmasıyla açıkladı.

Şandır, idam cezasının koalisyon içinde uzlaşmazlık yaratmasının sorumlusu olarak da Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ile ANAP Lideri, Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ı gösterip ekledi:

‘‘Hükümet içinde bir çözüm bulabilirlerdi.’’

TÜRK: 9 YIL TECRİT

Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ise eleştiriyi hak etmediği inancında.

‘‘Konuyu her gündeme getirdiğinde MHP'li bakanların engeliyle karşılaştığını’’ söyledi.

Türk'e göre, MHP'nin iddia ettiği gibi, idam cezasının kaldırılması halinde, bu cezayı alanların yakın gelecekte hapisten çıkma olanakları yok.

Türk, idam cezası yerine geçecek ‘‘müebbet ağır hapis’’in, af, hatta şartla salıverme kapsamına girmesinin zorluğunun altını çizip ekledi:

‘‘İdam cezasının affedilmesi ancak Meclis'in beşte üç çoğunluğunun oyu ile olabilir. Bu sayı zaten Anayasa'yı değiştirme yeterliliğidir.’’

Türk,
getirilecek düzenlemeyle müebbet ağırlaştırılmış hapis cezası alan bir kişinin ömür boyu hapis yatacağını vurguladı ve devam etti:

‘‘Bu cezayı almış kişi 3 ile 9 yıl arasındaki süreyi de tecrit edilmiş şekilde geçirecek? Şimdi Öcalan'ı Anayasa'ya sokmanın anlamı var mı?’’

DSP Grup Başkanvekili Emrehan Halıcı ve ANAP Grup Başkanvekili Nihat Gökbulut da dün aynı yaklaşımdaydı.

AKP: BİRLİKTE GELSİNLER

DSP ve ANAP'ın bu tavrından olsa gerek, AB yasalarında kilit duruma gelmek isteyen AKP'nin idam konusundaki Anayasa şartında, dün bir nebze de olsa yumuşama görülüyordu.

AKP Grup Başkanvekili Bülent Arınç, DSP'nin kendileriyle ‘‘çay kahve ziyareti’’ niteliğinde görüş alışverişinde bulunduğunu, idam cezasının kaldırılması konusunda ciddi bir metinle önlerine gelmediğini belirtti.

Arınç'ın çağrısı; DSP'nin, ANAP ile birlikte kendilerine ciddi bir teklifle gelmesi...

Bu durumda yeni bir değerlendirme yapma olanağı bulacaklarını söyledi.

ZİRVEYE YETİŞMEZ

DSP-ANAP, SP ile birlikte AKP'nin desteğini alsa bile, bu hafta sonuna kadar teklifin Meclis'te yasalaşması zor görülüyor.

Oysa, Meclis'te iki haftadır yaşanan yoğun tartışmaların nedeni, bu hafta sonu Sevilla'da yapılacak olan AB zirvesine kadar idam meselesinin çözüme kavuşturulmasıydı. Böylece, Sevilla zirvesi sonuç bildirgesinde Türkiye için olumlu bir mesajın çıkmasına olanak sağlanacaktı.

‘‘Sevilla treni’’ yakalanacaktı...

AB zirvesi bu hafta sonu tamamlanacak. Türkiye, son anda bir değişiklik olmazsa, kilitlendiği idam konusunu gelecek hafta da tartışıyor olacak.
Yazının Devamını Oku

Vekáletler Caddesi

16 Haziran 2002
<B>BAŞBAKANLIĞIN </B>önünden geçen Vekáletler Caddesi, yakın geçmişe kadar eylem merkeziydi. Yazar kasa fırlatandan, borcunu ödeyemediği TIR'ını getirip park edene, taksisini yakana, iş bulmak için ağaca tırmanana kadar birçok ilginç eyleme sahne oldu.

Vekáletler Caddesi, Başbakan Bülent Ecevit'in rahatsızlığından bu yana sessizliğe bürünmüş durumda.

Eylemleri önlemek için cadde girişine konulan ‘‘trafiğe kapalı’’ uyarısı yalnızca tabela üzerinde kalmış.

Bir zamanlar, gruplar halinde art arda sıralanmış heyetler ise sanki buharlaşmış.

Çevreyi kontrol eden polis memurları da olmasa, cadde terk edilmiş görüntüye sahip olacak.

Aynı görüntü Başbakanlık koridorlarına da hákim.

Devlet bakanlarının bulunduğu koridorlardaki hareketlilik bitmiş.

İş takibi için kapı önünde, özel kalem odalarında bekleşenler de yok.

BAŞBAKANLIK KATI

Aynı görüntü Başbakanlık katına da yansımış.

Kırk gün öncesine kadar sıkı kontrolden sonra çıkılabilen makam katının eski havası da, hareketliliği de yok.

Yalnızca, Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'ın odası, eskisi gibi...

Başbakan'ın odası ile bağlantılı ‘‘orta oda’’ yine bakan, milletvekili, işadamı ve bürokratların uğrak yeri olma özelliğini koruyor.

Ancak, orta odanın, heyecanı da, tadı da, şaşaası da yok.

Odanın cevvaliyeti bitmiş, ağır bir burukluk hákim olmuş.

‘‘Şu evrak nerede? O iş ne oldu? Hemen hemen, Meclis'e sevki yapılacak, aman gecikmesin...’’ konuşmaları yerini suskunluğa bırakmış.

Odanın ruh hali, Başbakanlık bürokrasisine de yansımış.

Ana bina koridorlarında, elde evrak koşuşturanlara rastlanmıyor.

Bürokratların söylediğine göre, sadece rutin devlet işleri yürütülüyor.

Yeni olan bir şey yok.

Belirsizlik beklentisinin ağırlığı üzerlerine çökmüş.

Ne olacağını bilemedikleri için bir adım atmaya, bir dosyanın ucundan tutmaya çekiniyorlar.

Belirsizliğin ve karar alma mekanizmasının sağlıklı işlememesinin faturasını ‘‘8.5 milyar dolar’’ olarak veriyorlar.

AB TIKANIKLIĞI

AB yasaları konusunda hükümetteki uyumsuzluk ve tartışma, Başbakan'ın rahatsızlığının üzerine tuz biber ekmiş.

‘‘Hükümet için artık her şey olabilir’’ görüşü hákim olmuş.

Başbakanlık'tan gelen yakınma ise şöyle özetlenebilir:

‘‘İdam, anadili öğrenme ve anadilde yayın için 2004'e kadar vaktimiz vardı. Bugüne kadar az iş yapılmadı. Taahhütler öne alınarak daha çok fedakárlık yapmanın bir getirisi olacak mı? Yoksa hükümete mi mal olacak?’’

SİYASİ TURNUSOL

Devlet bürokrasisinin kalbi durumundaki Başbakanlık görüntüsü böyle.

Ne zaman Başbakanlık'a bu görüntü hákim olsa, hükümetlerin çok uzun süre yaşamadığına ilişkin geçmişten birçok örnek verilebilir.

Bürokrasinin kalbi tekleyince, kamu kuruluşlarının felç olduğu da bilinen bir diğer gerçek.

Daha da önemlisi, yeni bir hükümetin ve seçimin kokusu da ilk kez Başbakanlık'tan alınır.

Siyasetin turnusol káğıdı gibidir.

Vekáletler Caddesi'nin geçen haftaki fotoğrafı, Türkiye'nin ve gelecekteki siyasi belirsizliğin izdüşümü gibiydi.
Yazının Devamını Oku

İdam bu ay anadil sonbahara

13 Haziran 2002
<B>MECLİS </B>Genel Kurulu'nda ekonomiyle ilgili yasalar görüşülürken, kulisler iki yasaya odaklanmış durumda: İdam cezası ile anadilde yayın-anadili öğrenme hakkı...

Kulislerdeki ortak vargı şöyle özetlenebilir:

‘‘İdam cezasına ilişkin düzenleme bu ay çıkar. Anadilde yayın ve anadili öğrenme hakkına ilişkin düzenlemeler sonbahara kalır...’’

AB yasalarıyla ilgili Meclis'te grubu bulunan partilerin durdukları pozisyon ve taktikler ise şöyle özetlenebilir:

MHP: İdam cezasının, muhalefetle çözümüne onay vermekle birlikte, anadili öğrenme ve yayında taviz verme niyetinde değiller. Bu iki konuyu mesele edip, hükümetten çekilmeyi de düşünmüyorlar.

Seçime, Bahçeli başbakanlığında girmeyi isteseler de, şu dönemde başbakanlığın üzerlerine kalmasını da istemiyorlar.

Çekindikleri, seçime kısa süre kala, DSP-ANAP'ın, muhalefetin dışardan desteğiyle azınlık hükümeti kurması sonucu koalisyon dışında kalmak.

Bunun için, idam meselesinin bir an önce çözülüp, tartışmanın sonbahara kadar kapatılması çabasındalar.

DSP: AB yasalarının geçmesi için, bu konuda en fazla çaba gösteriyor görünen ANAP'tan fazla sayıda milletvekili desteğini Genel Kurul'da sağlayacaklarından eminler.

MHP'nin aksine, anadille ilgili düzenlemelerin bu dönemde yapılmasını istiyorlar. MHP engelinin aşılacağına inanıyorlar.

MHP'nin sert direnişiyle karşılaşmaları halinde, yola devam için ANAP'la azınlık hükümeti kurmak zorunda kalacaklarını da gizlemiyorlar.

En büyük sıkıntıları, Genel Başkan Bülent Ecevit'in rahatsızlığı ve bu döneminde daha belirgin olarak ortaya çıkan parti içi çekişme.

ANAP: Hükümette MHP ile daha fazla yol alamayacaklarına inansalar da, MHP'nin ‘‘AB yolunu tıkayan parti’’ görüntüsünden memnunlar.

AB tartışmasıyla birlikte oylarında görülen yükselmeden de mesutlar.

MHP'nin AB yasalarında direnmesi halinde, DSP ile azınlık hükümeti kurup yola devam etmekte de kararlılar.

Hatta, AB konusunda net tavır alan Cumhurbaşkanı'nın, böyle bir hükümet oluşumuna sıcak yaklaşacağı inancındalar.

DYP: Ana muhalefet partisi, durduğu zeminden hoşnut değil.

AB'nin en sıkı savunucusuyken, Genel Başkan Çiller'in açıklamaları sonucu, MHP ile AB karşıtı safta görünmekten rahatsızlar.

Taktik hatalarının, MHP'yi cesaretlendirdiğine inanıyorlar.

Yeni bir hükümeti Sezer'in belirleyeceğini kayda geçirip, Çiller'in liderler zirvesine gitmemekle yanlış yaptığını düşünenlerin sayısı da çok.

Ulusalcılığı MHP'nin, AB'yi de DSP-ANAP'ın kaptığı, kendilerine basacak zemin kalmadığı inancı da hákim.

Bunlardan dolayı, DYP yönetiminden yakında ‘‘Madem hükümet yapamıyor, Anayasa değişikliğindeki gibi yine biz fedakárlık edip AB yasalarına destek veriyoruz’’ açıklaması gelirse, şaşmamak lazım.

AKP: AB konusunda uyguladıkları taktikten ve anahtar olmaktan memnunlar.

Bir yandan, idam konusunda Anayasa koşullu destek verip hükümeti sıkıştırırken, diğer yandan ‘‘DSP-ANAP hükümetine destek veririz’’ diyerek MHP'yi açmaza sokmak istiyorlar.

MHP'yi yalnızlığa itip, BBP'nin kucağına atma çabasındalar.

Aslında partisindeki Doğu ve Güneydoğu milletvekillerinin de baskısıyla AB ile ilgili yasalara destek verirken, üzerlerindeki, ‘‘dinci parti’’ damgasını silme peşindeler.

SP: AB ile ilgili yasaların çıkması için, bir zamanlar birlikte oldukları AKP'lilerden daha cesur adımlar atma kararındalar.

Böylece, aynı zeminden beslendiği AKP'nin yükselişinin önünü kesmek ve ‘‘çağdaş-Batılı’’ düşüncede olduklarını kanıtlamak istiyorlar.

12 Haziran 2002 tarihi itibarıyla Meclis'in haritası yukarıdaki gibi...
Yazının Devamını Oku