Müge Akgün

Yıldızların altında...

18 Kasım 2023
Geçen hafta Michelin Rehberi’nin sonuçları hakkında kısa da olsa görüşlerimi paylaştığım için bu konuyu bir daha yazmak istemiyordum. Ancak pazar günü altıncısı düzenlediğimiz İzmir GastroFest sırasında yıldız alsın ya da almasın Türkiye’nin ünlü şefleriyle sohbet edince, özellikle de bir haftadır süregelen tartışmaları okuyunca yazmam gerektiğini düşündüm.

Çünkü ülkemizin genlerine işlemiş bir refleksi var. Uçlarda dolaşmayı, duyguları ak ve kara olarak ifade etmeyi seviyoruz.

Ya hep ya hiç, ya iyisindir ya kötü. ya düşmansındır ya dost, ya tarafsındır ya değil.

Oysa bu genellemeler, kesip atmalar en insani özelliğimizi, empati kurma yetimizi devre dışı bırakıyor.

Michelin’in eksiklerini eleştirelim ama kantarın topuzunu kaçırmayalım. Ödül alanları almayanlarla karşılaştırmak yerine sistemin aksaklıklarını konuşalım. Şeflerimizin de söylediği gibi Michelin başta olmak üzere uluslararası rehberlerin Türkiye gastronomisine, sektörün gelişmesine, dünya çapında tanınırlığının artmasına katkısı büyük.

100 yılı geride bırakmış dünyanın en prestijli restoran rehberinin Türkiye’ye gelmesi içeriği ne kadar eksik olursa olsun önemli.

İyi ki Kültür ve Turizm Bakanlığı maddi destek verdi de bu proje gerçekleşti. Yoksa Michelin kolay kolay Türkiye’ye gelmezdi.

Nedeni tabii ki restoranlarımızın ya da şeflerimizin yetersizliği değil. Batı’nın bizi birçok alanda olduğu gibi öteki olarak görmesi, klişelerle tanıması, kültürümüzü ve onun parçası olan gastronomimizi önemsememesi.

Bir de sanırım rehberin ana sponsorunun Türkiye’de kendileri için yeterince büyük bir pazar payı görmemesi ve rehberin ticarileşmesi, sınırlarını çizdiği bir bölge dışına ancak davet ve teşvikle gitmesi.

Yazının Devamını Oku

İtalya’dan bir ilk...

11 Kasım 2023
İtalya gıdanın geleceği konusunda önemli bir kararın öncüsü oldu. Euractiv’te okuduğum habere göre Tarım Bakanı Francesco Lollobrigida, hafta başında katıldığı bir toplantıda laboratuvarlarda yaratılan gıdaların üretimini, ithalatını ve pazarlamasını yasaklayacaklarını açıklamış.

İtalya Senatosu konuyu bu yılın başından beri tartışıyordu. Mart ayında tarım bakanı yasa tasarısını bakanlar kuruluna sunmuştu.
Ve 19 Temmuz’da ulusal çıkarları, gıda mirasını ve tüketicilerin sağlığını korumak amacıyla yapay et ve sentetik gıdaların pazarlanmasını, ithalatını ve üretimini engelleyen tasarıyı onaylamıştı.
Akdeniz beslenme geleneğine sahip çıkan bu karar sağlık ve çevre kadar çiftçilerin haklarını da koruyacaktır. Umarım parlamentolarının alt meclisinde tartışılacak yasa tasarısı kabul görür. Çünkü önerilen doğal tarım ürünlerini korumaya yönelik bu çıkış aslında tüm dünyayı yakından ilgilendiren çok önemli bir konu.
Bu kararı eleştirenler yasağın henüz ‘var olmayan ürünlere’ yönelik olduğunu söylüyor, pratik bir düzenlemeden çok propaganda olduğuna işaret ediyor. Öte yandan Fransa gibi bazı ülkeler bitki bazlı ya da kültür protein üretmek için çok büyük bütçeler ayırıyor. ABD, Singapur ve İsrail gibi ülkeler de ister sentetik ister sahte deyin bu üretim sürdürülüyor.
Dört yıl önce veganlara bir hizmet olarak sunulan, ‘fake meat/ sahte et’ sloganıyla çıkan, ürünlere neden karşı olduğumu, ‘Dünyayı sahte et mi kurtaracak’ başlığıyla yazmıştım. O zaman da söylediğim gibi bizim sürdürülebilir bir dünya için fazla karbon ayak izi bırakan büyükbaş hayvan besiciliğini en aza indirgememiz gerekiyor.
Ancak bunun çözümü laboratuvar ortamında et üretme olmamalı. Günümüzde neyse ki biraz daha bilinçlenme oldu, hiç olmazsa doğal sebze ve bakliyat bazlı ürünler yapılıyor.
Tartışmaların bir başka boyutu olan “Nüfus artıyor insanları besleyemeyeceğiz, ne yapalım edelim üretimi artıralım” yaklaşımının da tutarlı olmadığını üretilen gıdanın yüzde 40’nın çöpe gitmesi gösteriyor.

Yazının Devamını Oku

Cumhuriyet kadınları

4 Kasım 2023
İlkokul beşinci sınıfta; Gelibolu’nun düşman işgalinden kurtuluş günü olarak kutlanan 26 Kasım’da ‘Cumhuriyet Kızı’ olmam ve üstü açık bir arabada kortejin önünde biraz utangaç, biraz da gururla gitmem hiç unutamadığım anılarım arasındadır.

Belki de bu yüzden tüm çevremdekilerin ‘deli misin kırık ve alçılı ayakla gidilir mi?’ demelerine karşın çok önceden planlanmış, Gamze Cizreli’nin organize ettiği Cumhuriyet’in 100’ü yılını Ankara’da kutlama ve döner dönmez de Kültür Eğitim Kurumları’nın başında olan üç özel kadının Cumhuriyet yemeği davetlerine katılmamayı aklımdan bile geçirmedim.



İyi ki de gitmişim, Ankara’daki etkinlik de İstanbul’daki yemek de coşku doluydu. İşini iyi yapan, yaptığını sahiplenen, kendini ilke ve prensipleriyle özdeşleştiren kadınlarla birlikte olmak bana iyi geldi. Tabii özellikle kadınların bu coşkusunda Mustafa Kemal Atatürk’ün sayesinde elde ettiği kazanımların da payı büyük.
Ankara’daki etkinlik Bir Ankara klasiği olan Trilye’de akşam yemeğiyle başladı. Ertesi gün benim alçım nedeniyle katılamadığım Anıtkabir ziyaretiyle devam etti.
Ardından Velux AVM’de açılan100’üncü Big Chefs’te ilk yemek ve kitap imzasıyla sürdü. 100’üncü yıl balosuyla doruk noktasına ulaştı, iki günü boyunca kendimizi büyük bir aile gibi hissetmemizi sağladı.
Kısacası, bir masa etrafında toplanıp yemek yediğimiz, marşlar, şarkılar söylediğimiz kutlamalar her anlamda doyurucu ve unutulmazdı. Şimdi önce Ankara, sonra İstanbul...

Yazının Devamını Oku

Balıkesir peynirleri dünya sahnesinde

28 Ekim 2023
Peynir Aşkına’ ve ‘50 Peynirli Şehir Balıkesir’ kitaplarının yazarları Berrin Bal Onur ve Neşe Aksoy’dan hafta birkaç gün önce hepimizi mutlu edecek bir haber aldım.

Balıkesir’in beş peynirinin ‘The World Cheese Awards 2023’ Dünya Peynir Yarışmasında Türkiye’yi temsil edeceği söylerken duydukları coşku görülmeye değerdi.
Bu yıl Norveç’in Trondheim kentinde yapılan yarışmaya Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, dünya birincilik ödülü de bulunan Coğrafi İşaret Tescilli ‘Manyas Kelle’, ‘İvrindi Kelle’, ‘Savaştepe Mihaliç Kelle’nin yanı sıra, ‘Kirli Hanım’ ‘Bükdere Küflü Katık’ olmak üzere 5 peynir çeşidi ile katılıyormuş.




DÜNYANIN EN İYİ PEYNİRLERİ NASIL BELİRLENİYOR?

Yazının Devamını Oku

Zor ama imkânsız değil

21 Ekim 2023
2 haftayı geçmesine karşın yanı başımızdaki savaşta yaşanan büyük dram maalesef hâlâ devam ediyor. Her geçen gün sayısı artan ölümler, sivillerin, hastanelerin ve çocukların hedef alınması hepimizi derinden sarsıyor.

İlan edilen, acılarını paylaştığımızı gösteren 3 günlük yas bu akşam sona eriyor. Ama savaş, savaş suçları, soykırımı andıran katliam pek sona ereceğe benzemiyor.
Böyle dönemlerde insan barışa ve demokrasinin temel değerlerine sahip çıkan, çatışmanın tırmanmaması için çaba harcayan bir ülkede yaşamanın, bir yüzyılı geride bıraksa da kendi tarihi ve dünya tarihi içinde hâlâ çok genç olan Cumhuriyet rejimini her alanda daha ileriye taşımanın, güçlü olmanın ve güçlü durmanın önemini çok daha iyi idrak ediyor.
Devletiyle, sivil toplumuyla, iş dünyasıyla bu sorumluluğu yerine getirmeye çalıştığımıza inanıyorum.
Beklentim bu savaşın da, yakın ve uzak çevremizdeki tüm savaşların da en kısa sürede bitmesi, Filistin başta olmak üzere tüm insanlığın barış, huzur ve güvenlik içinde yaşayacakları bir dünyanın kurulması.

Hayallerin gerçek olsa

Cumhuriyet’imizin 100’üncü yıl kutlamaları çerçevesinde birçok kurum ve kuruluş bu önemli eşik noktasını unutulmaz kılmak ve saygısını göstermek için etkinlikler yapıyor, belgeseller hazırlıyor, özel ürünler çıkarıyor, balolar düzenliyor.

Yazının Devamını Oku

Zor günlerden geçerken

14 Ekim 2023
Bazen insan yaptığı işe, yazdığı yazılara yabancılaşıyor. İnsanlık suçları işlenirken, tek günahı o bölgede doğup yaşamak olan binlerce insan terör saldırılarıyla veya bombalar altında yaşamını yitirip, yüz binlercesi evinden yurdundan kaçarken, aç susuz kalırken yeme-içme ve seyahat yazmalı mıyım diye düşünüyor.

Savaşın anlamsızlığı, savaşların haklısı- haksızı olmayacağı, güç sarhoşu, dünyayı yönetme hırsında olan ülkelerin ikiyüzlülüğü üzerine yazmak istiyor. Ama galiba en iyisi en iyi yaptığımız şeyi yapmak, umudu ayakta tutmak için çalışmak.
Ülkemizin de her alanda ve her anlamda güçlü olması için elimizden geleni yapmak.
Ve tabii kendini her geçen gün daha çok hissettiren iklim felaketinden açlığa, savaşlardan salgınlara pek çok sorunla karşı karşıya olduğumuzu da unutmamak...

AKİRA BACK: JAPON MUTFAĞINA MODERN DOKUNUŞLAR

Bir yıl kadar önce İstanbul yeme-içme sahnesine katılan ünlü şef Akira Back’in kendi adını taşıyan restoranını merak etmeme karşın gitme fırsatı bulamamıştım. Geçen hafta ortak dostlarımızla birlikte JW Marriot Marmara Sea Hotel’in Genel Müdürü Okan Karadağ’ın konuğu olduk.
Hemen denizin yanı başında konumlandırılmış restoran önce manzarasıyla insanın aklını başından alıyor. Sonra da sıra her biri sanat yapıtı gibi tasarlanmış, küçük de olsa özgün dokunuşları olan tabaklara geliyor.

Yazının Devamını Oku

Bu kez farklı bir Tiflis

7 Ekim 2023
Bir yıl önce eylül ayının ilk günlerinde Gürcistan’a gitmiş, iki gün şehir dışında bağların ortasında otele ve bir kültür sanat merkezine dönüştürülen Tsinandali Estate’te konakladıktan sonra Tiflis’e geçmiştik.

Döndüğümde doğrusunu söylemek gerekirse aklım Tiflis’ten çok Kakheti bölgesindeki Tsinandali köyünde kalmıştı. Doğası ve tarihi geçmişi yanı sıra ünlü şef Irakli Asatiani’nin yaptığı yemekler ama özellikle de Gürcü mantısı Khingali / Hinkali’nin tadı hala damağımdadır.



Bu kez Radisson Otel Grubu Bölge Yöneticileri Yeşim Doğukan ve Antoine Maubarak’ın davetiyle ‘Radisson Red Tiflis’in, Başbakan İrakli Garibashvili’nin de katıldığı resmi açılışına gittik.
Uzun süre atıl kalan 100 yıllık tarihi postane binasının restorasyonu ardından açılan otel, kentin tarihi bölgesinde yer alıyor. Odalar İskandinav çıkışlı markanın gösterişten uzak minimalist ve fonksiyonel tarzına uygun döşenmiş.



Yazının Devamını Oku

Ya şimdi ya hiç

30 Eylül 2023
İklim değişikliği, biyolojik çeşitliliğin azalması ve çevre kirliliği; dünyamızın her geçen gün daha yaşanmaz hale gelmesine neden olan üç önemli unsur. Ve bundan hepimiz sorumluyuz.

Yiyip içtiklerimizle, kullandıklarımızla, vazgeçemediğimiz alışkanlıklarımızla dünyayı artık kendini temizlemeyeceği kadar büyük bir hızla kirletiyoruz.
Sadece konvansiyonel yöntemlerle yapılan tarım tek başına küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık üçte birini üretiyor ve üretilen bu gıdaların üçte biri de çöpe gidiyor.
Bunu önlemenin yolu da sürdürülebilir gıda sistemleri. İklim değişikliğiyle baş edebilecek, ekosistemin korunduğu küçük ölçekli yerel tarım uygulamaları ve ata tohumlara yönelmek için araştırmalara hız vermek.
Özellikle de küçük ölçekli üreticiye desteğin tüm ülkelerin milli kalkınma projesine dönüşmesi. Neyse ki giderek artan bir bilinçlenme söz konusu.
Devletler ve uluslararası örgütler iklim değişikliğini yavaşlatmak, zararı azaltmak için toplantılar düzenliyor, kararlar alıyor. Yeterli olduğunu söylemek imkânsız ama hiçbir şey yapılmasından çok daha iyi.
Belki bildiğiniz gibi temmuz ayında Roma’da BM Gıda Sistemleri Zirvesi’nin ikincisi yapıldı.
Farklı ülkelerden gelen delegeler tarımın yıkıcı etkisini ve gıda üretiminin nasıl daha sürdürülebilir olabileceği gibi konuları tartıştı.

Yazının Devamını Oku