Melin Kahraman

Anne ile bebeğin mucizevi teması; Emzirme ile ilgili merak edilenler

1 Ekim 2019
Dünya Emzirme Haftası, anne sütünün ve emzirmenin önemini ve bu konudaki farkındalığı artırmak için her yıl 1-7 Ekim tarihleri arasında kutlanır. Annelerin bebekleriyle özel bir iletişim kurduğu emzirme dönemi her kadın için özeldir. İlk defa çocuk sahibi olan ebeveynlerin emzirme ile ilgili akıllarına pek çok soru gelebilir. İşte bu merak edilenleri ve emzirme ile ilgili bilinmesi gerekenleri uzmanlardan öğrendik.

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Yenidoğan Uzm Dr. Sinan Tıraş, annelerin emzirme ile ilgili en çok merak ettiği soruları yanıtladı:

• Doğru emzirme tekniğinde dört temel nokta vardır. Bebeğin başı ve vücudu aynı doğrultuda, düz bir hat üzerinde olmalı, bunun için isterseniz yastık kullanabilir ve bebeğin vücudunu destekleyebilirsiniz. Ancak bebeğin başı, omuzları ve popo kısmının da desteklenmesi gerekir. Bebeğin burnu meme başı hizasında olacak şekilde yüzü memeye bakmalı ve anne bebeği kendi vücuduna yakın tutmalı. Bu sa-yede anne ve bebek arasındaki ilk yakın temas ve ilişki başlar.

• Bebeğin tutuşu önemlidir. Ancak emzirirken bebeğin pozisyonundan çok annenin rahat bir pozisyonda olması daha önceliklidir. İlk zamanlar emzirme periyodu uzun sürer, ancak alışma sürecinin ardından emzirme periyodu daha kısalır. Emzirirken anne oturur pozisyonda olmalı. Sırtı dik ve bel boşluğu ile sırtı desteklenmelidir. Emzirirken boşta kalan kolunun altı ve diğer boşta kalan bölgelere yastık ilavesi yapılabilir.

• Emzirirken hijyen de unutulmamalı. Emzirmeye başlamadan önce mutlaka eller yıkanmalı, tırnaklar kısa olmalıdır. Günlük duş alınması annenin de rahatlaması açısından önemlidir. Memeyi ayrıca temiz-lemeye gerek yoktur.

• Yeni doğan dönemindeki bebek, her istediğinde ve en geç 3 saat aralıklarla 20 – 25 dakika boyunca emzirilmelidir. Bebekler kilo aldıkça, çene kasları geliştikçe ve dolayısıyla süt miktarı bollaştıkça bu süre kısalır.

• Annenin doğumdan sonraki ilk 3-4 gün boyunca ürettiği süt, kolostrumdur, kıvamı koyu rengi sarı gibi-dir. 4. günden sonra gelen süt, olgun süttür. Sütün miktarı da artar; göğüsler dolu, sert ve ağır hisse-dilir. Bu süreç ‘’sütün gelmesi’ olarak bilinir. Son süt, ön sütten daha beyaz görünür çünkü; daha fazla yağ içerir. Bu yağ anne sütünden alınan enerjinin büyük bölümünü karşılar. Bu nedenle bebeğin son sütü alması sağlanır. Ön süt çok miktarda üretilir ve yüksek miktarda protein, laktoz ve diğer besinleri içerir. Bebek ön sütten alması gerektiği miktarda aldığında ihtiyacı olan bütün sıvıyı bundan karşılar.

• Anne sütünün içerisinde bebeğin ihtiyacı olan su ve mineraller bulunur. Bu nedenle bebeklerin ilk 6 aya kadar sıcak havalarda bile sıvı içeceklere gereksinimleri yoktur. Bu tür içecekler verildiğinde bebek, anne sütünü daha az almak isteyebilir.

Yazının Devamını Oku

Çocuk kıyafetlerini alırken kumaş türüne dikkat ediyor musunuz?

30 Eylül 2019
Çocuk giyiminde rengarenk, cicili biçili kıyafetlere aldanıp kumaş cinsini göz ardı ediyoruz. Oysa çocukların sağlığı için ‘cilt dostu kumaş tercihi’ son derece önemli. Bu noktada dikkat edilmesi gerekenleri Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Cem Ko

Çocuk giyiminde rengarenk, cicili biçili kıyafetlere aldanıp kumaş cinsini göz ardı ediyoruz. Oysa çocukların sağlığı için ‘cilt dostu kumaş tercihi’ son derece önemli. Bu noktada dikkat edilmesi gerekenleri Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Cem Koray Fırat sıraladı ve anne babalara önemli uyarılarda bulundu.

Sentetik ürünlerden uzak durulması gerektiğine vurgu yapan Dr. Cem Koray Fırat’ın kıyafet seçimi ile ilgili önerileri şöyle:

- Çocuk giyiminde az renkli, mat, ince dokumalı, pamuklu, sentetik ip oranı az olan kumaşlar tercih edilmelidir.

- Likralı, naylon, lastik veya kauçuk içeriği fazla olan ürünler, ter dengesini sağlayamaz ve kaşıntı, mantar, isilik gibi hastalıklara yol açar.

- Hava geçişini engellemeyen, cildi tahriş etmeyen, alerji riski taşımayan; yumuşak, esneyebilen ve dikişlerinde sert iplik kullanılmamış ürünler tercih edilmelidir.

- Çocukları sıkan, esnek olmayan kıyafetler hem onların rahat hareket etmesini engeller hem de vücuttaki kan dolaşımını olumsuz etkiler. Bu yüzden çocuklarımızın rahat edeceği kıyafetleri seçmek çok daha önemlidir. Kıyafetin renginden veya deseninden ziyade çocuğun rahatlığı daha ön planda olmalıdır.

- Çocukların hassas ciltlerine en uygun materyal yüzde yüz organik pamuktur. Bu yüzden kıyafet seçiminde naylon ve polyester içeren ürünler tercih edilmemelidir.

Yazının Devamını Oku

Dinç bir şekilde oruç tutmak için uzmanından tüyolar

29 Mayıs 2019
Ramazan ayında oruç tutanların hem beslenme şekli hem de yaşam şekli değişiyor. Bu dönemde dengeli beslenmenin sürdürülebilmesi için bazı noktalara dikkat etmek gerekiyor. Orucu dinç bir şekilde tutabilmek için neler yapılması gerektiğini Prof. Dr. İsmet Tamer ile konuştuk, kendisinden ramazan ayında sağlıklı beslenmeyle ilgili ipuçları aldık.

Ramazanı sağlıklı geçirmek için sahurun öneminden bahseder misiniz?

Sadece iftar saati ve sonrasındaki birkaç saat bir şeyler yiyip açlığımızı bastırmak, ardından yatıp uyumak, belki sahurda uyanıp bir bardak su içerek bir sonraki iftara kadar aç beklemek pek çok kişinin düştüğü önemli bir hatadır. Gece erken saatte yemek yiyip yatmak ya da hiç sahur yapmamak günün ilerleyen saatlerinde kan şekerinin çok düşmesine ve sıvı eksikliğinin belirgin hale gelmesine neden olabilir. Oysa gün boyu metabolizmanın ihtiyacı olan enerjiyi ve vücudun gereksinimi olan yapı taşlarını karşılayacak ölçüde yeterli protein, karbonhidrat, vitamin ve minerallerin, yeterli sıvı ile beraber iftar ve sahur arasında dengeli şekilde tüketilmesi gerekir. Az yağlı peynir gibi süt ürünleri ve yumurta gibi sağlıklı proteinlerle domates salatalık gibi taze sebzeler içeren hafif ama tok tutucu bir kahvaltı yapmak sahur öğünü için sağlıklı bir seçenektir. Ardından çorba ve zeytinyağlı sebze yemekleri ve meyve yenebilir. Böylece hem gün boyunca gereken enerji ve vitaminler temin edilmiş olur hem de süt, süt ürünleri ve yumurta ile günlük protein ihtiyacını karşılanır. Sahurda tokluk hissini uzatacak lifli gıdalar ve kompleks karbonhidratlardan tüketmek, vücudun gün boyu dinç kalmasına da yardımcı olacaktır.

Uzun süreli açlık duygusuna karşı sahurda tok tutan hangi besinlerden tüketmeliyiz?

Ne yerseniz yiyin, açlığınızı giderebilirsiniz belki, ama açlık duygusunun yeniden ortaya çıkmasını geciktirmek için belli bazı besin gruplarını özellikle tüketiyor olmak gerekli. Proteinden zengin ve sağlıklı yağ içeriğine sahip gıdaların daha çabuk doygunluk hissi verdiğini biliyoruz ama sahurda bu grup besinleri çok tüketmek tokluk hissini uzatmıyor. Elbette protein ve sağlıklı yağlar da sahur soframızda bulunsun, ancak sahurda tokluk hissini uzatacak en iyi seçeneklerden biri lifli gıdalar ve kompleks karbonhidratlardan tüketmektir ki bu besinler aynı zamanda vücudun gün boyu dinç kalmasına da yardımcı olacaktır.

Ramazan ayında kilo almak istemiyorsak nelerden kaçınmalıyız?

Maalesef bazen “Bütün gün aç kaldık, iftarda Allah ne verdiyse yiyelim ki güzel doyalım” diyoruz, bazen de elimizde olmadan fazla kaçırıyoruz ve kilo alıyoruz. Biliyorsunuz uzun süren açlık sonrası iftarda hızlı şekilde çok miktarda besin tüketme alışkanlığı çok yaygındır. Yediklerimizin çeşitliliği kadar porsiyon boyutları da çok önemlidir. Her şeyden yiyebilirsiniz ama tercihe göre küçük porsiyonlar hazırlanmalı, aşırı yememeye özen gösterilmelidir. Aksi takdirde aniden yükselen kan şekerini kontrol etmeye yönelik olarak vücudumuzun salgılayacağı fazla miktarda insülin, ilerleyen saatlerde kan şekerini bu sefer aşırı düşürebilir ve erken gelen açlık hissi ile birlikte halsizlik hissedebilirsiniz. Bu da iftar sonrası sürekli bir şeyler atıştırmaya, genellikle de şekerli, yağlı ve kalori içeriği fazla besinlere yönelmeye yol açar. Oysaki kahvaltı ve çorba ile orucu açtıktan sonra biraz bekleyip, 10-15 dakika kadar sonra ana yemeğe geçilebilir. Bu hem doygunluk hissini gidererek aşırı yemek yemeyi engeller hem de uzun süren açlık sonrası sindirim sistemine yüklenmeye mani olur. Ayrıca iftardan 1-2 saat sonra yapılacak hafif bir yürüyüş, hem sindirime yardımcı olur hem de kalp damar sağlığımız için faydalı bir aktivite olarak metabolizmamızı dengeler, kilomuzu muhafaza etmemize yardımcı olabilir.

İftardan ne kadar süre sonra tatlı veya meyve yenmeli? Kaçamakların ölçüsü ne olmalı?

Ana yemeklerin hemen sonrasında tatlı ya da meyve yemek kan şekerinde ani ve istenmeyen düzeyde yükselmelere neden olabilir. Üstelik faydalı besinler olan meyvelerdeki meyve asitlerinin vücut tarafından olması gerektiği gibi kullanılmasına da mani olabilir. Bu nedenle iftarda hafif bir öğün tüketip, en az 2-3 saat sonra tatlı veya meyveden birini tercih edebilirsiniz. Ramazanda mümkünse sütlü tatlılar, glisemik indeksi daha düşük olan dondurma gibi sağlıklı tatlı seçeneklerinden küçük bir porsiyon, mesela bir top sade veya bitter çikolatalı tüketebilirsiniz. Gece küçük bir porsiyon meyve, belki orta boy bir elma yiyebilir ya da meyveyi sahur sonrasına erteleyebilirsiniz.

Yazının Devamını Oku

Büyüme geriliği birçok hastalığın habercisi olabilir

27 Mayıs 2019
Çocuğun hemcinslerine ve toplumdaki yaşıtlarına göre boyunun ve kilosunun normal değerlerin altında olması anne babaları endişeye sürüklüyor. Araştırmalara göre ise büyüme geriliği görülen çocuk sayısı her yıl katlanarak artıyor.

Çocuğun hemcinslerine ve toplumdaki yaşıtlarına göre boyunun ve kilosunun normal değerlerin altında olması anne babaları endişeye sürüklüyor. Araştırmalara göre ise büyüme geriliği görülen çocuk sayısı her yıl katlanarak artıyor. Çocukların büyüme hızındaki yavaşlamaların hafife alınmaması gerektiğini belirten Uz. Dr. Ali Evrim Doğan ile büyüme geriliği nedenlerini ve tedavisini konuştuk.

Çocuklarda yetersiz büyüme nasıl anlaşılıyor?

Bir çocuğun aynı yaştaki, aynı cinsiyetteki ve aynı etnik gruptaki yaşıtlarına göre kilosunun veya boyunun altında olması büyüme geriliği olarak tanımlanır. Biz hekimler ise büyüme geriliğini, çocuğun yaşına göre boyunun ya da boyuna göre kilosunun “3 persentilin altında olması” olarak tanımlıyoruz. Yani büyüme geriliği söz konusuysa, çocuğun aynı yaş ve aynı cinsiyetteki 100 tane sağlıklı çocuk arasından sondan üçüncü sırada veya daha geride yer aldığını düşünebiliriz.

Peki, persentil değerleri baz alınarak büyümede bir sorun olup olmadığı nasıl anlaşılır?

Büyüme eğrisi yani persentil, bebeğin gelişiminin normal şekilde ilerleyip ilerlemediğini değerlendirirken kullanılan bir araç. Bebeğin zaman içindeki boy ve kilo gelişimine bakılarak, orantılı ve tutarlı bir şekilde gelişip gelişmediği izlenir. Kızlar ve erkekler farklı büyüme eğrileri üzerinden değerlendirilir. Bu eğrilerin kullanımı ise çok kolaydır. Kısaca anlatacak olursak; çocuğun yaşını gösteren noktadan çizilen düz çizgi ile çocuğun boyunu ya da kilosunu gösteren noktadan çizilen düz çizginin kesişme noktası persentil değerini gösterir. Bu oran 3’ün altındaysa çocukta büyüme geriliği vardır. Çocukların büyüme ve gelişmeleri düzenli takip edilmeli, bir duraksama veya gerileme saptanırsa büyüme geriliği gelişmeden önce müdahale edilmelidir.

Büyüme geriliğinde anne sütünün önemi nedir?

Anne sütü mucizevi bir içeriğe sahip ve her bir damlası içerisindeki binlerce farklı molekül bir orkestranın müzisyenleri gibi uyum içinde birlikte hareket ederek, bebeğin gelişimi için en uygun beslenmeyi sağlar.

Yazının Devamını Oku

Çocuğunuzu yetiştirirken mizaç özelliklerini yakından tanıyın

12 Mayıs 2019
Her çocuk farklı mizaç yapısı ile dünyaya gelir. Her mizaç yapısının farklı özellikleri ve arayışları söz konusudur. “Çocuğun mizaç özelliklerini tanımak hem anne babalar hem de öğretmenler için önemlidir” diyen Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Bilge Selçuk ile çocuk yetiştirmede mizaç temelli yaklaşımı konuştuk.

Karakter ve kişilik oluşumunda mizacın etkisinden bahseder misiniz?

Mizaç, kişiliğin biyolojik temelidir. Bebekler doğdukları zaman bile dünyaya verdikleri tepkiler bakımından birbirlerinden çok farklı oluyor; sadece fiziksel özellikleri bakımından değil, dünyayla kurdukları ilişki bakımından, dünyaya verdikleri tepki bakımından da. Mesela bebeğin çok ağlıyor olması ve kolay yatışmaması bir mizaç özelliğidir. Bazı bebekler yeni yerlere, ilk kez gördükleri insanlara hızlıca alışıyor. Bazı bebeklerse çok temkinli ve tedbirliler; tanımadıkları insanların yanında rahat hissetmeye başlamaları çok yavaş oluyor, uzun süre bu yeni çevreyi ve yeni insanı izleme ihtiyacı duyuyorlar. Bazı çocuklar genelde güler yüzlü, bazısı ise değil. Bunun çocuğun mutlu olup olmamasıyla ilgisi yok. Bu çocuğun genel modu, genel ruh hali. İşte bunlar mizaç özelliklerine bazı örnekler. Çocukluğun ilk yıllarında, bebeklikte bile belirginler.

Kişilik ise yıllar içerisinde yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Çocuk yeni deneyimler edindikçe, kendine özgü bir dünyayı anlama, dünyayla ilişki kurma şekli geliştiriyor. İşte bu kişilik. Genelde ergenlikten önce bundan çok da söz etmiyoruz. Gözlemlediğimiz farklılıklar daha çok mizaç farklılıkları.

Peki, nasıl oluyor bu? Örnek verebilir misiniz mizaç ve kişilik farkına?

Mesela cimrilik bir kişilik özelliğidir, mizaç değil. Korkulu mizacı olan bir bebek ileride eli sıkı olabilir, buna daha yatkın olur diyebiliriz, özellikle yoksunluk deneyimi yaşadıysa. Mesela savaş veya iş kaybı yüzünden aile geçim sıkıntısı çektiyse veya çocuk bunları dinleyerek büyüdüyse ya da bu duygusal yoksunluk şeklinde de olabilir. Ebeveyniyle ilişkide duygusal yoksunluk çeken bir korkulu mizaca sahip çocuk hayat boyu elindekileri kaybetmekten korkabilir. Kıskançlık da mesela bir mizaç özelliği değil, kişilik özelliğidir. Duygusal olarak tepkisel bir mizaca sahip olanlar ileride daha kıskanç olabilir. Bunların hepsi çocuğun deneyimlerine bağlıdır.

Ebeveynlerin davranışları çocukların mizacını nasıl etkiliyor?

Kişinin deneyimleri önemlidir. Aynı ebeveyn davranışı çocuğun mizacına göre farklı sonuçlar yaratır. Mesela aşırı müdahaleci bir ebeveynlik korkulu mizaca sahip bir çocuğun içedönük olmasına sebep olabilir. Aynı müdahaleci ebeveyn, tepkisel mizaca sahip bir çocukta saldırgan davranışların ortaya çıkmasına yol açabilir. Tepkisel çocuk deneyimle şunu öğrenir; “Anneme ne zaman öfke göstersem, annem geri çekiliyor.” Böylelikle saldırgan davranış çocuğun zaman içerisinde anneyi nasıl sınırlayacağını öğrendiği bir yöntem olur; çocuk insanlarla böyle başa çıkabileceğini öğrenir. Korkulu çocuk da çekilerek dünyayla baş etmeyi öğrenir. Ebeveynin davranışı aynı, ebeveyn aşırı müdahaleci bu örnekte mesela. Ama çocuğun mizacına göre sonuç değişiyor.

Yazının Devamını Oku

Balık yağı ne işe yarar, boy uzatır mı?

28 Mart 2019
Balık yağı, uzmanlar tarafından sıklıkla tavsiye edilen ve en çok kullanılan gıda takviyeleri arasında yer alıyor. Boy uzamasına da olumlu etkisi olduğu bilinen balık yağının faydaları saymakla bitmiyor.

Balık yağı, uzmanlar tarafından sıklıkla tavsiye edilen ve en çok kullanılan gıda takviyeleri arasında yer alıyor. Boy uzamasına da olumlu etkisi olduğu bilinen balık yağının faydaları saymakla bitmiyor. Bu faydaları ve balık yağının kullanımı ile ilgili merak edilenleri Fitoterapi Uzmanı Prof. Dr. Murat Kartal anlattı.

“Vücudun omega-3 yağ asidine ihtiyacı daha anne karnında başlar; çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık boyunca bu ihtiyaç devam eder. Omega-3 yağ asitleri vücut için gerekli olup insan vücudunda üretilemediğinden gıdalardan elde edilerek kullanılır” diyen Prof Dr. Murat Kartal, balık yağının faydaları hakkında şunları söyledi:

“Balık yağında bulunan omega-3 yağ asitlerinin beyin gelişimi, bağışıklık sisteminin güçlenmesi, koroner kalp hastalıklarının önlenmesi gibi fonksiyonları bulunmaktadır. Hipertansiyon, bağışıklık, alerji ve sinirsel bozuklukları önlediğine yönelik çalışmalar da bulunmaktadır. Bunlara ilaveten omega-3 yağ asitleri vücuttaki iltihaplanma, ağrı, şişkinlik, tansiyon, kalp, böbrekler, sindirim sistemi ve vücut sıcaklığının düzenlenmesi gibi birçok faaliyeti düzenleye yardımcı olduğu bilinmektedir. Beyin ile retinanın normal gelişmesi için de omega-3 önemli bir maddedir. Kardiyovasküler bozukluklar ile ilişkili hastalıkların görülme oranını da azalttığı rapor edilmiştir.

Ayrıca omega-3 yağ asitlerinden EPA (damar sağlığı, pıhtılaşma sistemi ve kalp sağlığını destekler) ve DHA (beyin/bellek ve göz sağlığını destekler) ile ilgili pek çok çalışma yapılmış ve aşağıda yazılan etkileri saptanmıştır.

• EPA’nın şizofreni gibi zihinsel vakalarda potansiyel faydalarının olduğu gözlenmiştir.

• EPA’nın az alındığı durumlarda, depresyonda artış görülmüştür.

• Oksidatif stresten korur.

Yazının Devamını Oku

Bebekleri tuzlama geleneği ölüme davetiye çıkarıyor

26 Mart 2019
Yeni doğan bebek bakımı ile ilgili geleneksel uygulamalardan biri bebekleri tuzlamaktır. Bu yöntem ebeveynler tarafından sıklıkla uygulanıyor. Oysa uzmanlar büyüdüğünde teri kokmasın inancıyla yeni doğan bebekleri tuza yatırmanın ölümcül tehlikesi olduğunun altını çiziyor.

“Ülkemizde özellikle Güney, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da bu uygulamaya maruz kalan bebekleri sıkça görmekteyiz” diyen Neonatoloji (Yeni Doğan) Uzmanı Yrd. Doç Dr. Bilge Bayraktar, tuzlama yöntemi ile ilgili şu açıklamalarda bulundu:

“Yeni doğan dönemi, hayatın ilk 28 gününü içeren ve bebeklerin en hassas oldukları süreçtir. Ölüm, bu dönemde diğer yaş gruplarına göre daha yüksek oranda görülür. Eski çağlardan beri bu dönemde ve ileride olabilecek sorunları önlemek için bazı yöntemler uygulanır. Ülkemizde de geleneksel inanç ve uygulamalar yeni doğan bebek bakımında yüzyıllardır kullanılır. Bu yöntemlerden biri de bebeklerin tuzlanmasıdır. Bu işlem yörelere göre değişmekle beraber ilk gün ya da daha sonraki günlerde (40. gününde) yapılır. Yöntemi de bölgelere göre farklılık gösterir. Tuzlu su ile yıkama ya da bebeğin tüm vücudunu tuz ile ovma en sık yapılanlardır. Tuzun, bereket ve sağlık getireceği inancı vardır. Bu uygulama ile bebeğin hastalıklardan özellikle de mikroplardan korunacağına, terlediğinde kokmayacağına, ten renginin beyaz olacağına inanılır.”

Tuzun cildi tahriş ettiğini söyleyen Yrd. Doç Dr. Bilge Bayraktar, bu uygulamanın ölüme dahi yol açtığını belirterek şunları söyledi:

“Cildi tuz ile ovulan bebeğin derisi zarar görür, yaralar çıkar ve mikrop kapması kolaylaşır. Ten kokusuna ve rengine hiçbir faydası olmaz. Üstelik deriden emilen tuz, bebeğin kanında tuz değerini yükseltir. Bebeğin sıvı kaybetmesine (dehidratasyon) ve bunun sonuncunda da böbreklerinin zarar görmesine (böbrek yetmezliğine), ölümlere neden olur. Cilt yolu ile tuza maruz kalan bebekte havale (nöbet), beyin kanaması görülebilir.”

Bebeğin sağlığını ve hayatını tehdit eden bu uygulamaların hiçbirinin bilimsel dayanağının olmadığının altını çizen Yrd. Doç Dr. Bilge Bayraktar şöyle konuştu:

“Annelerin ve anne adaylarının bebek bakımında doktor tavsiyesine uymaları, bebeklerinin sağlığı için en doğru yoldur. Annelerin bebeklerini büyütürken kulaktan duyulan, bilimsel geçerliliği olmayan bilgilere itibar etmemeleri, bebeklerinin sağlığı için elzemdir.”

HÜRRİYET AİLE ÖZEL 

Yazının Devamını Oku

#KadınOlmasa mücadele olmazdı

8 Mart 2019
#KadınOlmasa mücadele olmazdı. Çünkü kadınlar mücadelede her daim bir adım önde!

#KadınOlmasa mücadele olmazdı. Çünkü kadınlar mücadelede her daim bir adım önde! 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde hayata başkaldıran, zorluklara göğüs geren, güçlü kadınlara bir göz atalım ve onlardan ilham alalım istedim.

Bu hikâyeler ruhlarındaki çocuğu koruyan, yılmayan, zorluklar karşısında sağlam duran tüm kadınlara ilham olsun. Bu vesileyle de her birine selam olsun!

DEMİR KADIN NESLİCAN TAY

20 yaşındaki Neslican Tay, üniversitesi sınavına az bir zaman kala kanser olduğunu öğrendi. Mimarlık bölümünde okumayı çok isteyen başarılı öğrenci hastalığı nüksettiği için tercih yapamadı. Tümör sebebiyle bacağı alındı, ağırlaştırılmış kemoterapi tedavileri gördü. Yaşama olan mücadelesi asla son bulmayan ‘demir kadın’ lakaplı Neslican, yaptığı Instagram paylaşımlarıyla kanser hastalarına umut vermeyi, birçok kişinin kalbine dokunmayı ihmal etmiyor. Yaptığı bir paylaşımda şöyle diyor Neslican: “Zaman iyileştirmeyecek gibi geliyordu ilk başlarda. Acımın altında ezilmemek için hep üstüne gittim. İmkansız değildi, zaman ve yaşama olan sevincim benim acıma ilaç oldu. Ve şimdi bugün buradayım ve hayatımda hiç bu kadar kendimden emin olarak ayaklarımı yere basmamıştım. Gerçekten ben tek bir bacaktan ibaret değildim ve olmayacaktım da!”

TÜRKİYE’NİN GURURU SÜMEYYE BOYACI

Sümeyye Boyacı, 2003 yılında iki kolu olmadan ve kalça kemiği çıkık bir şekilde dünyaya geldi. Henüz 4,5 yaşındayken ayaklarını kullanarak yapmaya başladığı resimler büyük beğeni topladı. Akvaryumundaki balıkları izleyerek yüzmek için kollarına ihtiyacı olmadığını keşfeden Sümeyye, bu alanda da başarılı işlere imza attı. Brezilya'da düzenlenen 'Open Water Swimming World Championships' yarışlarında dünya şampiyonu oldu. Yüzme dalında kısa sürede kazandığı altın madalyalarla ülkemize büyük başarılar getiren başarılı sporcu haftanın neredeyse her günü antrenman yapıyor. Şimdilerde 2020 yılında Tokyo'da yapılacak olimpiyatlara hazırlanan Sümeyye göğsümüzü kabartmaya ve ülkemizi başarıyla temsil etmeye devam ediyor.

Yazının Devamını Oku