TÜM SUÇLARIN ARKASINDA O NEDEN: EMPATİ YOKSUNLUĞU
Soğukta bekleyip üşümesin diye aracına aldığı yolcu, Delil Aysal tarafından öldürüldü taksici Oğuz Erge. Kamera kayıtlarında katil zanlısının ateş ettikten sonra da Erge’ye yanaşarak, “Bazı insanlara güvenmeyeceksin” dediği duyuluyor. Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a sorum şu: Bazı insanlara güvenmemeli mi? Diyor ki: “Güvenin de merhamet duygusunun da başı empati yapabilmektir. Empati yapamayanın ne merhamet duygusu gelişir ne güven ne hoşgörü ne alçakgönüllülük ne de affedicilik duygusu. Empati karşı tarafın sadece duygularını değil, ihtiyaç ve haklarını fark edebilmektir. ‘Dünyada kötülük neden artıyor, acımasızlık, zalimlik neden artıyor?’ konulu çalışmalarda ortaya çıktı ki ‘empati yoksunluğu’ tüm suçların arka planındaki asıl psikolojik nedendir.”
ÖNCE AİLE SONRA SOSYAL ÇEVRE
Peki empati kurma, merhamet duyguları öğrenilebilir mi? Yanıtı şu: “Bu duyguların gelişmesi ve yerleşmesi çocukluk dönemine dayanır. Evrensel bir değerdir merhamet. Aileden öğrenilir önce. Sosyal ortamlara girdikçe, sosyal ilişkilerde sınırı ve diğer insanların hak ve ihtiyaçlarını öğrendikçe de pekişir. Ancak bazen de öğrenmesine ve hatta karşı tarafın acısını anlamasına rağmen kişi ‘benim bundan çıkarım yok’ davranışı içine girebilir. Yani merhametli olabilmek için konforundan fedakârlık edebilmek, istek ve ihtiyaçlarından vazgeçebilmek de gerekir. Dolayısıyla empati yoksunluğu bencillik, tek kelimeyle ‘ben merkezcilikten’ kaynaklı. Küresel narsisizm var, ondan kaynaklı. Özellikle gençler arasında, ‘Ben önemliyim, başka hiçbir şey önemli değil’ bakış açısı yayılmakta. Bunun bir nedeni de batıdan eğitim almış psikologların ‘Aile değil, birey önemli. Olmuyorsa hayatını yaşa’ vurgusundan. Bireyi kutsallaştırmasından. Peki ya diğerleri? Hiç düşünmüyorlar.”
Nevzat Tarhan
İYİLİK BULAŞICIDIR
“Eskilerin
Uyarılar arka arkaya geldi ama “Balkanlardan gelen soğuk hava” ve kar İstanbul’a bir türlü gelemedi. Habercilikte bir söz var, “İstanbul’a kar yağmadan Türkiye’ye kış gelmez” diye ama bakıyorum Anadolu’ya, Karadeniz’e, Doğu’ya...
Her ne kadar kış kışlığını yapsa da son 53 yılın rakamları ile karşılaştırıldığında istisnasız tüm bölgelerde yıl bazında sıcaklıklar ortalama 12 derece artmış, geçtiğimiz aralık ayı ise son 53 yılın en sıcak aralık ayı olmuş. Ortalama sıcaklık normalin 3.5 derece üzerinde ölçülmüş. Türkiye geneli aralık ayı yağışlarında ise yüzde 10’luk azalma var.
Şimdi gelelim “kar yağsa da sömestr tatili uzasa” diye dört gözle bekleyen çocukların sorusuna: “Kar ne zaman yağacak?” Şubat-mart ayları nasıl geçer? Bundan böyle kış hep sıcak mı geçecek? Ben sordum, Prof. Dr. Orhan Şen yanıtladı.
BALKANLAR’DAN GELEN SOĞUK HAVA İSTANBUL SINIRINDA KALDI
Ocak bitti, şubat başladı ama buna rağmen- İstanbul özelinde- kış mevsimi şartları yaşanmıyor. Doğal gaz faturası açısından “mutlu” haber olsa da ülkemiz ve dünyamız açısından sıkıntılı bir durum. Çünkü biliyoruz ki küresel ısınma uzun vadede, şu an pek dikkate alınmasa da su ve gıda güvenliği açısından büyük problem. Dolayısıyla gözümüz kulağımız meteorolojiden gelen haberlerdeydi. Ama beklenen olmadı. İstanbul’un kapısına kadar gelen kar içeri girmedi. “Keşke” diyor, İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Öğretim Üyesi, CNN Türk meteoroloji danışmanı Prof. Dr. Orhan Şen, “Elimde olsa, ben yağdırsam şu karı. İnan öğrenciler soruyor, veliler soruyor, çiftçiler soruyor, yola çıkacaklar soruyor. Yok! Yağmıyor, yağmayacak da...”
Tarım Bakanlığı bu kez limon suyu izlenimi veren limon aromalı soslar için harekete geçti.
Resmî Gazete’de yayınlanan yeni yönetmeliğe göre, 2024 aralık sonu itibarıyla iç piyasaya limon suyu görünümlü sos temin edilmeyecek. Amaç limon, nar ve benzeri ürünlerde üretimi arttırmak ve tüketicilerin yanlış yönlendirilmelerini önlemek.
Karar gayet yerinde olsa da aklıma takılan sorular şunlar: Bir, bunca zaman limon suyu, sosu ya da nar ekşisi sosu kullananlar sağlık açısından bir tehdit altında mı? İki, tüm suçlu ‘paketli’ gıdalar mı?
Üç, içinde et olmayan sucuklar, meyve olmayan su ya da sütler, zeytin olmayan zeytinyağı ya da ‘E’ kodlu ürünler için de benzer kararlar alınır mı?
İTİRAZ LİMON-MUŞ GİBİ YAPILMASINA
AĞIZ-TER-AYAK KOKUSU... DEDİKODU... HEPSİ BOŞANMA SEBEBİ
Avukat Ayşegül Mermer, kişisel hijyene dikkat etmemek, ağız- ter- ayak kokusu, cinsel uyum ve doyumun kurulamaması, eşe hakaret etme, dedikodusunu yapma, cimrilik gibi birçok halin, Türk Medeni Kanunu’na göre boşanma nedeni ve Yargıtay tarafından ‘kusur sayılan hallerden’ olduğunu söylüyor. Nasıl ve neden kusur olabilir ki? “Çünkü” diyor Mermer, “Eşler birbirine karşı sorumludur. Ve bu sorumluluklarını da yerine getirmekle yükümlüdürler. Temiz olmakta bunlardan biri. Buna göre taraflardan birinin böyle bir özeni yoksa diğeri için evlilik birliğini ‘çekilemez’ hale getiriyordur. Diyelim ortada rahatsızlık sebebiyle böyle bir durum var. O zaman da tedavi ile düzeltilebilecek olduğu halde kişinin tedaviye yanaşmaması ‘kusur’ sayılır. Kaldı ki kişisel temizlik hem öz saygı hem ilişkiye gösterilen özenin göstergelerindendir.”
HER DAVA KENDİNE ÖZEL
Ancak Yargıtay’ın tazminatla karara bağladığı benzer kararların her çekişmeli boşanma davasında uygulanabilir olmadığının da altını çiziyor Mermer: “Bu karar benzer davalarda pek tabii emsal olarak kullanılabilecek ancak boşanmaya sebep olan hallerin her olay/dava için ayrı ayrı değerlendirildiği de unutulmamalı.”
Ayşegül Mermer
KOKSA DA MECBURİYETTEN AYNI EVDE YAŞAYAN VAR
İnternette
Sadece Hollywood yıldızları değil eski ABD Dışİşleri Bakanı Hillary Clinton bile “İkiniz de ‘Ken’den fazlasısınız” mesajı yayımlayarak iki kadına da sahip çıktı.
Hollywood’un sinemada kadınları temsil etme konusunda sınıfta kaldığı malum. 96 yıllık Oscar tarihinde sadece 8 kadın ‘en iyi yönetmen’ kategorisinde aday gösterilmiş. Sorum şu: Oscar’ın derdi filmlerle mi kadınlarla mı?
HILLARY CLINTON’DAN BARBIE SAVUNMASI
BarbIe ve Oppenheimer filmleri şüphesiz 2023 yazına “Barbenheimer” fenomeni ile damga vurdu, iki filmin çekişmesi pandemi sonrası sinemaseverleri salonlara döndürdü. Ancak gişede ipi göğüsleyen “Barbie” oldu. Dünya çapında yaklaşık 1.5 milyar dolar hasılat elde ederken, filmin yönetmeni Greta Gerwig, tüm zamanların en büyük açılış hasılatını elde eden yönetmen olarak tarihe geçti. Gelin görün ki Ken’i canlandıran Ryan Gosling ve Barbie’nin iyi arkadaşı Gloria’yı canlandıran America Ferrera “yardımcı oyuncu” dallarından Oscar’a adaylık kazanırken ne Barbie rolü ile Margot Robbie ne de filmin yönetmeni Greta Gerwig Oscar’a aday gösterildi. İkilinin böylesine önemli kategorilerde es geçilmesi hem ünlü isimler hem de sosyal medyada çığ gibi büyüyen tepkilerin fitilini ateşledi:
- Aktör Ryan Gosling: “Barbie olmadan Ken olmaz ve bu tarih yazan dünya çapında ünlü filmden en çok sorumlu olan iki kişi Gerwig ve Robbie olmadan Barbie filmi olmaz. Onların yeteneği, cesareti olmadan filmdeki hiç kimse takdir edilemez.”
-
Tüm bu cesetlerin ortak noktası ise parçalanmış olmaları. Antalya Valiliği, Lübnan’dan KKTC’ye hareket eden 90 kişilik bir mülteci botundan, 11 Aralık’tan bu yana haber alınamadığını duyurdu. Cesetlerin bununla alakalı olabileceği ihtimali üzerinde duruluyor. Ancak sosyal medyada birbirinden farklı komplo teorileri elden ele... Cesetlerin parçalanmış olması seri katil ve mafya iddialarını gündeme taşırken bazıları da cesetlerin Epstein davasına da bir iddia olarak giren depremin kayıp çocuklarına ya da ABD’deki sinagog baskını ile gündeme gelen çocuk istismarı gibi bir duruma ait olabileceği iddiasında. Tüm bu iddiaların gerçeklik payını adli tıp uzmanı Prof. Dr. Halis Dokgöz ile konuştum.
BU OLAYI AYDINLATMAK İÇİN ÖZEL BİR EKİP KURULMALI
“Her şeyden önce bu kadar kısa bir sürede bu kadar fazla cesedin sahillere vurmuş olması hem de bu cesetlerin uzuvlarının olmaması gerçekten de akıllara birçok soruyu getiren, şüphe uyandıran bir durum” diyerek giriyor söze Prof. Dr. Halis Dokgöz ve Sir Arthur Conan Doyle tarafından yazılan hayali dedektif Sherlock Holmes’ün ünlü bir sözü ile devam ediyor: “Bütün kanıtlara ulaşmadan bir kuram oluşturmak en büyük hatadır. Yargılarınızda yanlılık yaratır. Dolayısıyla bu olay ile de ilgili olarak akıllardaki tüm soruların en kısa zamanda cevap bulması adına olay yeri inceleme ve adli tıbbın kapsamlı şekilde beraberce çalışabileceği bir özel ekip kurulması gerektiğine inanıyorum.”
HER İDDİA OLASILIK DAHİLİNDE
Gelelim sosyal medyada yüksek sesle dile getirilen iddialara... Prof. Dr. Dokgöz, diyor ki: “Evet, ortada hararetle tartışılan ‘depremin kayıp çocukları’ konusu ve Epstein davasına da giren Türkiye’den çocuk kaçırıldığı iddiaları var. Ayrıca bulunan cesetlerin organ/ uzuvlarının eksik olması da yine akıllara ‘seri katil’, ‘cinayet’ senaryolarını getiriyor. Ve görüyoruz ki tüm bu iddialar sosyal medyada ‘dedikodu’ eksenli birer komplo teorisi olarak tartışılıyor. Dolayısıyla yapılması gereken acilen bu cesetlerin başına ne geldiğinin; boğularak mı cinayetle mi işkence ile mi öldüler ya da öldürülüp bir bota mı konuldular, ölüm şekillerinde benzerlikler var mı, varsa ne gibi benzerlikler var, tespit edilmesi lazım ki kamuoyunda infial oluşmasın.”
CEVAPLAR OTOPSİ
Gözlerime inanamadım! Bir kilo baklava… 1050 lira mı? Fiyatı neredeyse gram altın ile yarışıyor.
Fotoğrafın altına “Bu fiyat halis mi?” yazmış genç bir arkadaş.
O sorunun peşine düştüm. Malum önümüz ramazan. Baklavanın kilosu ne kadar? Baklava üreticisinin “fıstığın kilosu pahalı” diyerek adres gösterdiği fıstık üreticisi ne diyor? Stokçuluk piyasayı ne kadar etkiliyor? Buyurunuz.
GÖRDÜĞÜNÜZ SPESİYAL BAKLAVADIR KLASİĞİN KİLOSU 750-850 LİRA
Baklava ve Tatlı Üreticileri Derneği (BAKTAD) Başkanı Mehmet Yıldırım
TÜRK SEYİRCİSİ İÇİN KOMEDİNİN YERİ AYRIDIR
Bu hafta Gupse Özay’ın “Lohusa”, Elif Dede ve Meriç Aydın’ın “Kardeş Takımı” ve TRT ortak yapımı “Afacanlar Kampta”, geçtiğimiz haftalarda ise “Kolpaçino 4”, “3391 kilometre”, “Rafadan Tayfa 4”, “Atatürk: 2. Film”, “Mutluyuz” ve “Yaşam Koçu” Türk filmleri vizyona girdi. Önümüzdeki hafta ise BKM yapımı “Haydi Tut Elimi”, İsmail Hacıoğlu’nun başrolde yer aldığı “Cem Karaca’nın Gözyaşları” vizyona giriyor. COVID-19 salgını ile sinemadan ayağı iyice kesilen seyirci bu filmlerle geri döner mi? Yanıtını sinema yazarı Ali Ulvi Uyanık, BOX Office’in 2024- 2014 verilerini karşılaştırarak veriyor:
“10 yıllık süreçte, nüfus artışını da hesaba katarsak, seyirci sayısının daha yükselmiş olması lazımdı. 2014’te ilk 3 haftada- toplam seyirci 3 milyon 172 bin iken, 2024’te bu rakam sadece bir tık üstü; 3 milyon 716 bin kişi. İyi başladık yıla. Bu, sevindirici ama ilk 3 haftaya bakarak ‘sinema patladı’ diyemeyiz. Dijital platformlar ve bilet fiyatları maalesef seyirciyi hala bir ‘tık’ eve bağlıyor.”
SÖMESTR DEMEK SEYİRCİ DEMEK
Türk filmlerinin gişeye katkısının payının tartışılmaz olduğuna da parantez açan Uyanık’a son bir ay da vizyona giren filmlerin neredeyse çoğunun komedi ağırlıklı olduğu hatırlatmasını yapıyorum.
Ali Ulvi Uyanık
Diyor ki: “Türk seyircisi için komedinin yeri hep ayrıdır. “Hababam Sınıfı” efsanesi mesela. En fazla seyirci alan komedi filmidir. Gerçi BOX Office rakamları 1989 sonrası açıklanmaya başlandığı için Hababam Sınıfı’nın gişesini maalesef tam bilememekle birlikte, rakamlarla ispat edebildiğimiz en büyük başarı Recep İvedik serisinindir. Ez cümle komedi Türkiye’de her zaman çalışan bir türdür. Salgınla komedi seyirciden de fazlaca rağbet gördüğü için cazip projelerle dijital platformlara transfer edilmişti. Fakat geçen yıl dijital platformlar yerel yapımları yayınlamama kararı aldı. Hem toplumsal ihtiyacın karşılanması hem de dijital platformların boşluğu ile yapımcılar filmlerini sinema salonlarına taşımaya başladılar. Bunun gişeye etkisi büyük. Ayrıca sömestre- 15 tatil- her zaman seyirci çekmek açısından çok değerli. Sinemalar aralık ortası dolmaya başlar ve bu hareketlilik nisan sonuna kadar devam eder. 2024 başlangıcı da tüm bu etkilerle birlikte 2021-2022 ve 2023 yıllarına göre çok iyi oldu. Bu arada animasyon filmlerinin gişeye katkısı da göz ardı edilmemeli. ‘Rafadan Tayfa 4: Hayrimatör’ 1 milyon seyirci barajını geçti bir haftada. Bu da çok kıymetli.”