Fatih Aktimur

Fiyatlarımız büyük marketlerle yarışıyor

7 Şubat 2009
1986 yılından beri, 100. Yıl İşçi Bloklarıda gıda, kuruyemiş satan İsmet ve Tayyar Öztepe, sabah saat 06.00’den gece geç saatlere kadar, haftanın 7 günü tatil yapmadan çalışıyor. Yaklaşık 25 yıldır 100. Yıl İşçi Bloklarının mahalle bakkalı olan baba oğul Öztepe ailesi, marketi açtıklarından beri üçüncü kuşağa hizmet veriyor. İşçi Blokları Mahallesinin en çok tanınan esnafı olan Tayyar Öztepe, liseden mezun olduğundan beri babası İsmet Öztepe ile birlikte çalışıyor. Mahalle esnafının büyük marketlere karşı ayakta tutulması gerektiğini ifade eden Tayyar Öztepe şunlar söyledi:

Üç kuşağa hizmet

"Tam 25 yıldır 100. Yıl İşçi Blokları’nın mahalle bakkalı olarak hizmet veriyoruz. Dükaknı açtığımızda daha çocuk olanlar şimdi yirmili yaşlarını devirdi. Dedelerden oğullara, torunlara kadar üç kuşak mahalleliler bizden alışveriş ediyor.

Çubuk’ta sadece bizim için turşu yapan bir aile var. Kendi yetiştirdiği ürünlerle bizim için turşu yapıyor. Mahallenin vazgeçilmezi haline geldi Çubuk turşusu. Erzincan’dan tulum peyniri getiriyoruz. Özel zeytin getiriyoruz özel çiftlik yumurtası ve el çaması yufka da müşterilerimizin vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Almanya’dan izne gelen gurbetçiler dönerken bavullarında Erzincan tulum peyniri için mutlaka bir yer ayırır.

Gıdaya rağbet yok

Yaşanan ekonomik krizin etkilerini hissetmemek mümkün değil. İnsanların alım gücü düştüğü için işlerde de bariz bir düşüş yaşanıyor. Eskiden çok sattığımız özellikle mandıra ürünleri şimdi yok denecek kadar az miktarda satılıyor. İnsanlar etini sebzesini artık büyük marketlerden almayı tercih ediyor. Fakat biz tüm mallarımızı toptan aldığımız için bazı ürünlerimiz büyük marketerden çok daha uygun fiyatlı oluyor. Bazı müşterilerimiz bu fiyat farklarını görünce haliyle şaşırıyorlar.

Başka iş düşünmedim

Keşke başka bir iş yapsaydım diye hiç düşünmedim. Yaptığım işi seviyorum. Hem baba mesleği olması açısından hem de uzun yıllardır artık sadece bu işi yaptığımdan işimden memnunum. Sonuçta 17 yaşımdan bu yana yaptığım, bildiğim bir iş. Zaten babamla birlikte çalıştığım için çok da zorluk çekmiyorum. Fakat tatilimiz yok, hergün dükkanı açıyoruz. Özellikle bayramlarda ziyaret edemediğimiz akrabalarımız bize çok sitem ediyor. Ama yaptığımız işten dolayı da anlayışla karşılıyorlar.

Yenebilir ürünlerle insanları giydiriyor

ANKARA’da uzun yıllardır esnaflık yapan Tahir Haytoğlu Portakal Çiçeği Sokak’ta organik tekstil giysileri satıyor. "Ankara’da konusunda tek olan yenebilen ürünlerden tekstil satışı yapan mağazamızla Başkentlileri buluşturuyoruz" diyen Haytoğlu, "Soya Silk isimli mağazamızda Türkiye’de ilk kez soya fasulyesinden, inek sütünden, mısırdan, Hindistan cevizinden yapılmış ürünleri Ankaralıların beğenisine sunuyoruz" dedi.

Doğal ürünlerin henüz yeterince tanınmadığını ifade eden, Haytoğlu, "Özellikle soya fasulyesinden yaptığımız ürünlere ağırlık vererek çorap, çamaşır, bebek giysileri, havlu gibi ürünleri satıyoruz" dedi. Haytaoğlu şöyle devam etti:

"Bizim en çok sıkıntısını çektiğimiz konular arasında insanların tüketim bilincinin henüz tam olarak oturmamış olması geliyor. İnsanlarımızın çoğu paralarını harcarken neye ve ne için harcama yaptığını tam olarak farkında değil. İşlevsellikten çok görselliğe önem vererek alışveriş yapıyor. Biz mümkün olduğunca müşterilerimize alışveriş yaparken aldıkları ürünün mutlaka içerik etiketine, üretim yerine bakmalarını, aldıkları ürünün hammaddesinin ne olduğunu bilerek satın almalarını öneriyoruz.

Son zamanlarda yaşanan ekonomik kriz ile insanların alım gücü düştü, daha hesaplı harcamaya çalışıyorlar. Fakat biz, gözlemlerimize göre, yapılan hesaplı harcamaların yetersiz olduğunu veya tam olarak hesaplanarak yapılmadığını düşünüyoruz. Çünkü özellikle yiyecek marketlerinin yaptıkları promosyonlarda ihtiyaç olmasa dahi bir kaç saat içinde tüketilecek yiyeceklere yapılan harcamalarla ihtiyaç duyulmasına karşın en az iki yıl içinde tüketilebilecek tekstil ürünlerine yaptıkları harcamalar arasında büyük farklar olduğunu gözlemliyoruz.

Farklar kıyaslanmalı

İnsanların, aldıkları ürünlerin kullanım ömürlerine ve dayanıklılıklarına bakmalarını, sağladıkları fayda ve zararları kıyaslamalarını, fiyat kalite ve işlevlerine dengelerine dikkat etmelerini istiyoruz. Alışverişlerini bu ve buna benzer faktörleri göz önünde bulundurarak yapmalarını istiyoruz."
Yazının Devamını Oku

Hayatın kenarında değil, tam ortasında olmak istedik

31 Ocak 2009
YILLARCA süren arkadaşlıklarını, birlikte bir işletme kurma fikriyle devam ettirmek isteyen, Nurcan Öztürk ve Gürselin Balcı, Ağustos ayında açtıkları Fruit and The City bayiliği ile Başkentlilere hizmet vermeye başladı. Ankara Üniversitesinde ekonomi eğitimi alan Nurcan Öztürk ve gazetecilik eğitimi alan Gürselin Balcı bayilik alma fikrini, şu sözlerle anlattılar:

"Yıllar sonra çalışma hayatımızı sonlandırdığımızda da boş durmak istemedik. Yeteneklerimizi geliştirmek, daha öne çıkartmak için kendimizi; resim, takı tasarımı, ünlü ahçılardan yemek kursları gibi çeşitli uğraşların içinde bulduk. Hepsinden çok keyif aldık. Fakat içimizdeki yeniden çalışmak, hayatın kenarında değil tam ortasında olmak, teknolojiden uzak kalmamak için büyük istek duyuyorduk. Sonunda bir gün ’Meyve Çiçekleri’ ile tanıştık ve bu işi yapmaya karar verdik."

Özetle, meyveleri çeşitli kalıplar kullanarak çiçek buketi haline getirdiklerini söyleyen Öztürk, işe başlama öyküsünü ve yaşadıklarını ise şöyle dile getirdiler:

Yeteneklerimizi harcamadık

Çalışma hayatımız bittiğinde de boş durmak istemedik. Çeşitli kurslara devam ederek bir çok sanat dalında eğitimler aldık. Sonunda bir gün ’Meyve Çiçekleri’ ile tanıştık. Müthişti, heyecan vericiydi, inanılmaz estetik ve bir o kadar da doğaldı, lezzetliydi. Meyve ile sanat buluşmuştu. Hem çiçek hem de taptaze meyvelerden oluşan leziz buketlerdi. Bu işi yapmaya karar verdik.

İstanbuldan bayilik aldık

İstanbul’da Fruit and The City’nin sahibi Bahar Durusoy’la tanıştık. Kendisinden Ankara’da şube açmak için francaising aldık. Bize birer hafta kurs verdi. İşi öğrendiğimize inanınca da (haydi şimdi gidin kendinize Ankara’da yer arayın) dedi. Turan Güneş Bulvarı’nın paralelinde Tiflis Caddesi’nde küçük bir dükkan tuttuk. Bir ay boyunca içini istediğimiz şekle getirmek için çabaladık. Sanayi tipi soğutucu dolaplar sipariş verdik, çalışma tezgahları, mutfak yaptırdık. Günlerce uğraştık didindik ve nihayet 15 Ağustos’ta küçük işletmemizi hizmete açtık.

Ürünlerimizi sipariş üzerine hazırlıyoruz ve hiç koruyucu madde kullanmadan taptaze gönderiyoruz. Çilek, ananas, kivi, kavun, karpuz, üzüm, portakal her mevsim kullandığımız meyvelerle çalışıyoruz. Tamamen steril ortamlarda eldiven ve bone kullanarak hazırladığımız ürünlerimizi özel kutularında, son derece zevkli ambalajlarla süsledikten sonra klimalı araçlarımızla istenilen adrese teslim ediyoruz. Yenilik seven, farklı tatlardan ve sürprizlerden hoşlanan ya da değişik sürprizler yapmak isteyen insanlar genel anlamda müşteri kitlemizi oluşturuyor. Müşterilerimiz, anne, babalarına, sevdiklerine eşlerine, hediye olarak ürünlerimizi gönderiyorlar.

Bir erkek müşterimiz eşi için bir sipariş verdi, fakat üzerine not yazma konusunda biraz sıkıntısı olduğunu söyleyip bizim güzel bir söz yazmamızı rica etti. Biz de çok hoş duygular içeren bir not yazıp siparişi yolladık. Müşterimiz bir kaç gün sonra bizi aradı ve eşinin "Senden bu kadar güzel sözler beklemezdim ne kadar incesin" diyerek boynuna sarıldığını ve çok mutlu olduğunu ifade etti. Müşterilerimizin bu tip diyalogları en az onlar kadar bizleri de mutlu ediyor.

Barakayı ekmek teknemiz yaptık

ESNAFLIĞA çocuk yaşlarda babasının araba yıkama istasyonunda adım atan Uğur Kurnaz, bir çok işte çalıştıktan sonra eğitimini gördüğü erkek kuaförlüğü mesleğini yaklaşık 1 yıldır Balgat’ta icra ediyor.

İlkokula başladığı günden beri asker ya da doktor olmak isteyen Kurnaz, tüm bu hayallerini bir kenara itip ’okullu esnaf’ olmaya karar vermiş. Kurnaz, kuaförlüğe başlama öyküsünü ve yaşadıklarını şöyle anlattı:

Okullu kuaför kararı verdim

Orta öğretimim bittikten sonra askerlik ve doktorluk hayallerimi bir kenara itip, okullu esnaf olmaya karar verdim. 4. Akşam Sanat Okulu Erkek Berberliği bölümüne girip 2003 yılında mezun oldum. Bu güne kadar çeşitli işlerde çalıştım ve sonunda kararımı verdim. Ben eğitimini aldığım ve bildiğim işi yapmalıydım. Arkadaşım Necati Savaş’la birlikte mahallemizde barakadan bozma bir yeri tadilattan geçirerek Onur Erkek Berberi adı altında işletmemizi hizmete açtık. Açalı yaklaşık 1 yıl olmasına rağmen, mahallede ve bu piyasada yerimizi almış olduk.

Yüzüncü Yıl 36.Cadde’de, polis karakolunun hemen arka sokağındaki dükkanımız, uğrayanların memnun kaldığı bir hizmet yeri haline geldi. Mahalleli olmamız ve makul fiyatlarımızla, dar gelirli mahalle halkımızın tercih nedeni olduk. Müşterilerimiz genelde işçi, memur, emekli ve öğrencilerden oluşuyor. Parası çıkışmayan sakinlerimiz de çoğu zaman ücretlerini bir daha ki traşta ödemek üzere traş olurlar.

İşletmeyi yeni açmamıza rağmen çeşitli ilginç olaylarla da karşılaşıyoruz. Örneğin bazı müşterilerimiz (traşım gelmiş mi, traş olmalı mıyım) diye bize danışırlar. Doktora gidip (ben hasta mıyım bir bak) demeye benziyor. Bize gelenler de traş olup evlerinin yolunu tutuyor tabiki.

Yazının Devamını Oku

Eskiden kilo ile alan şimdi sayarak alıyor

24 Ocak 2009
Ayabakan Balıkçısı

Hüseyin - Erkan Öztürk - 100. YIL


BAŞKENT’te 30 yıldır balıkçılık işiyle uğraşan Hüseyin Öztürk, mesleğe son 12 yıldır oğlu Erkan’la birlikte 100. Yıl semtinde devam ediyor.

Daha önceleri Sokullu Mehmet Paşa’da bir balıkçı dükkanı işlettiğinini söyleyen Erkan Öztürk, "Dikmen’deki dükkanımızı kapatıp burada dükkan açtık. Nesillerdir devam eden balıkçılık mesleğini burada baba oğul sürdürüyoruz" dedi.

Aileboyu balıkçıyız

İskenderun’dan Hopa’ya balıkçılıkta güven sloganıyla işlettikleri Ayabakan Balıkçısı’nda yıllardır çalıştığını ifade eden Erkan Öztürk, neredeyse tüm ailesinin balıkçılıkla uğraştığını ifade ederek şunları söyledi:

"Ailenin yüzde 90’ı balıkçılıkla meşgul. Askerden geldikten sonra bu işe başladım. Ailemin ve çevremin neredeyse tümünün balıkçılık yapmasından dolayı ben de bu işi tercih ettim. Dükkan açıldığından beri yaklaşık 12 yıldır burada çalışıyorum. Mahalle balıkçılarında olmayan bir çok çeşit deniz mahsulüne burada satıyoruz. Kalkan,lüfer, kalamar, dulger gibi bir çok çeşit ürüne tezgahlarımızda yer veriyoruz."

Canlı balık kıpırdamaz mı?

Müşterilerle bir çok ilginç diyalog yaşadıklarını ifade eden Öztürk, bir anısını şöyle anlattı:

"Bir gün canlı balık canlı balık diye müşteri çekmek için bağırırken yaşlı bir amcamız yanımıza geldi, ’balık taze mi?’ diye sordu. ’Canlı balık amcacığım’ diye karşılık verdik. ’E hani hiç kıpırdamıyor bu nasıl canlı balık?’ dedi. ’Amca balık daha yeni öldü’ dedik. Canlı balık deyince herhalde gerçekten canlı olduğunu sandı. Sonra da sanki yalancı çıkmış gibi, bozulup gitti. Bu anımızı unutamıyoruz.

Artık tek tek satıyoruz

Yaşanan ekonomik krizin etkilerini belirgin bir şekilde kendilerine yansıdığını söyleyen Öztürk, "Eskiden kilo kilo balık alan vatandaşlar şimdi sayıyla alıyor. Müşteri, alacağı balığı, evin nüfusuna göre sayıp öyle alıyor. Bazı müşterilerimiz haftada bir kez 2 kilo balık alırdı, şimdi gelip 5-6 tane balığı sayarak alıyor" dedi.

Okuyamadığı için başka meslek yapma şansının olmadığını ifade eden Öztürk, "Başka bir iş yapmayı düşündüm ama bazı imkanlardan dolayı okuyamadım. Memur olmak isterdim bu işi yapmasam. Masa başında oturabileceğim, buzdan, soğuktan uzak bir işim olsun isterdim" dedi.

Geniş müşteri yelpazesi

100. Yıl semtinde yaşayan milletvekillerinden, Ankara’da top koşturan birçok futbolcuya kadar çok geniş bir müşteri yelpazesinin olduğunu söyleyen Öztürk, bunların dışında mahalle sakinlerine ve özel müşterilere satış yaptıklarını söyledi.

Cebine tarak koyan herkes kuaför oluyor

Violette Kuaför

Hakan Öcalan-İzzet Özkan - Y.Oran

TAM 14 yıldır kadın kuaförlüğü ve yaklaşık 3 aydır da Violette Kuaför’ün işletmeciliğini yapan Hakan Öcalan, 13 yaşından beri kuaförlük mesleğiyle iç içe olduğunu söyleyerek, "Sanat okulunda kuaförlük eğitimi aldım. Meslek olarak önümüzdeki seçeneklere göre en cazibi kuaförlük olarak geldi. Daha önce de market ve büfe işlettik su satışı yaptım" dedi.

Modayı takip ediyoruz

Bayan kuaförlüğünün bir sanat olduğunu dile getiren Öcalan, İzzet Özkan ile birlikte işletmeciliğini yaptığı Violette Kuaför’ün modayı tam anlamıyla takip ettiğini söyledi.

Bölgenin en büyük bayan kuaförünün kendi dükkanları olduğunu dile getiren Öcalan, "Müşterilerin göz zevkine hitap eden geniş bir salonumuz var. Farklı saç tarama stilleri, yeni çıkan modeller ve kendi uyguladığımız özel kesimler var. Bu çevredeki en büyük bayan kuaförüyüz" diye konuştu.

Mesleğin önemli sorunu

Bir kuaför dükkanı açmanın çok kolay olmasının, mesleki açıdan en büyük sorun olduğunu söyleyen Öcalan, "Her yere kuaför açılması en büyük sorunumuz. Dükkan açmak çok kolay bir hale geldi. Arka cebine tarak koyan kuaför dükkanı açıyor. Bulunduğumuz çevre olarak Dikmen’de yaklaşık 450 tane kuaför var. Sanat okulunda okurken ustalarımız okuldan bize icazet verirlerdi de derslerden öyle geçebilirdik. Şimdi okula bile gitmeyen insanlar var. Tabiri caizse önüne gelen kuaför açıyor" diye konuştu.

Müşteri daha az geliyor

Ekonomik krizin yarattığı bir durgunluk olduğunu belirten Öcalan, "Kriz az da olsa etkiledi bizleri de. Ayda 5 kez gelen müşteri artık 2 kez gelmeye başladı. Millet süsünden, zevkinden taviz veriyor artık. Bu da aylık ciroyu etkiliyor doğal olarak, ciromuz belli bir oranda düştü. Dip boyası için ayda 1 kez gelen müşteriler şimid 2 yada bir kez bile gelmiyor. Kadınlar artık bakımlarından taviz veriyor" dedi.

Kadın şoförlerin ilginç anları

Birçok ilginç olaya şahit olduğunu söyleyen Öcalan, bir anısını şöyle anlattı:

"Dışarıya arabasını park eden bir müşterimizin saçını yaparken başka bir müşterimiz aynı yerden arabasıyla çıkmak istedi. Gidip ben çektim arabayı. Aradan kısa bir süre geçti, müşteri sinirle; arabama ne yaptınız? Yerinden kımıldamıyor diyerek içeriye girdi. Ben de endişelendim birşey mi yaptım arabaya diye koşup gittim. Kadın, el frenini indirmemiş ve doğal olarak araba gitmiyor. El frenini indirdim kadın da sonra mahçup olarak gitti. Bu anımı hiç unutmuyorum."

Birçok ünlü müşteri

Violette Kuaförün ünlü müşterileri arasında İkbal Gürpınar, bakanların eşleri ve TRT’nin spikerleri olduğunu söyleyen Öcalan, bunların dışında müşteri kitlesini, çevredeki hanımların ve dışardan hizmeti beğenip tekrar gelen müşterilerin oluşturduğunu belirtti.
Yazının Devamını Oku

Mahallenin tam yarım asrı deviren çınarı

17 Ocak 2009
Şaşmaz Terzihanesi

Şuayip Şaşmaz-EMEK

1954’ten bu yana terzilik mesleğiyle uğraşan Şaşmaz Terzihanesi’nin sahibi Şuayip Şaşmaz, 13 yıldır Emek’teki dükkanında mahalle sakinlerine hizmet veriyor. Tokat Niksar’ın bir köyünde büyüdüğünü ifade eden Şuayip usta, terziliğe başlama hikayesini şöyle anlattı:

"Ben köylü çocuğuyum. Tokat Niksar’da köyde büyüdük. Ablam beni Gedikli Astsubay Okulu’na gönderdi ama yaşım tutmadığı için giremedim. Ablam, hiç değilse terziliğe git, ilerde bir mesleğin sanatın olur dedi. Çırak olarak terziliğe başladım. 6 sene terzi kalfalığı yapıp askere gittim. Geldikten sonra Niksar’da bir gömlekçi dükkanı açtım. 5 yıl boyunca orada çalıştım. 1986’da emekli oldum 6 yıl boyunca kahve kültürümü arttırdım. Sonra tekrar terziliğe döndüm."

Terzihanede her türlü tadilatı yaptığını söyleyen Şaşmaz, "Daha çok kadın terziliği üzerine çalışıyorum. Gömlek, bayan bluzu, elbisesi dikiyorum. Paça tadilatı gibi işler de yapıyorum" dedi.

Bazı insanlar incitiyor

Günümüzde insanlara duyulan güvenin azaldığını dile getiren Şaşmaz, "Buraya gelip toplu iş yaptıranlar oluyor. Sonra işi teslim alıp ufacık paralara tenezzül ediyor, ücretini vermiyorlar. Bu anlamda çok batıklarım oldu. İnsanlara güveniyorum bu bir öğretmendir, avukattır böyle şey yapmaz, para ödememezlik etmez diye düşünüyorum ama ufak paralara bile tenezzül enen insanlar oluyor" diye konuştu.

Sadık müşteri kitlesi

Yaşanan ekonomik krizin olumsuz etkilerinin hissedildiğini ifade eden Şaşmaz, "Krizin çok bariz bir etkisi olmadı ama muhakkak olumsuz taraflarını hissediyoruz. Krizin bizde, çok aşırı bir götürüsü olmadı, fakat kazancım, günde 50-60 TL iken şimdilerde 30-40 TL’ye kadar düştü" dedi.

Çok sadık bir müşteri kitlesine sahip olduğunu dile getiren Şuayip usta, İnsanlara güven vermenin önemine dikkat çekerek şunları söyledi:

"Önceden müşterim olup da, sonradan bu mahalleden taşınanlar, Çayyolu’na, Batıkent’e gidenlerin neredeyse tamamı ihtiyaçları olduğunda, sırf bir tadilat için bile buraya gelebiliyorlar. Oralarda terzi yok mu diye sorduğumda senin işçiliğini oralarda bulamıyoruz diye karşılık veriyorlar. Müşterilerim beni burada yalnız bırakmıyor. Çünkü hilem yok aldatmama yok. Sözümü tutarım prensipli çalışırım. Peşin ücret almam işi teslim ettikten sonra ücretini alırım. Bu da müşterilere güven veriyor."

Dünyaya yeniden gelirsem

Terzilik mesleğini severek yaptığını ifade eden Şaşmaz, dÜkkanda hem vakit geçirdiğini hem de para kazandığını söyledi. 70 yaşına girdiğinin ve kimseye muhtaç olmamak için çalıştığını dile getiren Şaşmaz, "Dünyaya yeniden gelsem yine terzilik yapardım. Çünkü bu işi severek yapıyorum. Müşteri işi teslim aldıktan sonra bakıyor, gözüyle görüp memnun oluyor parasını veriyor sonra da gönülden teşekkür ediyor. Yaptığım, emek verdiğim bir işin beğenilmesi müşterinin takdirini kazanması bana mutluluk veriyor. Götürebildiğim yere kadar da terzilik yapmaya devam edeceğim. Boş durup çalışmamak bu yaştan sonra bana ters gelir" diye konuştu.

Mahalleliyi doyururken dertlerine de ortaklar

Emek Köftecisi


Murat-Adnan Yılmaz-EMEK

Emek Köftecisi 1980 yılından bu yana Emek 68. Sokak’ta mahallenin en güzel yemeklerini yapıyor. İki nesildir baba oğul köftecilik yapan Murat ve Adnan Yılmaz, yıllardır Emek Mahallesinin en çok tanınan ve tadılan köftelerini yapıyor. Askerden geldikten sonra bir süre oto sanayide çalışan Murat Yılmaz, daha sonra Emek Köftecisi’ni açmış. 25 yaşındayken başladığı işte şimdi 55 yaşına gelen Murat usta 30 yıldır bu köftecilikle geçiniyor. Emek’in sakin ve nezih yapısının bozulmaya yüz tuttuğunu söyleyen Murat usta, "Bölgenin büyük sorunlarından biri AŞTİ yoldan inen parasızlar Emek Mahallesi’ne dağılıyor. Emek’te eskiden bu kadar dilenci yoktu. Şimdi burası yol geçen hanı gibi oldu, tinerciler, dolandırıcılar çoğaldı. AŞTİ’nin açılmasıyla birlikte, Emek’in eski sakinleri gitti. AŞTİ barınak gibi oldu" sözleriyle mahallenin yapısının ne kadar değiştiğini gözler önüne seriyor.

Mahallelinin dert ortağı

Müşterilerin büyük bölümünü öğrenciler memurlar pazarcılar, hurdacılar ve çevre esnafı olduğunu söyleyen baba oğul, "Gece 12’de bile oturup bir çorba içen müşterilerimizin dert ortağı oluyoruz sorunlarını sıkıntılarını bizle paylaşırlar" diyerek mahallelinin sıkıntılarına da ortak olduklarını söylüyor.

Yıllardan beri köftecilik yapan Murat ustanın oğlu Adnan Yılmaz ise askerden geldikten sonra köfteciliğe devam ettiğini belirterek şunları söylüyor:

Eskiden beri köfte, tavuk döner, çorba, kuru fasülye pilav yapıyoruz. Dükkan 30 kişilik geçen yıl bir tadilat yaptık dükkanın görüntüsünü biraz değiştirdik.

Biz dönem öğrenci olup da burada yemek yiyenler bir zaman sonra bizi ziyarete geliyorlar. Belli yerlere gelen öğrencilerin, tanıdıklarımızın ziyarete gelmesi bizi çok mutlu ediyor.

İşler yüzde 50 düştü

Kriz nedeniyle işlerimiz neredeyse yüzde 50 oranında düştü. Fiyatlarımız da hiç bir değişiklik yapamadık. Hala geçen yılın fiyatlarıyla satış yapıyoruz. Fakat gelen zamlar bizi çok zorluyor. Çok bariz olarak örneğin öğrenciler öğle ve akşam burada yemek yerken şimdi evinde yiyor. Mesela eskiden tam ekmek döner ya da köfte yiyen şimdi yarım ekmek yiyor. Mümkün mertebe evden çıkmamaya çalışıyor. Tabi bu da bizim işlerimizi olumsuz etkiliyor.

Doğalgaz maliyeti 2 katı artarken biz fiyatlara zam yapamadık. Elektrik de, doğalgaz da yüzde 100 arttı. Elektriğe geçen yıl ortalama 150 TL öderken, şimdi 300 TL ödüyoruz.

Et terbiyesini özel yöntemlerle yapıyoruz. Günde ortalama 5 kilo köfte, 5 kilo tavuk döner, 2 kilo da biftek satabiliyoruz.

Sürpriz ödüller geliyor

ANKARA Hürriyet’in, daha önce de duyurduğu gibi ’Mahalle Kardeşliği’ projesi çerçevesinde sayfalarımıza taşığıdımız esnaf arasından, her ay ’ayın esnafı’ seçilecek bir kişiye çeşitli ödüller verilecek.

’Çam sakızı, çoban armağanı’ olacak bu ödüller için bugüne kadar Ankara Ticaret Odası (ATO), Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) ve Ankara Giyim Sanayicileri Derneği (AGSD) destek kararı aldı.

Ödüller, her ay sonunda Ankara Hürriyet sayfalarına konuk olan esnaf arasından karma bir komisyon tarafından seçilen bir esnafa verilecek.

Kampanyaya destek vererek, esnafa el uzatacak kişi ve kurumların başvurularını bekliyoruz.
Yazının Devamını Oku

Bakan Atalay alnımdan öptü

10 Ocak 2009
1970’ten beri kuru temizlemecilik işiyle uğraşan Elif Kuru Temizlemenin sahibi Arif Yayla, 1985 yılından beri Bahçelievler semtinde müşterilerine hizmet veriyor. Yaklaşık 40 yıldır kuru temizlemecilik işi yapan Arif usta, kuru temizlemeciliğe başlama öyküsünü şöyle anlattı: "İlkokul bittikten sonra okumak istedim ama bazı imkansızlıklar nedeniyle okuyamadım. O zamanlar bir sanatım olsun diye koltuk tamirciliğine girdim. Sağlığa zararlı olduğu için koltuk işini bırakıp, dayımın oğlu ile kuru temizlemeye başladım. 1973 yılında askerden sonra kuru temzilemeciliğe devam ettim. Dedeman Otel’de, çamaşırhane şefi olarak başladım ama geleceği olmadığı için istifa edip, 1980 yılında Akay caddesinde bir kuru temizlemeci dükkanını /images/100/0x0/55eb5443f018fbb8f8ba4369devraldım. 5 yıl orada çalıştım fakat oradaki binaya yıkım kararı gelince Bahçelievler’de başka bir kuru temizleme dükkanını devraldım."

Teknoloji farklı, yöntem aynı

Teknolojinin değiştiğini fakat sistem olarak aynı yöntemlerin kullanıldığını söyleyen Yayla, "Bundan 20 yıl önce kullandığımız makinalar birinci sınıf teçhizata sahipti. Son 10 yılda Türkiye’ye, yurt dışından yeni makinalar girdi. Benim kullandığım temizleme makinaları da, temizlik maddeleri de aynı sisteme sahip" dedi.

Fiş istedim silah çekti

Onlarca ilginç olaya tanık olduğunu dile getiren Yayla, bir anısını şöyle anlattı:

"Birgün tanımadığım birisi gelip temizlememiz için elbise verdi. Biz de karşılığında teslim fişi verdik. Teslim fişi o elbisenin değerindedir. Birkaç gün sonra elbiseyi almaya geldi. Fişinizi alabilir miyim dedim. Ne fişi işte benim elbisem orada indir dedi. Teslim fişini tekrardan istedim. Adam sinirlenip silahını çekti, indir ulan elbiseyi diye bağırdı. Elbiseyi verdim, para pul da istemez bir daha da buraya gelme deyip gönderdim adamı bir daha da gelmedi. Bu anımı unutamıyorum."

Kriz 2001’in mirası

Ekonomik krizin ortaya yeni çıkan bir durum olmadığı görüşünü dile getiren Arif usta, "2001 ekonomik krizinden önce burada iki oğlumla birlikte çalışıyordum. Krizden sonra 2 oğlum da ayrılmak zorunda kaldı. Yani işler üçte iki oranında darbe aldı. 2001’den bu yana bütün esnaf hala o krizin etkisinde. Yeni kriz de 2001’in kalıntıları. Hala düzelmedi" diye konuştu.

Atalay’ı unutamadım

Birçok tanıdık simaya hizmet verdiğini dile getiren Arif Usta, "Ünlü müşterilerim arasında birçok bakan var. İbrahim Tatlıses’in elbisesini temizledim. Demirel’in gömleklerini çok ütüledim. İçişleri Bakanı Beşir Atalay da müşterilerim arasında. Bir gün sayın bakan buradan geçerken dükkana davet ettim. Buranın sorunlarından bahsettim, esnafı anlattım. Çok doğru söylüyorsun diyerek gelip alnımdan öptü" diye konuştu.

Adam geldi sigara istedi elimi kesti

1986
yılından beri Emek’te gıda, kuruyemiş ve tekel bayiliği yapan Salman Saltuk, sabah saat 07.00’den gece geç saatlere kadar, haftanın 7 günü tatil yapmadan çalışıyor.

Ticarette herşeyin değiştiğini savunan Saltuk, "Artık çoğu şey rant hesabına dönüştü, tabiri caizse artık eski esnaf yok" sözleriyle esnaflığın tarihe karıştığını ifade ediyor.

Çok sık olmamakla birlikte tatsız olaylar da yaşadığını söyleyen Saltuk, "Geçen yıl bir adam geldi, dükkana bir kaç kere çıkıp tekrar girdi. Sigara istedi, sonra bıçağını sallayıp elimi kesti. Ara sıra böyle tatsız olaylarla da karşılaşıyoruz" diye konuştu.

Bu krizi biz uzun bir süredir zaten fiili olarak yaşıyoruz. Ama hep içimize sindiriyoruz. 3 yıldır işlerdeki durgunluk zaten krizin en büyük göstergesi. Madem bu iş bu kadar kötü neden başka bir iş yapmıyorsun diyorlar. Yapacak başka bir iş yok çünkü. Şu iş daha iyiymiş, hadi ona geçelim deyip de gideceğimiz bir durumumuz yok.

Bizim müşterilerimizi bir öğrenciler bir de buranın eskiden beri oturan sakinleri oluşturuyor. son zamanlarda kira sorunları nedeniyle öğrencilerde çok ciddi bir azalma var. Bu da işlerimizi doğal olarak etkiliyor.

Şimdi olsa memurluğu seçerdim

Eskiden haftada 3 büyük rakı alanlar şimdi ayda 1 rakı alıyorlar. Yani zevklere yapılan masraflar neredeyse tamamen kesildi.

Ben devlet memurluğundan istifa edip ticarete atıldım. O zamanlar bu işe başlarken esnaflık daha cazipti. mesela o dönem bir memurun emekliliğine 3 ay kalmıştı ama evine çocuğuna birşey alacak durumu yoktu. ben de daha işin başındayken istifa edip bu dükkanı açtım. fakat şimid seçme şansım olsa memurluğu tercih ederdim.

Veresiye devri artık bitti

Açık hesap yani veresiye eskiden vardı. insanlara güveniyorduk şu insan bir ay sonra da olsa günü birlik de olsa öder diyebiliyorduk şimdi o tarihe karıştı. Banka komisyonlarından dolayı kredi kartını da kaldırdık."
Yazının Devamını Oku

Veresiye defterimden ne istedin de çaldın

2 Ocak 2009
ALIŞVERİŞ merkezleri, değişen sosyal yaşam, ekonomik kriz derken, bizi "mahalleli" yapan, bizi bize bağlayan en önemli unsurlardan bir tanesi olan ’mahalle esnafı’nı unuttuk, hatta üzdük. Ankara Hürriyet’te bundan böyle her hafta mahallenizdeki esnafı, neşesini, tasasını okuyacak, onları daha yakından tanıma fırsatı bulacaksınız. Mahallenin tuhafiyecisi Nermin Teyze’den, Bakkal Ali Osman Amca’ya, sokağınızın kasabı Hakkı Baba’dan, kapı kapı bahçesindeki organik ürünleri satan Nedim Abi’ye kadar esnafımız, sayfalarımıza konuk olacak.

Bir ay içinde tanıtımları yayınlanan esnaf içinden, her ay Ankara Hürriyet’in oluşturacağı komisyon tarafından seçilen bir esnafa, ’Ayın Esnafı’ ünvanı ve ATO tarafından sürpriz "Mahalle kardeşliği" hediyeleri verilecek. ’Ayın Esnafı’ ayrıca, Ankara Hürriyet sayfalarına geniş bir röportaj ile de konuk olacak ve kendisini ifade etme imkanı bulacak.

NAZ Gıda’da üniversite mezunu kardeşi Birol’la birlikte çalışan Varol Altıntop, "Bu mesleğe çıraklıktan geldim. Yine aynı mahallede eskiden de buna benzer bir iş yapıyorduk. İğne, iplikten ayakkabı boyasına kadar çok çeşitli şeyler satıyorduk. Şimdi burada sadece kuruyemiş ve tekel satabiliyoruz. Gıda üzerine işler durdu demek yanlış olmaz" dedi.

Zaman zaman ilginç olaylara da tanık olduğunu anlatan Altıntop, yaşadığı bir anısını şöyle anlattı:

"Dükkana geçen aylarda hırsız girdi. Hırsız dükkana girip kasa çekmecelerindeki paraları almış, arkadaki reyondan sigara içki çalmış, bir de işin ilginç tarafı veresiye defterini de çalmış. Ne işine yarayacak anlayamadık ama veresiye defterini de alıp gitmiş. Şimdi o defterdeki alacakları müşterinin insafına ve kendi kanaatimize göre bir şekilde ayarlamaya çalışıyoruz.

ODTÜ’lünün bakkalı

Burada bizi dinç tutan daha çok öğrenci kesimi. Bayramımız yok seyranımız yok iş yapabilmek için sürekli çalışıyoruz. Kardeşimin düğününe bile gidemedim. Dükkanı sürekli tatil demeden açık tutmaya gayret gösteriyoruz. Sabah 06.30’dan gece 01.30 a kadar açığız.

Ünlü müşterileri var

Ünlü müşterilerimiz arasında Can Dündar, Mustafa Balbay, Özlem Tekin gibi isimler var. Fakat bizim için en ünlüler buradaki öğrenciler. Onlar geleceğin bilim adamları olacak. Onların hakkını ödeyemeyiz. Bazen burada mezunlarla birlikte kutlama için şampanya patlatıyoruz. Öğrencilerin öyle zamanları oluyor ki, anasına babasına soramadığı dertlerini bizle paylaşıyor. Her konuda yardımcı olmaya çalışıyoruz. Burda artık yıllardır onlara bir ana baba olduk. Biz de gençlere bakarak gençleşiyoruz bir anlamda."

İlayda çiçekçilik/Balgat

Mesleğin sırrı soyadında gizli

1985’ten beri Ankara’da esnaflık yapan Balgat’taki İlayda Çiçekçilik’in sahibi Cafer Sarıçiçek, 1996 yılından bu yana çiçekçilikle uğraşıyor. Sarıçiçek, okulu bitirdikten sonra başladığı esnaflığa, Ankara pazarlarında meyve sebze satarak başlamış.

ÇİÇEKÇİLİĞE başlangıç öyküsünün soyadında gizli olduğunu ifade eden İlayda Çiçekçilik’in sahibi Cafer Sarıçiçek, "Çiçekçiliğe de soyadımdan da anlaşılacağı gibi çiçekleri sevdiğimden ve muhatap olduğumuz insanların kültür seviyesi yüksek olduğu için başladım. Yoksa bıraktığı para çok olduğu için değil. Çünkü bir çiçeği satamazsanız yüzde 60’ı çöpe gider. Bir çiçeğin ömrü 3 gün, 5 gündür" dedi.

Zaman zaman müşterilerle ilginç diyaloglar da yaşadığını söyleyen Sarıçiçek bir anısını şöyle anlattı:

"Sevgililer gününe birkaç gün kala bir memur arkadaşa ’Gel sana bir gül vereyim de eşine götür’ dedim. ’Kaç lira bir gül’ diye sordu. ’7,5 YTL’ dedim, ama zaten ücretsiz olarak verecektim. ’İstemem Ben o kadar parayla bir piliç 1 kilo da pirinç alırım. Akşama onu pişirir eşimle karnımı doyururum. Senin verdiğin gül karın doyuruyor mu?’ dedi. Ben de hak verdim, birşey diyemedim."

İlayda Çiçekçiliğin ünlü müşterilerinin de bulunduğunu söyleyen Sarıçiçek şöyle devam etti: "Ünlü müşterilerimiz arasında Cemil Çiçek, Rahşan Ecevit var. ODTÜ öğrencileri hocaları, Çankaya üniversitesi, MTA’da çalışanlar genel müşterilerimizi oluşturuyor. Bunların dışında bir kez gelip de çiçeğimizi, işimizi beğenen artık bizden vazgeçmiyor. Tek amacımız müşterinin kafasında kaliteli bir imaj oluşturmaktı onda da başarılı olduk" dedi.

Naz Gıda/ Yüzüncü Yıl

10 yaşından beri yaptığı çıraklığın tecrübesiyle 26 senedir bakkallık yapan Varol Altıntop, 13 yıldır 100. Yıl’da Naz Gıda’yı işletiyor.

Ağırlıklı olarak, ODTÜ öğrencilerine ve çevre sakinlerine hizmet verdiğini ifade eden Altıntop, Üniversitelilerin en çok alışveriş yaptığı bakkal olduğunu ifade ederken, Naz Gıda’nın ODTÜ’lü öğrencilerin tekel kaynağı olduğunu söyledi.
Yazının Devamını Oku