Ergi Şener

2022’de öne çıkacak teknoloji trendleri

21 Aralık 2021
Microsoft’un kurucusu, önde gelen bir girişimci, yatırımcı ve iş insanı olan Bill Gates’in, “en sıra dışı ve zor yıl” olarak nitelendirdiği 2021 yılının bitmesine artık sadece günler kaldı. 2021’i zor ve sıra dışı yapan etkenlere baktığımızda, global ölçekte, tüm insanlığı ilgilendiren sorunlar ile ortaklaşa mücade etmek durumunda kaldığımızı görmekteyiz: Pandeminin bitmeyen etkileri, iklim krizi kaynaklı sıradışı doğa olaylarının artışı, ekonomik sıkıntılar, kuraklık, vb…

Öte yandan, ara ara sizlerle paylaştığım üzere, tüm bu sorunlar ile mücadelede teknoloji çoğu zaman bizlere destek olabiliyor. Bu nedenle de yeni bir yıla girerken, önümüzdeki 12 ay boyunca yeni teknolojilerin neden olacağı değişimi ve hayatımız üzerindeki etkilerini detaylı olarak incelemekte yarar görüyorum. Ne yazık ki son iki yıldır olduğu gibi, 2022’de de Covid-19’un negatif etkilerini görmeyi sürdüreceğiz. Korona ile birlikte iş yapış, eğitim, ulaşım, inovasyon ve işbirliği süreçlerinde oldukça radikal değişimler yaşadık. Tüketici alışkanlıkları ve tercihlerinde de meydana gelen yeni beklentiler ile birlikte, her alanda adaptasyon ihtiyacı kendini gösterdi. Bununla birlikte, bu dönem, eğer motivasyon ve doğru yönetim olduğu takdirde, dönüştürücü değişimin uygulanmasının, bir zamanlar düşünüldüğü kadar zor olmadığını da göstermiş oldu. 

Önde gelen araştırma şirketlerinden Mc Kinsey’e göre, önümüzdeki on yılda, önceki 100 yılda yaşadığımızdan çok daha fazla teknolojik ilerleme yaşayacağız. Kanada başbakanı Trudeau geçtiğimiz yıllarda katıldığı bir etkinlikte: “Değişim, hiç bu kadar hızlı olmamıştı, ancak bir daha asla yavaş olmayacağına da eminim…” diyerek teknolojik gelişmelerin hızının altını çizmişti. Ben de “Teknolojiye karşı insanlık” başlıklı yazımda teknolojinin üssel gelişimi ve bu gelişimin toplum ve insanlar üzerindeki etkilerine değinmiştim (https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ergi-sener/teknolojiye-karsi-insanlik-41946519)… 2021’i bitirirken, iklim krizine karşı sürdürülebilirlik projeleri, sürekli artan veri hacimleri ve artan bilgi güvenliği ihtiyaçları, metaverse ve yapay zekanın gelişmesine yönelik düzenlemeler ve bu teknolojilerin etik anlayışı gibi konuların önem kazandığını görüyoruz. Bu yazımda, 2022’de öne çıkacak ve hepimizin hayatlarında büyük etkiye neden olacak teknoloji trendlerini analiz ettim. 

Yapay zeka (Artificial Intelligence - AI) her yerde

2021’de en çok odaklandığım ve paylaştığım alanların başında yapay zekanın gelişimi yer almaktaydı. 2022’de, AI'ın her sektörü dönüştürecek şekilde gelişmeye devam edeceğini göreceğiz. Gartner’a göre yapay zeka yazılımlarında, 2022 yılında küresel olarak 62,5 milyar dolarlık gelir olacağı tahmin ediliyor. Başka bir araştırma şirketi Forrestar’a göre, robot izleme uzmanları, veri bilimcileri, otomasyon uzmanları, yapay zeka mimarları ve yapay zeka araştırmacıları dahil olmak üzere 2025 yılına kadar, gelişmiş ülkelerdeki yeni işlerin % 9'unun yapay zeka, makine öğrenimi ve otomasyon odaklı olacağı belirtiliyor. 

Hemen her alana doğru hızla yayılan yapay zeka alanında, 2022'de öne çıkan konu “etik” olacak. Yapay zeka teknolojisi muazzam faydalar sağlarken, etik ilkeleri, yönergeleri, politikaları ve düzenlemeleri tartışılmaya devam edecek. Özellikle şirketlerin artık, yapay zeka teknolojilerinin “yapabileceklerinden” ziyade, “ne yapması gerektiğine” odaklanmasında yarar var. 

Kişiselleştirilmiş servisler için yapay zeka

Tüketici davranışlarını analiz ederek kişiselleştirilmiş hizmetler sağlamak için, AI, müşterilerin aramalarından, firmalar ile etkileşimlerinden, lokasyonlarından ve geçmiş alışveriş verilerinden bir takım sonuçlar çıkarıyor. Doğal dil işleme ile ses komutlu dijital asistanlar ya da sohbet robotları (chatbot), günümüzde yapay zekanın en ilgi çeken kişiselleştirilmiş servislerinden biri. Ancak, bu hiç de kolay değil. Sohbet robotlarındaki, soru-cevap sürecinin, iki kişi arasındaki ideal, tipik bir konuşmaya benzemesi için, arka planda oldukça gelişmiş yapay zeka algoritmalarını kurgulamak gerekiyor. Robotlardan, hem soruyu doğru yanıtlaması, hem de yanıt verirken soruyu soran kişinin niyetini, ruh halini hesaba katması bekleniyor ki, şu anki sonuçlar halen bu beklentiyi karşılayacak seviyede değil.  2022, müşteri destek sistemlerinde, müşteri ile iletişimde ve dijital asistan servislerinde yapay zekadan daha fazla ve daha kişisel olarak yararlanıldığı bir dönem olacak.

Bu alanda bir takım örnekler vermek gerekirse, Mastercard, müşterilerin ne istediğini anlamak ve sorularına gerçek bir insanmış gibi yanıt vermek için, bazı karmaşık sorguların bile işlenmesini otomatikleştiren bir Facebook Messenger botu geliştirdi. Bir havayolu şirketi olan Easy Jet ise, müşterilerin seyahat geçmişini kullanarak kişiselleştirilmiş içerikler oluşturan ve daha sonra nereye seyahat etmek istediklerini öneren veriye dayalı bir kampanya başlattı. 

Yazının Devamını Oku

İklim krizine yönelik kaygı: “Eko-anksiyete”

2 Aralık 2021
İklim krizinin etkileri günbegün artıyor ve bu kriz Dünya genelinde geri dönüşü olmayan hasarlar meydana getiriyor. Daha bu hafta okulların kapanmasına bile neden olan şiddetli fırtına, ülkemizde belli bölgelerde hayatı oldukça olumsuz hale getirdi. Dünya genelinde de rekor kıran sıcak hava dalgaları, orman yangınları ve sellerle 2021; sonunda iklim değişikliğinin kritik konumuna uyandığımız bir yıl oldu. Uluslararası İklim Değişikliği Paneli'nin değerlendirmesine göre de etkiler, artık "yaygın, hızlı ve yoğunlaşıyor". Birçok sonuç geri döndürülemez bir hal aldı ve okyanuslarda, buz tabakalarında ve deniz seviyelerinde meydana gelen değişiklikler binlerce yıl sürecek.

Glasgow'da geçen ay düzenlenen COP26 (Conference of the Parties, yani Taraflar Konferansı, her yıl düzenlenen ve bu yıl 26.'sı gerçekleşen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'nın kısaltmasıdır) zirvesi öncesinde yapılan yeni bir ankete göre, büyük bir çoğunluk iklim değişikliğinin, insanlık üzerinde dünya çapında yaklaşık beş milyon cana mal olan Covid-19'dan daha korkutucu sonuçlara yol açacağına inanıyor. Yeni yapılan bir analizde, COP26 İklim Zirvesi'nde verilen taahütlere karşın, Dünya’nın küresel sıcaklık artışını kısıtlama hedefine yaklaşamadığı da kaydedildi. Dünya’nın küresel sıcaklıklarda hedeflenen 1,5 derecelik artışın çok ötesinde, 2,4 derecelik artışa doğru gittiği belirtildi. 

Ne yazık ki, bugünün çocukları, Dünyamızın geleceğinin iklim krizinden kaynaklı olarak ciddi biçimde tehlike altında olduğu bilinci ile büyüyorlar. Haber kanalları ve sosyal medya paylaşımları, orman yangınlarının ve kasırgaların can sıkıcı görüntüleri ile dolup taşıyor; her geçen gün iklim krizi odaklı yepyeni olumsuz gündemler öne çıkıyor. Ağustos ayında, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu, Dünya’daki 2,2 milyar çocuğun yarısının iklim değişikliğinin etkilerinden dolayı “son derece yüksek risk” altında olduğunu bildirdi. Yeni bir Dünya Bankası raporuna göre, iklim değişikliğinin etkisiyle önümüzdeki 30 yıl içinde en az 216 milyon insan evini terk etmek zorunda kalabilir. Hal böyle olunca, iklim krizi odaklı umutsuzluk da artıyor. Şu bir gerçek ki iklim krizi gerçeğinde büyümek, gençlerin ruh sağlığına zarar veriyor… 

Peki tıp dünyasında henüz resmileştirilmemiş bir terim olaneko-anksiyetegerçekten hayatımızda yer ediyor mu?

En temel tanımı ile “eko-anksiyete” (ya da eko-kaygı), iklim değişikliğinin mevcut veya tahmin edilen etkilerinden duyulan korku olarak tanımlanıyor. Amerikan Psikoloji Derneği, 2017 yılında eko-kaygıyı “kronik bir çevresel kıyamet korkusu” olarak tanımlayan ilk kurum oldu. Son dönemlerde artan iklim protestoları, sıcak hava dalgaları ve bir dizi doğal afet, iklimi haber gündeminin üst sıralarına taşırken; Batı dünyasında da eko-kaygı patlamasına neden oluyor. 

Doktorlar iklimle ilgili korkuların daha da kötüleşebileceğini veya önceden var olan zihinsel sağlık sorunlarını tetikleyebileceğini söylese de, eko-anksiyete klinik bir anksiyete bozukluğu ile aynı şey değil. Hatta bazı uzmanlar, aslında çoğu insan için eko-kaygının, iklim krizine sağlıklı bir yanıt olduğunu savunuyor. Kaygı, bazı ülkelerde ise somut tehditlerden kaynaklanıyor. Örneğin, Maldivler’de, küresel ısınmanın bir sonucu olarak yükselen deniz seviyeleri, alçakta bulunan ada ülkesinin 2100 yılına kadar tamamen sular altında kalabileceği anlamına geliyor (2050 yılına kadar, yükselen deniz seviyeleri nedeniyle 570 şehir risk altında olacak). 

İngiltere’de ise uzmanlar, biraz farklı bir tanımı benimsiyor. "Eko-kaygı terimini sevmiyoruz, kulağa zihinsel bir bozukluk gibi geliyor. Bunun yerine, “eko-sıkıntıyı” (eco-distress) tercih ediyoruz” diyorlar. “Gençler gerçekten çaresizlik içinde. Gezegenin önemli sorunları var ve bu zorlukların farkında olmak bir bozukluk ya da hastalık değildir. Bu tamamen uygun ve mantıklı bir tepki.” 

İklim değişikliğiyle ilgili kaygı kendi başına bir akıl hastalığı olmasa da, çocukların iklim değişikliğinin uzun vadeli sonuçlarından kaynaklı kronik stresin etkisinde kalacakları bir gerçek. Sürekli stresin, zihinsel ve fizyolojik sağlıkları üzerinde olumsuz bir etkiye neden olacağı da gayet açık. 

İklim değişikliğinin gençlerdeki etkileri hiç iç açıcı değil

Yazının Devamını Oku

Teknolojiye Karşı İnsanlık

24 Kasım 2021
Bu haftasonu ünlü Alman fütürist ve yazar Gerd Leonhard’ın “insan ile makinenin yaklaşan çatışmasına” odaklandığı ve “daha insani bir dünya için cesur bir manifesto” olarak nitelendirilen “Teknolojiye Karşı İnsanlık” kitabını bitirdim. Kitabı okurken, yeni teknolojilerin üssel olarak gelişmesinin, her alandaki değişimi ve dönüşümü ivmelendirdiği bu dönemde; teknolojiden beklentilerimizin nasıl değiştiğini, teknolojinin topluma olan etkisini ve teknoloji yönetimi adına eksik olanları ve düzeltilmesi gerekenleri de tekrar düşündüm (Sabancı Üniversitesi İşletme Okulu için tasarladığım ve 4 yıldır devam eden “Teknoloji Farkındalığı” dersimi kurgularken de bu konuların ders programında yer almasına gayret göstermiştim). Düşüncelerimi sizlerle de paylaşmak istedim.

Teknoloji yeni normalimiz…

Gerd Leonhard’a göre; “bağlantının yeni oksijen, cep telefonlarımızın da yeni su olduğu; sınırsız bağlantı ve bilişim gücünün yeni normalimiz haline geldiği bir dönemdeyiz.” Bir önceki yazımda da değindiğim üzere, hızla yepyeni bir “metaverse” dünyasına doğru evrilirken; yapay zeka pek çok işi insanlara kıyasla çok daha iyi ve verimli, hatta maliyetsiz yaparken ve dijitalleşme her alanda “olmazsa olmaz” bir kavram olarak her sektörü hızla dönüştürürken, insanlık olarak teknolojinin bize sağladıklarını ve teknoloji ile nasıl ve ne ölçüde entegre olmamız gerektiğini çok daha derinden ve dikkatli bir şekilde analiz etmemiz gerekiyor… Teknolojik dönüşümler, “sadece iş dünyasını değil, toplumun ana hatlarını da yeniden tanımlıyor; doğayı dönüştürüyor”, yani etki gerçekten hayatımızın her alanında… 

Önce yavaş yavaş, sonra birdenbire…

Teknoloji yeni normalimiz olduğu kadar, sonraki normallerde de merkezi bir konumda olacak… “Yakın geleceğin de, aynı teknolojiler gibi, bugünümüzden üssel biçimde farklılaştığını hayal etmeliyiz. Kendimizi alışkın olduğumuz bugünkü dünyamızın çok ötesinde karmaşıklığa sahip bir geleceğe hazırlamalıyız…” Bazı teknolojilerin günlük hayata etki etmesine daha zaman var gibi görünse de şunu unutmamalıyız; teknolojiler “önce yavaş yavaş, sonra birdenbire” hayatlarımıza giriyor. Bu teknolojiler hayatımıza girdiği noktada, uygulama alanları doğru bir şekilde planlanmamışsa ya da sonuçlarına yönelik analizler yapılmamışsa, çok büyük travmalar ve dünyanın kaderini etkileyecek sonuçlara da yol açması muhtemel… 

Dijital dünyanın dijital kuralları henüz yazılmadı…

Bununla birlikte, teknolojinin takip edilemeyecek bir hızla gelişimi, kuralların arkadan gelmesine neden oluyor (Facebook’un veri ihlali, kişisel verileri izinsiz kullandırmasına yönelik karşılaştığı davalar ve davayı takip eden hakimlerin tüm dünyanın gözü önünde, algoritmaların yeteneklerini, yapılan çalışmaları anlamaya çalışması bunun en bariz örneklerinden). Dijital dünyanın dijital kurallarının henüz tam olarak yazılmamış olduğunu unutmamamız gerekiyor. Bu durum fırsatlarla birlikte riskleri de ortaya çıkarıyor. Teknolojilerin tasarım ya da Ar-Ge aşamasından, gerçek hayata geçerken yaşanılanlar, bize artık kritik olan ana konunun “teknolojinin yapabileceklerinden” ziyade “ne yapması gerektiği” olduğunu gösteriyor. Yeni teknolojilerin düzenlenmesi, regüle edilmesi, uygulamalara yönelik standartların belirlenmesi teknoloji geliştirmek kadar önemli. Standartlar, teknolojilerin küresel olarak ortak bir şekilde kullanılmasını sağladığı gibi, bir yandan da sınırsız geliştirilmesi kaynaklı oluşabilecek negatif sonuçları da önlüyor. 

Teknolojinin etiği yok…

Leonard, kitabında bilimkurgu yazarı William Gibson’ın “teknolojiler biz onları uygulayana dek ahlaken tarafsızdır” sözünü  de sıkça paylaşıyor. “Teknolojilerin ne yazık ki etiği yok, ama insanlık etiğe muhtaç ve etiği olmayan bir toplum da felakete sürüklenir…” 

Yazının Devamını Oku

Facebook “Metaverse" ile neyi hedefliyor?

9 Kasım 2021
Facebook CEO'su Mark Zuckerberg 28 Ekim Perşembe günü şirketin adını "Meta" olarak değiştirdiklerini açıkladı. Bu değişiklik zaten, Zuckerberg'in uzun süredir öne çıkardığı ve şirketine yön verdiği "metaverse" stratejisine bir vurgu ve bu kavramı sahiplenme adına da önemli bir adım niteliğinde.

Zaten, değişiklik sonrası her yerde “metaverse” terimini duymaya, bu konu hakkında tartışmalara rastlamaya başladık (meğer bu konuda ne çok uzman varmış!). İsim değişikliği sonrası, Facebook’un, hepimizin hayatında önemli yeri olan sosyal medya uygulamaları Facebook ve Instagram; mesajlaşma platformları What's App ve Messanger ve sanal gerçeklik (virtual reality - VR) şirketi Oculus artık çatı şirket Meta Platforms Inc. altında yer almaya başladı. Yapısal olarak ele alındığında, bu denli dev şirketlerin kendi içlerinde bağımsız ve odak stratejiler ile yönetilmesine rağmen, ortak bir çatı altında toplanmaları oldukça mantıklı. Zaten Google da Alphabet yapısı ile benzer bir modele yıllar önce geçmişti. Öte yandan, bu organizasyonel değişimi, sadece yönetimsel olarak ya da marka değişikliği olarak ele almamak da gerekiyor.

Facebook isminin Meta’ya dönüştürülmesinin nedenleri…

Yeni adı ile Meta’nın ana şirketi; sosyal medya uygulamalarının da atalarından olan Facebook’un, genç kullanıcılar arasında popülerliğini kaybettiği uzun yıllardır bilinen bir gerçek. Instagram satınalmasının altında yatan sebeplerden biri de gençlerin isteklerine ve beklentilerine Facebook’un cevap verememesiydi. Günümüzde, sosyal medyayı ve dijital trendleri belirleyen ana kuşak haline gelen, dijital yerliler olarak da nitelendirilen Z jenerasyonun popüler uygulamaları daha çok YouTube, TikTok ve Snapchat. Her ne kadar Instagram gençler arasında popüler olmaya devam etse de, Facebook artık kesinlikle gençlere göre değil… Zuckerberg’in, VR merkezli “metaverse”ünün hedefinde gençlerin önemli bir yer aldığı aşikar. Zuckerberg, yakın zamanda gerçekleşen bir konferansta “genç yetişkinleri kuzey yıldızımız yapmak için ekibimizi yeniden donatıyoruz” diyerek de bu vizyonunu paylaşmıştı. 

Bir diğer yandan “anti-trust” (monopoliyi önlemeye yönelik alınan tedbirler) konularına yönelik dünya genelinde artan ilgi, Facebook'un muhtemelen yakın zamanda yeni rakipleri satın almasını zorlayacak. Ayrıca, Facebook’taki kişisel verilerin izinsiz kullanılarak Cambridge Analytica’da olduğu gibi, seçimleri dahi manipule edecek şekilde kullanılması, küresel çapta ses getiren krizlere yol açarak, Facebook’un güvenlik algısını oldukça aşağı çekti. 

Özetle, şirketin Meta olarak ismini değiştirmesindeki temel amacı; Facebook’un yakın zamanlarda sıklıkla karşılaştığı ve hesap vermek zorunda olduğu skandallardan adını uzaklaştırmak ve gençleri kazanmak için dikkatleri yeni ve merak uyandıran bir konsept olan “metaverse”e çekmek olarak özetleyebiliriz… 

Bu yazımda, farklı yayınlardan ve görüşlerden de yararlanarak, Facebook’un Metaverse vizyonunu ve Metaverse ile vaadedilen yeni dijital dünyayı analiz ettim. 

Metaverse ne demek değil…

Yazının Devamını Oku

Giyilebilir teknolojiler pazarındaki son gelişmeler ve öne çıkan uygulamalar

2 Kasım 2021
Bir önceki yazımda, giyilebilir cihazların geçmişten itibaren gelişimini ve sağlık alanında öne çıkan uygulama alanlarını analiz etmiştim. Son dönemlerde giyilebilir cihazların hem daha hızlı ve gelişmiş hale gelmesi, hem de giderek küçülmesi bu teknolojinin sürekli olarak daha fazla ve farklı alanlarda tüketicilerin kullanımına sunulmasını ve bunun sonuncunda da hayatımızın birer parçası haline gelmesini sağlıyor.

Şu anda vücudumuzun üzerinde çok farklı nesneler ile taşımakta olduğumuz giyilebilir teknolojiler, zamanla vücudumuzun içerisine dahi enjekte edilebilecek. Bu yazımda, giyilebilir teknolojilerin farklı alanlardaki kullanımlarını analiz ettim. 

Elektronik dövmeler ile giyilebilir cihazlar vücudumuzun üzerinde yer almaya başlıyor

Elon Musk Neuralink girişimi ile beyne entegre edilebilecek bir mikroçip ile beyin-bilgisayar etkileşimini sağlayarak, insan beyninin kapasitesini arttırmayı hedefliyor. Bununla birlikte Neuralink ile, parkinson, şizofreni, hafıza kaybı, otizm, epilepsi, travmaya bağlı veya doğuştan felçli ve engelli hastalar için de destek olmak amaçlanıyor. Benzer odaklarda ve sağlık alanında vücuda entegre edilecek olan giyilebilir cihazlara hala zaman var. Öte yandan, vücudumuzun üzerinde taşıyabileceğimiz giyilebilir cihazlar hayata geçmeye başladı. Bunlardan somut biri elektronik dövmeler. Amerika’nın önde gelen Üniversiteleri’nden Carnegie Mellon Üniversitesi'nin araştırmacıları, üretimi ve uygulaması oldukça kolay olmakla birlikte, dayanıklı ve esnek bir elektronik dövme tasarladılar. 

Bu dövme, geçici çocuk dövmelerine benzemekte birlikte, onu vücuduna uygulayan kişiler hakkında önemli bilgileri elde etmek için de kullanılabilecek. Sağlık alanında vücuda yapıştırılan sticker şeklinde giyilebilir cihazlar, kan basıncı, kalp atış hızı, kan şekeri seviyeleri ve hidrasyon gibi hayati bilgileri izleyebiliyor. Elektronik dövmeler ise sürekli olarak ciltle yakın temasta oldukları için daha doğru veriler paylaşarak, giyilebilir cihazlar arasında öne çıkan yeni bir odak alanını oluşturabilir. 

Güneşin zararlı etkilerinden korunmak için de giyilebilir cihazlar kullanılıyor

Yaz denince ilk akla gelen görüntülerden biri, bir şezlonga uzanıp güneşlenmek. Bununla birlikte, güneşe karşı korunmamak, UV ışınlarının kötü etkileri ile karşılaşılmasına da neden oluyor. Dünya genelinde, her yıl 13 milyondan fazla insan deri kanserine yakalanıyor. Güneşe ve deri kanserine yönelik son tüketicileri bilinçlendirmek ve ne derece UV etkisinde kalındığını göstermek adına da giyilebilir cihazlardan yararlanılmaya başlandı. Vücudun istenen bölgesine yapıştırılan ışığa duyarlı, renk değiştirebilen “patch”lerin resmini çekip, uygulamaya aktararak, güneşte fazla kalmanızın vücudunuza zarar verip vermediğine dair uyarılar alabiliyorsunuz. Öte yandan,  vücudun ne kadar D vitamini depoladığını da yine uygulamadan erişmek mümkün. 

Yazının Devamını Oku

Giyilebilir cihazlardaki son trendler ve sağlık alanında öne çıkan uygulamalar

25 Ekim 2021
“Giyilebilir cihazlar”dan beklentilerimiz ve bu terimin çağrıştırdıkları, teknolojideki gelişmeler ve artan uygulama çeşitliliği ile zamanla değişti. Bu durum aslında son derece normal ve diğer teknolojiler açısından da geçerli. Gelişmekte olan teknolojiler ile ilişkimiz zamanla bir zemine oturuyor ve belirli bir süreç doğrultusunda teknolojileri anlamlandırmaya başlıyoruz.

Giyilebilir cihazların geçmişi yüzyıllar öncesine dayanıyor

Tarihsel gelişime bakacak olursak, giyilebilir cihazlar aslında çok yeni bir kavram değil. Örneğin, Orta Çağ’da zırh gibi o zamanın ihtiyaçları doğrultusunda gerekli cihazlar kullanılıyordu. Bu nesnelerin tasarımı, kullanıcıların ihtiyaçları ve beklentilerine uyum sağlayacak şekilde gelişmeye devam etti. 19. yüzyılda icat edilen kol saatleri ile zamanı sürekli yanımızda taşımaya başladık ve o yıllardan itibaren saat gelmiş geçmiş en çok tercih edilen giyilebilir cihaz oldu. Intel’de uzun süredir etkileşim ve deneyim araştırmaları üzerine çalışmalar gerçekleştiren Antropolog Dr. Genevieve Bell’e göre, yüzyıllardır kullanılmakta olan giyilebilir cihazlar temelde iki amaca hizmet ediyor. Bunların ilki “literal”, yani zırhta olduğu gibi korunmayı; saatlerde ise zaman bilgisine anlık ve doğru erişimi sağlayan gerçek kullanım amacı. Giyilebilir cihazlar, bu doğrultuda vücudumuz ile yapabildiklerimizi iyileştirmeye ve geliştirmeye hizmet ediyor. Diğer amaç ise tamamen sembolik, yani zırhların rengi ya da biçimi ile hangi orduya ya da takıma ait olunduğunu belli etme; takılan saatin marka ve modeli ile statüyü ya da yaşam tarzını ifade etmeye çalışma amacı… Son zamanlarda bambaşka boyutlara gelse de gelişen giyilebilir teknolojiler sektörünü her zaman bu amaçlar doğrultusunda analiz etmekte yarar var. 

Günümüzde mobil altyapının sağladığı sürekli bağlantı ile bu unsurların yanına diğer insanlarla ve nesnelerle bağlantılar kurmak; gelişmiş sensör teknolojisi ve yapay zeka ile sağlanan öngörü analizleri sayesinde de kişiselleştirilmiş yönlendirmeler almayı ekleyebiliriz. Giyilebilir cihazlar sürekli bağlantılı hale gelip, doğru tasarım ile birleşince insanların doğal birer uzantısına dönüşüyor; bu sayede de günlük yaşamımızda vazgeçilmez kişisel asistanlar halini alıyor. Firmalar açısından da giyilebilir cihazlara yönelik geliştirilen uygulamalar ile müşteriyle etkileşime geçmek kolaylaşıyor. Müşterinin bulunduğu lokasyon ve tercihleri doğrultusunda, doğru zamanda, doğru yerde mesajlar, daha kolay ulaştırılabiliyor… 

Giyilebilir cihazlar pazarı hızla büyümeye devam ediyor

Modern giyilebilir cihazlar furyasını tetikleyen ürünler “fitness tracker” olarak adlandırılan sağlık bileklikleri ve akıllı saatler oldu. Ancak tüketicilerden gelen talepler ve gelişmeler doğrultusunda, giyilebilir cihazların tanımı etkileşimde bulunduğumuz herhangi bir taşınabilir cihazı içerecek şekilde genişledi. Bundan böyle de günlük işleri desteklemek için son kullanıcılara bilgi veren; sağlıkları, konumları ve işleri ile ilgili yönlendirmeler yapan her türlü giyilebilir cihazı bu tanım içerisinde göreceğiz…Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, giyilebilir teknolojilerin şekilleri ve kullanım alanları da hızla değişim gösteriyor. Akıllı bileklik ya da saatlerden, gözlüklere; çiplerle donatılmış kıyafet ya da ayakkabılardan, yüzük ve kolyelere kadar giyilebilir cihazlar çok zengin bir yelpazeyi içeriyor. Küresel ölçekte, pazarın 2021-2025 dönemi için %17.12'lik artışla 2025'te 116.88 milyar ABD doları değerine ulaşması bekleniyor. 

Giyilebilir teknolojilerin daha yeni yeni hayatımızın her anında yer edinmeye başlaması nedeniyle, bugünlerde daha çok teknolojinin neler vaat ettiğine odaklanmış durumdayız. Ancak toplanan verilerin anlık işlenmesi ile oldukça kişiselleştirilmiş bildirimler sağlayan yeni uygulamalar doğrultusunda kullanıcının mahremiyetini ve kişisel verilerin müşterinin izni olmadan işlenmesini de ciddi bir biçimde ele almak gerekiyor. 

Giyilebilir cihazlar pazarının gelişmesi için çözülmesi gereken konular bulunuyor

Giyilebilir cihazların “kullanıcılara eğlenceli gelen teknolojik oyuncaklardan”, potansiyelini tam olarak gösteren ürünlere dönüşmesi için iyileştirilmesi gereken konular da var. Mobil cihaz kullanıcılarının günümüzde hala en büyük sorunu olan şarj problemi, cihazların ekran büyüklüklerinin limitli olmasından kaynaklı kullanıcı arayüzünü optimize etme sorunu, modanın giyilebilir cihazlarla henüz tam olarak buluşamaması ve veri gizliliğine yönelik endişeler sektörün gelişmesi için aşılması gereken bariyerlerin başında yer alıyor. Öte yandan, bu problemlere çözüm çabaları, yeni inovasyonları da doğuracaktır. Giyilebilir cihazlar ile etkileşimin çok daha pratik ve kolay olmasının beklentisi, “no UI” (kullanıcı arayüzü olmayan) konseptinin gelişmesini de tetikliyor. Yani, odak artık aksiyonların dijital asistanlarda olduğu gibi sesle ya da “el kol hareketleri” ile alındığı, kullanıcının daha çok kişiye özel bildirimler ile yönlendirildiği uygulamalar geliştirmek. 

Yazının Devamını Oku

Yapay zeka alanında öne çıkan trendler

11 Ekim 2021
Yapay zeka, her sektör üzerindeki dönüştürücü etkisi nedeniyle teknoloji trendleri arasında en ilgi çekici konuların başında geliyor. Bir önceki yazımda, Google’ın, arama deneyimini uçtan uca değiştirecek, yapay zekâ odaklı son açıklamalarına değinmiştim. Bu hafta da yapay zeka (artificial intelligence- AI) özelinde öne çıkan son trendleri analiz ettim.

İş dünyasında yapay zeka Artırılmış iş gücü

Rekabet avantajı sağlamak isteyen her yöneticinin teknik detaylara hakim olmasa da yapay zekanın etkilerini ve getirilerini anlaması ve kurumunu bu doğrultuda yönlendirmesi gerekiyor. Bugün yapay zeka ile ilgili en temel problemi, oldukça geniş uygulama alanı olan bu teknolojinin, ihtiyaçlar doğrultusunda doğru analiz edilerek iş süreçlerine entegre edilmesi oluşturuyor. 

Önde gelen danışmanlık firmalarından McKinsey’nin gerçekleştirdiği global bir ankete göre, 2020’de şirketlerin %50’sinden fazlası AI’yı en az bir iş biriminde veya işlevde benimsemiş durumda. Bilgi teknolojileri alanında önemli araştırmalar gerçekleştiren Gartner’a göre ise, altyapı ve operasyon ekiplerinin %40’I, 2023 yılına kadar bilgi teknolojileri verimliliğini artırmak için yapay zeka destekli otomasyondan yararlanacak. 

Kuruluşlar, ilk etapta AI’dan daha fazla değer üretmek; gelirlerini ve müşteri sadakatini artırmak için yararlanmak istiyor. Yapay zekanın gelir artışı kazandırdığı alanların bir kısmı, envanter ve parça optimizasyonu, fiyatlandırma ve promosyon, müşteri hizmetleri analitiği, satış ve talep tahmini olarak öne çıkarken; yetenek yönetimi, kurum içi iletişim otomasyonu, depo optimizasyonu, maliyet avantajı sağlayan uygulamalar arasında gösteriliyor.  

AI, pazarlamada, hangi potansiyel müşterilerin takip etmeye değer olduğunu ve hedef müşterilerden gelmesi beklenen getirileri belirlememize yardımcı olurken; üretim süreçlerinde makinelerin ne zaman servise veya tamire ihtiyaç duyacağını önceden bildirerek, süreçlerin kesintisiz devam etmesini sağlıyor. 

İşletmelerde AI’ın sağlayacağı artırılmış iş gücünü, Google Maps ile değişen ulaşım örneğinden yola çıkarak analiz edebiliriz. AI ile geliştirilmiş robotik süreç otomasyonları, işletmelere işleri çok daha verimli bir şekilde yapmanın yeni yollarını göstermek için kullanılacak ve bu servislere alıştıktan sonra iş yapış şeklimizin birer uzantısı haline gelecekler. Pandemi sırasında AI, dinamik simülasyon modelleme, iş gücü planlaması ve talep projeksiyonu gibi alanlarda kullanılarak, işletmeler açısından değerini ortaya çıkarmış oldu. 

AI ile hemen hemen her meslekte, işimizi daha verimli yapmamıza yardımcı olabilecek akıllı araçlar ve hizmetler ortaya çıkıyor ve 2022’de bu uygulamaların günlük çalışma hayatımızın bir parçası olacağına daha sık tanıklık edeceğiz. 

Yazının Devamını Oku

Google, yapay zeka ile arama deneyimini geliştiriyor

3 Ekim 2021
Google CEO'su Sundar Pichai, geçtiğimiz yıllarda gerçekleştirdiği bir söyleşide, yapay zekanın insanlık üzerindeki etkisini, “ateş, elektrik hatta internet gibi buluşlardan bile daha fazla” olarak nitelendirmişti. Pichai, yapay zekanın, insanları, hayallerinin ötesinde bir seviyede üretken hale getirebileceğine değinirken; insan zekasını simüle edip sorunları bir insan gibi çözmeye başlaması ile çok büyük ilerlemelerin de olacağının altını çizmişti. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim üzere, yapay zeka-dan iklim değişikliğiyle mücadeleden, müzik yapmaya; kanser için tedavi ya da yeni aşı geliştirme süreçlerinden, uzayı keşfetme çabalarına kadar pek çok farklı alanda yararlanmaktayız.

Bununla birlikte, yapay zekanın gelişimi ile birlikte açık noktaların varlığının da farkında olmamız gerekiyor… Makinelerin karar verme yeteneği kazanması ile karar süreçlerinin insanlardan makinelere şimdiye kadar olduğundan çok daha hızlı geçmesinin sağlayacağı etkinin ölçeğini şu anda tam olarak kavramak çok zor. Yapay zekanın regüle edilmesi ya da yapay zekâ etiği üzerine son dönemlerde öne çıkan tartışmaların temelinde de bunlar yatıyor… 

Yapay zekâ uygulamaları sınırları zorluyor…

Nesnelerin “akıllı” sıfatını hak etmesi için sadece “bağlantılı” olduğu zamanlar geride kalmış durumda. Günümüzde, sistemlerin “akıllı” olması için yapay zeka (AI) destekli olması ve bize giderek daha fazla doğru aksiyon almamızı sağlayacak öngörüler sunması gerekiyor. Birkaç örnek vermek gerekirse, akıllı arabalar, dikkatimizin yolda olup olmadığını tespit etmek ve gerektiğinde sürücüyü uyarmak adına farklı yapay zekâ algoritmaları kullanıyor. Sürücüsüz araçlar da uçtan uca yapay zekadan yararlanarak yolunu tespit ediyor. Akıllı telefonlar, arama kalitesini maksimize etmek, daha iyi fotoğraflar çekmemize yardımcı olmak ve ses tabanlı asistanlar ile bize destek olmak için AI algoritmalarını kullanıyor. Akıllı tuvaletlere yönelik konuşmalara bile başlanmış durumda… Bu sayede dışkı örneklerinin analiz edilmesi ile gastrointestinal sorunlar teşhis edilebilecek… 

AI, artık günlük işleri yürütmek için kullandığımız neredeyse tüm araçlara nüfuz etmiş durumda. İş hayatında da AI’ın en yaygın kullanımı, yönetim, lojistik, muhasebe ve İK kaynaklı iş yükünün hafifletilmesine yönelik robotik süreç otomasyonu sistemleri. Yapay zekanın günümüzde bu denli öne çıkmasında artan veri miktarı, nesnelerin interneti ile birlikte 5G gibi süper hızlı internet altyapılarının gelişmesinin rolü büyük. Tüm bu teknolojiler yapay zekayı geliştirerek; sonucu parçalarının toplamından çok daha etkileyici hale getiriyor. 


Yazıma, teknoloji devi Google CEO’sunun yapay zekaya yönelik düşünceleri ile başlamıştım. Google’ın AI alanındaki çalışmaları sözde kalmıyor. Şirket, geçtiğimiz hafta arama motoru deneyiminde daha doğal ve sezgisel sonuçlar sunmak için önemli yenilikleri tanıttı. Alışkın olduğumuz arama deneyimini kökten değiştirecek uygulamalar tamamen AI’dan besleniyor… Bu yazımda, yapay zeka odağındaki gelişmelerin sürekli olarak sınırları zorlamakta olduğu bu dönemde, Google’daki son gelişmeleri analiz ettim… 

Metin, görsel ve ses bazlı aramalar birleşiyor…

Yazının Devamını Oku