Dr. Gülseren Budayıcıoğlu
Dr. Gülseren Budayıcıoğlu
Dr. Gülseren BudayıcıoğluYazarın Tüm Yazıları

Hikâyelerin gücü

Bu hafta sizlere Peyman’ın hikâyesini anlatacağım. Peyman 25 yaşında bir genç kız ve şimdiye kadar bir sevgilisi bile olamadığı için çok üzgün. ‘Kimse beni beğenmiyor, sevmiyor hatta varlığımı bile fark etmiyor’ diyor. Benim başkalarından neyim eksik diye düşünmüş, taşınmış, nedenini bir türlü bulamamış ve son çare olarak bana uzun bir mektup yazmış. Mektubunda bakın neler anlatıyor:

Haberin Devamı

SEVGİLİ okuyucularım...

Hikâyelerin kendine has bir büyüsü, bir gücü vardır. Hikâye dinlerken de inanırdım onların gücüne, şimdi hikâyeleri yazarken de inanmaya devam ediyorum ve bildiğim her şeyi siz okuyucularıma en çok hikâyeler yoluyla ulaştırmaya çalışıyorum.

BÜYÜ BAŞTA BAŞLAR

Herkesin bir hikâyesi vardır. İş sıradışı şeyler yaşamakta değil, ne yaşıyorsan onu hissederek, hayatı bir peri masalı gibi yaşayabilmektir. Peri masallarında da kahramanlar hep keyif yapmaz, sürekli mutluluk içinde yüzmezler. Mutluluğu yakalayabilmek için çoğu zaman acı çekmeleri, çok çalışmaları, hayatla kıyasıya mücadele ederken kendilerini ve kendi güçlerini yeniden keşfetmeleri gerekir.

Büyü, sadece hikâyenin sonunda, onlar muradına erdiğinde değil, hikâyenin en başında başlar. Bizler hikâyemizin kahramanı acılar içinde kıvranırken bile hissederiz o büyüyü, içimizden onun yerinde olmak geçer. Amacımız acı çekmek değildir, hikâyenin içindeki büyüye kaptırırız kendimizi. Hikâyeler de gücünü, içindeki bu büyüden alır zaten. Ruhumuzun derinliklerine ılık ılık akarken içimize çocuksu bir sevinç, masum bir sevgi yayılır.

Haberin Devamı

YANLIŞ NASIL DÜZELİR

İşte bu nedenle gerek kitaplarımda, gerek televizyona uyarlanan dizilerde, gerekse köşeyazılarımda, ülkemizin kapalı kapılar ardında yaşanan, dillendirilmeyen, konuşulmayan, tartışılmayan gerçeklerini sizlere hep hikâyeleştirerek yazmaya çalışıyorum. O hikâyelerde, bir yandan ülke gerçeklerini yazarken, bir yandan da çocukken yaşananların hayatımızı nasıl etkilediğini, değiştirdiğini, adeta kaderimizi yazdığını, ancak bunlar bilinçlendirilebilirse yanlışları nasıl düzeltebileceğimizi anlatmaya çalışıyorum.


*

ÇEVREMDEKİ herkes beni çok güzel, kibar, nazik, iyi kalpli, yardımsever biri olarak görüyor. Ben artık bunları duymaktan çok sıkıldım. Madem öyle, ben neden hâlâ çok yalnızım? Herkes beğenilip seviliyorken, bende ne var ki herkes bucak bucak kaçıyor. Her şeyim tamam olsa ben de yalnız kalmazdım. Demek ki bilmediğim bir eksiğim var.

Hikâyelerin gücü

Ben kendime hiç güvenmiyorum, reddedilmekten, beğenilmemekten, bir kusurum olduğunun söylenmesinden çok korkuyorum. Biraz da bu korkularım yüzünden herkes gibi olamıyorum. Kimseye hayır diyemiyorum. Hep çok iyi bir kız olmaya çalışıyorum ama bunlar hiç işe yaramıyor. İnsanların hiçbir zaman ilk tercihi olamıyorum. Ben en son akıllarına geliyorum.

Haberin Devamı

ÖZ ÇOCUĞUM SANDIM

Biraz da geçmişimden söz edecek olursam, ben daha doğmadan, yani annemin karnındayken, biyolojik annem ve babam beni bu aileye vermeye karar vermişler. Ama sakın beni yanlış anlamayın, ben bu ailemden çok memnunum, hatta iyi ki vermişler bile diyorum ama yine de vermişler işte...

Belli bir yaşa kadar hep onların öz çocuğu olduğumu sanıyordum ama bir gün, hem de hiç olmayacak bir şekilde gerçeği öğrendim ve şok oldum. İnsan aniden böyle bir haberi duyunca ne yapacağını şaşırıyor. Çok ağladım o zamanlar. Vay canına, demek bana yalan söylemişler dedim, aldatmışlar dedim, bir türlü inanmak istemedim. İnsan zamanla her şeye alışıyormuş. Alışmayıp da ne yapacaksınız ki...

Haberin Devamı

Aslında annem çok iyi bir kadındır ama ne yazık ki ben bildim bileli hep hasta ve sık sık, uzun süre hastanede yatardı. Tabii babam da çok üzgün olur, çoğu zaman annemin başını beklerdi. Adamcağız işinden izin alır, annemi hiç yalnız bırakmazdı ama olan bana olur, ben evde annesiz, çoğu zaman da babasız kalırdım. Ben daha çok küçüktüm o zamanlar.

Şimdi bile hastalığı tam düzelmedi zaten ama ne yapsın kadıncağız, hastalık bu, elden ne gelir. Onlar beni seviyor, bunu biliyorum ama çocukluğumda benim evdeki varlığımı kimse fark etmezdi. Biri hasta, diğeri hep onunla ilgileniyor, derken bana ayıracak zamanları da olmazdı. Belki de o zamanlar içlerinden, keşke almasaydık bu çocuğu, başımıza bela oldu bile demişlerdir.

Haberin Devamı

Annem hâlâ hasta ve babam hâlâ ona bakıyor. Ve ben hâlâ yalnızım. Benim huyum mu kötü, kendimi sevdirmeyi mi bilmiyorum, bilmediğim bir kusurum mu var sizce?

GÖRÜNMEZ OLDUM

Hem çocukluğumda hem ergenliğimde girdiğim her ortamda herkes sanki ben yokmuşum gibi davranırdı, kimse beni görmez, fark etmezdi. Şimdi kocaman kız oldum, hâlâ görünmez adamı oynuyorum. Çocukluğumdan beri erkeklerle konuşmama, arkadaşlık etmeme izin vermediler. Biraz da bu yüzden erkeklere karşı bir korku var içimde, hep kaçıyorum onlardan. Ailem biraz eski kafalı ama yine de onlar çok iyi insanlar. Tersini söylersem haksızlık etmiş olurum.

Gülseren Hoca’m öyle mutsuzum ki, birkaç cümlenize çok ihtiyacım var. Şimdiden çok teşekkürler. Ellerinizden öperim.

Peyman.

Haberin Devamı

ANNE BABAYA KIZAMIYOR

SEVGİLİ okuyucularım, sanırım mektubu okurken benim gibi siz de çok duygulandınız. Belli ki Peyman aslında çok iyi bir kız, anne baba dediği kişilerin gerçek ailesi olmadığını öğrendiğinde büyük bir şok ve bir o kadar da büyük bir hayal kırıklığı yaşasa da onları yere göğe koyamıyor, hiçbir konuda onları suçlamıyor. Hayatta en zor şey de iyi insanlara kızmaktır, hem de hastalık gibi büyük bir mazeretleri varken. Peyman’cık arada kalmış, onlara kızsa kızamamış, böyle iyi insanlara kızdığı için onlar yerine kendini suçlamış. Onu bir başka aileye veren gerçek anne babasının içinde açtığı yaralardan hiç bahsetmiyor bile.

PEKİ SANA NE OLDU

Biz hastalarımıza her zaman “Sana ne oldu, ona bakalım” deriz. Öyle baktığımızda Peyman’ın doğduğu günden beri sevgisiz, ilgisiz, özen gösterilmeden, hak ettiği değer verilmeden, kucağa alınıp sevilmeden, okşanmadan, masal anlatılmadan, onunla uzun uzun konuşulmadan büyüdüğünü hep birlikte görüyoruz zaten.

Hiçbir şey bilmeden dünyaya gelen bir çocuk, kendisinin değerli mi değersiz mi, önemli mi, önemsiz mi, anne babası için çok özel ve biricik mi olduğunu nereden bilsin ki... Biz bunları anne babalarımızın bize yaklaşımlarından öğrenir, bu yolla kendimizi önemli ya da önemsiz, değerli ya da değersiz hissederiz. Hem kendimize hem de hayata güvenmeyi ya da güvenmemeyi, yine o evlerde öğrenir çocuklar.

Eğer annemiz yani sahibimiz biz henüz çok küçükken, ister hasta olduğu için, hatta öldüğü için bile bizi bırakır da giderse, kendimizi terk edilmiş hisseder ve bundan çok korkarız. Bu öyle bir korkudur ki, yetişkin insanlarda gördüğümüz panik ataklar kadar can yakıcıdır. Bu kadar korkutucu bir duyguyu, el kadar bir çocuğun yaşadığını da unutmayalım. Hele ki bu gidişler sık sık olur ve uzun sürerse, o korku hiç bırakmaz çocuğun peşini.

‘BEN DE VARIM’ DEMEK

İşte çocukken yaşanan bu korkular, yalnızlıklar, ilgisizlikler zamanla kişide Peyman’ın bize uzun uzun anlattığı kaygılara dönüşür. Ne kendimize ne de insanlara güveniriz. Hiçbir ortamda kendimizi önemli, değerli hissedemez, her yerde görünmez oluveririz. Peyman çocukluğundan beri hiç görülmemiş ki şimdi kendini insanlara gösterebilsin “Ben de varım, ben de değerli ve önemliyim, özelim” diyebilsin.

PEYMAN NE YAPSIN

Sevgili Peyman, hani “Demek ki benim bir eksiğim var” diyorsun ya, sen çocukluğunda yaşayamadığın, öğrenemediğin şeyleri hayata geçiremiyor ve sana çok değer verilen ortamlarda bile bunu hissedemiyorsun. Her ne kadar şimdiki ailenden çok memnunsan da, insanın doğduğu gün bir başkasına veriverilmesi bizlerin ruhunu çok acıtır. Yeni ailen seni çok sevse de, istemeyerek de olsa, çok ihmal edildiğin bir gerçek.

SADECE
KENDİNİ DÜŞÜN

Arada bir de olsa sadece kendini düşün e mi Peyman, anla kendini, yaşadıklarının sende bıraktığı izleri gör. Senin yerinde kim olsa, sanırım senin şu andaki kaygılarını taşırdı. Bunun suçu senin değil, bunlar durup dururken huyun, karakterin olmamış. Kendinle kavga edip kendine kızıp durma, senin bir suçun yok. Bunun suçunu kimsede arama zaten ama gerçeği de gör, bir an önce anla ve barış kendinle. Bir gün sen kendini beğenir, özel ve değerli hissedersen, eminim herkes seni uzaktan gelirken bile hemen görecek.

Şimdi artık senin kendini yeniden keşfetmen, sonra da yavaş yavaş yeniden yapılandırman gerekiyor. Psikoterapi tam da bunun için var zaten. Bu sefer sen kendin için bir şey yap ve bir an önce terapiye başla.

Sizler de bana gb@madalyonklinik.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Haftaya yeniden görüşmek üzere hoşça kalın, sevgiyle kalın.

Yazarın Tüm Yazıları