Helal kazanç

Kuran ve sünnette “Zekât alın” diye bir emir olmamasına rağmen, “Namazı kılın ve zekâtı verin” diye onlarca emir bulunmaktadır. Temiz ve helal olmayandan zekât verilmeyeceğine göre bununla İslam’ın mesajı açık ve nettir. Çalışın, helal kazanın, şehirleri imar edin, gelir dağılımında adaleti gözetin ve kâfirlere muhtaç olmayın. İslam’ın kurtuluş reçetesi sayılabilecek bu anlayışa, kendisi de tacir olan Peygamber Efendimizin ticari faaliyetlere bakış açısından da ulaşabiliriz.

Haberin Devamı

TİCARET, toplumu ayakta tutan en önemli dayanaklardan biridir. Toplumun adeta eli ayağı veya şah damarı mesabesindedir. Ticaret hayat demektir, kalkınma demektir, refah demektir, güç demektir. Ticaret ve sanat hayatının bütünüyle ihmal edilmesi halinde hayat durur ve halkın çoğu yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır.

ÖMER’İN SÖZLERİ

Hz. Ömer’den (ra) rivayet edilen şu hikâye, İslam’ın ticarete bakış açısını özetler niteliktedir. Hz. Ömer (ra) halifeliği sırasında pazara gider ve oradakilerin çoğunun Nebatîlerden (Müslüman olmayan tüccarlar) olduğunu görünce üzülür, halk onun yanına toplanınca kendilerine bunu haber vererek pazarı terk etmelerinden dolayı onları kınar. Onlar da kendisine şöyle derler: Allah, bize nasip ettiği zaferle bizi pazarlardan müstağni kılmıştır. Hz. Ömer (ra) ise onlara: “Allah’a and olsun, eğer böyle yaparsanız, yani ticareti, pazarı Müslüman olmayanlara bırakırsanız, muhakkak ki erkekleriniz onların erkeklerine, kadınlarınız da onların kadınlarına hizmetçi olur” der.

Haberin Devamı

Helal kazanç

İSLAM’IN MESAJI

İslam, toplumu inşa edecek, insanların birbirleri arasındaki münasebetlerini adalet ve ahlak temelinde düzenleyecek bir din olduğuna göre ticari faaliyetleri göz ardı etmesi beklenemez. Zira Kuran ve sünnette “Zekât alın” diye bir emir olmamasına rağmen, “Namazı kılın ve zekâtı verin” diye onlarca emir bulunmaktadır. Temiz ve helal olmayandan zekât verilmeyeceğine göre bununla İslam’ın mesajı açık ve nettir. Çalışın, helal kazanın, şehirleri imar edin, gelir dağılımında adaleti gözetin ve kâfirlere muhtaç olmayın. İslam’ın kurtuluş reçetesi sayılabilecek bu anlayışa, kendisi de tacir olan Peygamber Efendimizin ticari faaliyetlere bakış açısından da ulaşabiliriz. Ticaret hayatı içerisinde atılan her adımda Allah Rasulü’nün (sav) “Bizi aldatan, bizden değildir” (Müslim, Îmân, 164) düsturunu aklımızda tutmalıyız. Aksi takdirde başkasını aldatarak haram kazanç elde etme hastalığının ticaret hayatına egemen olması, Müslümanların hem dünyada, hem de ahirette kötü sonuçlarla karşılaşmasına yol açacaktır.

Haberin Devamı

HİLEDEN KAÇININ

Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Alışveriş yapanlar birbirlerinden ayrılmadıkları sürece alışverişi kabul edip etmeme konusunda serbesttirler. Eğer dürüst davranırlar ve malın kusurunu açıkça söylerlerse, alışverişleri bereketlenir. Fakat kusuru gizler ve yalan söylerlerse, yaptıkları alışverişin bereketi gider” (Ebû Dâvûd, Büyû’,51) Allah Rasûlü (sav), ticarette dürüstlük ve pazarlıkta açıklık hakkında sarf ettiği bu sözleriyle, alışverişte sıkça başvurulan usulü böyle düzenliyordu. Zira hangi durum ve şartta olursa olsun ve ne şekilde yapılırsa yapılsın, alışverişte karşı tarafa yapılacak her türlü hileden kaçınmak, doğru söyleyip dürüst davranmak, helal kazanç elde etmek ticari ahlakın gereğidir.

Haberin Devamı

HANEYE BEREKET

Helal kazanç, İslam’ın en önemli prensiplerindendir. İnsanın kazandığı helal olursa, hanesine giren bu helal kazanç sayesinde yediği, içtiği her şey helal olur, hanesine bereket getirir. Yediği, içtiği helal nimetler kişinin kendisinin ve ailesinin manen ve madden temiz kalmasını sağlar. Helal kazanan, helalinden yiyen kişinin hem kendisi hem hanesi güzelleşir. Kendisi güzel baktığı, güzel gördüğü gibi ona bakanlar da onu güzel görürler. Helal kazanan, rızkına haram bulaştırmayan bir ailenin çocuğu da öyle yetişir, helal kazanır, helal yer. Peygamber Efendimiz (sav) “Mü’min bal arısına benzer. Temiz olanı yer, temiz olan şeyler ortaya koyar, temiz yerlere konar ve konduğu yeri ne kırar ne de bozar” buyurmuşlardır. (Suyûtî, el-Câmi, 8147)

Haberin Devamı

MEVLANA DİYOR Kİ

Haram ise bulaştığı her şeye zarar verir. Mesela kazanca bulaşınca bereketini yok eder; bedene bulaşınca kişiyi harama meylettirir; gönle bulaşınca onu hantallaştırır. Nitekim Mevlânâ Hazretleri bu hakikati şöyle ifâde eder: “Bu seher benden ilham kesildi. Anladım ki vücuduma şüpheli birkaç lokma girdi. Bilgi de hikmet de helal lokmadan doğar. Aşk da merhamet de helal lokmadan doğar. Eğer bir lokmadan gaflet meydana gelirse bil ki o lokma şüpheli veya haramdır.”

KİM ALMAK İSTER!

Enes b. Mâlik’in anlattığına göre, Medineli bir sahâbî birkaç kez Hz. Peygamber’e (sav) gelerek ihtiyacını dile getirmiş ve her defasında o cömert Peygamber’den karşılıksız ikramlar alarak evine dönmüştü. Bir gün yine bir şey istemeye geldiğinde Allah’ın Elçisi (sav), “Evinde hiçbir şeyin yok mu?” diye sordu. Sahâbî, “Hayır, evimde sadece bir örtü var. Bunun bir kısmını elbise olarak kullanıyor, diğer kısmını da evde altımıza seriyoruz. Bir de su içtiğimiz bir bardak var” diye dert yandı. Bunun üzerine Allah Rasulü (sav), “Onları bana getir” diyerek onu evine gönderdi. Sahâbî hemen evine gitti ve bahsettiği eşyaları getirdi. Rasûlullah (sav) onun getirdiği eşyaları eline alarak orada bulunanlara, “Kim bunları satın almak ister?” diye sordu. Topluluk içinden birisi, “Ben onları bir dirhem karşılığında alırım” diyerek öne çıktı.

KESERİ AL GEL

Haberin Devamı

Allah Rasûlü (sav) iki veya üç defa, “Kim bir dirhemden fazla verir?” diye sorunca bir başka sahâbî, “Ben iki dirhem veririm” diye ortaya atıldı. Bunun üzerine Hz. Peygamber, adamın getirdiği eşyaları iki dirhem karşılığında satın almak isteyene verdi. Alışveriş sonucu kazandığı iki dirhemi de adama vererek, “Bu dirhemlerin birisiyle yiyecek satın al ve ailene götür. Diğer dirhem ile de bir keser satın alıp yanıma gel” dedi. Sahâbî keseri getirince Allah Rasûlü (sav) ona bizzat kendi eliyle bir sap taktı ve keseri ona uzatarak, “Git, bununla odun topla ve sat. Seni on beş gün boyunca da görmeyeyim” diye tembihledi.

DİLENCİLİK LEKESİ

Medineli sahâbî, Allah’ın Elçisi’nin bu emri üzerine hemen gitti ve çalışmaya koyuldu. Günlerce odun toplayıp sattı. On beş gün sonra, on dirhem biriktirmiş olarak çıkageldi. Çarşıda kazandığı paranın bir kısmı ile elbise, geri kalanı ile de ailesine yiyecek satın almıştı. On beş gün önce muhtaç bir halde yanına gelen ve ailesini geçindirmeyi bilemeyen bu sahâbînin ekmek parasını kazanmayı başardığını gören Rasûlullah (sav), ona şu çarpıcı öğüdü verdi: “Bu şekilde çalışarak başkalarına muhtaç olmadan geçinmen senin için kıyamet gününde yüzünde dilencilik lekesi ile gelmenden daha hayırlıdır.” Bu sözler bize helalinden, kendi elinin emeği kazanmanın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

GÖNLÜNÜ KİRLETME

Allah “Helâlinden kazanın, helâl ölçüleri içerisinde yaşayın ve infâk edin!” diye emretmiştir. O halde ne olursa olsun hayatımızı ve ticaretimizi helaller üzerine bina etmeliyiz. Hakkımızdaki ilahi taksimin/kaderin sınırlarını zorlamamalıyız. Yani Cenâb-ı Hakk’ın nasip ettiği ölçüde helalinden kazanıp infak etmeye gayret göstermeliyiz. Maddi zenginlik uğruna kalbimizi, gönlümüzü ve neslimizi kirletmemeliyiz. Allah’ın razı olacağı bir hayatı yaşayıp bu geçici imtihan dünyasından tertemiz ayrılmalıyız.

HARAMDAN KORU

Bu mübarek ramazan günlerinde bizler de Yüce Rabbimize, Peygamber Efendimiz’in (sav) Hz. Ali’ye öğretmiş olduğu şu dua ile yakaralım: “Allah’ım! Bana helâl rızık nasip ederek haramlardan koru! Lütfunla beni Sen’den başkasına muhtaç etme!”  (Tirmizî, Daavât 111)

İÇKİ, KUMAR GİBİ HARAMLARI İŞLEYENE ZEKÂT VERİLİR Mİ? (1 SORU - 1 CEVAP)

ZEKÂT, Tevbe suresinin 60. ayetinde sayılan başta yoksullar olmak üzere sekiz sınıf insana verilir. Dolayısıyla bu görevin yerine getirilmesi sırasında dini hassasiyeti olan fakirlere öncelik verilmesi tavsiye edilirse de Müslüman olmak kaydı ile bazı haramları işleyenlere de verilebilir. Gayrimeşru işler yapan ve verilen zekâtı bu işlere harcayacağı tahmin edilen yoksul bir kimseye ailesinin ihtiyaçlarını göz önüne alarak zekât vermek gerektiğinde, zekâtın nakit olarak değil de gıda veya giyim eşyası olarak verilmesi daha uygun olur.

BİR AYET

EY insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır. (Bakara, 2/168)

BİR HADİS

SİZDEN birinizin urganını alıp (dağa gitmesi), sırtında bir bağ odun getirip satması ve böylece Allah’ın onun itibarını koruması, bir şey verip vermeyecekleri belli olmayan kimselerden dilenmesinden daha hayırlıdır. (B1471 Buhârî, Zekât, 50)

Yazarın Tüm Yazıları