Bahar Akıncı

Restoran Haftası 7 şehirde birden

2 Nisan 2016
ŞEHRİN gelenekselleşen ve merakla beklenen lezzet buluşması, 7’nci Restoran Haftası, nisan ayı boyunca 7 farklı şehirde “Sokak Lezzetleri Restoranlarda, Restoranlar Sokakta” diyerek gastronomi ve yaşam kültürüne katkıda bulunmayı sürdürüyor.

 

Dude Table organizasyonu ile gerçekleşen Restoran Haftası, 7. yılında İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Antalya ve Gaziantep olmak üzere 7 şehirde yaklaşık 150 restoranın katılımıyla gerçekleşecek. Restoran Haftası kapsamında; sokak lezzetleri şeflerin özel yorumları ve şarap eşlemeli menüler şeklinde uygun fiyat politikasıyla sunulacak. Ayrıca katılan yaklaşık 20 “fine dining” restoranın ayın farklı bir gününde servis edecekleri “Degüstasyon Menüsü” ile nisan ayı boyunca ayrıcalıklı lezzetleri ulaşılabilir kılınacak.
İzmir’de neler var?
İzmir’de üye restoranlarda nisan ayı boyunca birbirinden lezzetli mönüler, indirimli fiyatlarla katılımcıları kucaklayacak. Ayrıca Alsancak Edit’te, her salı ve perşembe 19.00 – 21.00 arası sokak lezzetlerinden oluşan atıştırmalıklarla Aperativo Time var. Restoran Haftası’na dahil olan mekanlar için: www.restoranhaftasi.com

 

 2 yeni adres; Vamos ve Balmumu

 

Belki bilmeyen kalmıştır, bundan 5 ay önce bir delilik yapıp ev adresimi İstanbul’a taşıdım. Biraz gereklilik, biraz da hayatıma yeni bir enerji kaynağı yaratmak için. Ancak bu sefer de İzmir’e o kadar sık gelir oldum ki; taşındığımı anlayamadım. İşte yine geçtiğimiz haftayı güzel İzmir’de iş–güç–toplantı ile geçirirken; iki yeni adres keşfettim.

Yazının Devamını Oku

Hiç bi kere hayat bayram olmadı

26 Mart 2016
TAM o anda geliyor.

Dünyanın en güzel kokan o bol köpüklü Türk kahvesini pişirmiş, ayaklarını uzatmış ilk yudumu içine çekmeye hazırlanırken. Yeni doğmuş bebeğinin süt kokusunu içine çekerken geliyor hayırsız, yavrucağın çok ağlayıp uyuya kaldığı bir gecenin sabahında. Fırından yeni çıkmış poğaçaları, ellerin yana yana ama keyif içinde bir birinden ayırırken geliyor bazen.

 

Yazın yapacağın, aylardır iple çektiğin, izin tarihlerini koşa koşa İK’ya bildirdiğin tatil için huşu içinde internetten bilet bakarken... İndirimde yakaladığın o çok beklediğin ayakkabıları, kimseye çaktırmadan eve koşup heyecanla denerken geliyor. Evde temizliği bitirmiş ayaklarını daha yeni uzatmışken geliyor namussuz ya da çok önemli bir toplantının ortasındayken.

 

40 yıldır görmediğin 40 yıllık dostuna kavuşmuş, nihayet buluşmuş, iki lafın belini kırarken geliyor. Kuaförde çektirdiğin fönün son rötuşu yapılırken ve sen aynaya mutlulukla gülümserken. Erik beklerken ve çağla bademe ilk ‘merhaba’nı derken geliyor. Enginarı haşlamadan önce kokusunu içine çekerken. Yağmur yağdıktan hemen sonraki o nefis toprak kokusuna şükrederken.

 

Bir yudum balı, tereyağlı kızarmış ekmeğine sürerken ve erimesini mutluluk içinde seyrederken. Sevdiğinin gözlerinin içinde erirken geliyor bazen, o kara haber!

Yazının Devamını Oku

Sen hele bir giriş, dünya arkandan gelir

5 Mart 2016
Bu yazı, “Başaran Kadınların İlham Veren Hikayeleri” dizisinin son yazısı.

Ama aslında ilham veren bir kadından, tüm kadınlara cesaret verecek bir “kadınlar günü” yazısı. Başladığımız haftadan beri, birbirinden cesur, girişimci kadın konuk oldu bu sayfaya...

İstanbul’daki cillop gibi kariyerini bırakıp İzmir’de babasının boyoz tezgahının başına geçen Berrin, battaniye örerek başlayıp bugün Beymen’e çanta veren tek Türk markasını yaratan Tülay, Bayraklılı kadınlarla örgü bebek üretip taa Amerika’ya, Almanya’ya sipariş gönderen 90’lı iki cesur küçük kadın Vera ve Valerie, her sabah 03:00’te uyanıp müşterileri için günlük yemek hazırlayan İrem, aşktan utanan ülkeye ilişki koçluğu yapan ve 6 tane kitabı yok satan Seda, İzmir’deki restoranındaki 20 küsur çalışanını her yıl dünyanın farklı noktalarına seyahate götüren Yelda, Bornova 3. Sanayi’nin orta yerinde, kiraları uygun fiyatlı bir yeni nesil ofis sistemi kuran Nazey ile Esra ve size bunları yazan, sevdiği, heyecan duyduğu hiç bir işe girişmekten korkmayan kadın Bahar...
Çünkü, dünyayı önce kadınlar sonra da “kadınların girişimci ruhu” kurtaracak. Hani o gözü kara, erkek hegemonyasından korkmayan, yapamazsıncılara “hahaytt” çeken, ekmeğini taştan çıkaran, arada bir koca, iki–üç çocuk bakıp gerekirse 2 de pantolon diken kadınlar! Adam terk edip gitse de yıkılmayan kadınlar, imkansız bir aileye doğsa bile imkânsızı başaran kadınlar. Var böyle kadınlar.
İşte, bu son bölümde ben de yeni bir hayata girişecek bütün kadınlara bir kıyak yaptım, benim hayattaki en büyük idollerimden biri olan, Apple’ı 5 parasız ve 20 metrekare bir garajda kuran Steve Jobs’un “girişimcilere altın öğütler”ini kendi dilimce çevirdim. Ve bunu yaparken de hayatım bir film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden, yaptığım hatalara bakıp çok eğlendim:

 

* Sevdiğiniz işi yapın: Yani diyor ki, iki kuruş para daha fazla kazanacağım diye, hayat boyu sevmediğiniz bir işle evli kalma!

 

Yazının Devamını Oku

Originn ile başka bir dünya mümkün

27 Şubat 2016
BUNDAN 7 hafta önce başladığımız hikayeler, önümüzdeki hafta son erecek.

Ama biliyorum ki, bu ülkede çalışan, üreten, emek veren, erkek işi demeden kollarını sıvayıp işe girişen girişimci kadınların hikayeleri hiç bitmeyecek. Bu hafta da enteresan bir iş kuran, üstelik bu fikrini İzmir’de geliştirip genç insanlar için harika fırsatlar yaratan Nazey ve Esra var sırada. Ne mi yapmışlar? Buyurun yazıya...

 

Geçen haftalarda dünyaca ünlü bir seyahat dergisinin her ay yayınlanan “yükselen semtler” bölümü için Bornova seçildi ve ben o derginin en İzmir düşkünü yazarı olarak, valizimi toplayıp fotoğrafçı, yetenek üstü kadın Emel Ernalbant ile İstanbul’dan koşa koşa İzmir’e yola çıkıp Bornova’da 4 güzel gün geçirdim. Tüm Bornova keşifleri esnasında, Emel’le bizi en etkileyenlerden biri, bu iki genç kadının bir Kuzey Avrupalı kafası ile Bornova 3. Sanayi’de açtıkları açık ofis sistemi Originn Coworking oldu. Böyle söyleyince pek havalı duruyor da co-working ne demek?

 

Yeni dünya düzeninde işyeri tanımı baştan yazılıyor
“Co-working” Avrupa ve Amerika’da, hatta Cape Town’da, Brezilya’da genç insanların, girişimcilerin, tasarımcıların, mimarların, dijital ajansları yani sermayesi aklı ve yaratıcılığı olan bireylerin, kolektif bilinçle bir araya gelerek çalıştığı yeni çalışma alanlarına verilen isim. Yani bizim eskinin tek odalı, ortak tuvaletli iş hanlarını düşünün, bunu şimdi 2016 yılı ile endüstriyel tasarımlı ofis alanları ile ortak alanlarda açık duran macbook bilgisayarlar, kahva makineleri, ortada kaykay ve bisikletle gezinen elemanlarla çarpın, hah işte bu yeni nesil ortak çalışma alanlarına verilen isim artık “co-working”.

 

Originn’in hikayesi

Yazının Devamını Oku

Üniversitede seyahate götüren işiniz olsaydı?

20 Şubat 2016
Hayat; bu coğrafyada ne kadar zor olduğunu bir kez daha gösterdi bize geçen hafta.

Bizi aldı, 28 ‘can’la yerden yere vurdu, sonra aldı Diyarbakır’daki 6 şehitle karşı duvara çarptı. El yordamıyla hayata tutunmaya çalışıyoruz. Benim artık ellerim acıyor, her yanım yara bere içinde. O yüzden bana ilham veren kadınların hikayelerini bir süre daha yazmaya devam edeceğim. Bana umut veren, bana iyilik veren, size de iyi gelir belki diye...

 

Yekta’nın hikayesi

 

Yekta Özcan benim tamamen tesadüfen tanıdığım, uzun süre Uzakdoğulu sanıp, ‘bu hoş kadının bu ülkede ne işi var, bak bir de ne güzel yer açmış’ dediğim, sonra Yekta’nın bildiğin Türk çıktığı ve hikayesini öğrendiğimde çok etkilendiğim bir kadın. Ortakları Baran ve Candaş’la birlikte, Alsancak Bornova Sokağı’nda açılan Arjantn Pub’ı ‘La Puerta’nın kurucuları. İlham veren kısma, az sonra geliyoruz, az sabredin. Yekta, 2004 yılında Anadolu Üniversitesi İktisat Bölümü’nden mezun olduktan sonra, yine aynı üniversiteden mezun olan arkadaşıyla Eskişehir’de mütevazi bir cafe açarak iş hayatına atılmış. Yaklaşık 9 yıl Eskişehir’de başka iş ortaklarıyla devam ettikten sonra İzmir’e taşınmış, Alsancak’ta derbeder haldeki eski levanten köşkünü kiralamışlar. Yaklaşık 7 ay süren restorasyonun ardından şu anki iş ortakları Baran Binboğa ve Candaş İnceer ile beraber konsepti ve işletmecilik anlayışı tamamen kendilerine özgü La Puerta ortaya çıkmış. La Puerta benim de İzmir’e her geldiğimde uğradığım, yabancı misafirlerimi götürdüğüm, tamamen Güney Amerika ruhunun hakim olduğu kıpır kıpır bir yer. Ama asıl hikaye bundan sonra başlıyor.

 

Yazının Devamını Oku

Aşktan utanan ülkeye iyi gelen kadın

13 Şubat 2016
¨Başaran Kadınların İlham Veren Hikayeleri¨ dizisinin bu haftaki misafiri, Seda Diker.

İsmini ilk kez, berbat bir ayrılık süreci yaşadığım dönemde, bir Türk filmi melodrama ile ayrıldığım insanın kız kardeşinden duydum. Yıl 2014. Artık nasıl acınacak haldeysem, kızcağız ¨sen hiç Seda Diker okudun mu?¨ dedi. İçimi çeke çeke, sümüğümü sile ¨kim ki o?¨ dediğimi hatırlıyorum. Sonra bir baktım etrafımdaki bütün kadınlar, çatır çatır Seda Diker okuyor.  Çaktırmadan ya da aleni, vapurda ya da evde.

 

Gidip önüme ilk gelen kitabını aldım. ¨Aslında ayrılık da yoktur¨. E ben her şeyi yanlış yapmışım ya? Kendimi, manyetik alanımı, kendi ruh dengemi yöneteceğime karşımdakini yönetmeye kalkmışım. Bunu da bir güzel, ağzıma gözüme bulaştırmışım. Bir allahın kulu da bana ¨sen ne yapıyorsun güzel kardeşim¨ dememiş iyi mi?

 

Aradan epey bir zaman geçti, bu esnada Seda’nın bütün kitaplarını okumaya başladım.

¨Beni Ararken, Aslında Giden Erkek Yoktur, Aslında Ayrılık da Yoktur, Haz, Duygu Simyacısı

ve Şeytan Tüyü Var Sende¨. Okudum, düşündüm, kitaptaki spritüel egzersizleri uygulamadım. Bir şey oldu, bana iyi geldi. Daha iyi hisstmeye başladım. Korkularım, endişelerim azaldı, daha mutlu bir insan haline gelmeye başladım.

Yazının Devamını Oku

22 yaşındayken 03:30’da ne yapıyordunuz?

6 Şubat 2016
BEN söyleyeyim.

Sıcacık yatağımda uyuyordum. Evet babam emekli olmuştu ve çalışmak zorundaydım. Ama gecenin 3’ünde değil. Sabahın 8’inde. İşyerinden de koştur

 

koştur okul. Çünkü o yaşta, kendi şirketimi, işimi kuracak bilince sahip değildim. Şimdiki 90’lılar sahip! Evet, bildiniz. “Başaran kadınların ilham veren

 

hikayeleri” yazı dizisi, dördüncü bölümü ile devam ediyor. Yine bir 90 kuşağı küçük kadın hikayemizin esas kızı; İrem Tonguç...

 

Hikayesi, 2014 yılında, 22 yaşında, Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi öğrencisiyken (hala öğrenci) kurduğu, bugün İstanbul’dan Ankara’ya,

Yazının Devamını Oku

Yaşasın 90 kuşağının küçük kadınları

30 Ocak 2016
“Başaran kadınların ilham veren hikayeleri” yazı dizisinin 3’üncü bölümüne geldik canım okur.

Sen yazılanları bir tut, kadınlar – gençler – anne babalar – işini kurmak isteyenler, kendi aralarında bir paylaş, ah be dedim, demek ki, gerçekten ilham veriyor hikayelerim. Hikayeleri ben yazıyorum, ama kahramanları başka başka. 

Bu kez, 90 kuşağından iki zıpkın gibi, duyarlı, akıllı, başkalarına fayda sağlamak için çırpınan, çevreye duyarlı, çocuk seven bir de üzerine kendi tasarımları ile iş kuran, iki genç kadın var kadrajımda. Vera ve Valerie Antebi. Hikayenin ismi ise “ANTEBİES”. 90 kuşağının neler yapabileceğini zaten yakın geçmişte görmüştük. Oradan anladık ki, bunlar durduğu yerde durmayacak, plazalara bizim gibi senelerce tıkılıp kalmayacak. Bir iki sene çıraklık, bir iki sene kurumsal hayat, ondan sonra pırr kendi işleri! Üstelik deli gibi sermaye gerektirmeyen iş fikirleri bularak. Ama burada dur! Dudak uçuklatan sermayeler gerektirmemesi, fikrin daha önce denenmemiş, özgün, fayda sağlayan, hayatı kolaylaştıran bir buluş olmasını gerektiriyor. İşte ancak o fikirler tutuyor ve işe dönüşüyor. Yoksa, herkes butik açıyor. Herkes bebek maması üretiyor. Herkes tahta oyuncak yapıyor. Sen o tahta oyuncağın bacağından evin tozunu alan astronot yapabiliyor musun, bunu yaparken de ihtiyaç sahibi 20-25 kadına iş verip 20-25 ailenin karnını doyurabiliyor musun, esas numara orada.

Hikaye nasıl başlıyor?

 

Hikayemize geri dönelim.... Vera ve Valeri, İzmirli tekstilci bir aileden gelen iki kuzen. Uzun yıllar New York’ta tasarım eğitimi alıp bu konuda farklı yerlerde çalışmış. Türkiye’ye geri dönmeleriyle beraber hayallerinde Türk kültürünün en güzel parçalarından biri olan el sanatlarına ve tasarıma olan ilgi ve tutkuları, hatta çocuklar ile birleştirmek var. Ama nasıl? Araştırmalar, çizimler, denemeler, yanılmalar sürerken bir gün yolları bir sosyal sorumluluk projesi kapsamında Bayraklı’nın, hayatın zor olduğu mahallelerinden birine düşmüş. Önce kumaş işi yapan ailelerinin kullanmadığı kumaşları buradaki ihtiyaç sahibi kadınlara ücretsiz verip onlara dikiş-kalıp öğreterek geçmiş epey bir zaman. Bu farklı nedenlerle çalışma imkanı olmayan fakat çok yetenekli bir grup kadının da verdiği cesaret ve aralarında kurulan dostluk ile başarırız demişler ve onların el emeği ile yaptıkları ürünler, kuzenlere ANTEBİES bebeklerini oluşturmak için ilham vermiş.

ANTEBİES bebekleri de ne?

Yazının Devamını Oku