Ayça Akın

Mantıksal çerçeveye oturtamadığımız davranışlarımızın faturasını duygularımıza kesiyoruz.

23 Ekim 2016
Çevrenizde mutlaka yıllardır birlikte olup olmadıklarını anlayamadığınız, ilişkisi sürekli sallantıda olan, bir küs bir barışık gezen en az bir çift olmuştur.

Hatta belki de bu sizin de içinde bulunduğunuz bir durum olabilir. İlişkinin sonunun nereye gideceğini kestirememek ve sürekli tartışma halinde olmak, ilişkinin temellerini sarsarak zamanla iki tarafta da bıkkınlık ve yorgunluk verir. Sonu gelmeyen bir ayrılma / barışma döngüsüne girmiş olan bu tarz ilişkilerde, bu duruma karşı alışkanlık geliştirildiği için atılması gereken adımlar konusunda iki taraf da ne yapacağını bilemez durumdadır. Süreç devam ettikçe iki taraf da psikolojik anlamda geri dönülmesi mümkün olmayacak kadar ağır hasarlar alabilir.

Karşınızdaki kişinin davranışlarında ve size karşı olan tutumunda sizi rahatsız eden bir şeyler varsa, onu değiştirmek istediğinizi hissetmeye başladıysanız ve mutlu olduğunuz anların sayısında önemli bir azalma yaşanıyorsa, sağlıksız bir ilişkide olabilirsiniz.

Peki, ilişki çıkmaza girdiğinde en sağlıklı çözüm ilişkiyi bitirmek midir yoksa hala bir şeylerin düzelmesi için çok geç değil midir?

Yazının Devamını Oku

Birçok STK hala engelliler için piknik düzenlemeye, engellilere bez bebekler yaptırmaya devam etsin.

19 Ekim 2016
15 Ekim 2016 Cumartesi günü DEV- Dünya Engelliler Vakfı ve WDU – World Disability Union'un (Dünya Engelliler Birliği) daveti üzerine İstanbul WOW Hotels & Convention Center'da gerçekleşen Uluslararası Digital Erişilebilirlik çalıştayına panelist olarak katıldım.

Engelliler ve farkındalık yaratma konusunda medyanın rolünü anlattım.

İtiraf etmeliyim ki, ülkemizde engelliler konusunda sivil toplum kuruluşları tarafından engellileri sözde sosyalleştirmek, hayata katmak adı altında engellilere sunulan dikiş nakış kursları, piknik organizasyonları gibi engelli bireylerin hayatında zerre fark yaratmadığını düşündüğüm, sırf yapılmış olmak adına yapılmış demode olmuş faaliyetlerin çok ötesinde çalışmaların yapıldığını görmek beni son derece mutlu etti ve umutlarımı yeşertti.

BU ÜLKEDE ENGELLİLER ADINA GÜZEL ŞEYLER DE OLUYOR.

Çalıştay Aynur Ayaz moderatörlüğünde WDU & DEV’in kurucu başkan yardımcısı Necdet Öztürk’ün açılış konuşması ile başladı. Ardından Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Sağlık, Turizm, Spor Bakanlığı ve Birleşmiş Milletler temsilcilerinin konuşmaları ile devam etti.

Yazının Devamını Oku

Siz de içinizde bir yerlerde bunun doğru olduğunu biliyorsunuz.

16 Ekim 2016
Her şey yavaş yavaş gelişir. Onu tanımadan önce böyle bir insana dönüşeceğini tahmin edemezdiniz.

Kötü bir ilişkiyi sürdürmek, kırık cam parçalarının üzerinde durmak gibidir. Siz durdukça, acı çekmeye devam edersiniz. Yürürseniz, yine acı çekersiniz ama bir süre sonra iyileşirsiniz.”

Autumn Kohler

Her şey yavaş yavaş gelişir. Onu tanımadan önce böyle bir insana dönüşeceğini tahmin edemezdiniz. Dahası, artık aynada gördüğünüz o insandan, yani kendinizden de nefret etmeye başlarsınız.

Gerçekten de aynada gördüğünüz kim? Bir zamanlar güçlü, muktedir, yıkılmaz ve dikkatli olan o kişi nerede? Ne ara bu kadar acınası, güçsüz ve kolay bir insana dönüştünüz?

Yazının Devamını Oku

Bana küsenler olmadı mı? Onların zaten gerçek dostlarım olmadıklarını öğrendim.

12 Ekim 2016
Bir anne 15 yaşındaki kızına özsaygı kazandırmak adına bu mektubu kaleme almış,

o yaşlardaki bir çocuğu karşısına alıp ona ders veremeyeceğini bilerek bütün duygularını kağıda dökmeye karar vermiş ve bu satırları kızına hediye etmiştir.


Merhaba canımın içi,

Sana özsaygı hakkında bir şeyler söylemek istiyorum çünkü yaşamda yüz yüze geldiğimiz pek çok sorunun kökeninde kendimizi sevmemiz ve kendimize inanmamız yatar. Her gün özsaygımızı ya geliştirir ya da yerle bir ederiz. Kendimizi iyi hissetmemizi sağlayan şeyler yaptığımızda öz saygımız gelişir. Kendimize değer vermeye başlarız ve kendimize olan güvenimiz artar.

Kendimize olan saygımızı yitirmemize, kendimizi kötü hissetmemize neden olan şeyler yaptığımızda ise öz saygımızı yitiririz. Keşke bunları eskiden sinirlendiğim ve öfkelendiğim zamanlar bilseydim. Her sinirlendiğimde, çok kötü şeyler söyler, çok kötü şeyler yapardım. Sonra da kendimden nefret ederdim. Dilediğim özürler, patlamalarımın başkalarında ve kendi üzerimde yarattığı kötü etkileri yok etmezdi.

Bir arkadaşım beni bir yere gitmek üzere çağırdığında ya da bir partiye davet edildiğimde, içimden “hayır” demek gelse de “evet” der, sonra da kendime olan saygımı yitirirdim. Benden bir şey istediklerinde onlara öfkelenir ama hakkımı koruyamazdım. Hayır demeyi bilmediğim için, yanıtlarım hep evet olurdu ve bu giderek benim kalıpsal tepkim olmuştu. Her olay özsaygımın giderek yok olmasına neden oluyordu.

Bazen “bencil” sözcüğünü, “kendisini düşünen” sözcüğüyle karıştırdığımıza inanıyorum, Juliet. Bencil insan, kendisine o kadar odaklanmıştır ki, başkalarının gereksinimleri olabileceğini aklına getirmez bile. Oysa kendini düşünen insan, başkalarına yardım etmeden önce kendi gereksinimlerini düşünen insandır. Önce kendi gereksinimlerimi karşılamazsam sana nasıl yardımcı olabilirim? Önce kendime saygı duymazsam, sana nasıl saygı duyabilirim? Kendimi düşünmezsem, seni nasıl düşünebilirim?

Yıllar boyu hep fedakarlıklar yaptım, kendi isteklerimi başkalarının isteklerinin önüne geçrmenin bencillik olduğunu düşündüm hep. Çoğumuz böyle büyütüldük ve çocukken de böyle programlandık. Evet, sevgili çocuğum, kendimi inkar etmeyi de ben öğrenmiştim. Sonunda kendime ait hiç bir yaşamım olmayan kurbanlık bir koyundum, kendi değerlerimi yitiriyor, kim olduğumu unutuyor, kendi gereksinimlerimi bir yana itip, herkesin benden istediklerini yerine getiriyordum artık. Ben kendimi düşünmüyordum bir tanem. İşte bu, kendini düşünmek değil, bencillikti. Kendimi sevmeyerek, başkalarının isteklerini yerine getirerek, onarın beni sevmelerini, yaptıklarımı onaylamalarını istiyordum.

Yazının Devamını Oku

Masallardaki gibi sevilmek

9 Ekim 2016
Prens, genç kızı kucakladığı gibi artık evleri olacak şatosuna götürdü. Sonsuza dek mutlu mesut yaşadılar.

Asıl görmek istediğim şey, bu mutlu mesut evlenen prensler ve prenseslerin evlendikten sekiz yıl sonra, hayatlarının nasıl olduğunu gözler önüne serecek bir çalışma. Gerçek şu ki hayat, her zaman iki sevgilinin brbirine kur yaptığı, birbirleriyle flört ettiği, beraber gezip eğlendiği, romantik anlarla dolu olarak devam etmez. Bir süre sonra insan bedeni, bu yoğun romantik tempodan uzaklaşarak sakinlik arayışına girip dinlenmek isteyecektir. İşte bu, ikinci aşamadır. Birden bire sizi günün her vakti görmek için can atan adam, maç izlemeyi ve siz önemli bir şey anlattığınız zaman sıkılıp uyumayı tercih eder. İlk buluşmanızın beşinci yıldönümünü unutuverir.

Aslına bakılırsa evliliğin en güzel aşaması, her iki tarafında karşısındakinin hayranlığını kazanmak için sürekli bir gösteri sergilemesine gerek kalmadığı ve her iki tarafında olgunlukla durulmasıdır. Her iki tarafta bazı şeylerin farkına varmış ve her şeyi olduğu gibi kabullenmiştir ki bu, oldukça önemli bir adımdır.

Ancak zaman ilerledikçe artık yalnızca fotoğraf makinenizde görebileceğiniz anılarınızı hatırlarsınız. Çünkü artık o anılar yerine, temizlenecek bir eviniz, bakmakla yükümlü olduğunuz ve oraya buraya götürmek zorunda olduğunuz çocuklarınız, yapmanız gereken yemekler vardır. Bir gün aniden, “Ne yani, hayat bundan mı ibaret?” diye sorarsıız kendinize.

Yazının Devamını Oku

İBB Engelliler Müdürlüğü'nden JET DÖNÜŞ - Teşekkür

5 Ekim 2016
Bu sabah bir yazı kaleme aldım.

5 Ekim 2016 Çarşamba günü sabah saatlerinde kaleme aldığım yazımda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Engelliler Müdürlüğü’nün skandal niteliğindeki cevabından bahsetmiş, yetkili merci ve kişilere beş soru sormuştum.

İBB Engelliler Müdürlüğü ve yetkili mimarlardan sorularıma altı saat sonra yani jet hızında dönüş aldım, üstelik sorularımı telefonla değil evime kadar gelerek yanıtladılar.

Takdir ettim.

Yazının Devamını Oku

İBB Engelliler Müdürlüğü ve Mimarlardan Skandal Cevap

5 Ekim 2016
Tamam, ülkemizde engelli bireylerin hak ettiği eşitliği göremediğini biliyoruz, istemesekte kabul etmek zorunda da kalıyoruz ama bu sefer ki biraz bardağı taşırmadı mı?

Beni bilen bilir, üç yaşımda doktor hatası nedeniyle JRA – Juvenil Romatoid Artrit sahibi olmuş, zaman içinde de rahatsızlığıma bağlı olarak “engelli” sıfatına sahip olmuş biriyim. Evet, ben bir çok engelliye göre şanslıyım. Tekerlekli sandalye ya da günlük hayatımı devam ettirmeme yardımcı olacak herhangi bir araç – aparat vb. kullanmıyorum ama rahatsızlığım eklem rahatsızlığı olduğu için hareket kısıtlılığı yaşıyorum. Eh bu da merdiven, toplu taşımalar, kaldırım gibi alanlarda sıkıntı yaşamam anlamına geliyor.

Bizim evin caddeden bahçeye girişinde 18 -20 basamaktan oluşan ve oldukça şekilsiz, kışın buzlanma olduğunda da ciddi tehlike arz eden 25 yıldır (on yaşımdan beri) kullandığım bir merdiven var. Bir kahvaltı sonrası gözüm merdivenlere ilişti ve bir T.C vatandaşı olarak bu durumun düzeltilmesini bireysel harcama yaparak değilde vatandaş olarak bağlı olduğum ilçenin ve ilin yetkili kurumlarından talep etmenin en doğal insan ve vatandaşlık hakkım olduğunu düşünürek alanın fotoğraflarını ve raporumu da ekleyerek gerekli yerlere başvuru yaptım.

CEVAP TAM BİR SKANDAL

Saolsunlar geri dönüş yapma zahmetinde bulundular, bulundular da geri dönüş yapmasalar daha iyiydi. Çünkü gelen cevap tam bir skandal!

Şimdi ben sadece şahsım adına değil, tüm engelli bireyler adına şu soruları sorma ihtiyacı duyuyor ve tüm kamuoyu önünde bu sorularıma ilgili yer ve kişilerden cevap beklediğimi açıkca ifade ediyorum.

Yazının Devamını Oku

Çünkü hayallerimin peşinden gitmeyi öğrenmiştim.

2 Ekim 2016
İzleyeceğim yolu seçerken kuzeye doğru giden yolda karar kıldım.

Bu yolculuk, Çocukluk Ormanı’ndan başlayıp Başarı Şehri’nde bitiyordu.

Sırt çantam ağzına kadar bilgiyle doluydu. Ancak aralarında korkularım ve sırtlamam gereken bazı yüklerim vardı.

Şehrin parlak ışıklarla aydınlanmış kapısı, çok uzakta olsa da gözüküyordu. Tüm yolculuk, en az kapı kadar aydınlık ve güzel olmalıydı.

Yazının Devamını Oku