Atilla Türker

Bu kadar yetmez!

2 Ocak 2007
LİGİN ilk yarısına baktığımızda, şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Gençlerbirliği sonradan açıldı, puanları ilerleyen haftalarda topladı. Açık söylemek gerekirse, ilk haftalarda sergilenen futbol, hiç de iç açıcı değildi. Özellikle bazı oyuncuların geç adaptasyonu, bu olumsuz görüntüde en büyük etkendi. Büyük ümit bağlanan bazı isimlerin geç form tutması ise, Mesut Bakkal’ın düşüncelerini alt üst eden diğer bir faktördü.

Başkent ekibinin oyun anlayışı, alışageldiğimiz şekildeydi. Yani mücadeleci ve tuttuğunu kopartan... Zaten ilk yarıda en fazla kırmızı kart gören takımların başında bulunması, bu oyun anlayışının bir uzantısı olsa gerek.

Kaleci Gökhan, belli bir çizginin üzerinde görev yaptı. Traore ve Risp’in kontrolü altında bulunan savunma ise geçer not aldı. Ancak orta saha için bu kadar iyimser konuşmak, pek mümkün değil. Özellikle Mehmet Nas ve Ayman, çok değişik grafik içindeydiler. Büyük ümit bağlanan Draman da vasatı aşamadı. Takımın en önemli silahı, hiç şüphesiz ki Mehmet Çakır idi. Ama yine de ne olursa olsun, çok iyi özelliklere sahip bulunan Mehmet’in, daha iyi bir performans sergilemesi gerekirdi.

Gol yollarında ise Gençlerbirliği büyük sıkıntı yaşadı. Isaac, geçen sezonu mumla arattı. Beklenilen performansını bir türlü yakalayamadı. Okan ise geç toparlandı.

Yine de neresinden bakılırsa bakılsın, Gençlerbirliği’nin ilk yarıda topladığı puanlar, yabana atılacak cinsten değil. Ancak bu kadarı yetmez! Ligin genel görüntüsü içerisinde, Gençlerbirliği’nin daha ön plana çıkması gerekir.

Ne dersiniz, daha organize bir Gençlerbirliği, ligin ikinci yarısında tozu dumana katmaz mı?
Yazının Devamını Oku

Ankara'da yılın futbolcusu!

21 Aralık 2006
ŞÖYLE bir düşünün, Ankara’da yılın futbolcusu kim olabilir? Tartışalım. Önce Gençlerbirliği’ni gözümüzün önüne getirelim. Mesela, Mehmet Çakır! Olabilir. Bir buçuk yıldır, bu piyasada. Müthiş çıkış gösterdi. Fakat yetmez. Patlama, yeteri kadar olmadı. Özellikle bu sezonun ilk yarısında, tavan yapamadı. O bakımdan, zor!

Başka? Gökhan mı, Mehmet Nas mı, İsaac mı? Geçiniz. Hiçbiri olamaz.

Ankaraspor’a bakalım. Belki, kaleci Hakan! Ya da Hürriyet... Üçüncü bir isim... Yok.

Sıra Ankaragücü’nde... İlk akla gelen, Ceyhun Eriş. Sonra kaleci SerkanÖ Sonra da solbek Murat Duruer. Başka! Bu kadar. Fazla zorlamaya gerek yok.

Peki, Ceyhun mu, Serkan mı, Murat mı?

Tartışılır. Ceyhun, büyük çıkış gösterdi. Hırsı, bilgisi, zekası, tekniği ve iyi niyeti ile müthiş faydalı oldu.

Serkan, Orkun gibi bir kaleciyi yedek bıraktı. Özgüveni ve refleksi ile tam not aldı. Çok iyi yerlere geleceğini kanıtladı.

Murat Duruer ise tekniği, gençliği ve dinamizmi ile alkış topladı.

Üçünü de kutlarız. Ama şu da var: İçinize sinerek, "İşte şu" demeniz, mümkün mü! Değil... Üçünün de daha iyi olması gerekirdi!

Fakat yine de... Oyumuzu kullanalım. Yarınları düşünerek, ülkedeki kaleci krizini hesap ederek, görüşümüzü ortaya koyalım:

Serkan Kırıntılı...

YAŞASIN HUKUK

SEDAT’a geçmiş olsun.

Ankaragücü’nün bıçkın stoperi, Antalyaspor maçı sonrası dördüncü hakem M. Fatih Gökçe’ye, "Söyle o hakeme, onun anasını avradını, söylemezsen senin de ananı avradını..." şeklinde küfür ediyor, ama ceza almıyor.

Futbol Federasyonu Disiplin Kurulu, ceza vermeye gerek duymuyor.

Oh, ne ala memleket. Var mı böyle bir olay!

Tam bir skandal!.

Sedat şimdi takım arkadaşlarına, "Arkadaşlar, siz de küfür edin. Nasıl olsa cezası yok" dese, haksız mı!

İnsan üzülüyor. Verilmeyen ceza kadar, yaşanan olaylara üzülüyor.

Hani, bazı şeyleri bilirsiniz, fazla detaya giremezsiniz. Biz de "anlayan anlar" diyelim, şu kadarını söyleyelim:

Ankaragücü’nün Sayın Başkanı Cemal Aydın, değerli bir hukuk adamı.

Disiplin Kurulu’nun Başkanı Talay Şenol, değerli bir hukuk adamı.

O zaman yürekten bağıralım:

"Yaşasın hukuk..."

ANKARA’DA EN SON YALAN NEDİR?

Galatasaray’a gitse bile, Wederson’un

kalbi Ankaraspor’da kalacak.
Yazının Devamını Oku

Bakkal, Kocaman, Karaman!

14 Aralık 2006
SÜPER Lig’in ilk yarısında, en başarılı teknik direktör kim? Zico mu, Gerets mi, Ersun Yanal mı? Tartışmaya açık bir konu bu. Verilecek her yanıt, çok su götürür!

Peki şöyle soralım, Zico mu alkışı daha çok hak etti, Hikmet Karaman mı? İyi düşünün! Yüreğiniz ve beyniniz, hangi isim üzerinde yoğunluk kazanıyor. Soruyu değiştirelim, Gerets mi daha başarılı, Aykut Kocaman mı? Hangisi! Yoksa Ersun Yanal mı, Mesut Bakkal mı?

Eşleşmeyi, çapraz da yapabiliriz! Fark etmez. Ne yaparsak yapalım, her cevap, tartışmayı beraberinde getirir.

Şunu söylemek istiyoruz: Ankara’da görev yapan üç teknik adam, zirvede yer edinen teknik adamlar kadar başarılı oldu.

Üçünün de ilk yarı karnesi iyi!

Mevcut kadrolar dikkate alındığında, Hikmet Karaman’ın performansını, başka hangi teknik adam gösterdi?

Karaman geldi, Ankaragücü tavan yaptı. Müthiş bir popülarite sağlandı. Peşpeşe galibiyetler alındı.

Karaman bir numara oldu!

Peki, Ankaraspor’un disiplin ve istikrarını, kim göz ardı edebilir? Bu soruya yanıt vermeden önce, eldeki malzemeye bir bakın lütfen. Böyle mütevazı bir ekibi üst sıralara taşımak, öyle kolay olmasa gerek.

Mesut Bakkal da alkışı hak etti. İlk haftalardaki sendeleme, ilerleyen haftalarda giderildi, Gençlerbirliği iyi bir yere geldi.

Hadi, ağzımızdaki baklayı da çıkartalım.

Bu üç teknik adam, çalıştırdıkları takımların istikbalidir!

Konuyu açalım. Hikmet Karaman ile Ankaragücü’nün heyecanı, özdeşleşmiyor mu? Taraflar arasındaki kan uyumu, düşman çatlatacak cinsten, değil mi?

Aykut Kocaman ile Ankaraspor’un hedefleri, örtüşmüyor mu?

Ya, Mesut Bakkal ile Gençlerbirliği! Sağlanan çizgi ve yükselen grafik, çok açık bir şekilde görülmüyor mu?

Büyük başarılar, kısa sürede olmuyor. Plan ve program gerekiyor. Dahası, ekip ruhunun sağlam temellere oturması için, sabır gerekiyor.

Son sözümüz şu:

"Adı geçen tarafların, birbirini bırakmamasında yarar var!"

ERSİN UYSAL!

DUYDUĞUNUZ anda, içinizi cız eden haberler vardır, ya...

Aynen öyle oldu. Şaşırdık. Üzerine konduramadık.

Aslan gibi arkadaşımızın, böyle bir rahatsızlığa yakalanmasını, anlayamadık.

Çok üzüldük.

Sevgili arkadaşım ve meslektaşım Ersin Uysal, bugün Hacettepe Hastanesi’nde önemli bir ameliyat olacak. Beyin ameliyatı...

Şimdiden, can-ı gönülden geçmiş olsun.

Bu satırları okuduğunuz dakikalar, hepimiz için son derece önemli dakikalar. Ersin ya ameliyat masasında, ya da yeni çıkmış olacak.

Hep beraber dua edeceğiz.

Hayat acımasız. Üzüntünün, elem ve kederin, ne zaman geleceği belli olmuyor.

Haberi duyduğum günün akşamı, sevgili annem ile sohbet ediyordum. Durduk yere, birden sordu:

"Oğlum, senin sporcu bir arkadaşın vardı. Sabahları televizyonda spor programı yapıyordu. Görüyor musun?"

İçimiz bir kez daha burkuldu. Ersin’in yaklaşık 15 yıl önce televizyonda yaptığı spor programlarını takip eden, sıkı bir izleyicisi olan sevgili annem, onca yıldan sonra ilk kez, sevgili arkadaşımın durumunu soruyordu.

Uygun bir dilde izah ettim, ameliyat olacağını söyledim.

İnanılmaz üzüldü. "Dua edeceğiz oğlum" dedi.

Şu an Ersin’in bizi duyduğunu, bizi hissettiğini düşünüyorum. Kendisine hemen iletiyorum:

"Annemin de selamı ve sevgileri var sevgili Ersin. Yanaklarından öpüyor"

GECEKONDU UYUMUYOR

ANKARAGÜCÜ taraftarı ile yıldızımız pek barışmıyor.

Herhalde derdimizi tam anlatamıyoruz. Pek anlaşamıyoruz.

Rizespor maçı sonrası, "Gecekondu" olarak tanımlanan tribün ile ilgili olarak, bazı eleştirilerimizi kaleme almıştık.

Gecekondu’nun bir nostalji olduğunu belirterek, "Bu tribünün her zaman için, ayrı bir etkinliği vardır. Ancak son Rizespor maçında kırık not aldı. İkinci yarının ortalarında, iyi tezahürat yapamadı. Yakışmadı" şeklinde düşüncelerimizi ortaya koymuştuk.

Sen misin yazan!

İnanılmaz eleştiriler aldık. Hatta eleştiri ötesi!

Kendi adlarını taşıyan internet sitesinde bizi kötü niyetli olmakla suçlayan pek çok taraftar, Gecekondu’nun önemi ve büyüklüğü konusunda çok net ifadeler kullanıyordu.

Demek ki biz anlatamamışız.

35 yıl öncesinde o tribünde maç izleyen bir futbolsever olarak, "Gecekondu’da herkes oturamaz. Çok iyidir ve değerlidir. Kimsenin susma hakkı olamaz" demiştik.

Yanlış mı!

Yine de gelen tepkilere olumlu açıdan yaklaşıyoruz.

Belli ki, Gecekondu uyumuyor.

ALKIŞLAR TELEKOM’A

KISMETTE Sibirya’yı da görmek, varmış...

Keyifli bir seyahat oldu. Türk Telekom’un, Rus temsilcisi Ural Great Perm ile yaptığı maçı izledim. Dün döndüm.

Rusya’da hava soğuk, insanlar sıcak!

Gurbet ellerde alınan galibiyetler, insanı haliyle daha mutlu ediyor.

Gururlanıyorsunuz. Yurda daha sevinçli dönüyorsunuz.

Şu bir gerçek: "Büyük başarılar, kolay gelmiyor."

Türkiye’de ve Avrupa’da fırtına gibi esen Türk Telekom’un, bu tempoya nasıl ulaştığını daha iyi görüyorsunuz.

Tam bir saat kurgusu gibi... Tıkır tıkır işliyor. Herkes görevini ve sorumluluğunu biliyor.

Olayın temelinde, elbette ki dayanışma var. Keza sevgi ve saygı.

Haliyle kutlamak gerekiyor.

ANKARA’DA EN SON YALAN NEDİR?

Fazla kilolarından şikayetçi olan Hikmet Karaman’ın, rejime başlayacağı ve sezon sonunda tığ gibi olacağı...
Yazının Devamını Oku

Dostluk başka yazı başka!

7 Aralık 2006
GAZETECİLİĞİN en zor yanlarından biri nedir, biliyor musunuz? Dost geçinen bazı kişilerin, kraldan çok kralcı olması... İsterler ki, kralları için hep iyi yazılsın, zülfü-yare dokunulmasın.

Dert yanarlar, ricada bulunurlar. Her defasında da avuçlarını yalarlar. En azından bizim cenahta, bu böyle.

Hatırlatalım, dost geçinen kişilerin, bu tür isteklerde bulunmaması gerekir.

Çünkü ayıptır. Ayıp ötesidir. Nihayetinde, gazeteci haberini en doğru şekilde yazacak, yorumunu en iyi bir şekilde yapacak. Bunun başka izahı var mı?

Hatır ya da başka bir şey uğruna, değişik varyasyonlara girenlere, gazeteci demek, mümkün mü?

Bir gazeteci, yazmıyorsa ya da yazamıyorsa, bıraksın bu işi.

Aslında olay çok basit. Yakınlarımıza aynen şu örneği veriyoruz:

Benim, Cinnah Caddesi üzerinde elma ya da portakal tezgahım yok. Her hangi bir şey almıyorum, satmıyorum. Komisyonculuk da yapmıyorum. Tek işim, gazetecilik!

Rakamlarla değil, harflerle para kazanıyorum!

Yazmayacağım da ne yapacağım!

O zaman... Şahsıma, mesleğime, camiaya, okura, okumayana, bilumum herkese, daha saygılı davranılması gerekmiyor mu?

Lütfen... Sadece saygı!

İnsan üzülüyor. İşin hem komik, hem de vahim tarafı, kendileri için değil, başkaları için istiyorlar. Tuhaf. Değişik bir tercih.

Ama bizim de tercihimiz ortada. Arkadaşlık hatırına kalem oynatmıyoruz.

En çok neye kızıyoruz, biliyor musunuz?

Belirli bir çizgide olunması gerektiğini savunan bazı kişilerin, yoldan iyice çıkmaları, sağa sola sapmaları.

Yamuk işler yapmaları!

PARA VE BAŞARI

YaklaŞIk 6 ay önceydi. Hikmet Karaman ile sohbet ediyorduk. Karaman, önündeki dosyayı açtı, onlarca kupür gösterdi. Sonra da bunlardan birini işaret etti ve başladı anlatmaya:

"İşte bu, La Liga’dan bir maçın, futbolcu tablosu. Her bir oyuncuyu, ayrı ayrı değerlendirdim. Tabii çok sayıda maç izledim. İspanya’dan futbolcu transfer edeceğim zaman, hiç zorluk çekmeyeceğim..."

Karaman, daha sonra elindeki kupürü bıraktı, daha değişik veriler gösterdi. Her biri ayrı ülkelerin, ayrı ligleri idi. Oradaki futbolcuları da bizzat izlemiş ve yine not vermişti.

Yani gitmiş, görmüş, beğenmişti. İşini, uyduruk menajerlere bırakmamıştı. Hazırlanan o dandik kasetlere rağbet etmemişti.

Doğrusu da, bu değil miydi zaten.

Sorumluluk duyarsanız, başarıya ulaşırsınız.

Olaya bir de tersten yaklaşalım. Allah daha da artırsın, süper ligde görev yapan teknik adamlar, imzaladıkları sözleşme karşılığında, yüz binlerce Euro ya da doları cebe indiriyorlar.

Gözümüz yok. Bilgi, birikim ve emeklerinin karşılığını alıyorlar.

Ama şu da var. Teknik adamlarımızın bazıları, kendilerini geliştirmek için hiçbir şey yapmıyor. Basit bir örnek verelim. Dünya ya da Avrupa Şampiyonası gibi önemli bir organizasyon olduğu zaman, önemli bölümü yerinden kımıldamıyor, maçları sıcacık yuvalarından izliyorlar.

Oysa fazla değil, aldığının minnacık bir bölümünü, o şampiyona için ayırsa, bilgisi ve görgüsü artacak, daha da deneyim kazanacak. Başarıya daha kolay ulaşacak.

Öyle olmuyor işte.

Tabii lafımız, sadece üst düzey görev yapan teknik adamlar için. Diğerleri zaten, maalesef karınlarını zor doyuruyor.

Hakem camiası için de örnek verebiliriz. Ekrana çıkan ve inanılmaz paralar kazanan zat-ı muhteremlerden bazıları, değil hakem seminerlerine gitmek, maçlara bile gitmiyor.

Ayıp.

Diyeceğim şu ki, eğiten kişilerin, önce kendilerini eğitmesi gerekiyor.

Cavcav yanlış yapıyor

Önce şunu belirtelim. İlhan Cavcav, sadece Gençlerbirliği’nin değil, Türk futbolunun en önemli isimlerinden biridir.

Yaptığı hizmetler unutulmaz.

Ancak şu da var: Bazen hırsının, öfkesinin kurbanı oluyor.

Bakın işte, Gençlerbirliği’ne yıllarını veren 7 üyenin, kulüpten ihracını istiyor.

Sebep? Bu üyeler, kulübü küçük düşürücü beyan ve davranışlarda bulunuyormuş.

Geçiniz. Asıl sebep şu: Bu üyeler, muhalefetin önde gelen isimleri. 6 ay önce yapılan seçimi kaybeden ve bunun üzerine kongrenin iptali için mahkemeye giden kişiler. Mahkeme ne zaman? 14 Aralık’ta.

Peki, kulüp disiplin kurulu, bu üyeler için ne zaman karar verecek? 12 Aralık’ta. Yani, mahkemeden 2 gün önce.

Görünen köy kılavuz istemez. Bu 7 üye, büyük olasılıkla kulüp üyeliğinden atılacak.

Mahkeme, 6 ay önceki seçimi iptal ederse, bu 7 üye ortada kalacak! Tüzük gereği hiç biri, yeni yapılacak seçime giremeyecek.

İlhan ağabey ve arkadaşları da rahat edecek.

Ne güzel!

Türk usulü demokrasi, bu olsa gerek.

ANKARA’DA EN SON YALAN NEDİR?

Ankaraspor’un önümüzdeki sezon her maçını

30 bin kişi önünde oynayacağı...
Yazının Devamını Oku

Saygı hepimize gerekiyor

30 Kasım 2006
YAZIP, yazmama konusunda çok düşündüm. Nihayetinde bu olay, Cemal Aydın ile şahsım arasında geçti. Okuyucuyu ilgilendirmeyebilir. Ama şu da var:

"Ne olursa olsun, her kişi, karşısındakine saygılı olmak zorunda! Bu açıdan bakarsınız, önemli bir olay!"

Şu kadarını söyleyeyim. Kulüpler Birliği’nin geçen hafta Ankara’da yaptığı toplantı sırasında bir olay yaşandı. Cemal Aydın, 17 kulüp başkanı ve 50’yi aşkın basın mensubunun bulunduğu bir ortamda, yazdığım bir haberle ilgili olarak, şahsıma yönelik suçlamada bulundu.

Üstelik, bazı televizyon kanallarının naklen yayına geçtiği anda...

Ne yapmamı beklerdiniz?

Cemal Aydın’a aynen iade ettim!

Tabii ortalık karıştı... Cemal Aydın bu kez sesini daha da yükseltti ve suçlamayı tekrarladı.

Yine gerekeni yaptım. Bir kez daha iade ettim.

Beni asıl şaşırtan, ne oldu, biliyor musunuz? Cemal Aydın’ın, "Konuşsanıza Özhan ağabey, konuşsanıza İlhan ağabey" dediği başkanlar, kayıtsız kaldı. Aydın, o kızgınlıkla, bu kez diğer başkanlara "Kim yalancı... Söylesenize" diye sordu, yine ses çıkartan olmadı.

Şok oldu Aydın... İnanılmaz sinirlendi. Oturduğu yerden birden kalktı ve çekti, gitti.

Hem de canlı yayın devam ederken... Tek başına!

Üzülmedim değil, üzüldüm.

Koskoca Ankaragücü’nün bir başkanı, bu hale düşmemeliydi.

Ama kabahat kimde!

Kendisi hukukçu... Hak aramanın, tartışmanın yeri orası mı? Öyle, aşağılayıcı bir üslup, yakışıyor mu? Gururun ve şerefin, sadece kendisinde mi olduğunu zannediyor?

Orada bulunan başkanların önemli bölümünü tanımam. Ama onlar, Cemal Aydın’ı tanıyor! Hatta şu kadarını belirteyim, o başkanlar arasından, sonradan beni arayanlar ve tebrik edenler oldu.

Teşekkür ederim.

Bir de şu var... Aleyhlerine yazılan her haber sonrası basın mensuplarına karşı çirkin iftiralarda bulunan, saldıran, yakışıksız hareketler yapan zat-ı muhteremler, dilerim bundan sonra daha dikkatli olurlar.

Saygı hepimize gerekiyor.

CEMAL AYDIN’A MÜJDE

CEMAL Aydın’la kavgamıza neden olan haber neydi? Söyleyelim. Kulüpler Birliği’nin 15 gün önce İstanbul’da yaptığı toplantı öncesi, "Bu toplantıya, sizin kulübü temsilen hiç kimse katılamayacak" şeklinde, Fenerbahçe’ye bir yazı gönderilmişti. Ben de bu yazının, Cemal Aydın tarafından kaleme alındığını ifade etmiştim.

Olay bu...

Cemal Aydın, haber için "yalan" dedi? Niye? Sebebi basit. Fenerbahçe’ye karşı çok zor duruma düştü. Ne de olsa Aziz Yıldırım’ın iyi dostu! Üstelik, Fenerbahçe kongre üyeliği de askıda...

"Yalan" demesine karşın, son toplantıda hiçbir başkan Aydın’a sahip çıkmadı? Hiçbir başkan, Aydın’ın tüm ısrarlarına rağmen, "haber yalan" demedi.

Çünkü... Tüm başkanlar, olayın içeriğini ve kişileri iyi biliyor.

Ama biz yine de, Cemal Aydın’a bir müjde verelim. Aydın, kendisi ile yaptığımız tartışma sonrası Kulüpler Birliği’ne başvurarak, "Zor duruma düştüm. Fenerbahçe’ye yazılan yazının, benim tarafımdan kaleme alınmadığını dair, bana bir yazı verin" dedi.

Kulüpler Birliği önce "Böyle yazı mı olur" karşılığını verdi.

Cemal Aydın bastırdı. Sonunda iş, Özhan Canaydın’a kadar gitti.

Düşünün, sıradan bir belge için, iş Canaydın’a kadar gitti.

İş sıradan ama... Belgenin doğru olması önemli!

Sonunda Canaydın, "Verelim de, kurtulalım" dedi. Aynen böyle dedi!

Cemal Aydın, bugün yarın, o belgeyi alacak. Belki de aldı bile.

Biraz fazla dil döktü ama... Kendisini kurtardı.

Tabii, buna kurtarma denirse!

Haberin doğru olduğunu bile bile, o belgeyi alıyor.

Alsın bakalım...

OFTAŞ VE AKYÜZ

GENÇLERBİRLİĞİ Oftaş’ın gösterdiği performansa şapka çıkartmamak mümkün değil.

Helal olsun teknik direktör Metin Diyadin ve öğrencilerine. Helal olsun kulüp başkanı Turgay Kalemci’ye.

Şimdiden yeri göğü inlettiler. Dileriz devamı gelir.

Kulübün sponsorluğunu üstlenen Muammer Akyüz’ü de unutmamak gerekir. Oftaş Şirketler Grubu’nun Başkanı olan Akyüz, özverinin ve ileriyi görmenin karşılığını alıyor.

Dağdaki çoban bile, Oftaş’ın adını duydu artık. Gazetelerde ve televizyonlarda sürekli Oftaş’ın adı geçiyor. Böyle müthiş reklam olmaz! Türkiye, Oftaş’ı konuşuyor.

Sezon başında elini cebine atmayan, sponsor olmaya yanaşmayan beyefendiler, Gençlerbirliği Oftaş’ın bu durumunu gördükten sonra, şimdi nasıl yanıyorlardır, acaba!

Bir koyup 1000 alacaklardı, fırsatı kaçırdılar.

Kısmet, Akyüz’e imiş.

Yıllarını futbola veren, halen de Gençlerbirliği’nin basın sözcüsü olan Muammer Akyüz, iyi niyeti, çalışkanlığı ve samimiyeti ile de bilinen bir spor adamı.

Hem, bir şey daha söyleyelim mi.

Konuşmak ve yazmak için çok erken ama... Akyüz, yarınlarda Gençlerbirliği’nin başkanı olacak bir isim!

Hatta... Bir numaralı isim.

ANKARA’DA EN SON YALAN NEDİR?

Ankaraspor’un büyük ümitlerle transfer ettiği Mehmet Yılmaz’ın,

ligin ikinci yarısında patlama yapacağı...
Yazının Devamını Oku

Karaman'ın kare ası!

23 Kasım 2006
ANKARAGÜCÜ’nde dört örnek isim var. İkisi genç, ikisi tecrübeli. Gençler, kaleci Serkan ile Murat Duruer... Tecrübeliler, Mustafa Özkan ve Ceyhun. Ortak bir noktaları bulunuyor:

"Müthiş bir çıkış içindeler."

Bu da son derece doğal. Çünkü Hikmet Karaman gibi bir motivasyon ustası ile çalışıyorlar.

Sezon başında Serkan kaleye geçiyor muydu? Hayır. Ya şimdi? A milli takıma çağrılıyor.

Murat Duruer oynuyor muydu? Hayır. Ya şimdi? Ümit milli takıma çağrılıyor.

Ya, Mustafa Özkan! Geçen sezon yürüyemiyordu bile. Ama şimdi? Golleri sıralıyor.

Peki, Ceyhun Eriş! Transferine kumar gözüyle bakılıyordu. Fakat şimdi? A milli takıma çağrılması söz konusu.

Bu tablo, "tesadüf" olarak açıklanamaz. Antrenman ya da taktik değişiklikleri, kısa sürede sağlanan üstün performansı yeteri kadar anlatamaz.

Bozinoski döneminde hepsi de yerlerde dolaşıyordu. Şimdi sıçrama yaptılar, tavana çıktılar.

Bu müthiş performansın altında yatan en büyük espri nedir, biliyor musunuz? Türk futbolcusu, teknik adamın dilinden anladığı ve inandığı zaman, daha verimli oluyor.

Sorarız şimdi, Hikmet Karaman ya da başka bir yerli antrenörün verdiği motivasyonu, hangi yabancı teknik adam sağlayabilir! Karaman ve Karaman gibiler, bir söz, bir jest ile, genç futbolcuya güven kazandırır, deneyimli olana da güç verir.

Dil, yani ortak lisan, her futbolcu ve her teknik adam için, çok büyük bir avantajdır.

Ama bunu bilmeyen, bunu düşünemeyen yöneticiler, içi geçmiş ya da işi bilmeyen yabancı teknik adamlara Türkiye’de hala kucak açıyorlar.

Gelen teknik adam derdini anlatamıyor ki, iyi taktik versin, iyi motive etsin!

Eğer düne kadar Bozinoski, Mitroviç, Multescu başta olmak üzere, kerameti kendinden menkul teknik adamlar, süper ligde görev yaptılarsa, bunun bir numaralı sorumlusu, Türk insanına güvenmeyen kulüp yöneticileridir.

Oysa, yabancı teknik adamlardan sadece iyileri Türkiye’ye getirilse... Diğerlerine yüz verilmese. Kazanan kimler olur, dersiniz?

Söyleyin Serkan, Murat, Mustafa Özkan ve Ceyhun...

Kimler olur, dersiniz?

GÖKHAN VE  MEHMET NAS!

GENÇLERBİRLİĞİ’nin, Konyaspor maçında en başarılı oyuncularından biri, hiç şüphesiz ki kaleci Gökhan idi.

Güzel kurtarışlar yaptı, galibiyette önemli rol oynadı.

Ama maç bittiğinde tuhaf tripler içine girdi. Sağa sola saldırdı, arkadaşlarına bağırdı.

Niye yaptı, bilmiyoruz. Bildiğimiz bir tek şey var. Olay ne olursa olsun, bir futbolcu galip gelinen bir maçtan sonra, bu tür çirkinliklere imza atamaz. Hiçbir maçtan sonra atamaz!

Profesyonellik, sadece iyi oyunculuk ile sınırlı değildir. Disiplin ve centilmenlik de gerektirir.

Bakın işte Mehmet Nas’a! O da ayrı bir vaka! Gitti, rakibe vurdu, kırmızı kart gördü.

Görmeyeceksin arkadaş!

Bu dikkatsizlik, bu ciddiyetsizlik, bu sorumsuzluk nedeni ile, Gençlerbirliği koskoca ikinci yarıyı 10 kişi oynamak zorunda kaldı.

Skorun 4-1 olduğuna bakmayın. Böyle 10 kere oynansa, Gençlerbirliği birini zor kazanır.

Kaybetseydi, ne olacaktı? O zaman, Mehmet Nas için de bir hatırlatma yapalım: "Profesyonellik, sadece iyi oyunculuk ile sınırlı değildir!"

Bizim asıl şaşırdığımız ve tepki koyduğumuz bir husus ise şu:

"Mehmet Nas, kırmızı kart sonrası saha kenarına doğru giderken, G.Birliği taraftarları bu futbolcu lehine tezahürat yaptı."

Ne diyelim!

Taraftarlık, sadece bağırmak ile sınırlı olmamalı.

Tezahürat da, doğru yapılmalı!

ANKARA’DA EN SON YALAN NEDİR?

Son haftalarda büyük çıkış gösteren Ankaraspor’un, önümüzdeki sezon şampiyonluğa oynayacağı...
Yazının Devamını Oku

Cemal Aydın gider mi?

16 Kasım 2006
Cemal Aydın bırakacak mı, bırakmayacak mı? Ankara’da son günlerin en çok konuşulan mevzularından biri bu. Resmen papatya falı açılıyor. Şunu hemen belirtelim: Aydın, istemediği sürece Ankaragücü başkanlığını kimseye kaptırmaz. Mevcut delege tablosu, bunu gösteriyor. Keza Aydın bıraksa bile, işaret ettiği kişi, kesin kazanır.

Ocak ayında yapılacak genel kurulda başkanlığa adaylığını koymayacağını açıklayan Cemal Aydın, son haftalarda alınan başarılı sonuçlar üzerine, acaba kararını değiştirir mi?

Bizim asıl üzerinde durmak istediğimiz nokta şu:

"Bu başarılı sonuçlardan pay çıkartması gereken en son kişi, Cemal Aydın’ın bizzat kendisidir."

Geçen sezon çalıştırdığı ve memnun kaldığı Hikmet Karaman’ı, bu sezon başında kulüpte tutamayan, Cemal Aydın’ın bizzat kendisi değil midir?

Bozinoski gibi bir bombayı getiren, yine Cemal Aydın’ın kendisi değil midir?

Takım inanılmayacak duruma düştükten sonra, Hikmet Karaman’a kucak açan kişi, yine Cemal Aydın değil midir?

Aydın, son haftalarda kazanılan puanlara pay çıkartmadan önce, ilk haftalarda kaçan puanların hesabını vermelidir.

Lige Karaman’la başlayan bir Ankaragücü, ilk haftalarda alacağı iki galibiyetle, şimdi Fenerbahçe’nin ardından ikinci sıraya otururdu.

Hem, şu da var. Ankaragücü’nün, bu galibiyetler serisi ne zaman başladı? Cemal Aydın’ın, "Ankaragücü’nden elimi, ayağımı çekiyorum. Artık yokum" dediği günlerde.

Ne ilginç ve ne acıdır ki, takım galip durumdayken bile, taraftar "Cemal Aydın istifa" diye bağırıyor.

Taraftar, boşuna bağırmıyor. Biliyor ve hatırlatma gereği duyuyor.

Ben ise tecrübeme dayanarak diyorum ki:

"Cemal Aydın gitmez.."

GECEKONDU SUSMASIN!

Ankara 19 Mayıs Stadı’nda, "Gecekondu tribünü" nün, ayrı bir önemi ve esprisi vardır.

Bilmeyenler için hemen belirtelim:

"Gecekondu, Ankara 19 Mayıs Stadı’nın Gençlik Parkı tarafında bulunan kale arkası tribünüdür." Dahası, Gecekondu, Ankaragücü taraftarlarından oluşur ve bu taraftarlar, kale arkasının tam orta bölümünde toplu halde oturur.

Yanlış hatırlamıyorsam, 30 yılı aşkın bir süredir, Gecekondu var. Yani benim jenerasyon için bir nostaljidir bu Gecekondu. Ayrı bir renktir, ayrı bir güzelliktir.

Herkes oturmaz, oturamaz Gecekondu’da!

İşte bu Gecekondu, son Rizespor maçında kırık not aldı. Çünkü görevini yapamadı, her zamanki görüntüsünden uzak kaldı. İlk yarıda yeri göğü inletmesine karşın, ikinci devre golün gecikmesi üzerine sustu, kaldı. Oysa, takımın tezahürata ihtiyaç duyduğu dakikalarda, böyle suskunluk olmaz, olmaması gerekir.

Taraftar, adı üzerinde taraftardır. Her zaman tezahürat yapmalıdır. Desteğe ihtiyaç duyulan dakikalarda, susmamalıdır.

Aksi takdirde, taraftarlığın ne anlamı kalır ki!

Çok dikkat ettik, Rizespor maçında Gecekondu’nun aksine, Maraton ve Kapalı tribünde bulunan Ankaragücü taraftarı, hiç durmadan, hiç ara vermeden, çok iyi bir şekilde takımını destekledi.

Gecekondu eşrafının çok değerli temsilcilerine, şimdi sormak gerekmez mi:

"İyi günde, kötü günde, hep beraberiz" diye söz verenler, sizler değil miydiniz?

Galibiyette ve başarıda, taraftar olmaya gerek yok, herkes alkış tutar.

O zaman... Gecekondu susmasın!


GENÇLER VE ACI GERÇEKLER!

Süper ligin, üvey evlat konumundaki bir numaralı takımı, kesinlikle ve kesinlikle Gençlerbirliği’dir. Taraftarı bile pek yok! En kral maçına 500 kişi zor geliyor. Şehrin ya da belediyenin desteğini almadan, küçük bir bütçe ve az bir taraftarla büyümek, bırakın büyümeyi, ayakta kalmak mümkün mü?

İşte, bu kadar mümkün!

Diğer takımlara bir bakın. Gençlerbirliği gibi olanı, var mı?

Ankaragücü’nün sıradan bir maçını bile binlerce taraftar izliyor. Ankaraspor, Melih Gökçek’in gözetiminde ve denetiminde. Diğer şehir takımları da pek farklı değil. Büyük takımları anlatmaya ise gerek yok.

Siz, istediğiniz kadar iyi futbol oynayın, en centilmen taraftara sahip olun. İsterseniz, ülkenin en güzel tesislerine kavuşun.

Taraftarınız ve bütçeniz yeterli değilse, ancak bir yere kadar gidebiliyorsunuz.

Haksızlık ve nankörlük yapmayalım. İlhan Cavcav bu kulübü, iki oda, bir salondan ibaret olan ufacık bir yerden aldı, bugünlere getirdi.

Dün gibi hatırlıyorum. Anıttepe’deki toprak sahada antrenman yapmak isteyen profesyonel takım oyuncuları, Maltepe’den Anıttepe’ye yürüyerek giderdi.

Tüp gaz parası bulunamadığı için, duşlar soğuk su ile alınırdı.

Çok yürüdüm, soğuk su ile de çok duş aldım. Nerelerden, nerelere gelindi. Ama işte bu kadar. Sorun da burada zaten.

Paranız ve taraftarınız yoksa, fazlası da olmuyor.

ANKARA’DA SON YALAN NEDİR?

"İlhan Cavcav ile Mesut Bakkal arasında en ufak bir problem olmadığı..."
Yazının Devamını Oku

Bakkal, komplo kurbanı mı?

9 Kasım 2006
MESUT Bakkal’ın, geçen hafta sonu oynanan Gençlerbirliği-Ankaragücü lig maçında, ’başını yedek kulübesinden dışarı çıkartmaması’ çok büyük ses getirdi. Bana ve benim gibi düşünenlere göre, Mesut Bakkal, birini ya da birilerini protesto ediyordu. Ve de yaptığı yanlıştı!

Ama aksini yazanlar da vardı. Bakkal, sadece ve sadece, yardımcısı Hayati Soydaş’ın ön plana çıkması için, beynini ve vücudunu yedek kulübesine mahkum etmişti. Başka amacı yoktu!

Acaba, olayın gerçek esprisi neydi? Bakkal, gözü kara bir protestocu muydu, yoksa komplo teorisi ile karşı karşıya kalan fedakar bir teknik adam mı?

İlhan Cavcav’ın bile, "Genç futbolculara hitabında daha dikkatli olması gerekir. Kendisini bu konuda uyardım" dediği Bakkal, niye böyle bir hareket içine girmişti?

Önce şunu belirtelim. Bakkal, Türk futbolunun son yıllarda yetiştirdiği en değerli teknik adamlardan birisidir. Zaten bu kadar iyi olmasa, bu kadar gürültü çıkmazdı!

Ama gerçekçi olmakta yarar var. Bakkal samimi değil!

Şöyle ki, çok kritik bir maçta, görev yardımcıya devredilmez. Formalite müsabakası değil bu. Kendinizi düşünmeseniz bile, takımınızı düşünmeniz gerekir. 90 dakikayı gözünüzün önüne getirin. Oyuna çok iyi başlayan G.Birliği, gerekli uyarılarla galibiyete ulaşamaz mıydı? Ulaşırdı.

Askerlerin, komutanı görmesi ve inanması gerekir. Fakat bizim komutan, ortalıkta yoktu. İmparatora küsmüştü!

Kimse kusura bakmasın ama Mesut Bakkal’ın geçen hafta sonu kaybettiği, sadece üç puan değildi. Duygusallığına da yenilmişti. En kötüsü de budur zaten. Telafisi ve tedavisi zor olur. Ama unutmasın, bu oyun, burada bitmeyebilir.

Ve son söz... Bakkal, herkesi ikna edebilir ve hatta kandırabilir.

Önemli olan, kendini kandırmaması!

KARAMAN, AYDIN, TOSUN!

Hikmet Karaman’ı can-ı gönülden kutlamak gerekiyor. Hırsı, inancı ve çalışkanlığı ile güzel işlere imza attı. Ankaragücü’ne inanılmaz bir hava getirdi. Kafalarda şimdi ayrı bir soru işareti var. Kulüp başkanlığını bırakacağını açıklayan Cemal Aydın, önümüzdeki ay içinde yapılacak olan genel kurulda başkanlığa tekrar soyunabilir mi? Ne de olsa Ankaragücü’nde güzel işler olmaya başladı.

Düşüncemizi çok net biçimde ortaya koyalım. Bu saatten sonra Cemal Aydın’ın, başkanlığa tekrar soyunması doğru değil. Kendi açısından doğru değil. Çünkü bırakacağına dair söz verdi. Ancak ortada ilginç bir durum var. Ankaragücü galip durumdayken bile, taraftar, Cemal Aydın aleyhine bağırıyor.

Yanlış. Çünkü gerek yok. Taraftarın, sadece takımını desteklemesi gerekiyor. Ama bizi düşündüren nedir, biliyor musunuz? Bu yönde tezahürat için, birilerinin teşvik ve desteği mi var? Şunu da belirtelim. Kulüp başkanlığı için şimdilik Serdar Tosun’un adı ön plana çıkıyor. Peki, kazanabilir mi? İcazet almadan, mümkün değil. Peki, icazet alabilir mi? O da pek mümkün değil. Yani... Serdar Tosun, başkan olamaz.


O BERBER, BENİM!

Erhan Çağlayan, ilginç bir konuya değinmişti. Ünlülerin menajeri olarak bilinen Çağlayan, kendisi ile yaptığım Pazar Sohbeti sırasında "Menajerlik sisteminde bir başıbozukluk var. Berberler ve amigolar bile menajerlik yapıyor" demişti.

Aynı gün telefonum çaldı. Arayan kişi, "O berber, benim" dedi. Adı Ali Ekber Bozkurt olan bu kardeşimiz, Erhan Çağlayan’ın bazı açıklamalarından üzüntü duyduğunu belirterek, "Berberlik yaptığım doğrudur. Ama artık menajerliğe ağırlık verdim. Futboldan anlıyorum ve işimi de iyi yapıyorum. Geniş bir çevrem var. Futbolcularımın tüm sıkıntılarını çözüyorum" dedi. Gayet kibar bir genç olan Ali Ekber Bozkurt, her isteyen kişinin de menajerlik yapabileceğini hatırlattı. Haliyle, doğru söylüyor Ali Ekber Bozkurt. Her isteyen kişi, menajerlik yapabilir. Hatta bu satırları okuyan sizler bile, bugün menajerliğe başlayabilirsiniz. İşte, sorun da burada zaten!

Her mesleğin, belli ölçüler içinde disipline edilmesi gerekmez mi? En kötü ihtimalle bir kurs, bir seminer çerçevesi içerisinde, olaya önem ve ciddiyet kazandırılamaz mı? Trilyonluk futbolcuların hakkını savunacak kişilere, Futbol Federasyonu tarafından, bilgi, görgü ve eğitim verilemez mi? Bu işi yapmak, bu kadar kolay mı!

Kolay! Ne tahsil, ne yabancı dil, ne futbolculuk geçmişi... Hiçbir şey aranmıyor. Sadece ve sadece "Ben bu işe soyundum" demek yetiyor. Dünyada hangi meslek, bu derece rahat icra ediliyor! Kasap dükkanı açmak için bile bin tane formalite gerekiyor. Futbol Federasyonu, menajerlik ve temsilcilik konusunda, niye bu kadar duyarsız! Oysa gereken önem verilse... Futbolcular ve menajerler başta olmak üzere, herkes bu işten kazançlı çıkar.

Ali Ekber Bozkurt dahil!
Yazının Devamını Oku