Yasağa da baskıya da hayır!

EN az yirmi yıldır başörtüsü meselesini konuşuyoruz, ama belli ki, kafa karışıklığı devam ediyor.

Bu konuda, yüzlerce yazı yazdım, herkesin bunları okumuş olduğunu varsaymıyorum, ama aynı şeyleri bir kez daha tekrarlamak istemiyorum. Kısaca, üniversitelere başörtülü girme yasağı olarak uygulanan adaletsizliğin sonunun gelmesinden son derece memnun olduğumu söylemek istiyorum.
MESAFE
Başörtüsü yasağını gerekçelendirme tezlerinin hepsini anlamsız ve/veya hakkaniyetsiz buluyorum. Muhayyel bir ‘örtünme baskısı’nı, mevcut bir yasak ile karşılaştırmak doğru değil. Bir yasağa, başka baskılarla mazeret bulmak da öyle. Anlaşılır olan, hakkaniyetli olan, her türlü haksızlığa ve baskıya karşı olmaktır, bir baskıya başka baskı ile mazeret bulmak değil.
Ben, en önemli meselemizin herkesin aklına yatan baskıyı mazur görmek ve göstermek olduğunu düşünüyorum. Laiklik adına baskı ve yasağı mazur görenlerin bunca zaman fazla mesafe kat etmediğini görmek çok kaygı verici. CHP’nin başörtüsü modeli tarifine girişmesi de, ‘türban mı, başörtüsü mü?’ tartışmasına girişmek de, bu kesimin ne kadar mesafe kaydettiğini yeterince gösteriyor.
Diğer taraftan, muhafazakarların ‘mahalle baskısı’ kaygısına nasıl tahammülsüzlük gösterdiğini tabii hatırlıyorum. Ama bu, bir yasak ve baskıyı haklı çıkaracak gerekçeler oluşturamaz, oluşturmamalı. Başörtüsü yasağına da, mahalle baskısına da karşı çıkmak mümkün!
Daha özgür ve demokratik bir toplum ve siyaseti hedefliyorsak, önce baskılardan baskı beğenmek makasından çıkmayı başarmak gerekiyor. Diğer taraftan, tabii ki, demokratikleşmenin çok boyutlu bir mesele olduğunu hatırlamak zorundayız. Laik kesimin, toplumsal değişim ve talepleri göz ardı etme alışkanlığı onları siyasi olarak otoriterliğe savuruyor. Buna karşın, muhafazakarlar değişim ve toplumsal talepleri öne çıkarma çabası çerçevesinde demokratikleşme dinamiği oluştururken, liberal bir toplumsal ve kültürel ortamın demokrasinin vazgeçilmez koşullarından olduğu gerçeğini göz ardı etme eğilimi içindeler. Mahalle baskısı tartışması da, Tophane olayı da bu çerçevede değerlendirilebilir.
Mehmet Tezkan (Milliyet, 17 Eylül 2010), referandum sonrası, bu yönde ciddi bir tartışma başlatabilecek çok önemli bir yazı yazdı. ‘Hayır’ oyu verenlerin statükocu, demokrasiye, özgürlüklere karşı olduğunu ileri sürenlere karşı, “O halde neden tatillerinizi geçirmek için evet oyunun en yüksek olduğu illere, bölgelere değil, dar görüşlü sahil şeridine gidiyorsunuz? Veya İstanbul’da hayırcı semtlere itibar ediyorsunuz?” sorusunu sordu. Bu sorunun cevabı, toplumsal-kültürel liberal ortamın halen laikliği önceleyen bölgelerde, çevrelerde yaşama alanı bulmasıdır.
DEV SORUN
Yani, bir yandan laikliği önceleyenlerin siyasal otoriterliğe savrulmasına karşın diğer yanda siyasal demokrasinin motor gücü olan muhafazakârların, kültürel liberalizme uzak olması gibi dev bir sorunumuz var. Karşılıklı karalama veya yasakçılık ve baskıları yarıştırma yerine bu ciddi meseleye daha fazla kafa yoralım diyorum.
Yazarın Tüm Yazıları