Tarımı kim konuşacak?






İlyas ÖZGÜVEN
Haberin Devamı

BUGÜN Türkiye durma noktasına gelen ekonomiyi konuşuyor. Sanayicinin, borsacının, tüccarın, esnafın, sorunları konuşuluyor çiftçiden söz eden yok. Ekonomi denince siyasilerimiz çiftçiyi muhatap bile almıyor. Neden mi? Neden olacak çiftçinin sesi çıkmıyor da ondan.

DEVLET İstatistik Enstitüsü'nün tarım kesimi için hazırladığı 2000 yılı verilerinden söz edeceğim. Hükümetin uygulamaya koyduğu ekonomik istikrar programında ‘‘Enflasyona ezdirmeyeceğim’’ dediği tarım kesiminin nasıl fakirleştiğini rakamlarla görelim.

DİE verilerine göre 2000 yılında tarım ürünlerindeki ortalama fiyat artışı yüzde 42.6 olarak gerçekleşti. Aynı dönem için tüketici fiyat artışı ise yüzde 54.9’u buldu. Yani aradaki yüzde 7.9 fark çiftçinin zarar hanesine yazıldı. Bir önceki yıl yani 1999 yılı sonunda da çiftçinin yıllık kaybı 7.7 düzeyindeydi.

BU rakamlar tüm ürünlerin ortalaması. Ege çiftçisinin ana geçim kaynağı tarla ürünleri ve büyükbaş hayvan yetiştiriciliği ve süt hayvancılığında ise ortalama kayıp yüzde 10.8'lere bile ulaşıyor. İşin Türkçesi çiftçi fakirleşmeye devam ediyor.

ÇARESİZLİK içinde kıvranan Ege çiftçisi kendisine yeni kazanç kapısı arıyor. Gediz ve Menderes ovalarında bugüne kadar görmediğimiz yeni ürünler deneniyor. Aile ekonomisine katkı sağlamak için süt inekçiliği ve besicilik yapılmaya çalışılıyor.

ANCAK hayvancılık da duvara tosladı. 190 bin liradan satılan sütün fiyatı 165 bin liralara düşürüldü. SEK'in özelleşmesiyle hayvancılığın kurtulacağını düşünenler, köylüyü yarattıkları yeni tekellerin insafına terketti. Neredeyse bir litle süt ile bir litre menbaa suyu aynı fiyata satılacak. Böyle bir adaletsizlik olur mu?

ÇİFTÇİ Bağkur primlerini, kooperatif borçlarını ödeyemiyor. Gazetelerden okudunuz. Çanakkale'nin Ayvacık ilçesinde binlerce köylü, kooperatif borçlarını ödeyemedikleri için 10'ar günlük hapis cezalarını nöbetleşe yatıp çıkıyor.

EKONOMİK sıkıntıyı, Türkiye'nin kritik bir noktadan geçtiğini, dolayısıyla herkesin fedakarlıkta bulunmasını kabul ediyoruz. Ancak, ‘‘Nasıl olsa taşıyor’’ diye köylünün sırtına biraz daha yük vurmanın insaf ölçülerinin dışına çıktığını da belirtiyoruz.

ASLINDA bütün bunlar neden oluyor biliyor musunuz? Çiftçilerin örgütsüzlüğünden, sesini çıkarmamasından. Kahve sohbetlerindeki ‘‘Ah vah’’ yakınmalarını kimse duymuyor. Bu sesi duyuracak, köylüyü ayaklandıracak ziraat odaları hala DP-CHP devirlerini yaşıyor. Bir ikisi dışında gerçek çiftçinin nabzını tutan yok. Birçok ziraat odası yöneticinin çiftçilikle ilgisi bile kalmamış. Böyle olunca da Ankara sanayiciyi, tüccarı, borsacıyı, esnafı dinliyor da çiftçiye kulak bile asmıyor.

ÖNÜMÜZDEKİ sezon çiftçi açısından daha da zor geçeceğe benziyor. Çiftçiyi kurak bir yaz bekliyor. Barajlarda, göllerde yeterli su yok. Çok pahalı olan yeraltı suları ile idare edilmeye çalışılacak.

BÖLGE milletvekilleri tarımın sorunlarına o kadar uzakki. Herhalde folklorcu çocukların kısa pantolonuyla, deve güreşi bileti satışlarıyla uğraşmaktan yaşam mücadelesi veren köylülere sıra gelmiyor.

Yazarın Tüm Yazıları