Kadınların zarafet anayasasını yazdı ama yapayalnızdı

MEDYADA anayasadan, babayasadan gırtlağımıza kadar doymuş ve boğulmuş vaziyetteyken ben sizlere kadınca anayasalardan ve Coco Chanel'den bahsetmek istiyorum.

En azından diğer insanlara hürmeten, kendine çekidüzen vermeden evinden çıkan bir kadını anlayamamaktayım. Hem o gün kaderinizle bir buluşmanız olup olmadığını da bilemezsiniz ki, hiç değilse kaderinizin karşısına en güzel halinizle çıkınız.

Bana göre sadelik, hakiki zarafetin anahtarıdır.

Hakikaten iyi taşınan bir gündüz kıyafeti kalabalıkta hiç göze çarpmayan ve fakat seçkinlerin bulunduğu bir salona girildiğinde de bütün gözleri kendinde toplayandır.

Bütün erkeklerin birer çocuk olduğunu kabul eden bir kadın her şeyi biliyordur.

Yirmi yaşından sonra kendini beğenmek için aynaya bakan kadın aptaldır, zira sadece kusurlarını görür. Halbuki, güzellik cazibedir, zarafettir.

Evler güzel olabilir, ama asıl güzellik içinde yaşanan hayattadır.

Sevdiğim erkeğin sırtındaki ağırlığım bir kuşunkinden daha hafiftir.

Ellisinden sonra bir kadın şahsiyetini elde etmiş olmalıdır, zira modalar değişir ama tarzınız sizde kalır.

Kendi kendinden zevk almayan bir insan genellikle haklıdır.

Takılar sizin zengin görünmeniz için değildir. Sadece sizi süslemek için takılmalıdır.

Ben ilelebet bu dünyada kalmayacağım ama benim ruhum ve tarzım hep yaşayacak.

KORSEDEN KURTARDI

Coco Chanel'in yukarıda saydığım anayasaları bana çok kadınca gelir. Klası olan, havalı ve zorlamasız bir şıklığı kapsayan Chanel imzası, 21. yüzyıla bile damgasını vuruyor.

Chanel, erkeklerin dünyasında acımasız bir işkadını olmanın yanında, kadınların dünyasında tarzı ve stili ile tanınır. Kadınları korseden kurtarmış, rahat, spor ve genç kılıklarıyla moda dünyasında büyük aşama yapmıştır.

On iki yaşındayken annesi öldü, sokak satıcısı olan babası onu bir yetimhaneye verdi. Ergenlik çağlarında Moulin'de bir kız okuluna tahsili karşılığında hizmetkár olması için gönderildi. Yirmi yaşına geldiğinde gündüzleri bir terzinin yanına çıraklık ediyor, geceleri ise bir garnizonda şarkı söylüyordu. Orada zengin, asil bir piyade subayı ile tanıştı ve metresi oldu. Bu ilişki aşktan ziyade sınıf atlamak için kurulmuştu. İkinci aşığı Boy Capel adında karizmatik, zengin bir İngilizdi. Onu 1910'da Paris'e götürür, şapka işinde çalışan Balsan'ın yardımıyla, o zamanlar metreslere şapkacı dükkánı açma modasına uydular.

Egzantrik şapkalar yaratan Chanel, kendisine dar gelen bu dünyayı da aşarak 1913'te Deauville'de ilk moda mağazasını açtı. Kendisine de çok yakışan bütün spor, rahat ve genç gösteren kreasyonları kapışıldı.

Birinci Dünya Savaşı, kolay giyilen kıyafetleriyle onu daha da meşhur etmiş, 1919'da Paris'teki Rue Cambon'da meşhur modaevini açmıştı.

YALNIZLIK ZOR

Sevgilileri, Rusya'nın Grandük'ü Dimitri ve İngiltere'nin Westminister Dükü idi. Modaya bu ülkelerin etkisini de yansıttı.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında atölyesini kapatmak zorunda kalan Chanel, Ritz Oteli'ne yerleşti ve bir Alman subayı ile aşk yaşamaya başladı. Ama bu ilişki sonunda casuslukla suçlanınca Fransa'yı terk etti ve dedikodular unutuluncaya kadar on sene İsviçre'de yaşadı. Fransa'ya, hükümetteki suç dosyasını dostları sayesinde yok ettirerek tekrar dönebildiği iddia edildi.

Hayatındaki en büyük trajedi ise hiç evlenmemesiydi.

Aşıklarından Boy Capel sosyal olarak çok hırslı olduğundan Coco'yla evlenmemişti. Rusya Grandük'ü çok kumar oynayıp sırtını Coco'ya dayamıştı. Westminister Dükü'nün ise bir varis sahibi olması gerekmekteydi ve Coco'nun çocuğu olmuyordu.

Coco Chanel her şeyden çok aşkın kuvvetine inanıyor ve hiçbir duygunun bir kadının daha da güzelleşmesine bu kadar yardımcı olmadığını söylüyordu. Estetik yaptıranlara duyurulur.

Ölümüne yakın, iş hayatındaki bütün başarısına rağmen yalnızdı. ‘‘Yalnız kalacağıma, şişman, kel kafalı bir adamla evli olmuş olmayı tercih ederdim’’ demişti.

İşte liberal, başarılı, cesur, zarif ve güzel bir kadının hayatı ama gene de yalnız. Her şeye sahip olsanız da, anlaşılan yalnız
Yazarın Tüm Yazıları