İki öğretmen

ÖNCEKİ gün bu köşede TSE Başkanı Kenan Malatyalı’nın feryadını yayınladım.

Kurumunda çalışan ‘bazı’ memurların rüşvet çarkı içinde olduğunu, yüz milyonlarca dolarlık yolsuzluğa bulaştıklarını ancak bunları bir türlü yakalatamadığını söylüyordu. Devleti korumak, Türkiye’nin standartlarını belirlemek üzere devletten maaş alan bir grup görevini kötüye kullanıyor, bir diğer grup ise bunlar hakkında işlem yapmayarak bir tür ‘suç ortaklığı’ içine giriyordu.

Bunlar da memur. Az sonra aşağıda anlatacağım iki kişi de.

Bu iki kişi, iki öğretmen. Mahmut Özdemir ve Kemal Çelik.

Bitlis’in Hizan İlçesi, Ortaca Köyü ilkokulunda iki yıldır görev yapıyorlar.

Ama hangi şartlarda?

Anlatmak güç, görmek gerek.

Okul tek katlı bir bina. Daha doğrusu binacık.

Tek katlı okulun büyük bölümü sınıf. Sınıftan bir duvarla ayrılmış 8 metrekarelik ‘odacık’ ise iki öğretmenin ‘yaşam alanı’, yani evi.

Mahmut ve Kemal öğretmenler 8 metrekarelik bir odada yatıyorlar, yiyorlar, yıkanıyorlar, ihtiyaç gideriyorlar.

Odada tahta bir ranza var. Orada yatıyorlar. Hemen ranzanın yanındaki tahta tezgahta sebze meyvelerini yıkayıp yemeklerini pişiriyorlar. Perde gerip, arkasında banyo yapıyorlar.

Bitlis’in insanın içini donduran soğuk kış günlerinde sabah güneş doğmadan kalkıp, canları gibi sevdiklerini öğrencileri üşümesin diye sobayı yakıyorlar.

Ve bu iki gencecik öğretmen tüm bu olumsuz şartlara rağmen ‘Haydi Kızlar Okula’ kampanyasını desteklemek için ev ev dolaşıp ana babaları ikna ediyor, kız çocuklarının okula gönderilmesi için çabalıyorlar.

Bir yıl içinde 18 olan kız öğrenci sayısını 40’a yükseltmeyi başarıyorlar.

Memleketimizde hırsız çok, uğursuz çok, rüşvetçi çok, ahlaksız çok.

Ama bu ülke hálá ayakta.

Çünkü Mahmut ve Kemal öğretmen gibiler de az değil.

Bu ülke onların üzerinde ayakta duruyor.

Acaba daha nereye kadar.

NOT: Bu iki öğretmenin öyküsünü akşam Kanal D Haber’de ekrana getireceğiz. İzleyin. Ağlayacaksınız.

Kalp ameliyatına gideceğim

DÜNKÜ ‘By-pass mı, stent mi?’ yazımın bir tartışma yaratacağını söylemiştim.

Yarattı da.

Çok Sevgili Profesör Dr. Bingür Sönmez bir faks çekmiş.

‘Köşenizde kalp cerrahlarını çok ciddi bir şekilde yaralayan bir tanımlama yapmışsınız. Sizi kalp ameliyatları konusunda bilgilendirmek için ameliyathanemde bana yarım saatinizi ayırmanızı rica ediyorum.’

Binlerce hastaya can vermiş Bingür Hoca’ya yarım saatimi değil, günlerimi ayırırım.

Ama tanımlama bana ait değil. Önemli bir kardiyoloğa ait. Bense yalnızca bu konunun tartışılmasını istedim. Ne kalp ameliyatının kolay bir iş olduğunu söyledim, ne de başka bir ithamda bulundum.

Ama Bingür Hocam’a da gideceğim. Ve onun fikirlerini de nakledeceğim.

Emniyet’ten kös dinlemeye yanıt

TSE
Başkanı’nın feryadını duyurmam ve TSE Başkanı’nın Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanı Hanefi Avcı’ya yaptığı başvurunun sonuçsuz kaldığını yazmam üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü’nden bir ‘resmi açıklama’ geldi.

‘Haberinizde yer alan konu, soruşturulması savcılık marifetiyle yapılacak bilgi ve belgelere dayalı suç türüdür.

Bu doğrultuda Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatları çerçevesinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Şube Müdürlüğümüz tarafından, ‘Teşekkül oluşturarak yolsuzluk, rüşvet, evrakta sahtecilik yapmak suretiyle TSE belgesi alarak gümrükten mal çekmek, görevi kötüye kullanmak ve 4926 sayılı kanuna muhalefet’
suçlarında düzenlenen tahkikat evrakı ile birlikte 5’i TSE görevlisi olmak üzere toplam 6 şahıs tutuklanmıştır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı müfettişlerince de söz konusu gazete haberinde belirtilen hususlarla ilgili olarak hazırlanan soruşturma raporu doğrudan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilmiştir. Anılan savcılıktan Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığımıza herhangi bir talimat verilmemiştir.’

Gördüğünüz gibi yanıt süper.

Ne TSE Başkanı’nın ilgili daire başkanı Hanefi Avcı’ya yaptığı başvurudan bahsediliyor, ne de dairenin ne gibi bir işlem yaptığından.

İstanbul Emniyeti’nin bir şeyler yapmaya çalıştığını zaten ben de yazımda belirtiyorum.

Ama Ankara’da hiçbir hareket yok.

Ben ona bakıyorum.

Haksız mıyım?

NOT: Verilen yanıtta Hanefi Avcı’nın bana döndüğü ama ulaşamadığı da belirtiliyor. Ne zaman aramış, kimle konuşmuş da bana ulaşamamış çok merak ediyorum. Çünkü beni aradığına dair hiçbir not yok.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

İşimizi yasak savmak kabilinden yapmadığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları