Gelişmekte olan ülkelere can simidi

GEÇEN hafta başında, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere yönelik bir şeyler yapması gerektiğinden söz etmiştim.

Amerikan Merkez Bankası’nın (FED), gelişmiş ülke merkez bankaları ile yaptığı gibi, gelişmekte olan ülke merkez bankaları ile de benzer swap anlaşmaları yapmasını önermiştim.

Gelişmekte olan ülkelerin belli bir döviz fonuna ulaşımlarının küresel kredi çöküşünün ortasında dış borçlarını çevirmelerini kolaylaştıracak. Dış borçlarını yeterli düzeyde çeviremedikleri için yaşayacakları olası zorlukları hafifletecek.

IMF DEVREYE GİRİYOR

Cuma günü gelen haberlere göre, IMF böyle bir plan üzerinde çalışmaya başlamış. IMF, gelişmekte olan ülkelere kotalarının beş katı kadar bir swap kolaylığı verecekmiş. IMF’de bir ülkenin kotası o ülkenin IMF’deki sermaye katkısı anlamına geliyor. Kota kabaca milli gelirin büyüklüğü ile orantılı oluyor.

IMF’nin doğrudan swap yoluyla gelişmekte olan ülkelere kotalarına endekslenmiş bir biçimde kolaylık sağlaması sorunları çözer mi? Çözeceğini düşünmüyorum. Çünkü, böyle bir yaklaşımın yeterli olacağı konusunda kuşkularım var. O nedenle de, geçen haftaki yazılarımda, böyle bir programın FED tarafından ya da daha geniş bir biçimde, tüm gelişmiş ülke merkez bankaları tarafından yürütülmesini savunmuştum. IMF’nin kendi programları çerçevesinde ülkelere mali destek verirken, gelişmiş ülke merkez bankaları adına gelişmekte olan ülkelerde denetçilik yapmasını önermiştim.

Çözülmesi gereken sorun, kredi çöküşünün yaşandığı bir ortamda, son yıllarda borçluluğu hızla artmış olan gelişmekte olan ülkelerdeki özel sektörün borçlarının önemli bir bölümünü çevirebilmesini sağlamak. Burada, en azından şimdiki sorun, gelişmekte olan ülkelerde özel sektörün kredilerini ödeyemeyecek durumda olmalarından kaynaklanmıyor, döviz elde edememeleri olasılığından ya da çok pahalıya elde edebileceklerinden kaynaklanıyor. Bu durumda olan ülkelerde sorunun IMF’deki kotalarıyla, kotaların ilişkilendirildiği milli gelirleriyle orantılı olabileceğini düşünmek yapılan birinci yanlış.

Bu sorun, Brezilya, Türkiye, Arjantin, Rusya, Romanya, Macaristan ve Bulgaristan gibi ülkelerde çok daha ciddi boyutlarda olabilecekken, diğer gelişmekte olan ülkelerde o denli ağır olmayabilir. Milli geliri düşük bir ülke daha fazla kaynağa ihtiyaç gösterirken, milli geliri yüksek bazı ülkelerin böyle bir kaynağa ihtiyacı dahi olmayabilir.

Örneğin, IMF planı çerçevesinde Türkiye’nin alabileceği azami miktar 9 milyar doların biraz altında. Brezilya’nın ki ise 15 milyar dolar civarında. Geçenlerde Brezilya benzer amaçlarla kullanılmak üzere tek başına 50 milyar dolarlık bir destek açıkladı. Demek ki, ihtiyaçları IMF’den gelebilecek katkının çok üzerinde.

IMF BECEREBİLİR Mİ?

Yapılan ikinci yanlış, IMF kaynaklarının bu yolla kullanılmasıyla, IMF’nin gelişmekte olan ülkelerde çeşitli yapısal programların uygulanmaya konması için gerekli olabilecek kaynaklarını kısıtlamak oldu.

IMF elbette böyle bir programı kendiliğinden yürürlüğe koymayı düşünmedi. Başta Amerika olmak üzere, diğer gelişmiş ülke hükümetleri de bu uygulamayı destekliyorlar. Demek ki, FED ve diğer gelişmiş ülke merkez bankaları gelişmekte olan ülkelerdeki merkez bankaları ile doğrudan ilişki içine girmekten kaçındılar.

Olayların hangi yönde gelişeceğini şimdiden tahmin etmek elbette olanaksız. Ama, IMF’nin kaynaklarının bu kriz hafifledikten sonra çok daha önemli alanlarda kullanılması gerekebilecek. Uluslararası piyasalarda kredi çöküntüsünün önünü açmaya yönelik IMF kaynaklarını kullanmak belki bu aşamada uygun bulunsa da, ileride yeniden merkez bankalarının devreye girmelerini gerektirebilecek.

Bugünkü haliyle, gelişmekte olan ülkelerin baş başa olduğu sorun "ekonomik güç ya da güçsüzlük" değil, güçleri olduğu halde kredi kanallarının giderek kuruması. Kredi kanallarını ancak merkez bankaları açabilir, kapalı kanallarda likiditenin başka yollardan akışını da yine onlar başarabilir.
Yazarın Tüm Yazıları