Gazeteciliğin utanç belgeseli elimde

DÜN benim açımdan gazeteciliğin ‘kara günüydü’.

Çünkü ‘çok şey’ gördüğümü düşündüğüm basında ‘daha hiçbir şey görmediğimi’ öğrendim.

Alçalmanın, çamur atma uğruna dümen çevirmenin sınırı olmadığını anladım.

Bizim Çukurova Grubu’na bağlı Baytur Trading SA’nın petrol kaçakçılığına karıştığına dair Meclis Komisyonu için hazırlanan raporu yayınlamamızdan sonra Akşam Gazetesi bizi yalanlayan haberler yapmaya başladı.

Ve birinci sayfasına Urfa’daki bir Petrol Ofisi Bayii’nin fotoğrafını koydu.

Bu fotoğrafta pırıl pırıl bir Petrol Ofisi istasyonunun girişinde kartona yazılmış, ‘Ucuz mazot bulunur’ yazısı görülüyordu.

Açıkçası bir bayiinin fazla kár uğruna böyle bir şey yapabileceğini düşündük.

Petrol Ofisi Genel Müdürlüğü de hemen fotoğraftaki bayiye müfettişlerini gönderdi.

Ve rezalet burada ortaya çıktı.

Geçen hafta elinde fotoğraf makinesi ve bir gazetenin kimliğini taşıyan birisi Petrol Ofisi bayiine gelip fotoğraf çekmeye başlar.

Durumu fark eden personel de bu kişiye ne yaptığını sorar.

Fotoğrafları çekmekte olan kişi gazeteci kimliğini gösterir ve bir haberde kullanmak üzere benzin istasyonu fotoğrafına ihtiyacı olduğunu söyler, fotoğrafları çeker gider.

Daha sonra Akşam’daki fotoğraf yayınlanınca olayı hatırlayan personel hemen istasyonun güvenlik kameralarındaki görüntüleri çıkarır. Ve Türk basını adına ‘utanç verici gerçek’ ortaya çıkar.

Fotoğrafları çeken kişi ‘Ucuz mazot bulunur’ yazan tabelayı kendisi getirmiş, istasyonun girişine kendisi koymuş ve fotoğrafı kendisi çekmiş, daha sonra tabelayı alıp gitmiştir.

Bu olay güvenlik kameralarında ‘birebir’ görünmektedir.

Ben bunu görünce gözlerime inanamadım.

Bu bir gazetecinin birinin cebine ‘eroin paketi’ bırakıp daha sonra o kişiyi eroinman diye polise yakalatması gibi bir şey.

Bu görüntüler elime gelince ‘mesleğim adına’ utandım.

Birilerinin kendilerini kurtarabilmek için bu kadar alçalmasına üzüldüm.

Bu görüntüleri yayınlamayı düşündüm.

Ama sonra vazgeçtim. Bu ‘utanç belgeselinin’ bir kopyasını çıkarttım.

Şimdi onu bir zarfa koyup adı üzerinde yazmasa da o gazetenin gerçek sahibi olduğunu bildiğim kişiye yolluyorum.

İzlesin. Bu iş kendi onayıyla yapılmışsa sessiz kalsın.

Yok ona rağmen yapılmışsa hesabını sorsun.

Ama bize ‘yalancılar’ demesin.

Kendi de kimin yalancı olduğunu benim kadar biliyor.

Bir varmış bir yokmuş

MERSİN
Limanı’nda yapılan petrol kaçakçılığı ile ilgili raporda adı geçen AB Pazarlama Tic. Ltd’nin ortaklarından Armağan Tokdemir aradı.

‘Fatih Bey, siz iki büyük grup çarpışıyorsunuz, arada biz eziliyoruz’ dedi.

‘Niye?’ diye sordum.

‘Çünkü her yerde bizim de adımız geçiyor’ dedi.

‘Fakat biz yalan yazmıyoruz’ deyince, ‘Evet siz yalan yazmıyorsunuz. Sizin yazdığınız rapor doğru. Böyle bir rapor düzenlendi. Ben de o zaman şirketin yönetimindeydim. Sonra ayrıldım ama o rapor her şey demek değil’ dedi.

‘Armağan Bey böyle bir rapor var mı, yok mu?’ diye yineledim.

‘Tabii ki var. O raporun o şekilde çıkmasının sebebi de Baytur’dur. Müfettişler gelip bilgi istediğinde biz her türlü bilgiyi verdik ama Baytur müfettişleri kapıdan bile sokmadı. Merkezimiz İsviçre’de, oraya gidin, dedi. Onlar böyle ukalalık yapmasalardı işler bu hale gelmezdi’ dedi.

Anlayacağınız raporda adı geçen firmalardan biri ‘Evet rapor var’ diyor, Baytur ise yok diyor.

Organ uzmanına

SEVGİLİ Serdar Turgut da, dün bana sallamış. Yalan söylediğim için burnumun uzayacağını anlatmış. Belli ki, patronları emir vermiş, o da yazmış. Ancak Serdar Turgut’un uzmanlık alanı burun değil başka organ üzerinedir. O uzmanlık alanına sahip çıksın. Burnuma değil.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Düzmece haberle yapılan savunmanın yatsıya kadar bile dayanmadığını anladığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları