Dış konjonktür hesap edilmeden içeride siyaset yapmak akla ziyandır

Erdoğan hükümeti sınır ötesi askeri harekata yetki veren TBMM yazısına dayanarak Silahlı Kuvvetler’i Irak’ta kara harekatına gönderseydi, bugün “türban” dolayısıyla karşısında olan medyanın da desteğini alırdı.

Haberin Devamı

Hatırlamıyor musunuz o günleri?

- Barzani evinde vurulmalı!

- Irak’a vereceğimiz tek taviz Bağdat’tır!

- Gerekirse Amerika ile savaşırız!

Böyle ateşli yorumlar okumadık mı?

Ama Erdoğan bu teşvik ve tahriklere kapılmadı.

1974 Ecevit’i gibi miğferli posterlerini otobüs pencerelerinde görmek hayaline kapılmak yerine, kalktı Amerika’ya, Avrupa ülkelerine gitti.

 

İç ve dış siyaset

 

PKK bölücü terörüne karşı uluslararası destek aradı, bunu aldı ve arkasından Silahlı Kuvvetler sınır ötesi harekatı başlattı.

Türkiye’de siyaseti değerlendirirken, olaylara daha geniş açıdan bakmayı denememiz de kaçınılmaz bir gerektir.

Haberin Devamı

Mesela Erdoğan herkesin desteğini alabileceği bir sınır ötesi harekatı başlatmak için hemen düğmeye basamazken, “türban” gibi toplumun belli kesimlerini karşısına iteceği kesin olan bir konuda nasıl çekinmeden düğmeye basabiliyor?

Bu sorunun cevabını sağlıklı biçimde bulabilirseniz, Türkiye’de siyaseti de sağlıklı şekilde yorumlayabilme ihtimaliniz artar.

Öncelikle şu gerçeği hiç unutmamalıyız:

- Türkiye’nin bütün önemli sorunları, aynı zamanda uluslararası meselelerdir.

Unutmamamız gereken ikinci gerçek de şu olabilir:

- Türkiye’de siyasetin şekillenmesinde iç dinamikler zaman zaman dış konjonktür karşısında daha az güçlü olabilirler.

 

Atatürk ve Özal

 

Bu gerçekleri yakın tarihimizde en iyi değerlendiren lider Atatürk’tü. Eğer Taha Akyol’un “Hangi Atatürk” kitabını da okursanız, bu konuda klişeleşmiş ezberlerin ötesinde bilgi sahibi olabilirsiniz.

Aynı şekilde Turgut Özal da iç dinamiklerle dış konjonktürü aynı titreşim katsayısında birleştirebildiği için, Türkiye 1980’lerde askeri rejimden demokrasiye, kapalı ve devletçi ekonomiden serbest pazara hızla geçebildi.

“Türban” , “YÖK”, “iktidar-muhalefet kavgaları”, “medya-siyaset ilişkileri” genel olarak Türkiye’nin iç meseleleri. Laikliğin siyaset yelpazesinin farklı kanatları tarafından farklı biçimde yorumlanması ve zaman zaman kavgalara sebep olması da, Türkiye’nin kronikleşmiş alışkanlığı.

Haberin Devamı

Ama Türkiye’de herhangi bir iktidar (veya çoğunluk), ülkenin rejiminin temel yapısını, devletin dünya içindeki yerini, bölgedeki statükonun öğelerini, dış ittifak dengelerinideğiştirmeyi denediği zaman, bu aynı zamanda “uluslararası mesele” haline geliyor.

 

Erdoğan başarılı

 

Bu açıdan AK Parti’nin Türkiye’yi bir İran’a, bir Suudi Arabistan’a dönüştürme projesi bulunmadığı konusunda “dış konjonktür”ün yeterli güvenceyi aldığına inanmamız gerekiyor. Aksi halde ne PKK ile mücadele, ne AB’ye üyelik, ne de ekonomik destekler gibi maddelerde Türkiye’ye dış destek gelirdi.

Şu anda Türkiye, demokratik, laik, serbest pazarcı, dünyaya açık ve ittifaklarına sadık bir ülke olarak, dış konjonktürle iç dinamiklerini aynı çizgide tutmakta.

Haberin Devamı

Açıkçası AK Parti ve Erdoğan, dış konjonktürü algılamak konusunda CHP muhalefetinden de, “Irak’a girelim” diye savaş çığlıkları atan medyadan da daha başarılılar.

Ayrıca dış dünyanın ve bölgenin bir geçiş dönemi yaşadığı bu zamanda, AK Parti iktidarının, fazlaca bir hareket imkanı da yok. Bir yanlış adım ekonomiyi çökertir, bir ölçüsüz davranış Güneydoğu sorununu çözümü zor noktalara taşır, bir hesapsızlık anarşi ve kaos ortamına yol açar.

 

Dinç Bilgin örneği

 

Bu hesabı yapamayan 1974 koalisyonunun “Kıbrıs’ın fethi” sonrasında Türkiye’yi nerelere taşıdığını, ambargoları, örtülü iç savaşı ve 12 Eylül rejimine uzanan serüveni hep hatırlamalıyız.

Tabii ki herkesin ve her kesimin bu hesapları yapması mümkün değil.

Haberin Devamı

Ama bu konuda medya da, sorumluluğunun gereği hem bilgili, hem bilinçli olmak zorunda.

Siyasi partilerin halktan oy alamadığı bir muhalefet modelini, medyanın bazı yöneticilerinin gazetelerine taşımaları onların egolarını belki cilalayabilir. Ama geçmişte egolarını cilalarken, medya sermayelerini ve bu arada hem demokrasiyi hem de ekonomiyi ve bankacılığı açmazlara sürükleyen amatör medya politikacıları da herhalde hatırlanmalıdır.

Bunları unutanlar Dinç Bilgin’e sorup, hatırlayabilirler.

 

Yazarın Tüm Yazıları