Bize demokrasi ve laiklik yetmiyor… Biraz da empati gerekiyor…

Bu coğrafyada her konu, bir orta okul münazarasındaki gibi tartışılmak zorunda mı?

Haberin Devamı

Tartışmalardaki tek amaç taraflardan birinin diğerini susturup, kendi görüşünü “tek doğru” olarak kabul ettirmesi mi?
Siyasal bilimler ve sosyoloji gibi alanlarda bile “kuşku”ya hiç yer yok mu?

Tartışanların farklı görüşlerden bir sinerji yaratıp, gerçeğe daha yakın bir yoruma ulaşmak gibi bir arayışları hiç olmayacak mı?

Acaba bu durumun nedenlerinden biri “empati” yokluğu olabilir mi?

Herkül Millas, geçmiş aylardan birinde empati yokluğunu ”türban” tartışmalarına uyarlayarak Zaman’da şöyle anlatmıştı:

 

Duygusal yetenekler

 

- Neden hemen hemen aynı geçmişi yaşamış, aynı tür eğitimden geçmiş iki insan, bugün, diyelim türban konusunda, biri hoşgörülü (ya da isterseniz, 'tavizci') ve ötekisi yasakçı (ya da 'kararlı')? Tabii bu soru, insanlar neden farklı kadar zor ve karmaşık bir konu. Ama akla son yıllarda IQ (intelligent quotient), yani zeka ile ilişkili olarak gündeme gelen EQ (emotional quotient), yani duygusal yeteneklerimiz geliyor.

Haberin Devamı

- Bazı uzmanlara göre beynimizin bir kısmı duygusal reflekslerimizi, bir kısmı da mantığımızı kontrol eder. Ama ikisi arasındaki denge hepimizde aynı değildir. Kimimizde örneğin empati duygusu daha azdır. Aşırı bir örnek verirsek, bazı insanlarda otistik (autism) bir eğilim olabilir örneğin. Yani insanlarla empati geliştirmede bir eksiklik sergilerler.

 

Hoşgörüsüzleri de hoşgörelim

 

- J. LeDoux örneğin, beynimizde “Amygdala” dediği yörenin duygusal dünyamızı nasıl etkilediğini anlatmaya çalışır. Belki yorum farkları aslında çevremizle kurduğumuz özel duygusal ilişkimizin bir sonucudur. Durum böyleyse hoşgörüsüzlere de hoşgörü ile yaklaşmamız gerekecek. Alt tarafı doğaları yüzünden öyledirler.

Başbakan Erdoğan’la CHP Genel başkanı Deniz Baykal’ın türbanlı kadınlar üzerinden sürdürdükleri siyasi kavgayı izleyen türbanlı kadınların ne düşündüklerini merak etmiyor musunuz?

Haberin Devamı

Bunlardan biri olan Akşam yazarı Elif Çakır, dün şöyle seslendirmişti duygularını:

- Başbakan’ın da artık canına tak etmiş olmalı ki, “velev ki siyasi simge” dedi.
“Siyasi simgeler de mi yasak? Hadi bakalım. Şimdi ne diyeceksiniz?” diye okuyorum bunu. Şimdi de, “Yok efendim, bu kadınlar kocalarının baskısıyla örtünüyorlar”a mı dönecek? “Velev ki öyle”. Karı-koca arasındaki münasebetleri de mi siz belirleyeceksiniz? Koca baskısı ile olmaz, baba baskısı ile olmaz, dini baskı ile olmaz. “Devlet baskısı” ile bugüne kadar ne hallettiniz diye sormazlar mı insana… Saçmalama vaktimiz dolmadı mı daha?..

 

Türban rantiyeleri

 

Bir başka türbanlı yazar Fatma K. Barbarosoğlu da Yeni Şafak’ta şöyle yaklaşmıştı duruma:

Haberin Devamı

- Türbanistler ve anti türbanistler rant elde edecek ama başörtülüler gittikçe artan bir şekilde antidepresan kullanacak. Dünyası dar edile edile "yaşamıyor gibi yaşamaya" uğraşacak.İhale alamayan, iflas etmiş "batık sosyete", aniden türbanist olacak işleri tıkır tıkır açılacak. Kitapları artık okunmayan, dönüp bakılmayan yazarlar; antitürbanist olacak ve yıpranmış şöhretlerini güncellemek üzere başörtüsü karşıtlığı üzerinden yama atacaklar imajlarına… Bu kadar garip bir baskıyı; dünyanın hiçbir zamanında ve hiçbir mekanında hiç kimse yaşamadı. Tam her şey çok kolaylaşmış iken,çözüme bu kadar yakın iken, başbakanın söylendiğinde hiçbir fayda sağlamayacak ama pek çok şeyi zorlaştıracak o cümleyi neden ifade ettiğini başörtülüler anlamakta zorluk çekiyor.

Haberin Devamı

Başları üzerinden rejim tartışması yapılan başı örtülü kadınları anlamaya çalışmak anlamsız geliyor tartışanlara. Onlar sorunu çözmek için değil, birbirlerini susturmak için tartışıyorlar.

 

Dinler vardır

 

Bu coğrafya böyle işte.

İtalyan yazar Giovanni Papini (1881-1936), kitaplarını Mussolini’ye ithaf ettiği dönemde bir anda zengin olan “Gog” diye bir karakter yaratmıştı aynı isimli romanında. (Gog, Fikret Adil çevirisiyle İş Bankası Yayınları’ndan da yayınlanmıştır.)

Vatikan’a büyük bir bağış yapan Gog, bunun karşılığında gazeteci kimliğiyle Papa ile özel bir röportaj yapar. Gog’un Papa’ya ilk sorusu “Allah var mı?”dır. Papa da buna “Allah kavramını seninle tartışmayacağım. Ama dinler kesinlikle vardır” diye cevap verir.

Haberin Devamı

Dünyayı ve ülkemizi tüm gerçekleri ile kavrayıp, temel uzlaşmaları ve barışı sağlayabileceğimiz “demokrasi” gibi, “laiklik” gibi, “hoşgörü” gibi araçlar var elimizde. Bunlara galiba artık “empati”yi de eklememizin zamanı geldi.

Yazarın Tüm Yazıları