Basın ve Terim!..

DÜNYANIN başka yerlerinde de hiçbir neden yokken bile önemli ve kritik maçlardan önce basına yasak koyulduğu oluyor. Yine de derim ki, basının görüntü ve haber alma özgürlüğünü elinden almayalım. Gazeteler bir ay spor yazmazsa, televizyonlar göstermezse oluşabilecek maddi ve manevi boşluklar içinden çıkılmaz bir mecraya girer.

Fatih Terim’in hassasiyetini anlayışla karşılıyorum. Ancak, içlerinden biri hata yaptı diye tüm basını cezalandırmak gibi bir yanlış anlayışı sürdürmekten derhal vazgeçmeli... Basın da içindeki çürükleri temizlemeli...

Terim’in özellikle işinde, kısa sürede duygularının etkisinden sıyrılacağına eminim.

* * *

Basındaki, sadece hafta sonu oynanan maçların sonuçlarına bakarak bazı takımları öve öve bitiremeyen, bazı teknik direktörleri yere göğe sığdıramayan, bazılarını da istifaya zorlayan anlayış, seyirciyi de yöneticileri de zor durumda bırakmaya devam ediyor. Uzun lig maratonunda daha önce yazdıklarını unutup "Ben dememiş miydim?" yalanının arkasına sığınanları çok gördük... Hatta ve hatta, "Böyle tehdit etmeseydim, Zico doğruyu bulamaz şampiyon olamazdı" diyen zavallılar, büyük gazete sütunlarını işgal etmeye devam ediyorlar.

İstemem yan cebime koy

MASANIN diğer yanında otururken benim de "Ah bu basın!..." diye sızlandığım oldu. Şimdi masanın öbür tarafındayım ve olayları daha objektif müşahede edebiliyorum.

Bir önemli gerçeğin altını çizelim: Ne futbol basınsız ne de basın futbolsuz olabilir. Yöneticisinden teknik direktörüne, futbolcusundan taraftarına sabah eline gazeteyi alan önce kendisini arar. Birkaç gün gazetelerde görünmezlerse burulurlar. Bunları bizzat yaşayan birisi olarak söylüyorum. Futbolun içinde olan herkesin de benim gibi düşündüğünü biliyorum. Bakmayın siz onların yakınmalarına... "İstemem, yan cebime koy"u oynuyorlar.



Gabarlı Ferudun çavuş


AMELİYATIM sonrası Ankara’daki T.S.K Rehabilitasyon Merkezi’nde dört ay tedavi gördüğümü daha önce yazmıştım.

Sağlığımla ilgili ciddi sorunlarıma rağmen, hayatımın en anlamlı günlerini burada geçirdiğimi söyleyebilirim. Çoğu Güneydoğu gazilerinden oluşan hastalarla köklü dostluklarımız oluştu. Bunlardan biri de "Gabarlı Ferudun çavuş"tu. Kürt kökenli, aslan gibi bir Türkiye Cumhuriyeti kahramanıydı. Gabar dağında çarpışırken arkadaşları şehit düşmüş, kendisi öldü sanıldığı için ağır yaralı olarak kurtulmuştu. Dört ay boyunca bıkmadan usanmadan anlattıklarını dinledim. Kandırılmış, başı bozuk, dağlarda dolaşan PKK’lıların, hudutlarımızda ve ülkemizin kalbinde onlara yardım ve yataklık eden destekçiler sayesinde kanlanıp canlandıklarına beni inandırdı. Tabii bunlara "Tek dişi kalmış dünya canavarı"nı da eklemek gerekiyor.

Vatan hainliğinin, cumhuriyet düşmanlığının, bölücülüğün bu kadar prim yaptığı bir başka ülke tasavvur edemiyorum.

Kalplerimize gömülen şehitlerimizin arkasından ağıtlar yakıp nutuk atmak yetmiyor. Madem "sözün bittiği yer"deyiz, o zaman eyleme geçilmelidir. Şehitlerimize rahmet, ulusumuza başsağlığı diliyorum.

Bir karikatür bir puro

YAZILARIM arasında yer alan karikatürleri yapan Derviş Pasin, çocukluktan arkadaşım... Bir çizgi film ustası... Zamanın meşhur "Elmor reklamının" mucidi... Sızlanmadan yazılarımı süslemeye devam ediyor. Ben de kendisine, haftanın en az üç akşamı birlikte yediğimiz yemeklerde içtiğim purolardan ikram ediyorum.

Bir keresinde, çizeceği karikatürle ilgili kendisine müdahalede bulundum. Hemen sanatçı ruhu galeyana geldi ve "O zaman sen karikatürü yap, ben de yazıyı yazayım! Zaten bir acı puroya karikatür yapıyorum, daha ne istiyorsun?" diyerek, beni fırçaladı. Ben de kendisine "Unutma, büyük ressamımız Fikret Mualla, Hollandalı Vincent van Gogh değer biçilemeyen tablolarını bir bardak ucuz şaraba yapmıştı" diye karşılık verdim. Gözleri parladı, hoşuna gitti, gülüştük...
Yazarın Tüm Yazıları