Babacan, Ziyal ve Vural’ı unutmasın

ALİ Babacan ‘başmüzakereci’ olarak açıklandı. Beklenen bir gelişmeydi.

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, müzakere sürecinde bakanlığı ile yakın çalışacak olan başmüzakerecinin Babacan olmasını istiyordu.

Başbakan’ın yakın çevresi ise karşıydı. Onların adayı Yaşar Yakış’tı.

Başbakan ise ne Gül’ü, ne de yakın çalışma arkadaşlarını kırmak istiyordu.

Bu yüzden konu uzadı.

Ali Babacan’la birkaç hafta önce New York’ta karşılaştık. Ailece Damdaki Kemancı’yı izledik.

Sonra da beraber yemek yedik.

O gün Babacan’ın başmüzakereci olmasıyla ilgili kafamdaki soru işaretleri dağıldı.

Çünkü Babacan’ın müzakere yeteneği ile ilgili kafamdaki tek imaj, Irak Savaşı öncesi Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ile birlikte yaptıkları ABD ziyaretindeki ‘fiyaskoydu’.

Masaya oturup 92 milyar dolar istemişler, ABD tarafı bunu ‘nonnegotiable’ yani ‘tartışmaya bile değmez’ bulmuştu.

Ancak aradan geçen iki yılı aşkın sürede Babacan tecrübe kazandı. Uluslararası finans ve iş çevreleriyle olumlu ilişkiler geliştirdi. Deyim yerindeyse işi öğrendi.

Hükümet içinde bu işi yapabilecek ‘tek’ adam haline geldi. Bence tek eksiği Avrupalıları mest edecek ‘entelektüel kapasitesi’nin zayıf oluşu.

Ama Başbakan ‘Müzakereci siyasetçi olacak’ dediği anda ve Kemal Derviş BM’ye gidince zaten yapacak fazla bir şey kalmıyor.

Şimdi önemli olan Babacan’ın yanına iyi bir ekip kurmak.

Benim iki adayım var.

Biri eski Dışişleri Müsteşarı Uğur Ziyal. Bence olmazsa olmaz.

Diğeri ise Madrid’deki büyükelçimiz ve AB uzmanı Volkan Vural.

Bunlar da ekibe katılırsa AB ile masada çok güçlü oluruz.

Benden hatırlatması.

Formula 1’in katkısı tartışılamaz

FORMULA 1 hakkında bilen bilmeyen ahkám kesiyor. Bir yanda pist yapımında yolsuzluk iddiaları, diğer yanda Formula 1 için ödenen paraların boşa ödendiği iddiaları. Daha da ileri gidip bu organizasyonu karalama çabaları.

Yolsuzluk iddiaları için bir şey söylemem mümkün değil. Bunlar araştırılır, varsa bir rezillik, sorumluları hesap verirler. Bununla ilgili tek söyleyebileceğim ilk açıklanan maliyet rakamının ‘komik’ olduğu ve bunun bir miktar aşılmasının ‘kaçınılmazlığı’. Gerisini bilemem.

Ama bu organizasyonu karalamak abesle iştigal. Ya da Bülent Ecevit kafasıyla davranıp Ankara’daki ışıkları Las Vegas’a benzetmek. Karanlıktan hoşlanmak.

Formula 1 için organizatör Bernie Acclestone’a ödenen paranın fazla olduğunu iddia ediyorlar. Bunu söyleyenler gitsinler bakalım diğer ülkeler bu iş için kaç para ödüyorlar. Doğrudur, Türkiye bu organizasyonun yıllık ödentisi olarak 13 milyon dolar verecek ama getireceği turistlerin harcayacağı paranın KDV’si bile bu parayı çıkartır. İstanbul otelleri o tarihlerde full. Hem de şimdiye kadar hiç satılmadıkları fiyattan. Önümüzdeki yıl daha da iyi olacak.

Zaten Formula 1’in ekonomiye yapacağı katkıyla ilgili bir rapor yakında açıklanacak, o zaman bunlar susacaklar.

Türkiye’nin tanıtımına yapacağı katkı da cabası. Üstelik İstanbul’a gelmeyi aklından bile geçirmeyen ‘jet set’ bir kitlenin bu vesileyle İstanbul’a gelecek olması da ayrı bir avantaj. Bu organizasyon İstanbul’un bir dünya kenti olmasına katkı sağlayacak. Şimdiden Formula 1’in yayın haklarını elinde bulunduran televizyonlarda İstanbul ve Türkiye ile ilgili binlerce tanıtım yapılıyor. Ama küçük kafalar bunu göremiyorlar. İnsan hakları ihlalleri, işkence, soykırım gibi iddialar dışında yabancı televizyonlarda yer bulamayan ülkemiz, Formula 1 sayesinde ilk kez ‘pozitif’ olarak anılıyor.

Bakın bugünlerde Şampiyonlar Ligi finalinin İstanbul’a nasıl bir hava getirdiğini görüyor, yaşıyoruz.

Formula 1 ile bunun kat kat üzerinde bir ortam üstelik bir kez değil her yıl yaşanacak.

Yılda 1 kez kullanılan bir stada 150 milyon dolar yatırdığımız zaman sesi çıkmayanlar, her yıl en az 4 büyük yarış ve Formula 1 gibi dev bir organizasyona ev sahipliği yapacak piste savaş açtılar.

Nedense!

Belediyelerde lüks otomobil merakı

BAŞBAKAN
kamu harcamalarını azaltmaya çalışıyor. Delikler sürekli artırılan vergilerle kapatılmak isteniyor.

Ama bunlar hep lafta.

Vatandaş kemer sıkıyor, vatandaşın oylarıyla ‘koltuğa’ oturanlar daha da ‘rahat’ edebilmek için paraları sokağa atıyorlar.

Örnek mi, alın size örnek. İstanbul’da yolları delik deşik, altyapıları Allahlık belediyelerin başkanlarının ‘sefa’ harcamaları.

Pendik Belediye Başkanı Doğuş Oto Kartal’dan bu hafta A8 Long 4.2 Quattro sipariş etti. Fiyatı 300.000 YTL. Dikkat çekmesin diye otomobili belediyenin yan kuruluşu Pentaş A.Ş. adına alıyorlar. Audi A8’e terfi etmek isteyen Başkan’ın şu anda kullandığı otomobil de aslında gıcır gıcır bir Audi A6 3.0 Quattro. Onun da fiyatı yaklaşık 70 bin Euro.

Aynı başkanın garajında özel yapım, deri döşemeli, buzdolaplı, plazma televizyonlu Hyundai Starex var. O da neredeyse sıfır. Kullanılmadan yatıyor. İki adet de C 200 Mercedes var. Ama yetmiyor. Milyarlar ödenip Audi A8 Long alınıyor. Pendik lüks otomobil alır da, Eyüp durur mu? Yarış başlamış bir kere. Eyüp Belediye Başkanı da 145 bin Euro’ya Doğuş Oto’dan VW Phaeton almış. Herhalde bir aile geleneği. Babası da lüks otomobile binerdi. Başkan oldu diye mahrum olmak istemiyor. Ve bir yandan da Başbakan Erdoğan’la aşık atıyor. Başbakan’ın da bir VW Phaeton’u var. Belediye Başkanı ondan aşağı kalacak değil ya!

Gebze Belediye Başkanı 2 adet E270 CDİ Mercedes almış. Birine eşi biniyor, diğerine kendi. Bu otomobiller de sudan ucuz. Beherinin hediyesi 70 bin Euro. Değerine paha biçilmez. Çocukların durumu nedir bilinmez ama ailenin bildiğimiz otomobil gideri 140 bin Euro.

İlçeler alır da, Büyükşehir durur mu?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi de şubat ayında iki adet A6 3.0 Multitronic satın almış. Pendik Belediye Başkanı A8’e binerken, elbette ki, koskoca Büyükşehir Belediye Başkanı A6’ya binmez. Zaten bu otomobillere de o binmeyecek. Belediyede müdürler kullanacakmış. Beheri 70 bin Euro.

Tabii belediyenin üzerinde gözükmesin diye bu otomobillerin ruhsatları da Belbim (İstanbul Belediyeleri Bilg. İşl. San. Tic A.Ş.) adına çıkarılmış.

Anlayacağınız belediyelerimizin ayranı yok içmeye. Ama tahtırevandan pek bir hoşlanıyorlar.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Çağdaşlaşamayanlar çağdaşlaşmadan korkmadığı zaman.
Yazarın Tüm Yazıları