Asalet unvanı satın alıp ‘‘Sevgi dö Gönül’’ olsam mı acaba?

Kamondo Ailesi, Paris'e yerleşirken Fransızların arasında muhit edinmek için bir ‘‘dö’’ unvanı satın alarak isimlerine eklediler ve asil bir aileden geldikleri izlenimini yaratmaya çalıştılar.

Bu unvanlar acaba nerede satılıyor? Acaba ben de bir ‘‘dö’’ unvanı satın alsam nasıl olur? Mesela ‘‘Sevgi dö Gönül’’, kulağa hiç fena gelmiyor. O zaman yazılarımdaki ‘‘Sevgi'nin Diviti’’ logosunu ‘‘Dö Gönül'ün Diviti’’ yapardık.

İstanbul'dan, bakın ne cevherler yetişmiş... Böyle insanlara sahip çıkılırsa, Türkiye'nin propogandası fevkalade yapılır.

Seneler önce Paris'te, ‘‘Siz müzelere meraklısınız, gidin Nissim de Camondo'nun (Bana göre Nesim dö Kamondo) evini gezin’’ dediler. Bendeniz o tarihlerde bir Cumhuriyet çocuğu olarak Camondo'ların adını hiç duymamıştım ve müze kataloğunu alıp okuyunca İstanbul kökenli olduklarını öğrendim ve hem şaşırdım, hem de hoşuma gitti.

Malikane 18. yüzyıldan kalmaydı, içindeki mobilyalar da 18. yüzyıla aitti ve her bir parça imzalıydı. Bizim geleneklerimizde mobilya kültürü olmadığı için mobilyaların da tablo kıymetinde olduklarını değerlendirememekteyiz. Mobilya sanatı bana göre esasında 18. yüzyılda doruk noktasına ulaşmıştı ve İngiliz, Fransız ve İtalyan mobilyaları o devrin birer sanat eseriydi. Bugün hakikaten o devirden kalma imzalı mobilyalar neredeyse değerli bir tablo fiyatına satılıyor. Bu tür mobilyaların koleksiyonunu yapanlar hem çok dikkatli kullanmaktalar hem de ileriye dönük bir yatırım malzemesi gözüyle bakıyorlar. Nesim dö Kamondo Müzesi'ndeki mobilyaların hepsi 18. yüzyıla aitti ve ev bir mobilya müzesiydi.

Kamondolar Safarat Yahudisi idiler. 16. yüzyılda İspanya'dan Portekiz'e kaçmış, oradan Osmanlı Devleti'ne sığınmışlardı. O devirde hiçbir devlet Yahudileri kabul etmezken Osmanlılar bunlara kollarını açmışlar ve buyur etmişlerdi.

Asıl parayı kazananlar İzak Kamondo ve İbrahim Salomon Kamondo kardeşlerdi (yani Isaac ve Abraham). İzak Kamondo hiç evlenmemiş ve çocuğu olmamıştı. İbrahim'in ise üç çocuğu olmuştu. İbrahim Behor, Nesim ve Rebeka (Rebecca). Asıl bu müzenin bulunduğu 18. yüzyıl eseri binayı ve mobilyaları toplayan, Nesim Kamondo'nun oğlu Moiz'di. Yukarıda isimlerini saydıklarımın hepsi İstanbul'da doğmuşlar ve İstanbul'da tefecilik yapmışlardı. Aynı zamanda büyük miktarda emlak sahibi idiler. Yani sizin anlayacağınız bir zamanların Banker Kastellisi sayılırlardı. Herhalde parasını ödeyemeyenlerin karşılık olarak gösterdikleri emlaklara da sahip çıkmış, han ve hamam zengini de olmuşlardı.

Osmanlı devletine yüzde 4 faizle borç veren Rothchild'lere rağmen yüzde 12 faiz alan Kamondolar, Sultan Abdülaziz devrinde işleri rakipleri Ermeni, Rum ve Levanten bankerlere kaptırdıkları için Paris'e yerleşmeye karar verdiler. İbrahim Behor, ilk ofisini Paris'te açtı ve bu arada buraya yerleşmek üzere hazırlık da yaptı. Fransızların arasında muhit edinmek kolay değildi, dolayısı ile bir ‘‘dö’’ unvanı satın alarak isimlerine eklemişler ve asil bir aileden geldikleri izlenimini vurgulamışlardı.

Bu unvanlar acaba nerede satılıyor? Biz Türklerde asalet unvanı olmadığı gibi Yahudilerde de yoktur. Acaba ben de bir ‘‘dö’’ unvanı satın alsam nasıl olur? Mesela ‘‘Sevgi dö Gönül’’, kulağa hiç fena gelmiyor. O zaman yazılarımdaki ‘‘Sevgi'nin Diviti’’ logosunu ‘‘Dö Gönül'ün Diviti’’ yapardık.

Neyse, şaka bir tarafa. İbrahim Salomon çok iyi vakit geçirdiği Avrupa'da, Paris'te 1873'te öldü ve vasiyeti üzerine cenazesi İstanbul'a getirilerek Hasköy'deki mezarlığa gömüldü. Kitapların yazdığına göre cenaze merasimi o kadar muhteşem oldu ki, Yahudilerin Osmanlı topraklarına yerleşmelerinden bu yana böyle cenaze merasimi görülmemişti ve böyle bir merasim hiçbir Yahudiye nasip olmamıştı.

Cenaze sırasında borsa ve bütün finans kurumlarının yanı sıra Galata, İstanbul ve Haliç civarındaki bütün mağazalar kepenk indirdiler. Piyadelerden ve Bahriye'den oluşan iki manga asker ile saray orkestrası Muzika-yı Hümayun, bütün diplomatlar ve çevreleri, Ortodoks, Katolik gibi bütün Hıristiyan ruhanileri cenaze merasimine katılmışlardı. Anlaşılan, herkes İbrahim Salomon'dan ya faiz ya da borç almıştı.

Kamondolar Yüksekkaldırım’dan Bankalar Caddesi'ne inen sekizgen bir merdiven yaptırmışlardı. Buranın adı kısa bir zaman öncesine kadar ‘‘Kamondo Merdiveni’’ idi. Sonradan birileri bu ismi değiştirdiler. Kim bilir hangi sivri akıllılar bunu yaptılar. İşte bu gibi işler yüzünden İstanbul'da şehir haritası yapılamamakta ve şayet posta diye bir şey kaldıysa da zor çalışmaktadır. Zira artık herkes kurye kullanmaktadır ve devlet farkında değildir ama posta işi özelleşmiştir.

Kamondo Ailesi, hiçbir zaman banka sahibi olmadı. Resmen tefecilik yaptılar ve bütün parayı Avrupa'ya götürüp orada sarf ettiler. Paris'te 18. yüzyıldan kalma bir ev alan ve içini o yüzyılın eşyalarıyla dolduran Moiz Kamondo, İstanbul'da hiçbir Osmanlı malı toplamamıştı. Bunu, ‘‘herhalde mobilyaya aç kaldıkları için mobilya toplamışlardı’’ diye yorumluyorum.

Nissim de Camondo (Nesim dö Kamondo) müze binası ve içindeki eşyalar Osmanlı parası ile satın alınmıştır. Bugün banka hortumlayanlara kızıyor ve onları her dakika teşhir etmeye kalkıyoruz. Hortumculuk, asıl o devirde Kamondolar’la başladı. Emin Çölaşan Bey o devirlerde yaşamış olsaydı kim bilir ne güzel ve ne enteresan bir kitap yazardı.
Yazarın Tüm Yazıları